
30 May 2009
Geçmiş Olsun; Galatasaray 2- Sivasspor 1

Güle Güle Karataş'lı

29 May 2009
UEFA Kupası Kutlamaları

Biz Uefa kupasını Mayıs'ın 17 sinde almamışmıydık? Dün akşam Mayıs'ın 28 i değil miydi? Ne alakası var şimdi, günlerden tatil günü değil, bayram hiç değil, eniştem beni niye öptü?
Monşerlerimiz, bakmışlar bu sene için eğlenecek bir ortam bulamamışlar. Ne bir kupa, ne bir büyük galibiyet, ne bir sokağa dökülünesi tur. E ne yapsınlar, Ada artık bizim değil ya, babalarının çiftliğine istedikleri zaman girip çıkamıyorlar. Belki de çok önceden rezerve yaptırmışlardı, Galatasaray Şampiyon olacaktı, kutlamalar erken başlayacaktı.
Buz ada rezervasyonu çöpe gitmesindi, düşündüler, bari dediler UEFA kupas'ını kutlayalım. Onlar almışlardı, onlar kutlarlardı bize ne. Hasan Şaş yok, Capone, Popescu, Taffarel yok. En önemlisi taraftar yok, kan ağlıyoruz ne eğlencesi kardeşim. Yapacaksan her sene, yeni bir kupa gelene kadar Mayıs'ın 17 sini Galatasaray bayramı yaparsın, hepimiz biliriz, takımın o anki durumuna bakmaksızın ilk denk gelen maçta kutlarız kendimizce.
Kutlamanın spor, futbol olduğu bir ortamda takım elbiseli, fraklı, kravatlı insanlar görmekten nefret ediyorum. Sanarsın ki Şampiyonluğu kaybedişimizin cenaze törenindeler. Yüzler asık, kimi küsmüş gelmemiş, Hakan Şükür geldiğine pişman, kimi önemsememiş 17 Mayıs tabağını, plakasını. Salonda iki kelimeyi bir araya getiremeyen sunucu. Sanki Nonda'nın sunuculuk yapanı. En ufak bir sarı kırmızı emare yok.
Kimin aklına geldiyse aklıyla bin yaşasın. Bekleseydi, seneye 10.yıl marşını bestelerdik. Her 10 yılda bir bu büyük Galatasaray'lı bayramını daha büyük şevk ve heyecanla kutlardık.
Yine de uzanamadığımız ciğere pis demeyelim. Bizim tuttuğumuz, uğruna yandığımız, gençliğimizin bir tarafına koyan takımla, bunların sırayla(seçimle değil) yönettiği takım aynı değil. Varsın eğlensin Galatasaray rozetini yakasında taşıyan zenginler.
17 Mayıs 2000'imize dokunmasınlar, o bizim o bizimdir ancak.
İlk Transfer

Nasıl Bir Hoca İstiyoruz

28 May 2009
Messi > Ronaldo

Şu sıralar bir tartışmadır gidiyor. Messi'mi büyük, Ronaldo'mu?
Dün gece imzasını kafasıyla attı, Dünya'nın en büyük futbolcusu. Zapta geçirdi. Futbolun iyisini Brezilya'lılar oynar, Portekiz'liler oynar, ama en büyük futbolcular Arjantin'den çıkar.
Büyük futbolcu, büyük insan olmalıdır aynı zamanda. Şımarık Ronaldo, Türkiye maçı öncesi ''hiç bir futbolcuyu tanımıyorum'' Türk'lerden diye ukalalık yapmıştı. Dün gece gördük ofsayttan çıkamadı, kompleksi yüzünden pas vermeyip kendi atmak istedi. 3 tane patlattı maçın başında. Tarihe bu maçla geçmek istemenin olanca hırsıyla oynuyordu. Bücür'ün kaygısı yoktu, İniesta ve Xavi'ye bıraktı er meydanını. Her zamankinden kötü oynadı, en azından benim seyrettiğim en kötü Messi'ydi.
Benim için bu maçı alamasalardı, hatta Ronaldo 3 gol atsaydı bile sonuç değişmezdi. Ronaldo Dünya'nın en büyük futbolcusu olabilir bir itirazımız olmaz. Çünkü Messi Kaina'ın en büyük futbolcusudur. Dünya'nın diğer gezegenlerden transfer ettiği ilk futbolcu Messi'dir, kimbilir.
27 May 2009
Stratejik Ortaklar

Ne gerek vardı hem maç bitmek üzereydi kazasız belasız. Gök tanrı hesaba katılmadı, dönen topa Hasan Kabze yapıştırdı, ve kale arkasındaki Galatasaray'lıların bulunduğu tel örgülere tırmandırdı futbolcuları. Beşiktaş'lı futbolcular(Tümer hariç) Nepal'de, Katmandu'da bulamayacakları bir huzur içinde soyunma odasına giderken, taraftarları yıkıyordu ortalığı.'' Bu maçı satanın anasını.....''
Gün oldu devran döndü, Galatasaray'lı futbolcular bir an önce ruhu teslim maçına çıktılar. Huzur doluydu Galatasaray'lılar, kendilerinden beklenen de çok kötü rezalet bir futbol olduğundan rahattılar. Oynayabilecekleri en kötü maçlarını oynamışlardı daha önce. Daha kötü oynamalarına imkan yoktu. Beşiktaş yense Şampiyon olacaktı. Bu maçları çok seyretmiş tecrübeli taraftar olarak anlıyorum Beşiktaş'lıları, kulaklar başka stadyumlardayken bağıramaz, taş kesilir insanlar. Maçın ilk dakikalarında geliyordu Beşiktaş golü. Sabri rahat, huzurlu olmasa normal oyununu oynasa o topu çıkarması imkansızdı. Yusuf yusuf futbolu oynayan Beşiktaş'a karşı, sadece top oynamak isteyen neticeyle ilgilenmeyen Galatasaray Bülent Korkmaz'la oynanabilecek en büyük futbollarını oynuyorlardı.
Kewell'e utanmasak şike yaptı diyeceğiz! O topa sol ayağıyla gelişine vuramamasını kötüye yormadık. Sonrasında Baros halı saha maçlarındaki gibi kaleciyle karşı karşıya kaldı, Sabri'ye atamaması için rezalet bir pas verince kıllandım! O sırada Sivas'tan gelen haber saha içindekiler için iyi haberdi, bir sakata gelinmemesi için temkinkli oynamak başlandığı gibi bitmesi için dua etmek en evlasıydı. Sakata gelmemek için oynarken alakasız bir Emre Aşık faulü çalındı. Topun canı alakasız yere gitmek üzereydi ki Topal müsade etmedi, seramikçi sırıtıyor, tüpçüye çak çak yapıyordu. Kıllarım uzamaya başlamıştı artık iyiden iyiye!

İkinci yarı bizim takım golü yemenin rahatlığıyla daha bir rahvan oynamaya başladı. İkinciye yese bile kimse kızmayacaktı takıma. Bari zevk yapalım dedi Arda'lar, Kewell'ler ve diğerleri. Baros santradan sonra topla yürüdü Rüştü'nün üzerine, etrafta kimse yok, nişanladı Rüştüye. Rüştü'nün karnında delik olmadığından top geçmedi. Neler oluyordu sahada arkadaşlar!
Bir topu zorlukla kornere attılar. Arda bir şekil yapayım şu riski olmayan maçta dedi ve topa vurdu. İhtiyaç yok ya top binde bir ihtimalin olduğu yere gitti, giriyordu nerdeyse. Rüştü maça limon sıkılmasına müsade etmedi. Derken Kewell, ben bu tiyatroda yokum arkadaşlar vuruşu yaptı. Sivas'tan, Eskişehir'den gelen haberler işbirlikçi Baron'ları rahatsız ediyordu. Sahada kardeşçe maçı götürüyorlardı futbolcular.

O sırada Rüştü sakatlandı, topu dışarı atması için arkadaşına seslendi. Atmadılar topu, o top gitti gol oldu. Gol olması gereken kaleye olduğu için kimse üzerinde durmadı. Aynı top Rüştü'nün kalesine gol olsaydı, baksaydık bakalım oynanan dostluk maçı nasıl bitecekti. Arda Rüştüyle şakalaşıyordu, belki de'' abi bu kıyağımızı unutma unutturma'' diyordu.
Galatasaray'lılar, '' bu maçı satanın....'' diye bağırmadılar. Beşiktaş'lılarda....
Her iki takım futbolcuları sarmaş dolaş soyunma odasına gittiler, Beşiktaş Başkanı Galatasaray malzemecisini bile otobüse teslim etti.
Aynı saatlerde Boğaz'ın karşı yakasında Konyaspor boğazlanıyordu. Diğer stratajik ortak, her ihtimale karşı haftaya tozu kızı horozu, bir de Zafer gazozuyla meşhur Denizli'nin bir şampiyonluğa daha engel olmasının yollarını tıkıyordu. Hesap hesaptı bugün sana yarın bana.
Karedeniz'de arazı kıtlığı vardı, onlar dağlarda tepelerde düz alan bulamayacaklar, oldukları yerde horon tepeceklerdi, ya da buldukları en büyük düz alan olan futbol sahasında kolbastı oynayacaklardı.
Sivas'ta arazi boldu, iç anadolunun uçsuz bucaksız yaylalarında halay çekebilirlerdi artık, temiz hava bol gıda eşliğinde.
İşte böyle sayın Anadolu'lu hemşehrilerimiz. Size arifeyi gösterirler, göstermezlerse tezgah bozulur, küsersiniz, oynamazsınız bir daha diye. Ancak Bayram'ı görmek sadece stratejik ortakların hakkıdır. Bırak bayramı sen bu hafta olacakları düşün. Son haftalara şampiyonluk şarkılarıyla girmenin bedelini çok ağır ödeyip, aklını başına alarak döneceksin Kızılırmak boylarına, Temeltepe'ye....
25 May 2009
Adnan Polat Bulunmaz Eşin, Bu Kulube Senin Eserin


24 May 2009
Topal Topçu; Beşiktaş 2- Galatasaray 1

Şampiyonu Belirlerken



Eski Tüfek Derki; Bertarafedilemeyen Güzelavratotu

(Latinceye katkılarımızla,)
içindekiler bir, "Yanıt verir de köşesinde adımı geçirir" diye umutlananlar iki, mal bulmuş magribi gibiler gene.. Şaktar denen takım UEFA Kupasını aldı ya..
–İğrenç bir “kitsch” Türkçesi bok yücelticisi, aşağılık, güya romancı, Kundera hayvanından arak bu tümcenle neyi, nasıl kastettiğini anlamasak da, saldırmak teriminin anlamını bilmediğin ortada. Eğer anlamış olsan, tıpkı kedigiller gibi hem düzen hem de bağıran bir türden olduğunu idrak eder ve saldırganın sen olduğunu net biçimde kavrardın.
-Neden utanalım? Utanacak ne var bunda. Lucescu’yu sevmek, değer vermek çok sade biçimde bir duygudur, hem de içinde yaşadığın ve her şeyin paraya teşmil olmadığı bir dünyada, kendimizce ilkeli, gönüllü ve bağımsız bir tercih. Nasıl bir dünya seninki? İlkeli gönüllü ve iradi olan utanılacak bir şey mi oralarda?
-Eee? Ne olmuş o ülke takımlarına? Kupaya mı katılmamışlar? Diskalifiye mi olmuşlar? Yok sa ne? İkinci sınıf, birinci sınıf cart-curt… Eminim hayatının hiçbir alanında doğru dürüst ve uzun soluklu bir tarifin olmadığı gibi bu terimlerinde bir tarifi yoktur. Dünya futbolunda adı geçmeyen bir ülke… Allah alah git işine kardeşim git!...

-Dedim ya senin dünyanda artık her şey paraya teşmil olmuş. Olmuş onu anladık da anlamadık hala, nasıl bir şekil var? Yav desene bir futbolun birimi şudur (adet, metre, kilo, set, grup) birim fiyatı da budur (TL, usd, Euro, sterlin, onpara). De de anlayalım arkadaş. Onpara etmeyen neymiş?
-Burada tipik bir tırsma, ürkeklik ve hatta ötesi yalakalık seziyorum. Yaşa be Fatih Terim demiyorum, siz ömrünüzce korkuya taptınız, korkuya ve korkularınıza… Bu konuda daha önce bir takım şeyler yazmıştık. Tekrarlamaya gerek yok. Biri, ama anlayan biri söylesin bana, nedir bu gelinemez “Fatih Terim düzeyi”?
Çünkü büyük hoca falan değil. Oynattığı futbolun, futbol zevki yok. Fatih Terim'den devraldığı o harika Galatasaray'ın, harika futbolunu öldürdü. Onun yerine kendi korkak, zevksiz, tatsız tuzsuz futbolunu koydu. Bu yüzden de kovuldu.
-Boş anlamsız mesnetsiz lakırdı olur da bu kadarı olmaz. Neden kovulmuş? Futbolu en az kendi düzeyinde bilen ulemalar bakmışlar ki, zevksiz, tatsız, tuzsuz boktan bir futbol oynatıyor. Her yıl kupalar kaldıran dünyayı sarsan, tuttuğunu düzen, kaçanın kurtulduğu bir alem olan türk futbolu alemi bir felakete sürüklenecekmiş. “Hooop!” demişler arkadaş. Sonra ne olmuş? Gene Aynı hülyalı günlere dönüvermişiz. Vaaay beee!...
-Al şimdi buna bak. İnsan bu denli mi dengesiz olur? Kontrolsüz olur. Yukarıda tonla saygısızlık yap, söylediğini bırakma,aşağıda “saygı duyarım” iki yüzlülüğü… Ne olacak modern toplumun post yüzü… Sizleri sevmiyoruz bay bulvar basını. Sizin hiçbir haliniz içten değil. Vıcık vıcıksınız, ilkesizsiniz, kontrolsüzsünüz, beyniniz tuz buz ve bir hücre ile diğeri arasında kontrol iletişimi yok. Çok rahat küfredebilir, incitebilir, inkar edebilirsiniz. Güvenilmezsiniz, iki yüzlüye kurban olalım, binbir suratlısınız.
-Hah işte her şey tamam oldu. Günümüz popüler kültürüne bir gönderme. Milliyetçi, mukaddesatçı ülkemin güzide bulvarcısı. Ne yapacaktın yani? Tabi ki bunu…
Şimdi götü yiyen biri çıkıp bunlara laf söylesin de görelim…
Bu ülkede trendi siz belirlemiyorsunuz. Sadece trendin borazanısınız. Hakkınızı yemeyelim, iyi de yapıyorsunuz bunu. Ama “entelektüel(!)” bayım, sana bir önerim var. Kendine yönelik Ziya Paşa’nın “Terkib-i Bent” ini okumanı öneririm. Satır atlama bulvarcıların hepsine bir şeyler karalanmıştır muhakkak oralarda.
Bilmediğin konulara girmekte mahirsin. Çavuşesku dönemi ile ilgili ne biliyorsun merak ediyorum. “Demokrasiye Geçiş”te ne olmuş? Ne olmuş nasıl olmuş da koca bir kültür çökmüş? Sen Ülkemiz hakkında ne biliyorsun ki? Otobüse, minibüse ne kadar zaman harcıyorsun ömründe? Maaş kuyruklarında? Çöp eşeleyen kaç dostun var? Bırak onu şu Ultraslan’dan kaç kişiden haberdarsın? Sığındığın üçüncü sınıf bulvar gazetesinde işin nedir? Ne iş yaparsın? Senin cebine parayı niye koyarlar?
Bırak bunları Hıncal. Hiçbir şeysin. Her şey olmak istiyorsun. Bilgisizsin alim geçiniyorsun. Daha önemlisi kimsenin sevgisine ve küçücük mutlu dünyalar yaratmasına bile tahammülün yok, sevgi pıtırcığıyım diyorsun.
Hiçbir özelliğin yok, senden her köşe başında bir tane beş tane var.
GİT BAŞKA MEVZULARA TAKIL. Futbol sevgi üretmeli. Senin işin değil bu!...
ÇETİN