30 May 2009

Geçmiş Olsun; Galatasaray 2- Sivasspor 1


Tugay Kerimoğlu geldi yıllar sonra önümüze, tam bir karizma, kendine güven, başarılı insanların taşıdığı gurur. Maça ayrı bir gaz verdi Tugay'ın referansı.

Maç kadroları sayılıyordu, 54 den başladı spiker takımı saymaya. Numarası 11 den küçük olan sadece 8 numaralı Barış Özbek oldu. Diğerleri enflasyona takılmış gibi, 30 lardan, 50, lerden 60, lardan bir demet yasemen. Ne bir 10 numara, ne bir golcü numarası 9.

Ben bu maçın çok kolay geçeceğini öngördüm, hatta fark olur dedim ve hatta Nonda bir kaç gol atar diye de kehanette bulundum. Maçın başlangıcındaki pas trafiğini de görünce bizimkilerin Barcelano'dan kopya çektikleri belli oldu. Ne yazık tam biz futbol oynamayı öğrendik ya da başladık lig bitti. Takım oyunu oynadık, golleri atan Arda'yı saymazsak öne çıkan iyi oynadı dediğimiz futbolcumuz yoktu. Kim kötü oynadı dersek cevap bulamıyoruz, takımda kötü oynayan yoktu.

Yiğido ilk yarı kaleye hiç gelmedi. Biz kalede Orkun'un oynadığının farkına ikinci yarıda kaleye gelen ilk topta vardık.
Nonda, manda yiyicisi ben gol atmam maçı oynadı yine. Açıkçası ben Nonda gol atacak diye ödüm koptu. İstermisin 1-2 gol atsa, kafalarda acabalar oluşacak, belki takımda kalacaktı.

İkinci yarıda kaleye gelen top gol oldu. Bu bizim klasiğimizdi, Orkun topu kaleden çıkarmak için elledi. Diğer sahalardan gelen daha doğrusu gelmeyen haberler maça heyecan katamadı. Geçen hafta oluşan tablo, aynen korunuyordu. Arda Turan'ın gelen ikinci golü bizim prestij golüydü. Taner Gülleri dün boş geçince gol krallığı garanti olan Baros fazla kasmadı.

Ligi 5. bitirdik elhamdülüllah. Olabilecek en kötü dereceden daha kötü. Fenerbahçe torpille Avrupa Ligine gidiyor, ondan boşalan kontenjana biz yerleşiyoruz ve Edirne'den dışarda maç yapma hakkı kazanıyoruz.

Bu kadar kötü futbolun oynandığı, puan barajının bu kadar düşük olduğu bir sezonda 5. olduk. Yani küme düştük. Hepimize geçmiş olsun.

Güle Güle Karataş'lı



Hep beraber yedik Hasan Şaş'ımızı. Geçen yıl, oynamadığı halde Şampiyonluğun en büyük futbolcusu oydu. Tribünlerden, yedek kulubelerinden, ameliyat masasından ne çalımlar, ne asistler yapmıştı. Bitirdik işini bir efsanenin daha. Bir büyük Galatasaray'lı geçen gece yoktu UEFA kupasını alan bazı futbolcuların içinde. Çok da önemli değil aslında orada olması, bana sorarsan olmaması daha iyi olmuş. Ancak Hasan Şaş'ın ligin, futbol hayatının Galatasaray'daki en son maçında sahada olması önemliydi.

Hazır olmadan, pisliğe bulaştırılmış takıma, kurtar bizi diye oyuna sokulan Hasan Şaş, tıpkı daha öncekiler gibi taraftarın gözünden düşürüldü.

Şimdi Hasan Şaş'ımız ne yapacak? Biz Hasan Şaş'sız ne yapacağız?

Mısır'a gidenler bilir, gidecek olan varsa öğrenir. Türk'üm dediğiniz anda yanınızda kim olursa olsun şu cümleyi duyacaksınız.''Yavaş yavaş Hasan şaş'' Mısır'da en sevilen futbolcu, Messi, Ronaldo değildir. El Sakayı, Ayman'ı tanımazlar bile. Ne varki Hasan Şaş nedendir bilinmez Mısır'da efsanedir.

Tugay'ın İngiltere'ye gidip bizde olduğundan daha fazla kıymete bindiğini futbol tarihi bizlere göstermiştir. Sıra Hasan'dadır. Gitsin Mısır'a yıllarca omuzlarda taşınacaktır.

Hasan Şaş; Galatasaray'da en sevdiğin futbolcular kim diye bana sorulduğu zaman, ismin Tugay'ın önünde, Hagi'nin arkasındadır haberin var mı?

Yolun ve bahtın açık olsun, Çağırdığımızda yalpalayarak önümüze gelen, Galatasaray'ı biraz daha fazla sevmemizi sağlayan yiğit, mert Adana'lı.

29 May 2009

UEFA Kupası Kutlamaları




Biz Uefa kupasını Mayıs'ın 17 sinde almamışmıydık? Dün akşam Mayıs'ın 28 i değil miydi? Ne alakası var şimdi, günlerden tatil günü değil, bayram hiç değil, eniştem beni niye öptü?

Monşerlerimiz, bakmışlar bu sene için eğlenecek bir ortam bulamamışlar. Ne bir kupa, ne bir büyük galibiyet, ne bir sokağa dökülünesi tur. E ne yapsınlar, Ada artık bizim değil ya, babalarının çiftliğine istedikleri zaman girip çıkamıyorlar. Belki de çok önceden rezerve yaptırmışlardı, Galatasaray Şampiyon olacaktı, kutlamalar erken başlayacaktı.

Buz ada rezervasyonu çöpe gitmesindi, düşündüler, bari dediler UEFA kupas'ını kutlayalım. Onlar almışlardı, onlar kutlarlardı bize ne. Hasan Şaş yok, Capone, Popescu, Taffarel yok. En önemlisi taraftar yok, kan ağlıyoruz ne eğlencesi kardeşim. Yapacaksan her sene, yeni bir kupa gelene kadar Mayıs'ın 17 sini Galatasaray bayramı yaparsın, hepimiz biliriz, takımın o anki durumuna bakmaksızın ilk denk gelen maçta kutlarız kendimizce.

Kutlamanın spor, futbol olduğu bir ortamda takım elbiseli, fraklı, kravatlı insanlar görmekten nefret ediyorum. Sanarsın ki Şampiyonluğu kaybedişimizin cenaze törenindeler. Yüzler asık, kimi küsmüş gelmemiş, Hakan Şükür geldiğine pişman, kimi önemsememiş 17 Mayıs tabağını, plakasını. Salonda iki kelimeyi bir araya getiremeyen sunucu. Sanki Nonda'nın sunuculuk yapanı. En ufak bir sarı kırmızı emare yok.

Kimin aklına geldiyse aklıyla bin yaşasın. Bekleseydi, seneye 10.yıl marşını bestelerdik. Her 10 yılda bir bu büyük Galatasaray'lı bayramını daha büyük şevk ve heyecanla kutlardık.

Yine de uzanamadığımız ciğere pis demeyelim. Bizim tuttuğumuz, uğruna yandığımız, gençliğimizin bir tarafına koyan takımla, bunların sırayla(seçimle değil) yönettiği takım aynı değil. Varsın eğlensin Galatasaray rozetini yakasında taşıyan zenginler.

17 Mayıs 2000'imize dokunmasınlar, o bizim o bizimdir ancak.

İlk Transfer



Mustafa Sarp, Galatasaray'ın ilk transferi oldu bu sene. Yangından mal kaçırmışız. Bursaspor'un son maçını oynamayacakmış. Niye ki acep, bir maç daha oynasa eline mi yapışacak?


Gerekçesi şu olabilir. Biz bu hafta yenilip de, Bursa yenerse koskoca Mustafa Sarp İnter Toto turnuvasında oynayacak. Yani bir bakıma maça konsantre olamaz, hatta bilerek kötü oynar.
Ben Mustafa Sarp ismini ilk defa duyuyorum. Mutlaka seyretmişizdir ama gözümüze çarpmamış demek ki. Futbol cahilliğime verin. Yolda görsem tanımam ismini bilmediğim orta saha oyuncusunun. Kim ola ki diye araştıralım dedik, iki satır yazmıyor geçmişi. 30 yaşındaymış, oyun kuruculuk yapıyormuş, bu kadar sene top oynamış 1 defa milli takıma çağrılmış. Zaten en az 1 defa milli takım kampına çağrılmamış oyuncu Süper Lig'de mevcut değil.
Bursaspor'a Erciyesspor'dan gelmiş. Gelmiş dediğimiz, bir ara Bülent Korkmaz Bursaspor'da hocaymış, biz atlamışız bu büyük kariyer geçmişini. Mustafa Sarp'ı Bülent aldırmış Erciyesspor'dan, küme düşmüş takımdan. Muhtemelen gider ayak bir kıyak daha yapmış olmalı Mustafa Sarp'a.
Orta sahada eşşek sürüsü futbolcumuz var. Bir o kadar daha alınacak muhtemelen. Ve muhtemelen Linderoth'un, Lincoln'ün yerine yabancı gelecek. Bu Mustafa Sarp, Aydın'dan, Mehmet Güven'den daha mı iyi acaba? Mehmet Güven 30 yaşına geldiğinde Mustafa Sarp'tan daha mı kötü oynayacak?
Benim tanımadığım futbolcu ve hocalar hakkında bir yorum metodum var. Olmayana ergi metodu. Seleksiyon meselesi, uygunluk derecesi. Komplo teorisi, kıllanma, kuşkulanma, vesvese. Bülent Korkmaz'ın futbol bilgisinin Galatasaray düzeyinde bir takım için kısır, hatta sıfır olduğunu var sayan bendeniz, şimdiden Mustafa Sarp için notumu veriyorum. Gamlı Baykuş kostümümü giyiyorum, kehanetimi açıklıyorum. Eğer Mustafa Sarp Lincoln'den, Kewell'den daha iyi futbolcu değilse, Galatasaray'da bir sezonda 10 maça çıksın, ben yazdıklarımı yerim.
Mustafa Sarp, ilk transferimiz, boş transferimiz, ilk kaçan paramız, bu sene ilk dolandırılışımız. Güle güle harcayın Galatasaray'ın olmayan paralarını. Transfer edenler sağolsunlar.

Nasıl Bir Hoca İstiyoruz


1986 yılında, Manchester'li bir çocuk taraftar Young Trafold! tribünlerinde. Takımının en son şampiyonluğunu dedesi, 1967 de görmüş.

1986 yılı İstanbul'lu bir çocuk taraftar Ali Sami Yen tribünlerinde tepiniyor. Son şampiyonluğu babası görmüş, 13 sene önce.

Manchester United'in başına o zaman Sir olmayan Alex Ferguson getirilmiş, bir umut belki bu sene gelir Şampiyonluk diye.

Aynı beklenti Galatasaray'lı taraftarlarda, belki bu sene biter bu çile. Almanya Milli Takım hocası Jupp Darwell kulubede.

Manchester Şampiyon olamadı 1986 yılında, Galatasaray da. Jupp Darwell taşlandı, Ferguson'u bilmiyoruz. Bir sonraki sezon Jupp Darwell tam dövülüyordu ki, Beşiktaş denizli'ye takıldı son dakikalarda. Mucizevi Şampiyonluk geldi tam 14 yıl aradan sonra.

Manchester taraftarları bizimki kadar şanslı değildi. tam 7 sezon daha bekledi Şampiyon diye bağırabilmek için. Aynı hocayla elbette. Rooney ve Ronaldo, Şampiyonlar Ligi Finalindeki Manchester'in en büyük kozları 1 yaşındaydı, Aleks Ferguson takımın başına geldiğinde.

Kovmayı unuttular Ferguson'u, son Şampiyon'un hocasını. 10 defa İngiltere Şampiyonu olmuş Ferguson'la Manchester United. İsminin başına Sir ünvanı getirmişler. Ve seneye de maalesef! takımın başında. Üstelik finalde Barcelano'ya kaybettiği halde.

Galatasaray Darwell'le şampiyon olduktan sonra 10 defa hoca değiştirmiş. 11. yi bekliyoruz Atatürk Havalimanından almak üzere.

Galatasaray bu arada 11 defa şampiyon olmuş. Yani si şu, Manchester United'dan 1 fazla Şampiyonluğumuz var. Onlar aptal biz akıllıyız mealen. Yani ne var ki bunda, Bülent Korkmaz'da hoca Alex ferguson'da. O da kaybediyor, Bülent'te.

Aralarında fark yok! takımların başkanlarının arasında da fark yok. Adnan Polat hatta daha akıllı. Bakın, Galatasaray'lı taraftarlar üzülmesin diye yeni hoca geliyor. Yeni hoca yeni futbolcu demek. Yeni yalan, yeni dümen, yeni tezgah.....

Peki nasıl bir hoca bekleniyor? Kimi getirecekler. Ben size söyleyeyim. Bunlar için gelecek hocalarda tek bir parametre vardır. Onlar hocanın iyisine kötüsüne bakmazlar. Kaça gelecekleri de önemli değildir. Sözleşmelerinde kovulduğu zaman en az tazminatı yazan dolandırıcının önereceği Hoca hepimize hayırlı olsun.

Nasıl olsa gelen de kovulacak, bari giderken az para verelim.

Herkesi kandırırlar bunlar, uyanık olalım, gelen hoca için elbet fal bakıp yazı yazacağız hepimiz. Ben sözleşmesine bakarım kardeşlerim, kovulduğu zaman ne kadar alacak? Biz nasıl olsa gelene karışamıyoruz, yasal seçiciler birini getirecekler, bizim işimiz kovmak.

Sir Alex Ferguson gelecek değil, gelecek olan da Sir Alex olmazyacak, o kadar zamanımız yok.

Bari dua edin de kovulma tazminatı fazla olan biri gelsin.

28 May 2009

Messi > Ronaldo



Futbolun ne olduğunu anlamaya başladığım yaşlarda bir Pele efsanesi vardı. Dünya'nın en büyük futbolcusu oydu, bize böyle belletiliyordu. Bu satırın yazarının hayatında gittiği ilk maç, Pele'li Santos'un Mithatpaşa Stadında Fenerbahçe'yi 6-1 yendiği maçtı. Pele'den sonra onun kadar büyük futbolcu gelmeyeceği söyleniyordu ki, bir çocuktan bahsetmeye başladı Dünya Futbol ulamaları. Arjantin'liden, Diago Armando Maradona'dan.


Maradona sahne aldığında televizyonlardan seyredebiliyorduk kendisini. Pele'yi izleyemediğimiz için kıyaslayamıyorduk belki ama Maradona sanki bir başkaydı. Başka olduğunu ispatlayıp, aramızdan ayrıldı. Tartışmalar sonsuza kadar sürecek.



Bizim notumuz belli, kim büyük?

Şu sıralar bir tartışmadır gidiyor. Messi'mi büyük, Ronaldo'mu?


Dün gece imzasını kafasıyla attı, Dünya'nın en büyük futbolcusu. Zapta geçirdi. Futbolun iyisini Brezilya'lılar oynar, Portekiz'liler oynar, ama en büyük futbolcular Arjantin'den çıkar.


Büyük futbolcu, büyük insan olmalıdır aynı zamanda. Şımarık Ronaldo, Türkiye maçı öncesi ''hiç bir futbolcuyu tanımıyorum'' Türk'lerden diye ukalalık yapmıştı. Dün gece gördük ofsayttan çıkamadı, kompleksi yüzünden pas vermeyip kendi atmak istedi. 3 tane patlattı maçın başında. Tarihe bu maçla geçmek istemenin olanca hırsıyla oynuyordu. Bücür'ün kaygısı yoktu, İniesta ve Xavi'ye bıraktı er meydanını. Her zamankinden kötü oynadı, en azından benim seyrettiğim en kötü Messi'ydi.


Benim için bu maçı alamasalardı, hatta Ronaldo 3 gol atsaydı bile sonuç değişmezdi. Ronaldo Dünya'nın en büyük futbolcusu olabilir bir itirazımız olmaz. Çünkü Messi Kaina'ın en büyük futbolcusudur. Dünya'nın diğer gezegenlerden transfer ettiği ilk futbolcu Messi'dir, kimbilir.

27 May 2009

Stratejik Ortaklar


Başkan Özhan Canaydın, Fenerbahçe golü attığında alkışlamıştı. O maçta taraftar dayak yemiş, tribünlerden çıkarılmıştı, tarihin en büyük hezimetini alarak terk etmiştik Kalkedon'u. Düğmeye o maçtan sonra bastık, her maç taraftarı sattı diye Özhan Başkan'a saldırdık. Onun döneminde, İnönü'de bir Beşiktaş tramvayı alıp götürmüştü bizi son dakikalara. 1-0 mağluptuk ki en normal sonuçtu bizler için. İnönü'deki son 10 senedeki tek galibiyetimiz alınacaktı o son dakikalarda. Kadıköyde galibiyet yüzü görmeyen Galatasaray'lı çocuklar ilkokulu bitirecekler yakında. Hasan Kabze gelişine vurdu, son dakikaya berabere girmemizi sağladı. Yetmiyordu beraberlik, Beşiktaş'ın etliyle sütlüde işi yoktu. Maç, hatta sezon bitse de tatile çıksak maçlarını oynuyorlardı. Dostça geçiyordu maç, her iki tarafta ölüm kalım maçına çıkmıyorsa büyük maçların tadından yenmezdi. Çok güzel dostluk mesajları verilirdi, şeref tribünlerinde, kulubelerde, sahada. Tribünler katılmazdı elbette bu yalan, sahte maskeli baloya. Cordoba, aceleci davrandı son saniyelerde, Sergen'e atmak istedi, can havliyle bir atak daha yapmak isteyen Galatasaray'ı gafil avlatabilirdi belki. Sergen o sırada dostluk maçındaydı, ve herkesten daha çok istiyordu tatile çıkmayı. Şimdi alacak topu, koskoca Sergen, üşenmeden, bitap düşmüş, fişi çekilmek üzere olan Galatasaray'lı futbolcuları Yusuf misali çalımlayacak golü atacak ve Beşikataş galip gelecek. Sonra ne olacak, hiç yoktan sahadaki Galatasaray'lı arkadaşlarından küfür yiyecek, sonraki senelere düşmanlık taşınacak. Fenerbahçe Şampiyon olacak, Galatasaray'lı bunu unutmayacak, bir gün hesap soracak. Tıpkı Bursaspor'un yıllardır sorduğu gibi.

Ne gerek vardı hem maç bitmek üzereydi kazasız belasız. Gök tanrı hesaba katılmadı, dönen topa Hasan Kabze yapıştırdı, ve kale arkasındaki Galatasaray'lıların bulunduğu tel örgülere tırmandırdı futbolcuları. Beşiktaş'lı futbolcular(Tümer hariç) Nepal'de, Katmandu'da bulamayacakları bir huzur içinde soyunma odasına giderken, taraftarları yıkıyordu ortalığı.'' Bu maçı satanın anasını.....''

Gün oldu devran döndü, Galatasaray'lı futbolcular bir an önce ruhu teslim maçına çıktılar. Huzur doluydu Galatasaray'lılar, kendilerinden beklenen de çok kötü rezalet bir futbol olduğundan rahattılar. Oynayabilecekleri en kötü maçlarını oynamışlardı daha önce. Daha kötü oynamalarına imkan yoktu. Beşiktaş yense Şampiyon olacaktı. Bu maçları çok seyretmiş tecrübeli taraftar olarak anlıyorum Beşiktaş'lıları, kulaklar başka stadyumlardayken bağıramaz, taş kesilir insanlar. Maçın ilk dakikalarında geliyordu Beşiktaş golü. Sabri rahat, huzurlu olmasa normal oyununu oynasa o topu çıkarması imkansızdı. Yusuf yusuf futbolu oynayan Beşiktaş'a karşı, sadece top oynamak isteyen neticeyle ilgilenmeyen Galatasaray Bülent Korkmaz'la oynanabilecek en büyük futbollarını oynuyorlardı.

Kewell'e utanmasak şike yaptı diyeceğiz! O topa sol ayağıyla gelişine vuramamasını kötüye yormadık. Sonrasında Baros halı saha maçlarındaki gibi kaleciyle karşı karşıya kaldı, Sabri'ye atamaması için rezalet bir pas verince kıllandım! O sırada Sivas'tan gelen haber saha içindekiler için iyi haberdi, bir sakata gelinmemesi için temkinkli oynamak başlandığı gibi bitmesi için dua etmek en evlasıydı. Sakata gelmemek için oynarken alakasız bir Emre Aşık faulü çalındı. Topun canı alakasız yere gitmek üzereydi ki Topal müsade etmedi, seramikçi sırıtıyor, tüpçüye çak çak yapıyordu. Kıllarım uzamaya başlamıştı artık iyiden iyiye!

İkinci yarı bizim takım golü yemenin rahatlığıyla daha bir rahvan oynamaya başladı. İkinciye yese bile kimse kızmayacaktı takıma. Bari zevk yapalım dedi Arda'lar, Kewell'ler ve diğerleri. Baros santradan sonra topla yürüdü Rüştü'nün üzerine, etrafta kimse yok, nişanladı Rüştüye. Rüştü'nün karnında delik olmadığından top geçmedi. Neler oluyordu sahada arkadaşlar!

Bir topu zorlukla kornere attılar. Arda bir şekil yapayım şu riski olmayan maçta dedi ve topa vurdu. İhtiyaç yok ya top binde bir ihtimalin olduğu yere gitti, giriyordu nerdeyse. Rüştü maça limon sıkılmasına müsade etmedi. Derken Kewell, ben bu tiyatroda yokum arkadaşlar vuruşu yaptı. Sivas'tan, Eskişehir'den gelen haberler işbirlikçi Baron'ları rahatsız ediyordu. Sahada kardeşçe maçı götürüyorlardı futbolcular.

O sırada Rüştü sakatlandı, topu dışarı atması için arkadaşına seslendi. Atmadılar topu, o top gitti gol oldu. Gol olması gereken kaleye olduğu için kimse üzerinde durmadı. Aynı top Rüştü'nün kalesine gol olsaydı, baksaydık bakalım oynanan dostluk maçı nasıl bitecekti. Arda Rüştüyle şakalaşıyordu, belki de'' abi bu kıyağımızı unutma unutturma'' diyordu.

Galatasaray'lılar, '' bu maçı satanın....'' diye bağırmadılar. Beşiktaş'lılarda....

Her iki takım futbolcuları sarmaş dolaş soyunma odasına gittiler, Beşiktaş Başkanı Galatasaray malzemecisini bile otobüse teslim etti.

Aynı saatlerde Boğaz'ın karşı yakasında Konyaspor boğazlanıyordu. Diğer stratajik ortak, her ihtimale karşı haftaya tozu kızı horozu, bir de Zafer gazozuyla meşhur Denizli'nin bir şampiyonluğa daha engel olmasının yollarını tıkıyordu. Hesap hesaptı bugün sana yarın bana.

Karedeniz'de arazı kıtlığı vardı, onlar dağlarda tepelerde düz alan bulamayacaklar, oldukları yerde horon tepeceklerdi, ya da buldukları en büyük düz alan olan futbol sahasında kolbastı oynayacaklardı.

Sivas'ta arazi boldu, iç anadolunun uçsuz bucaksız yaylalarında halay çekebilirlerdi artık, temiz hava bol gıda eşliğinde.

İşte böyle sayın Anadolu'lu hemşehrilerimiz. Size arifeyi gösterirler, göstermezlerse tezgah bozulur, küsersiniz, oynamazsınız bir daha diye. Ancak Bayram'ı görmek sadece stratejik ortakların hakkıdır. Bırak bayramı sen bu hafta olacakları düşün. Son haftalara şampiyonluk şarkılarıyla girmenin bedelini çok ağır ödeyip, aklını başına alarak döneceksin Kızılırmak boylarına, Temeltepe'ye....
Üç büyükler diye boşuna nam salmadılar tarihe, aklını alır bu stratejik ortaklık adamın. Yıllar önce bir hata yapmışlar Trabzon'u başa bela etmişlerdi. Aynı hatayı hele şimdi bu futbol sanayileşmişken yaparlar mı sandınız?
Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece.

25 May 2009

Adnan Polat Bulunmaz Eşin, Bu Kulube Senin Eserin


Lika, Kulusic, Da Silva, Tozo, Smeltz, Tambwe, Zoko.
Bashir, Moreria, Bastos, Ross, Rashad, Nsumbu, Nguenheu, Zinko, Hüseynof, Agbetu.

Eğer kafayı yemediysem bu yukarıda yazdıklarım isimler, küme düşen Hacettepe ve Kocaelispor'un sezona başlarken ki kadrolarında bulunan yabancı futbolcular. Kocaelispor'un son maçına bunlardan Agbetu ve Nsumbu çıkmış. Gerisi bitpazarında çakmak satmıyorsa, pişmaniyecinin birine çırak girmiştir. Bunların hiç biri oynamasaydı da en kötü ihtimalle yine küme düşecekti Körfez ekibi.

De Santchiz, Linderoth, Meira, Kewell, Lincoln, Baros, Nonda. Sayarken bile farklı, her biri ayrı ayrı ülkelerinin ulus takımlarında oynayan yıldızlar. Galatasaray'ın kadrosundakiler. Son maça çıkanlar, Kewell, Baros, ve Ümit Karan veto yemeseydi olmayacak olan manda yiyicisi Nonda. Kocaelişspor nasıl küme düştüyse bizde öyle düştük. Üstümüzde, Trabzonspor, Sivasspor, Fener, Beşiktaş varsa, 4. lüğe tutunabilmek için önce gök tanrıdan sonra diğer takımlardan medet bekliyorsak bilin ki küme düşmüşüzdür haberimiz yoktur.

Geçen yıl Şampiyon olan kadroda Lincoln hariç hiç bir yabancı oynamadı. Bu yıl çoğu oynamadı, son maçta 2.5 yabancıyla oynadık. Alacağımız en kötü dereceyi aldık, ölümden öte köy yok. Derece kötü olunca, ilk başta mevcut hocaya bilet kesiliyor, yeni gelenin bokunda boncuk olmadığının anlaşılması zaman almıyor, bir iki futbolcu telef edilip hedef saptırılıyor, sayılı gün nasıl olsa sezon dediğin, 3 gün sonra bitiyor. Yalan transfer haberleriyle oyalarsın taraftarı, tozu dumana katar sıvışırsın ortalıktan bir müddet, taraftar içine sindirir küme düşmeyi, rezil olmayı nasıl olsa, sonra çıkarsın ortaya. Bir iki hamaset, bir kaç yüz beleş bilet, devran döner, böyle gelmiş böyle gider.

Dün maçı dikkatle izledim, baştan beklentim olmadığından çok rahattım, oyunun ilerlemesiyle bizimkilerin alışık olmadığımız, daha doğrusu unuttuğumuz o büyük futbol oynama karakteri geri gelince heyecanlandım. Nerdeyse takımın galip geleceğine inanmaya başlamıştım, hatta Bülent Korkmaz'ın başımızda olduğunu bile ihmal edilebilir saydım, ilgilenmedim. Arda'nın Ayhan'ın, hatta Sabri'nin açıldıkça Kewell'in oyununu gördükçe ve Beşiktaş'ın rezalet futbolunu izledikçe fark atarız diye düşündüm. 3 defa kaleciyle teke tek kaldı Baros, Arda'nın korneri içerden çıktı, Kewell'in ıskalayacağı tuttu, kaleye şutu olmayan( Tello'nun şutu taca gitti) Beşiktaş kazandı. Gol atmadan kazandılar, Fatih Terim'i sinirlendirdiler, ünvana ortak ettiler Dürüllülü Mustafa'yı.

Benim derdim kadrolardaydı, dahası kadrolardaki yabancılarda. Yüksek ve nitelikli dolandırıcılık değilse nedir peki gelinen nokta. Borsada işlem görüyor artık takımların hisse senetleri, sahada üzülenler kadar tahtada bitenler var. Manüpülasyonun kralı yapılıyor gün be gün. Hepsi ortak değilse adam değilim. Beşiktaş hisseleriyle oynadılar, kim bilir kaç Beşiktaş'lı çarpıldı Cuma ve Bugün. Ağızlarından salyalar akıyor Adnan Paşa'nın. Sermaye Piyasası azıcık adam olsa, bu ülkede savcılar biraz da bu cihete ilgi duysalar topu kodesi boylayacaklar. Kimin parasını kaptırıyorsunuz monşerler güruhu. Kendi işyerlerinizde çalışmayanlara maaş veriyor musunuz? Şu Linderoth'a kaptırdığınız paralarla Afrika'nın yarısı doyardı oysa.

Bülent Korkmaz'ı dün bir yönüyle ilk defa takdir ettim. Eğer bilerek yaptıysa, unutmadıysa, adam değiştirmemesini çok olumlu buldum. Takım sezonun en iyi futbolunu oynamış ve yine yeniliyorken bile değişikliğe gitmedi. Kulubede her ihtimale karşı, Aykut, Murat Akça, Mehmet Güven, Yaser, Aydın, Uğur vardı. Bu kulübe Beşiktaş kulubesiyle maç yapsa sonuç ne olur acaba? Sivok, Tello, Cisse, Ernst, Holosko, Bobo, Nobre... Delgado sakat olmasa o da oyuna girecek. Adamların bütün yabancıları banko oynuyor, sezonu tamamlıyor, bizimkilerin yarısından çoğu tatile çıktı.

Kaç sezondur aynı filmi seyrediyoruz, çok kullanıyorum belki ancak her sitem yazısına oturuyor. Hacivat zamparalık yapıyor, ceremesini Karagöz çekiyor. Adnan Paşa soysun takımı, oynasın oyuncak gibi, yapsın hovardalığını, Karagöz'üz biz çekeriz cefa.

Şampiyon olmasa da, kupalar almasa da, başında bin müsibet bulunsa da, seviyoruz işte var mı diyecekleri.

24 May 2009

Topal Topçu; Beşiktaş 2- Galatasaray 1




Maçtan bir kaç saat öncesinden kesmiştik umudu zaten. Biz figüran takım, şampiyonluğa katkıda bulunma maçına çıkacaktık. Galatasaray'lı taraftarlar kendilerine ayrılmış, iğrenç yere konuşlanmış, takımın canının çıkmaması için ellerinden gelenin ötesinde ceplerinden geleni de yapmışlar, şu yok zamanda 90 liraya Dünya'nın en pahalı maçını izlemek durumunda kalmışlardı. Çarşamba Roma'da Şampiyonlar Ligi Finali var ve maç biletleri 60 dolar değil. Olsun burası bizim ülkemiz geçirin bilezik gibi. Şunun şurasında bu sezon için son kez geçiriyorlar nasılsa.


Bizim çakma Gourdiala bu kez formalı değil takım elbiseliydi. Kendisinin ilk çıktığı maçta hocası olan Denizli'ye karşı şerbet mücadelesi veriyordu. Şansı olan kazanacaktı bu gece, futbolun tanrıları böyle racon kesmişlerdi.


Takım oyuna inanılmaz bir oyun temposuyla başladı. Bu sezonun en büyük futbolunu oynuyorlardı. Arda Turan bari bu maçı alayım diye saldırdıkça saldırıyordu. Ayhan basıyor, başı kesik tavuk Barış koşuyor, Sabri bile maçı kazanacaklarmış gibi oynuyordu. Kaleye gelen ilk top pas olarak geldi, Deli Orkun'un gözüne perde ayağına felç indi. Topa Metin Şentürk gibi vurdu, vuramadı ve biz notumuzu aldık, ilk gelen top gol olacaktı.


Baros ben bugün gol atmayacağım, boşuna bana pas vermeyin der gibi oynadı. İki defa kaleciyle karşı karşıya kalıp çuvalladı. Emre Aşık'ın kritik müdahelesi varsa ve sen hakemsen işin kolay, topa vurdu, vuramadı çıkar sarı kartını. Beşiktaş seyircisi tırsmış, korkudan bağıramıyor, futbolcusu tir tir titriyor, gol atma işi evliyalara bırakılmış. İğrenç bir futbol oynuyor ve televizyonların söylediğine göre % 65 topla Galatasaray oynuyordu.


Emre Aşık bir hava topuna çıktı, hakem pozisyonlara yakın ve kararları batmıyordu o ana kadar. Emre için normal bir hava topuydu oysa. Verilen serbest vuruştan gol mol olacağı yoktu, ne olur ne olmaza gidip dolduruldu içeriye. Zaten Beşiktaş'lılar ofsayttaydı, kimse dokunamadı, Topal Topçu, topu toparlamak isterken topun Topal Topçu'nun topuğunu toparlamasıyla, Deli Orkun'un ikinci bir felç geçirdi. Doğarken evliyaların götünü yaladığı Denizli yumruk şov yaptı golü taktikle attırmış gibi. O sırada bizim Bülent geldi kadrana. Çürük ön dişlerinin arasından okkalı bir tükürük fışkırttı. Servet Çetin'in sümkürmesini özleyenler hasret gidermiş oldu. Ne yazık bu kadar iyi futbol oynayan takım soyunma odasına yenik gidiyordu.


İkinci yarı başlamasıyla ruh çağırıldı İnönü'ye, bizim kayboldu diye dövündüğümüz ruh. Dedik ya Baros bugün benden hayır yok, bu maçı da manda yiyicisi alsın dedi. Kaleciyle karşı karşıya atamadı. Nonda'nın atalarının maymun olmadığına evrim teorisi adına bahse girerim, Darwin yaşasa tüyo verirdim, bu adamın atası uzun eşşekti. Uzun eşşeğin eşşekliği tutup ta az daha kaleye vuracaktı ki sağdan gelen Harry Kewell'in önüne gelişi güzel yuvarladı. Daha dün ilk 11 e girmekte zorlanan! Avusturya'lı ilk yarıda vuramadığı toptan daha zor olana Kewell'lik vurdu. Tabela değiştiğinde Bülent Kormkaz ''beyleeeer, beyleeer'' diye bağırıyordu.


Sivastan gelen haberler bizi ilgilendiriyor mu? bilmiyorum, ben kendi payıma Sivas'ın yenmesini istiyordum. Ne de olsa memleketimin takımı. Artı , Beşiktaş kazanmasın motivasyonu. Trabzon'un, Eskişehirden yolladığı mektup ta iç açıcı değil di Beşiktaş için. Ve oynanan futbola bakılırsa maçtan önce yazdığımız Şampiyonluğu belirleme maçında biz horoz muamelesi çekecektik. Basıp geçecek, gerisiyle ilgilenmeyecektik. Öyle de gözüküyordu oyun. Bir ara kulubeleri gösterdiler, bizim kulube boştu. Boş olduğunu Bülent Korkmaz'da biliyordu, nitekim kimseyi oyuna sokmadı. Kimi sokacak kimi çıkaracaktı. İlk yardıda Emre Aşık bir ara beni çıkarın bir sakarlık yapacağım dedi ama tren kaçmış çıkarmayı unutmuşlardı. Artık inceldiği yerden kopabilirdi. Maçı aynı adamlarla tamamlayacaktı.


İkinci yarıda Dürüllü'lü Yusuf hamlesini yaptı, dedik ya evliyalar yürü ya kulum demişlerdi. İkinci golü yemesi an meselesi Rüştü, her zamaki kolpalığını yapıyordu. Sakatlanma numarası yapıyordu, vurduğu top taca gitmişti ki baldırını tuttu acıyla. Deli İbrahim'e topu taca atmasını söyledi, Deli akıllı olsa topu taca atardı, atmadı o ana kadar mucizevi şekilde iyi oynayan Sabri cihetine yolladı. Sabri iyi oyununun verdiği özgüvenle topu teknik bir şekilde Yusuf'tan sökecekti, sökemedi, top Yusuf'un kan kardeşiydi sanki. Uzaklaştırmak istedikçe ayağına yapışıyordu, Deli Orkun'un kadranda görüneceğini sananlar yanıldı, oynamaya oynamaya kalenin boyutlarını bile unutmuştu, kaleciliği zaten yoktu. Yine de top, Galatasaray'a acımakla, Dürüllü'lüye kıyak geçmek arasında kararsız kalmıştı ki, Topal Topçu imdada yetişti. Bir kez daha topu toparlayamayarak Yusuf'a asist yapmayı tercih etti.


Sonrası beyaz bayraktı. Arda Rüştü'yle şakalaşmaya başladı. Sabri'nin anasına edilen ağır küfürü duymamazlıktan gelirsek dostça dürüldü Sivas'ın işi. Şampiyonluğu Anadolu'nun çorak topraklarında elleri nasırlı köylülere verip kendi mezarlarını mı kazacaklardı? Oysa hepimiz emindik ki ortaktılar, işbirlikçiler, sıraylaydı Şampiyonluk. Açın çeteleye bakın 10 senede 2 defa Beşiktaş'ın hakkıydı. Dürüllü'lüye kısmet oldu. Aziz Yıldırım'ın bana göre söylediği tek doğru cümle bu gece içinde geçerliydi.


''Siz takımı Denizli'mi Şampiyon yaptı sanıyorsunuz''


Not;Topu kaptıran Emre imiş, düzelttik ancak yine de Sabri'nin yüzünden oldu orada golün başlangıcı. Yerinde değildi, Emre kademeye gitti, gitmez olaydı.

Şampiyonu Belirlerken


Ne garip bir haftayı geride bırakıyoruz. Kovduğumuz Lucescu bir rüzgar gibi geldi geçti. Ellerinde kupayla, seneye de Şampiyonlar Kupasını almanın umuduyla gitti Abdurrahim Albayrak'ın Lücesçü'sü. O bize ders, biz de Hıncal Uluç'un saldırılarına cevap verdik. Şu sıralar yıllar önce kovduğumuz,(bu arada bizli konuşuyorum lafın gelişi. Biz olsak ömür boyu başımızdan üstünde taşırdık, komadılar) Tugay Kerimoğlu veda maçını oynuyor. Tıklım tıklım tribünler Tugay maskeleriyle uğurluyorlar maistrolarını.


Biz ne anlarız, burası deseleksiyon ülkesi. Burada aslanları kediye boğdururlar. İnsanlık, sevgi, barış, hak, haklı kazanç ne gezer. İki üç tane hokkabaz karar verir bu büyük sevgilerin rotasına. Dümen her zaman işbirlikçilere, yalancılara, hırsızlara doğrudur.

1.5 saat sonra garip haftayı bitirmek üzere başlama vuruşunu yapacak koskoca Galatasaray. Şampiyonu belirleyecekmişiz. Görevimiz buymuş. Biz kimi istersek o şampiyon olacak. İster bu hafta yener, haftaya yeniliriz, ister bu hafta yenilir haftaya yeneriz.

Paf takımına ancak limon taşıyıcısı olabilecek kapasiteli eski futbolcu başımızda. Bu kez maymunluk sırası Lincoln'deydi. Büyük futbolcular küçük hocaların maymunu olmazlar. Gelmedi İnönü'ye, kendisine sempatim bir kat daha arttı. Gelseydi, televizyonlar devamlı onu gösterecekti Bülent ıslık çalarken tam arkasında. Isıtmaya gönderecek rezil edecekti, oyuna belki son saniye de sokup egosunu takip edecekti. Tıpkı yıllar önce ustası Tugay'ı nasıl, Tolunay'ın maskarası yaptığını sanması gibi. Aslanlar maymunların maskarası olmazlar dı asla. Maymunluk parayla değil sırayla, sırasını savdı Lincoln, Kewell, Hasan Şaş, Ümit Karan, sıra Baros'ta olur bence bu akşam. Gol attı attı, atamadı Kartal'lı Simitçi Yaser girer yerine.



Ben Deli Orkun'u daha evvel bekliyordum. Yazmıştım önceleri. Hezimete uğrarsak kimse şaşırmasın. Şu Bülent Korkmaz'ın bir daha hiç bir takımda Hocalık yapmayacağına emin olsam ben hezimete uğramasını istiyorum takımın ne yalan söyleyeyim.

Hadi bu maçı atlatacağız, bir şekilde. Beşiktaş'ı yenmek Galatasaray'lıları elbet memnun edecektir.(Benim sebebim var) Haftaya ne yapacağız. Sivası yenip Beşiktaş'ı şampiyon yapmak mi zor? Nefret edilesi Bülent Uygun yüzünden şampiyon olmasınlar diye totem yapılan memleketimin takımı Şampiyon oldu diye yenilgiye sevinmek mi?




Ah Adangiller ah, kabahatin tamamı sizin. Bu yaptıklarınızın daha doğrusu yapamadıklarınızın hesabını tez elden vermeniz dileğiyle.

Eski Tüfek Derki; Bertarafedilemeyen Güzelavratotu




NONBERTARAFUS ATROPA BELLADONA -2-
(Latinceye katkılarımızla,)



Lucescu zavallısı ve yandaşları..


-Bu başlığa cevabı ben vermeyeceğim bay ukala, ancak tüm değerlendirmenin arkasından, bir “malumu ilan” olacak.

Hıncal Uluç'a saldırmanın dayanılmaz hafifliği
içindekiler bir, "Yanıt verir de köşesinde adımı geçirir" diye umutlananlar iki, mal bulmuş magribi gibiler gene.. Şaktar denen takım UEFA Kupasını aldı ya..


–İğrenç bir “kitsch” Türkçesi bok yücelticisi, aşağılık, güya romancı, Kundera hayvanından arak bu tümcenle neyi, nasıl kastettiğini anlamasak da, saldırmak teriminin anlamını bilmediğin ortada. Eğer anlamış olsan, tıpkı kedigiller gibi hem düzen hem de bağıran bir türden olduğunu idrak eder ve saldırganın sen olduğunu net biçimde kavrardın.


Aldıysa utanalım.. Bu kadar sıradan top oynayan bir takım bu kupayı kazandıysa, bu yıl hem de Türkiye'deki finale bile çıkamayanlar, Fenerliler, Galatasaraylılar ve Beşiktaşlılar utansın..

-Neden utanalım? Utanacak ne var bunda. Lucescu’yu sevmek, değer vermek çok sade biçimde bir duygudur, hem de içinde yaşadığın ve her şeyin paraya teşmil olmadığı bir dünyada, kendimizce ilkeli, gönüllü ve bağımsız bir tercih. Nasıl bir dünya seninki? İlkeli gönüllü ve iradi olan utanılacak bir şey mi oralarda?

Bir Galatasaray'ın 2000 yılında şampiyon olurken yendiklerine bakın, bir de bu yıl finale çıkanlara.. Yarı finale bakın.. Tek İtalyan, İspanyol, İngiliz, Fransız, Hollanda takımı yok. İki ikinci sınıf Alman takımı, bir de dünya futbolunda adı geçmeyen bir ülkenin iki takımı..

-Eee? Ne olmuş o ülke takımlarına? Kupaya mı katılmamışlar? Diskalifiye mi olmuşlar? Yok sa ne? İkinci sınıf, birinci sınıf cart-curt… Eminim hayatının hiçbir alanında doğru dürüst ve uzun soluklu bir tarifin olmadığı gibi bu terimlerinde bir tarifi yoktur. Dünya futbolunda adı geçmeyen bir ülke… Allah alah git işine kardeşim git!...


"Vay Avrupa'nın zavallı futbolu, vay benim ayıbım" demiyorlar da.. "Gördünüz mü Lucescu'yu" diye o on para etmez futbolu göklere çıkarıyorlar. Futbola akılları on paralık ermediği için.

-Dedim ya senin dünyanda artık her şey paraya teşmil olmuş. Olmuş onu anladık da anlamadık hala, nasıl bir şekil var? Yav desene bir futbolun birimi şudur (adet, metre, kilo, set, grup) birim fiyatı da budur (TL, usd, Euro, sterlin, onpara). De de anlayalım arkadaş. Onpara etmeyen neymiş?

Bu Lucescu'nun Türkiye'de maaşlı yazarları, muhabirleri var sanki.. Ne zaman, milli takım dahil birinin antrenöre ihtiyacı olsa, onun adı ortaya atılıyor, dünyada başkası kalmamış gibi.. Niye ki?. Bu adam bu kadar iyi hoca da, niye bir Fatih Terim düzeyine gelemedi?. Niye İtalya'nın, İspanya'nın, Almanya, İngiltere'nin büyüklerinden teklif almıyor?. Varsa yoksa Türkiye?.

-Burada tipik bir tırsma, ürkeklik ve hatta ötesi yalakalık seziyorum. Yaşa be Fatih Terim demiyorum, siz ömrünüzce korkuya taptınız, korkuya ve korkularınıza… Bu konuda daha önce bir takım şeyler yazmıştık. Tekrarlamaya gerek yok. Biri, ama anlayan biri söylesin bana, nedir bu gelinemez “Fatih Terim düzeyi”?

Çünkü büyük hoca falan değil. Oynattığı futbolun, futbol zevki yok. Fatih Terim'den devraldığı o harika Galatasaray'ın, harika futbolunu öldürdü. Onun yerine kendi korkak, zevksiz, tatsız tuzsuz futbolunu koydu. Bu yüzden de kovuldu.

-Boş anlamsız mesnetsiz lakırdı olur da bu kadarı olmaz. Neden kovulmuş? Futbolu en az kendi düzeyinde bilen ulemalar bakmışlar ki, zevksiz, tatsız, tuzsuz boktan bir futbol oynatıyor. Her yıl kupalar kaldıran dünyayı sarsan, tuttuğunu düzen, kaçanın kurtulduğu bir alem olan türk futbolu alemi bir felakete sürüklenecekmiş. “Hooop!” demişler arkadaş. Sonra ne olmuş? Gene Aynı hülyalı günlere dönüvermişiz. Vaaay beee!...



Beşiktaş'tan kovulmakta geç kalındığını zamanındaki Beşiktaş yöneticileri, defalarca söylediler.. Başkan Serdar Bilgili ve 2 nolu sorumlu Hüsnü Güreli, "Lucescu'yu daha evvel kovsak şampiyonduk" dediler kaç defa.. 8 puan öndeki Beşiktaş farkı, Lucescu denen adam darmadağın olduğu ve bu dağınıklığı futbolculara da aşıladığı için eritti ve bitti. Ama Lucescu'ya kızma sebebim bunlar değil.. Bunlar, onun çok iyi bir hoca olmadığı benim kişisel görüşüm. "İyi hocadır" diyenler de var. Bu da onların görüşü.. Saygı duyarım.. O ayrı.. Benim "Öfke" sebebim ayrı..

-Al şimdi buna bak. İnsan bu denli mi dengesiz olur? Kontrolsüz olur. Yukarıda tonla saygısızlık yap, söylediğini bırakma,aşağıda “saygı duyarım” iki yüzlülüğü… Ne olacak modern toplumun post yüzü… Sizleri sevmiyoruz bay bulvar basını. Sizin hiçbir haliniz içten değil. Vıcık vıcıksınız, ilkesizsiniz, kontrolsüzsünüz, beyniniz tuz buz ve bir hücre ile diğeri arasında kontrol iletişimi yok. Çok rahat küfredebilir, incitebilir, inkar edebilirsiniz. Güvenilmezsiniz, iki yüzlüye kurban olalım, binbir suratlısınız.

Bu Romen, benim ülkeme, alenen ve resmen hakaret etti. Türkiye Cumhuriyeti'ni Çavuşescu'nun Romanyasına benzetme küstahlığında bulundu. Öfkem ondan..Bu ülkede o zaman bir İçişleri Bakanı olsaydı, daha o gün, çalışma izni iptal edilir ve şutlanırdı. Bir daha da dönmeyi aklına getiremezdi. Medyamızda bu hakareti içine sindirenler var. Hatta bu ülkeye, bu millete hakaret edilmesinden sapıkça zevk alanlar var. Ben onlardan değilim. Ülkeme söven adamı affetmem. Saygı duymam. Onun ayağına giden Galatasaraylılara da saygı duymuyorum. Hele ona teklif yapanları (Eğer yaptılarsa) defterimden ebediyen silerim.. Galatasaray'ın Türkiyeme söven adama ihtiyacı yok.. Adnan Polat'a açıkça söyledim. "Özhan, beni kulüp üyeliğinden istifa ettirdi" dedim. "Lucescu'yu getirirsen, sen de Galatasaraylılıktan da istifa ettirirsin!." Tamam mı?.. Anladınız mı, Bab-ı Ali çirkinleri, Hıncal, Lucescu'ya niye karşı?..

-Hah işte her şey tamam oldu. Günümüz popüler kültürüne bir gönderme. Milliyetçi, mukaddesatçı ülkemin güzide bulvarcısı. Ne yapacaktın yani? Tabi ki bunu…

Şimdi götü yiyen biri çıkıp bunlara laf söylesin de görelim…

Bu ülkede trendi siz belirlemiyorsunuz. Sadece trendin borazanısınız. Hakkınızı yemeyelim, iyi de yapıyorsunuz bunu. Ama “entelektüel(!)” bayım, sana bir önerim var. Kendine yönelik Ziya Paşa’nın “Terkib-i Bent” ini okumanı öneririm. Satır atlama bulvarcıların hepsine bir şeyler karalanmıştır muhakkak oralarda.

Bilmediğin konulara girmekte mahirsin. Çavuşesku dönemi ile ilgili ne biliyorsun merak ediyorum. “Demokrasiye Geçiş”te ne olmuş? Ne olmuş nasıl olmuş da koca bir kültür çökmüş? Sen Ülkemiz hakkında ne biliyorsun ki? Otobüse, minibüse ne kadar zaman harcıyorsun ömründe? Maaş kuyruklarında? Çöp eşeleyen kaç dostun var? Bırak onu şu Ultraslan’dan kaç kişiden haberdarsın? Sığındığın üçüncü sınıf bulvar gazetesinde işin nedir? Ne iş yaparsın? Senin cebine parayı niye koyarlar?

Bırak bunları Hıncal. Hiçbir şeysin. Her şey olmak istiyorsun. Bilgisizsin alim geçiniyorsun. Daha önemlisi kimsenin sevgisine ve küçücük mutlu dünyalar yaratmasına bile tahammülün yok, sevgi pıtırcığıyım diyorsun.

Hiçbir özelliğin yok, senden her köşe başında bir tane beş tane var.

GİT BAŞKA MEVZULARA TAKIL. Futbol sevgi üretmeli. Senin işin değil bu!...

ÇETİN