20 Haz 2009

Surinam'lının Cim Bom'u


Hala inanamıyorum, yardımcısı Neeskens, kondisyoneri Alberto Roca olan koskoca Barcelona'nın hocasının Galatasaray'ı idare edeceğine. Barcelona, Surinam'lıy hiç bir hocalık kariyeri olmadan güvenmiş, kendini bu büyük ekibe teslim etmiş. Bunca yıllık taraftarım beni şimdiye kadar, Hagi hariç hiç bir hoca bu denli coşturamamıştı, heyacanlandırmamıştı.

Surinam'lı geldi, maç kasetlerini aldı gitti. Muhtemelen bütün futbolcuların röntgenini çekmiştir. Savunmanın bu yıl darmadağın olduğunu görmüştür. Her maç başka bir stoperle oynandığının farkındadır. Ve takımın en önemli savunma oyuncusunun da Servet olduğunu tesbit etmiştir. Servet'le oynanan maçlar ile Servet'siz maçların mukayesesini yapmıştır. Servet'in gitmesine de izin vermiştir.

İşte ilk büyük icraatıdır. Servet'i feda etmişse sevinebilirsiniz çocuklar. Surinam'lı Rüştü'yle ilk lig maçına çıkmıştı hatırlıyorum. İlk geri pasına Rüştü gelişi güzel vurunca topu kaptırdı, dandik bir gol yemişti, gölü yediğinde Surinam'lı gülmüş, takımın 3. kalecisini geçirmişti kaleye. Valdez'i. Valdez; hiç te iyi bir kaleci değil zannedersem ancak başka bir meziyeti vardı diğer kalecilerden farklı olarak. Büyük takımın kalecisi o, topu en kısa anda, en müsait olana eliyle vermekte. ben Valdez'in topu şişirdiğini görmedim, degaj yapmayı bildiğini de sanmıyorum.

Galatasaray kalecisi Leo (Aslan) Franco topu elle oyuna sokacak. Kime atacak peki, Servet'e atsa olmazdı, Servet topu oyuna sokamazdı. Servet savunma futbolcusuydu sadece, hücum hattında işi yoktu. Surinam'lı oyunu kaleciden kuracak. Popescu'dan beri yalvardığım büyük takım oyunu kurulacak artık. Kaleci teknik bir stpoere topu atacak ve şov başlayacak. Galatasaray yine yenilecek, belki yine şampiyon olamayacak ama inanın futboldan zevk alacağız.

Topla daha fazla oynayacağız, her kimle oynarsak oynayalım yenmek üzere kurulacak oyun sistemi. Sabri şut çekmeyecek, Barış kafası kesik tavuk gibi koşmayacak, Lincoln büyük bir hocayla, nasıl büyük futbol oynanır bize yeniden gösterecek. Takımda hiç kimsenin çakılı yeri olmayacak, kaleci bile gol atacak göreceksiniz. 9 kilometreden az koşanı yanın da oturtacak, oyuna sonradan giren futbolcu aslan kesilecek, oyuna sokacağı futbolcunun omuzuna kolunu atacak, onurlandırarak içeri yollayacaktır. Hiç bir zaman vakit geçirmeye oynanmayacak. Gol atıldığında hep beraber sevinilecektir.

Ben bütün bunları Servet'in gidişine onay verdikleri anda garanti görüyorum. Surinam'lı yoksa Galatasaray savunmasının en önemli adamının gitmesine müsaade etmezdi.

Şova şimdiden hazır olun, bayraklarınızı yenileyin,

19 Haz 2009

Gulliver'ler



Ben basketboldan anlamam, NBA maçları dahil seyretmesini sevmem. Geçen gece uyuyamış televizyon açık bilgisayarda oyun oyun uyordunm. Hidayet'in maçına denk geldim tesadüf, spiker kıçını yırtıyordu heyecandan, uyuyakalmışım. Basketçileri tanımam. Hayatımda basket topunu potaya atmış değilim. Çocukluğumda boyum çok kısaydı, sınıftaki kızlardan bile küçüktüm sanırım o yüzden basketten, basketçiden uzak durdum. 2 defa basket maçına gitmişim bu güne kadar. Milli maçları da sevmem , toplamda 3-4 defa milli maça gittim. Neyse konuya giriş yapayım.


Bu hafta baskette kıyameti kopardılar. Tabi ki izlemedim, kuralları bile bilmediğimden bulaşmayacaktım bu konuya, ancak ben başka bir pencereden bakmaya çalışacağım salona. Toplamda kaç maç oynanır bilemiyorum elbette, seriye 2-0 geriden giren Bira'cılar(reklama girmesin diye ismini yazmıyorum) Fenerbahçe'yi, yeterli sayıda maçta yenerek Şampiyon olmuşlar. Kutluyor, memnun oluyoruz. İşeme yarışında bile bir Fener'liden daha uzağa işeyen çocuk bizim için iftihar meselesi olur.


Hata istisna, araştırdığım kadarıyla sondan bir önceki maçın son saniyelerinde, Bira'cı galipken yandan oyuna sokacak. O sırada Fener'linin biri top oyuna girmeden bir faul yapıyor. Ben baskette faulün samut bir şey olduğunu sanıyordum, meğer değilmiş. Neyse faule itiraz eden yok o anda, bakmayın salonda olduklarına, oradakilerin basketi benden iyi bildikleri falan yok. Hakem masa hakemine gidip kurallar gereği bir de teknik atış verilmesi gerektiğini söylüyor sonra yer yerinden oynuyor. Yalandan toz dumana katılıyor, fazladan bir atış yapsa ne olur yapmasa, 3 sayı öndeler zaten, atışlardan birini atsa garanti, atmasa 3 lük yerse uzayacak. Fenerbahçe amigoları, Yıldırırım, Ussuz, Çakmaaydınlı ortalığı yangın yerine çevirtiyorlar. Böyle pislik futbol sahalarında bile görülmedi diyor bu işten anlayanlar. Tabi o anda son maçı seyretmediklerinden bu kanıya varıyorlar. İşin içinde Fener varsa, ve de yeniliyorsa ben herşeyi beklerim, hiç bir şeye şaşırmam. Üstelik namım şaşıran adama olsa bile.


Sıra geldi zurnanın zırt dediği deliği kapayıp üflemeye. Son maçı da Bira'cılar votkayla karışık götürür götürmez, malum amigoların kışkırtmasıyla Bira'cı basketçileri dövmüşler. Ben bazen kullanırım dayak lafını, baktım mecaz anlamı mı? diye, değil kelime anlamında dayak yemişler. Bir de bunu dayak yedik diye anlatmışlar, şikayetçi olmuşlar.


Ulan zebellah gibi herifler, her biriniz 2 metreden uzunsunuz, asansörelere iki kişi binseniz tehlike olur. Hani bağışlayın aşağılamak için değil vallahi ayı gibi adamsınız, nasıl sopa yersiniz lan bu adamlardan. Yıllar önce bizim Ayı Gökmen yedek kulübesinden tribünlere çıkmış 100 lerce Fener'liyi tek başına dövmüştü. İnsan utanır be, mahallede dayak yiyen çocuk bile düştüm der de dayak yediğini söylemez.


Jonathan Swift, Gulliver'i yazmadan bu maçı seyretmiş olsaydı, mutlak cüceler yerine Fener'lileri koyardı. Siz yine Gulliver olurdunuz bu boylarınızla. Çok ayıpladım sizleri tosuncuklar çok, bu yüzden sizin biraları bir müddet kullanmayacağım haberiniz olsun. Bana katılan okuyucum varsa benim için eylem yapsın, bir hafta bu marka bira içmesin.






18 Haz 2009

Aslan Urziceni





İsmini duyan var mı? bu takımın. Yakında duyacaksınız da ben şimdiden söyleyeyim. Romanya Şampiyonu namlı takımdır. Hani Lucescu'ya bizim ligi Çavuşescu zamanlarının kurulu ligine benzetiği için, dayak attırılmıştı ya büyük futbol uleması Hıncal tarafından, işte o ligin takımı.


Bir aslan parçası daha.....


Becali eskiden alışagelmiş tezgahlarını tezgahlayamadığından beridir, Romanya ligi'nde klasik şampiyonların adı değişti. Becali'den kısa bir haber verelim, hatırlamayan varsa. Bu şahıs Hagi'nin, Popescu'nun ve bütün büyük Rumen futbolcularının menajeri idi, yani satıcısı. Paraları koyacak yer bulamadıktan sonra Steaua'nın başına geçip mafyacılık oynadı. Teşvik primi verdi, yakalandı, arabasını çalan hırsızları kendi adamlarıyla yakalayıp işkence yaptı, bir valiz dolusu şike parası ile yakalanınca, ben çikolata alsınlar diye vermiştim dedi, yemediler 1 ay hapis yattı.


Artık Romanya ligi Asker takımı ile Polis takımının ligi değildi sadece. Bükreşin Yıldız'larıyla, Bükreş Gücü, aralarına aldıkları Bükreş Demirspor la ne güzel idare ettiler yıllardır. İlk direniş, Kluj'dan geldi geçen sene. Mütevazi bir orta çağ şehrinin takımı. Stadyumlarının bir açığında tribün bile yok. Ben diyeyim Kastamonuspor, siz anlayın.

Bu sene Şampiyon olan takım bildiğiniz Alibeyköyspor. Bükreş'in varoş semtinin mütevazi takımı. Bu takımın bırakın Şampiyon olmayı, nasıl 1. ligte oynadığına şaşırmak lazım. Urziceni(Urziçen) takımında tanınmış futbolcu yok. bizim değil Romanya'lı futbolseverlerin bile tanıdığı yok, Ulus takımda oynayanı yok. Hocası, başkanı kimse tanımıyor.

Şampiyonlar liginde direk oynayacaklar. Artık 3. torbadan kime denk gelirlerse.

İşin içine dümen, yalan, dolan girmese kimbilir ne takımlar duyulacak, ne futbolcuların kaderi değişecek. Helal olsun Romanya ligine, Becali gibi sülükleri ortamdan uzaklaştırdıkları sürece tertemiz Şampiyon çocuklar göreceğiz. Öyle değilmi çocuklar....

17 Haz 2009

Servet Çetin; Kartallı Delikanlı




Servet Çetin; Herkes bilir, futbolunu pek sevmem, gidişine de pek üzülmem. Benim için olsa da olur olmasa da futbolcudur. Ancak tanırım kendisini ki adam gibi adamdır. Delikanlıdır, Galatasaray'ımıza yakışan bir kimliktir. Savaşmasını, yetersiz tekniğine rağmen verdiği mücadeleyi unutmayacağım. Elbette ki hem taraftar olarak bizleri onurlanırarak hem de kulübe para kazandırarak gidiyor, güle güle gitsin benim sevgili mahallemin sevgili delikanlısı.

Servet Çetin bizim mahallenin takımı Doğanspor futbolcusuydu. Lisans misans hak getire bir topçuydu. Varsa şimdi mahalle takımları, aynı o takımların mert topçusuydu. Güçlü fiziği, korkusuz oyunu, ve daha çok Kartalspor'da oynayan ağabeyinden dolayı edindiği karizmayla mahalle takımımızın bankosuydu. Bir gün Kartalspor alt yapısını çalıştıran Necmi'nin telefonunu açtı. Necmi, abisini arıyordu, hazırlık maçı vardı ve abisi henüz sahaya gelmemişti. ''Abim hasta hoca'' dedi. Hoca da ''sen gel o zaman onun yerine takıl'' dedi. Takılış o takılıştı, adı o maçta Uche Serevet'e çıktı.

Servet Çetin'den ilk para kazanan takım Doğanspor oldu. Onların da rengi Bordo Beyaz'dı ve yıllar yılı Kartalspor'un eski formalarını alıp giyerlerdi. Bu sefer gıcır gıcır eşofmanlar, formalar, ayakkabılar, toplar verdiler Doğanspor'a. Servet'ten, ilk verim alan takımdı Doğanspor.

Sonrasında Göztepe'nin yolunu tuttu Iğdır'lı. Giderken bir takım formaya aldıkları Servet Çetin'den 40.000 lira para kazandı Kartalspor. Neyse uzatmayalım ki Servet dolaştığı takımlarda hem taraftarlar, hem halk hem de yöneticiler tarafından sevilerek, helalleşerek ayrıldı. Bir tek istisna olacaktı elbette.

Bokludere Servet'i sevmedi, 1.5 milyon dolar vererek Denizlispor'dan aldıkları Servet'i Sivasspor'a boğaz tokluğuna verdi. Ne işi vardı canım delikanlı bir Anadolu çocuğunun Fenerbehçe'de. Yalamalık yapmaz, bindiği cipi göstermez, takıldığı karıları afişe etmez, yalan söylemez, ''söz vermek bir dönmek iki''demez. Elinden geldiğinin fazlasını ortaya koyar sahada. Kavgaya pek karışmaz, hakemle dalaşmaz, küfür etmez, saz çalar, türkü dinler, kitap okur, bilmece çözer, filozof gibi konuşur. Velhasıl pislik değildir işe yaramaz. Kovula, yerine Lugano getirile. Çuk bir transfer yapılmış ola.

Sivasspor'un beleşe aldığı Servet, Ulus Takımı'nın bankosu olarak devam ettirdi karekterini ve futbolunu. Galatasaray söz kestiği halde son maçta iftihar edilecek bir futbol oynadı Servet. Ben o maçta Sivas'taydım. Bir Fener'li olsa Servet'e küfür ederdi, bir Galatasaray'lı şeref duydu oynadığı futboldan. Ve yollar Ali Sami Yen'de kesişti. Biri muhteşem geçirdiği sezonun sonunda Şampiyonluğu, diğeri sakat sakat geçiremediği sezonda felaketi yaşadık.

Şimdi Marsilya kapımızda kamp kurmuş Servet için. Biz parayla ilgilenmiyoruz, kaça giderse gitsin. Geldiğinden, ve bizden kazandığını amorti edecek ve üstüne katlayarak gideceği kesin. Rijkaard ki- bundan böyle bizim sayfalarda Surinamlı olarak anılacaktır- yol verdiğine göre yeri doldurulmuştur kimsenin şüphesi olmasın.

Güle güle Kartal'lı, mahallemizin yetiştirdiği delikanlı, hakkım helal, yolun ve bahtın açık olsun.

16 Haz 2009

Ahlaklı Bir Futbolcu Daha



Fener'in 'Aldım' dediği Özer için Beşiktaş devrede
F.BAHÇE'NİN bugün resmi internet sitesinden 4.2 milyon Euro+İlhan Parlak ve PAF Takımı'ndan Özgür karşılığında transfer ettiğini açıkladığı Ankarasporlu Özer Hurmacı için Beşiktaş da devreye girdi.F.Bahçe ile para ödemesi konusunda anlaşmazlık çıkınca, bugün saat 17.00 sularında Ankaraspor ile Beşiktaş yöneticileri arasında telefon trafiği yaşanmaya başlandı.Beşiktaş yönetimi şu anda kendi içinde Özer'e hangi teklifin yapılacağını değerlendiriyor.

Bu çocuk daha geçen yıl bizimle sözleşmemiş miydi? Net bir maçını hatırlamıyorum. Bize gelmesi söz konusu iken videolarını izlemiştim. Gerçekten adamı maymuna çevirecek bir tekniğe sahip. Sahibi de dayısı Lemi. Futbolcuların artık mal olduklarının açık saçık beyanı oldu bu yıl ki transfer borsası. Borsadan da belli olduğu gibi bir ahlaklı! futbolcu daha satılacak pazarda. Futbolcumuz Özer Hurmacı'nın takımı yok. Kim alırsa doğuştan o takımdan.

Paranın padişah olduğunu biz biliyorduk zaten, bu yüzdendi yılları feda ettiğimiz kavgamız. Daha dün bir kez daha ispatlanmışken tezleri, yenisini sürdüler ortaya. Anti tez atamıyoruz ne yazık ki. Daha uzun yıllar da atacağımız yok. Kro ol farketmiyor, para sendeyse açamayacağın kapı yok. Sözü, delikanlılığı paraya satanlar bitmeyeceğine göre daha çok göreceğiz kancıkça yapılan satışları.

Gazetenin yazdığına göre bu kez Tüp'çü hamle yapacakmış. Etme bulma dünyası, kendisi daha geçen yıl Fahri'yi haberi bile olmadan satmadı mı? Bir birlerinden farkları olmadığından Tüp'çü fazla yaygara koparmadı. Şimdi misilleme yapacak, yapabilirse. Ancak şunu Tüp'çülerin kralı olsa da bilmesi gerek ki, sözünde duramayan, ahlaksız, paracı, pislik futbolcuların toplandığı bir adres var. Bokludere Cumhuriyetinde yaşarlar. Görmediniz mi?, binlerce kişi son yılların en aşağılık futbolcusu Saçları Topuz'luyu nasıl bağrına bastı. Ne kadar kötü kokarsa Bokludere o kadar iyi onlar için.

Koskoca Fenerbahçe Başkanı, Saçları Topuz'lunun hem koruması, hem şoförü olmuş, gururla sürüyor cipini. Kafasına palyaço yazısı yazılı şapkayı geçiriyor. Bir gün hepimiz Fener'li olacakmışız. Nasıl olacak sa, Bir gün herkes Çemişgezeksporlu olacak demekten ne farkı var. Fener'li olmamız için önce şerefsizlik diplomasını almalıyız pekiyi dereceyle. Başka takıma söz verip, formasını giyip Fenerium formalarından birini giymek ise bu eğitimin doktora tezidir. Her kese nasip olmaz.

Ahlaksızlığın adı, beceri oldu. Şerefsizliğin adını bomba transfer koydular. Bu ülkede küçük çocukları çıkar, ihtiyarları, yoğun bakımdakileri, hadi kadınları da katmayalım. Kemiksiz bir 20 milyon kişi, her gece yatarken yarın sabah birini nasıl düzeceğinin hesabını yapar. Ya hesabı tutar birine geçirir, ya da hesabı tutan başka biri ona geçirir. Kim kimi tutarsa, acımak yok, taraftar çocuklar ağlıyor duyan yok, güven kayboldu, söz uçtu, en son Saçları Topuz'lu yaraladı bizi. Sıra Hurmacı'da demek, bekliyorum bir büyük şerefsizlik örneği daha sergilemelerini.

Aman sevgili Galatasaray'ımız, aman sevgili yöneticilerimiz, futbolcularımız, uzak durun bu kurtlar sofrasından. Bize gelmeyi kafasına koymuş genç futbolcu kardeşlerimiz, beklemeyin sakın ayağınıza Galatasaray Başkanı'nı, gelmez. Bizim yuva tercih edilir, kimse zorla getirilmez, gitmek isteyenin yolu kesilmez. Bizde formadan daha fazla parayı seven sevilmez. Varsa da içimizde kendini saklayan, saklamış(Hakan Ünsal, Emre Belözoğlu, Fatih Akyel.....) gün gelir bu taraftar onlardan hesap sorar. Hakkını haram eder.

Lanet olsun, ne kadar uzak kalmaya çalışsak da sevdamız da bu bataklığın içinde ne yazık.

Büyük Galatasaray taraftarı, eğer benim gibi tiksinti içindeysen olup bitenlerden dolayı, bu gece bir yerlerden sarı kırmızı bir çiçek bul, yastığının altına koy, büyük maçları, büyük maceraları düşün. Renk ara, koku ara, uyuyakal. Uyandığında Dünya'da eşi benzeri olmayan bir takımın taraftarı olmanın huzur ve güveninde hissedeceksin kendini. Biz hep böyle hissettik, bundan dolayıdır bir türlü ısınamadık prefosyanelliğe.

Galatasaray'lı olmak zordur, hem Galatasaray'lı hem şerefli olmak ise ayrıcalıktır. Gelecek nesillere anlatacak bir şeyleri olabilendir Galatasaray'lı. Benim ise anlatacak çok şeylerim var daha.......
Ya bu dağlarda kurt olacaksın, ya da kurtlara yem.

15 Haz 2009

Eski Tüfek Der ki; Yıldırırım! Aziz





Endüstriyel Futbol Üzerine-2


“Kaç Paralık Adamsın Lan Sen?”
Roman Abramovich


Ulema taifesinin, tarifleri üzerine ufak dokunmalarımızın ardından, işin geneline bakmak açısından bir yazı yazmak ihtiyacı hissettim.

Özellikle, Surinam’lı dâhinin gelişine sevinmemin, Mehmet Topuz efendi, Yıldırırım Aziz’in ve “Tüp Adam”ın birlikte sunduğu otuziki kısım tekmili birden tuluatın yarattığı neşeli havanın ardından, artık alışmaya başladığımız camiamıza ait vefasızlık örneği Hasan Şaş vakasının yarattığı hüznün oluşturduğu kaotik ruh halimle ne yazacağıma tam da karar vermeden, oturdum klavyemin başına…

Yallah bismillah…

Bundan iki sene evveli Yıldırırım Aziz onbir yabancı oynatalım önerisinde bulunmuş, hatta Fenerbahçe Efsanesinin Avrupa şampiyonu olarak ultra-mega efsane olamamasının nedenini bu konuda basiretsiz davranan Federasyon yöneticilerine ait olacağı mealinde açıklamaları bile olmuştu.

Aslında Yıldırırım Aziz Bey’in, bu kelamından kastı “Yav bu bizim insanımız kafayı kaldırmaz, bakkal işletmeyi bile iki kişi beceremezken, onbir kişinin kolektif çalışmasını gerektirecek işi yapamaz. Gelin bu işi kökten çözelim” di…

Ancak kendisi NATO müteahiti olduğundan kelli “Türkle bu iş olmaz aga!” harbiliğinde bulunup, işine gücüne zeval gelmesin deyi, utangaç bir şekilde bunu böyle dillendirmişti…

Bir Futbolsever olarak ne beklerim? Bir taraftar olarak ne beklerim?

İşte en can alıcı ve ayırıcı soru bu benim açımdan.

Neden bir maratoncu Orta Afrika’lı? Neden sprinterler ya da yüzücüler bir öbek ülkelerden çıkar?

Bütün futbolla ilgili herkesin üzerinde hemfikir olacağı, en azından gördükleri üzerinden varacağı sonuç şudur;

İyi futbolcunun yeri Asya değildir. Bu yapısal bir şey olsa gerek. Bu konuda kimsenin aşırı bir beklenti içinde olamayacağı kesin.

Ben kendi adıma ülkem insanlarından, herhangi bir sportif alanda başarı beklerken asla ve kata “Dünya Şampiyonluk”ları, “Yenilmez Armada” lık, ya da “Efsane” filan olmalarını beklemedim.

Özelde futbolu konuşuyorsak, Metin Oktay’ı sevdim, Metin Kurt’u sevdim, Hasan Şaş’ı sevdim…
Çünkü bildim ki, bu topraklarda tutkunun, vefanın, bağlılığın bir şekli vardı. Çünkü bildim ki, bu topraklar yenilgilerin, ezilmelerin ve binlerce yılın acısından süzüp getirdiği kendine özgü bir “Adamlık” ve başkaldırı geleneği yeşertmişti. Onun için ben “Adam gibi Adam” Metin Oktay’ı, başkaldıran asi “Metin Kurt”’u delikanlı “Hasan Şaş” ı sevdim…

Bir taraftar olarak hep şunu söyledim, benim bu değerlerimi de taşıyacak benim insanımla harmanlanmış, olduğu yerden bulunup getirilen iyi futbolcularla süslenmiş, iyi bir hoca ile taçlanmış bir takımım olsun! Renklerine aşık olduğum takımıma bir de kara sevda ile tutulayım. Ne anlatacağız lan biz torunlara? Galibiyette bile götünü dönüp soyunma odasına giden “Profesyonelleri” mi?

Ben kendimden bir şey görmediğim bir takıma nasıl benim takımım derim arkadaş? Benim futbolcularım, en azından yerli olanların hepsini en az benim kadar “Cimbom”lu görmek isterim.

Ben şampiyonlukta benim gibi hançeresini yırtacak adamı isterim arkadaş. Naylon adamlık günün trendi olabilir, ben bunu istemem.

Benim Fenerliden farkım budur. Fenerlinin de benden farkı budur. Yıldırırım Aziz onbir kaliteli yabancıyı getirdiğinde ellibeşbin kombine satıp stadı doldurur. Ben takımımda en az dört Hasan Şaş isterim. Olmazsa içim burulur.

Aslına bakarsan Fenerlinin herkesten farkı budur. Gelişen ve değişen dünyanın yeni düzeni onlara uyar, bana uymaz… Paranın padişahlığı bana uymaz, Vefasız ve yalancı yönetici bana uymaz. Kendi hayatında vefasızlığı umurumda değil, ama benimle sevinene, benim Hagi’me, Hasan’ıma vefasızlık yapan yönetici bana uymaz. Takımla parasal ilişkisi bitince o kanal benim bu kanal senin gezip benim tutkularıma küfür eden adam Galatasaraylıya uymaz arkadaş. Bunu hala anlamayan varsa anlasın.

Ben yeni Hoca’yı hem futbolu, hem duruşu ve hem de Surinam’lı olduğu için seviyorum. Aslında insanın sadece bir duruşu olması ile sevilebileceğini de biliyorum…

Omurgasızlığın ne benim hayatımda yeri var, ne de tutkularımın içinde yeri olmalı…

Çetin

14 Haz 2009

Başkan'a Açık Mektup


Ah be Büyük Başkan, senin yüzünden adımız yalancıya çıktı. Bizi bu tribünlerden direk mezara göndereceksin anlaşılan. Yıllar yılı uğraştım seninle, hatırla Manchester United maçının öncesini. Takım 3-3 berabere kalmış o zamana kadar ki en büyük maçına çıkmak üzereydi. Hasnun Galip sokağına, geceden adam göndermiştim bilet için. Adamım orada yattığı halde bilet alamamıştı, üstelik Biletix icad olmamıştı henüz. Ben de sana zehir zemberek bir faks göndermiştim. Bu maçı acaba kim alacaktı, biz giremedikten sonra kapalıya kim girecekti? Ne Galatasaray'lılığını bıraktım ne de yöneticiliğini. Beni arayıp ofisine çağırdın, masanda buruşmuş faksım ve bir tomar bilet vardı. Oysa ben karaborsadan almıştım biletlerimi. Senin verdiğin biletleri almadım, kendi biletlerimi gösterdim. Ve o maçı 0-0 bitirerek ilk Şampiyonlar Ligi'ni oynayan takımlardan olmuş, ve Şampiyonlar Ligi toplarındaki 8 yıldızdan biri olmuştuk.
Bu sütunlardan sana çok saldırdım, heleki bu sezon Skibbe'yle başladığın maceraya daha başından karşı geldim. Ve her sene son sezonum diye yemin ettim. 1971 de başladığım trübün taraftarlığından bu sene emekli etmiştim kendimi. Açıkça senden umudu kesmiştim, gönül rahatlığıyla tribünlerdeki yerimi bir başkasına devrederek takımı uzaktan sevmeye karar vermiştim.
Bin türlü günaha soktun beni, yarın mahşer gününde benden hesap sorulacağı zaman bende senden hesap soracağım! Nereden çıktı şimdi Rijkaard, yetmedi yardımcısı büyük Neeskens. Gelde sözünde dur gitme maça. Yeminle söylüyorum, gerçi benim bu konuda ettiğim yemine de kimse inanmaz ya Fatih Terim dahil, Rijkaard'dan başka kim hoca olsaydı sözümde ilk defa durmuş olacaktım. Ve bir daha maça gitmeyecektim.
Galatasaray'lılık böyle bir şey işte, hızırdan umut kesilir ama Galatasaray'dan kesilmez. Bütün yazdığım, söylediğim kötü şeyleri bir anda sildin. Bundan sonra istersen kulübü sat umurumda değil. İstersen hiç transfer yapma, ben kombinemi aldım, bu sene de tribünlerdeyim. Sonraki sene Aslantepe'ye gitmeyen zaten Galatasaray'lı değil. Biz de bundan sonra ya malülen emekliliği bekleyeceğiz ya da direk stadyumdan Karacaahmet'e.
Her işte bir hayır varmış lafı bu sene tam bize uydu. Eğrisi doğrusuna denk geldi, büyük takıma yakışanı yaptın, helal olsun. İlk maçta gözün kapalıda olsun, tribünlerin tam ortasından beyaz saçlı, Metin Oktay formalı bendeniz ilk maçta sana el sallayacağım. Ve artık takımla birlikte Rijkaard'ı seyredeceğim. Galatasaray senle açtığım gözümü seninle kapatacağım.
Ne mutlu Galatasaray'lıyım diye nara atanlara. Sporun, futbolun daha bir seyredilir, sevilebilir olması için keşke herkesin tutabileceği Galatatasaray gibi bir takımı, bir Başkanı ve içlerinde bulunmaktan onur duyacağı bir taraftar gurubu olsa.