19 Ara 2012

Bizim El Sikko'nun Kısa Hikayesi

KÜS( Koç, Ülker, Sabancı) futbol oligarşisinin tezgahladığı, Şansal Büyüka'nın şebeke liderliğini yaptığı ligimizin en büyük maçı oynandı 3 gün önce. Başka da maç yok zaten, diğerleri  şebekenin tahakkümünü tesis için oynatnak zorunda olduğu, her birinin değeri aynı olan sıra maçları. Şebekenin iki takımı arasındaki maçı seyretmek için biz taraf olanlar 1 seneyi maç maç sayıyoruz. Çok şükür ki bu iki takımdan birinin tarafındayız. Aksi halde inanın bu tahlilleri yaptıktan sonra başka bir takım taraftarı olsaydım, kesinlikle hiç bir maçı izlemezdim. Hoş, yine de kendi takımımı ve diğer takımın rakibini izlemekle sınırlıdır benim futbol severliğim. Ve yine çok şükür ki taraf olduğum takım, diğer takımı yenmiş o mübarek! 3 puanı almıştır. Nankörlük sayar çoğu ama işte yazmasak olmaz, söylemezsek çatlarız.

Tam 1 sene bekledik bu maçı, 42.000 imizden en az 20.000 imiz bu maç için aldı kombinelerini.Diğer 10.000 imiz Galatasaray tarihinin en karanlık karaborsa tuzağına düşüp bir asgari ücret ödeyerek doldurduk tribünleri. Önceki senelerde az da olsa delikanlılık vardı Biletiks kuyruklarında. Bir gece sabahlayarak, aç susuz bekleyerek de olsa bilet alınabiliyordu. Bu sene Abdurrahim şebeğinin sayesinde satılması gereken biletler çapulculara verildi. Büyük vurgun vuruldu, Galatasaray tribün tarihinin karaborsa rekoru kırıldı. Ve bizler maçın başlamasına 2 saat kala ilk uğrak, ilk savaş yerimiz olan tribünlerdeydik.

Misafir tribünü diye ayırdıkları, gelenlerin sesi duyulmasın, maçı seyredemesin diye pis cam paravanlarla kapladığı bölümde değil misafir, can düşmanı yaptırdıkları taraftarlardan hiç kimse yoktu. Bu yüzden cam paravan kaldırılmış, oraya da kendi taraftarımız yerleşmişti. Bu güzelim oyunu bizden alanlar, olay çıkar kaygısıyla misafir dedikleri taraftarları kovanlar, ultra modern localarında birlikteydiler elbette. Kayıkçı kavgalarını maç saatine kadar yapmışlar, maç öncesi Paper Moon'da birlikte yemek yemişler büyük bir medeniyet dersi vererek sevgili ortaklar yerlerini almışlardı. Onların kavgacı sarhoş, küfürbaz 2.500 kişisini bizim stada almayanlar, bizim pislik 2.500 taraftarımızın da karşı yakaya gitmemesi konusunda anlaşmışlardı. Bir bilselerdi oysa bizim 40 senedir yaptığımız kardeş kapışmalarından öteye gitmeyen kavgalarımız sayesinde onlar, güvenlikli, modern localarında oturuyorlardı.

Maçtan 1.5 saat falan önce Fenerbahçe kafilesi stada gelmiş durumdaydı. Futbolcularından Arena'yı görmeyenler sanırım kontrol için sahaya çıktılar. O sırada biz olanca hıncımızla kudurduk. Küfür etmekten gırtlağımız parçalandı, sahaya çıkanları, çıktığına pişman etmek için tezahürata başladık. Haklıydık, 100 senelik hınçtı bu alınması gereken. Bize böyle öğretiyordu yalama spor medyası ve onun maymunları. Aynı anda Amrabat ile Riara sahadaydı. Riera'nın sahaya çıkan Fenerbahçeli futbolcularla yaptığı şebekliği aynı takımdan arkadaşlarına bile yapmazdı. Tribünler sinirden kudurmuş, bizim şebek, Kuyt'u kucaklamış şakalaşıyordu. Maçın Fenerbahçe maçı olduğunu, önemini, kaybedildiğinde taraftarın yakalanacağı travmayı tahmin ediyorsa eşşek oğlu eşşek olayım. Bir küçük takımın orta ölçekli futbolcusu olarak futbol hayatını tamamlayacak olan Amrabat'ın taraftarı iplemez gördüm  bu saatten sonra benim baş çelişkimdir.

Başta söyledik, El Sikko'nun iki tarafından biriyiz. Üstelik kazanmışız, nedir bu memnuniyetsizlik? 1-0 olsun bizim olsun diyen neticecilerden olsak işimiz kolay. Hocaya tapınıp, futbolcularımızı Dünya çapında sanıp huzur içinde yaşayıp gideceğiz. Ne var ki biz Haticeciyiz, romantik taraftarız, sadece alınmış 3 puan bizi kesmez. Biz 6-0 yenilen takımın 4-0 olana kadar ki futbolunu arıyoruz. Rakibin kendi kalesine attığı golle çılgına dönen futbolcuları, Hocaları içimize sindiremiyoruz. Golü bulduktan sonra duran, 2. golü atmak için  en ufak bir gayret göstermeyen, kısaca tabelaya yatan bir takımın taraftarı olmak içimizi acıtıyor. Aldığı bütün topları şişiren bir küçük takım kalecisini izlemek için kombine almıyoruz. Bir zamanlar Rüştü'yü Dünyanın en büyük kalecisi diye yutturmuşlardı. Fenerbahçe tarihinin en başarısız dönemimin kalecisiydi oysa Rüştü. 2 tane yediği maçta 5 tane kurtararak kendini Barca kalesinde bile bulmuştu. Ta ki halk çocukları, Fikirtepe Fenerlileri foyasını otaya çıkarıp dövene kadar hepimiz öyle sanıyorduk. Şimdi aynı yutturmaca Muslera üzerine yapılıyor. En fazla bir başaltı takım kalecisidir. Kalesine çok top gelecek, 2 sini yiyecek, 8 ini kurtaracak, topu 80 metre ileriye tepikleyecek, karşı takımın atağını başlatacak, hiç bir büyük maçı alamayacak, küçük bir muz cumhuriyeti merkez bankası parasını indirip, uzayacaktır. Maç boyunca en az 30 defa topu Fenerbahçelilere teslim etti, 30 defa benden küfür yedi. Varsın benim dışındaki Galatasaraylıların büyük kalecisi olsun, benim için Galatasaray kalecisi değildir. Bu maçtan sonra artık kendisi hakkında olumsuz bir şey yazmam, istediği kadar yiyebilir, yok hükmündedir.

El Sikko maçına çıkan Fenerbahçe, bizimle birlikte ligin en kötü futbol oynayan takımıdır. 2-1 yenilmeye dünden razı bir Hocası vardı kenarda. 2-1 yenilmek için en güzel skordur. 1-0 dan iyidir, neticede gol atmıştır, hakem hatası olmasa, biraz şansı olsa, o çalımı yemese, bu pası atsa, 3 dakika daha olsa gibi, yüzlerce bahanesi vardır 2-1 yenilen takımın hocasının. Rezil olmaz, kovulma riski yoktur, hele ki seyircisi olmadan cehennem gibi stadyumdan beraberliğe ramak kala ayrılmıştır. Afferin lan san Büyük takımın başına geçmeyi başarabilmiş küçük takım hocası. Karşı takımın kalesinde kaleci bile yok, sol bekin sağ ayağıyla gelişi güzel vurmuş golü bulmuşsun. Takımının tek şut atabilen, serbest vuruş kullanabilen, penaltı olsa topun başına gönderebileceğin futbolcunu kötü oynadı zannıyla oyundan alıp, beni rahatlattın. Oysa senin sahadaki en kötü futbolcun Meyreles ve Mehmet Topal'dı. Büyük maç nasıl yönetilir zerre kadar bilgin olsaydı, 10 kişi kalmayacaktın. Yaptığın değişikliği İmparator fark etmiş olamazdı. Olsaydı, senin 2-1 e bile razı olduğunu anlayacaktı. Sahanın en kötü futbolcusu Amrabat'ı çıkarıp, Elmander'i oyuna alacaktı, yediği farkı, fazlasıyla çıkaracaktı. Ama koskoca İmparator, 2-1 e yatıyor, Umut'u çıkarıp, orta sahaya bir sigorta daha monte ediyordu. Umurunda değildi tabi, El Sikko'yu maç sanıp, Dünyanın dört bir tarafına dağılmış taraf olmayan futbol severlerin izlediği şov. Yana, geriye yapılan paslar, ileriye doldurulan toplar, gol atmak istemeyen takıma karşı kaleyi savunmak 3 puanı almak.

Kötü futbol oynayarak dakikalar tükendi. Taraftar coşamıyor, hezimetten vazgeçip, her an yenebilecek bir kaza golünün endişesinden bağıramıyor. Islık çalarak rakip takımın oyun oynamasına izin vermiyor, 3 dakika uzatmalara takımın önde girmesine yardımcı oluyordu. Her ihtimale karşı İmparator zamandan çalmak için oyuncu değiştiriyor. Belki de son anda Elmander'i sokarken Amrabat çıkarılıp, o karambolde hükmen yenilgi önleniyordu. Ve nihayet acemi büyük maç hakeminin düdüğü, El Sikko'yu Galatasaray kazandı diye ötüyordu.

Fenerbahçenin bu kadar kötü oynadığı bir maçta en iyi futbolu Asimo Semih oynadı. Çünkü top ne zaman bizim takıma gelse en kısa zamanda Fenerlilere veriliyor, Fenerbahçe ataklarında da top Sow'a aktarılmak isteniyor, Sow'da karşısında Asimo'yu buluyordu. Hepsinde de Asimo galip geldiğinden, bir stoper, karşı takım hiç atak yapmadığı halde maçın adamı oluyordu. Takımın en büyük futbolcusu Asimo Semih'se, ve benim en çok sevdiğim futbolcu bir stoperse Galatasaray'a yazık olmuştur. Maça Asimo'nun oynayacağı büyük futbolu seyretmeye gitmek nasıl bir ironidir? Asimo'ya top gelsin diye, Yusuf Yusuf maç seyredilir mi?

Tribün hayatım Fener maçlarıyla geçti. 42 senedir gitmediğim Fener maçı 3 değildir. İlk defa maç bitiminde Fener'i yendik diye sevinemedim. Galatasaray tribünlerinin de bir Fener galibiyeti coşkusu yoktu. Hiç kimse aptal değil, takımının galibiyeti bir yere kadar taraftarı idare ediyor. Maçtan sonra Hoca Amrabat'ın çok iyi oynadığını söylemiş. kendi aldığı futbolcunun oynadığı futbol güzel görünüyor demek. Sahanın uzak ara en kötü futbolcusuydu. Eskiden olsa sabaha kadar televizyonlardan zevkle şebekleri dinlerdim, hiç birini dinlemedim. Fener galibiyetinden sonra bütün gazeteleri alır medya maymunları ne yazmış diye okurdum, hiç birini okumadım. İddia ediyorum, ortalama bir taraftar hepsinden daha iyi analiz edebilir, yazabilir.

El Sikko'nun ilk maçı geçti. Biz sıramızı savdık, galip gelerek atlattık. Taraftar olarak elimizden gelenin de fazlasını yaptık. Maçın başında unutulmayacak bir tribün gösterisi sunduk. Anlayan, etkilenen futbolcularımızı, Hamit'i, Melo'yu, Riera'yı, Asimo'yu, Burak'ı, Selçuk'u oynattık. Değil 50, 100.000 kişi bağırsak bile umurunda olmayan futbolcularımıza katkımız olmadı. Rakip takımı ürküttük,( isteyene ispatlarım) Bekir'in kendi kalesine gol atacağını söyledik, attırdık. Çok kötü futbol oynayan takımımızı farklı lider olarak devre tatiline gönderdik. Şimdi artık günleri, maçları Fenerbahçeliler saysın. O maça kadar umutları kalsın diye Başkanları Cüppeli Ahmet'i devreye soksun, o zamana kadar da Şebeke, sırtımızdan, gırtlağımızdan, takım sevgimizden nemalansın.

Ülkenin en büyük maçını bu kadar kötü oynayan, oynatanlar hepinize yazıklar olsun.

17 Ara 2012

Burası Arena Alayına Gider; Galatasaray 2-1 Fenerbahçe

En sevmediğim şeyi yaparak başlıyorum. Geçen hafta oynanan Fener maçında twit atmışım, Bekir'den en geç bizim maçta kendi kalesine gol bekliyorum yazmışım. Bugün bu maç öncesi görülerimi yazmışım. Bekir en büyük kozumuz olacak demişim. Selçuk İnan'dan serbest vuruş golü beklemişiz. Hamit'ten bir füze golü olur demişiz. Hamit'in Erdal Keser'den çok daha şanssız bir futbolcu olduğu gerçeğini atlamışız. 2-0 galibiyete fit olmamışız. Sidik zoruyla kazanmışız. Belki çok haklı bir nedenle takım galibiyeti koruma yolunu seçti, bu yüzden bizi yanıltmış olabilir. Netice itibarıyla takım ve futbolcular beni bir kez daha haklı çıkarmışlardır. Helal   olsun.

Galatasaray taraftarı gerek şovuyla, gerek ürkütücü görüntüsüyle maç öncesi ve maç süresi boyunca unutulmaz bir büyük takım taraftarı olduğunu bir kez daha, bir maç daha dosta düşmana gösterdi. Kareografi dalında taraftar oskarının şimdiden sahibidir. Kendisine ait desibel rekorunu da muhtemelen kırarak görevini yapmış, takıma maksimum katkıyı yapmış, rakibe cehennem gibi çökmüştür.

Maç öncesi takımlar daha ısınmak için bile sahaya çıkmamışken, meraktan bir iki Fenerli sahaya çıktı. Aynı anda tamamen yerini almamış taraftar olağanüstü gerilimli bir gürültüyle sahayı gezmeye çıkan Fenerlilere sahayı 1 saat önceden dar etme düşüncesindeydi. Aynı şekilde Amrabat ve uzaktan çözemediğim bir Galatasaray futbolcusu da sahaya çıkmıştı. taraftarın kudurduğu anda her iki takım futbolcularının şakalaşmaları, şebeklik yapmaları hiç hoş görüntü değildi, bizim gibi tecrübeli taraftarlar için. Biz yırtınırken, bizim futbolcuların konsantre bozmak yerine sanki moral verir gibi samimiyeti maçın başında beni tedirgin etti. Eğer yenemeseydik bu futbolcuların benden çekeceği vardı. Yine de yendik diye sümen altı yapacak değilim.

Takım çıkabileceği en iyi kadroyla sahadaydı. Maçın başında da beklenildiği gibi çöktü. Üst üste kazanılan kornerler nedense Selçuk İnan'ın çok kötü kullanımlarıyla heba oldu. Belki önceden çalışılmış ön direk atışlarıydı, hiç biri tehlike bile yaratamadı. Riera için ters taraftan kullanılan serbest vuruş, 18 içine kaleye doğru süzülürken zaten ayaktaydık da gol diye hepimizin boyu 20 şer santim daha uzadı. Ayaktayken ayağa kalkarak fiziğe meydan okuduğumuz anda,2o futbolcudan biri kaleye girmekte olan topa yardımcı oldu. Bir kazma, rövaşata golü atmışsa şayet, çok kısa zamanda kendi kalesine gol atardı. Futbolun kendi metafiziği, futbola adaleti kendisi getirirdi. Bekir bizi fazla bekletmedi.

Bizim gibi romantik, devrimci Galatasaraylılar erken gelen golden sonra, üstelik o ana kadar çok da iyi oynarken şu diyeti ödemeyi beklerdi. Senmisin fazla iyimser olan. Sanki takıma görünmez bir el değdi, o dakikadan sonra klasik Galatasaray kötü futbolu sahnedeydi. Top bizdeyken, yana geriye paslarla tabelayı tutmaya başladılar. İleriye doğru yapılan hamlelerde de topu kaybettiler. Top Fenerdeyken, Fenerliler topu bizden daha iyi kullanıyorlardı. Önceleri çok iyi oynadığı maçları bile kaybeden Galatasaraylı futbolcular içerisinde, Fener fobisi olan futbolcu kalmamasına rağmen, belki de ne olursa olsun bu maçı kazanalım düşüncesi iyi futbol oynama düşüncesinin önüne geçti. Futbolsuz geçen dakikalar, Fenerbahçe'nin işine geliyordu. Kötü futbol, taraftarın gazını, baskısını sıfırladı. Her zamanki gibi kaleye ilk gelen top, kalemize girerken sessizliğin sesi de desibel rekoruna ortak oldu.

Bir Fener maçından sonra yazmak istemezdim, ama tam zamanıdır şimdi. Bu kaleciyle Galatasaray'ın güzel futbol oynamasının imkanı yoktur. Galatasaray kalesine gelen her topta ben endişe duyuyorsam, Galatasaray kalesinde kaleci benim için kötüdür. Muslera'nın akıl hocasının Taffarel olduğuna inanamıyorum.Maçın bitmesine 70 dakika varken koskoca Galatasaray'ın kalecisi vakit geçiriyorsa, kendisine gelen her topu şişirerek oyuna sokuyorsa, hiç bir büyük kurtarış yapamıyorsa, Galatasaray iyi oyun oynamak için başka yöntemler aramak ve bulmak durumundadır. Bu gece bu maç hezimetle bitmemişse tek sebebi Muslera'dır. Takımın zaten mevcut olan global kötü oyununun daha da kötü olmasına çanak tutmuştur. kalesine gelen ilk topu bu sene her maçta olduğu gibi yemiştir. Afiyet olsun, kardeşim.

Hafta içinde Selçuk İnan'ın ekstra serbest vuruş antrenmanı yaptığı tüyosu geldi. Tüyo sağlam kaynaktan olduğu için sağlam bir yerden serbest vuruş kazanırsak atar diye kehanette bulunduk. Tam Selçuk'luk noktaya dikildi top. Sanki Fenerli futbolcular başlarına gelecekleri bilir gibiydiler. Acemi büyük maç hakeminin işini zorlaştırıp, barajı mümkün olduğu ölçüde yakın kuruyorlardı. Usta, ölçtü, biçti teraziye aldı, denklemi çözdü vurduğunda Volkan kısmi felç geçiriyordu.  Tekrar öne geçtik. Temkinli Galatasaraylılar hezimeti, 1-0 olsun bizim olsuna feda ettiler. Haklıydılar, önceki sezon tek kale oynadıkları 5 lik maçı kaybedip, Şampiyonluğu riske sokup, son maçı doktor kontrolünde seyretmişlerdi. Hoca da aynı görüşteydi ki, ikinci yarı orta sahayı Yekta'yı alarak 5 ledi. Varsın hezimetin hesabi başka maça kalsındı, şimdi işi garantiye alma zamanıydı.

Fatih Terim, Aykut'tan tırsacak hoca değildi elbette. Ama işte şu kör talih, bari bu maçta maça karışmasaydı. Fakat inanılır gibi değildi, Aykut, Baroni'yi oyundan çıkarıp, Sezer'i oyuna aldı. Fener değişikliğini Fatih Terim yapsa ancak bu değişikliği yapardı. Galatasaray'ın kalesinde atılan her şutu yeme olasılığı büyük kaleci varken, şutu en iyi atabilen Fener futbolcusu oyundan çıkarken benim içimi tarifi imkansız bir huzur kapladı. Kulübelerdeki patronaj, orantısız güç, haksız rekabetti. AKP iktidarına cillop gibi Kemal Kılıçdaroğlu muhalefeti misali, Aykut Hoca'da Fener'in başında kaldığı sürece biz bu iktidardan inmeyiz. Bu yüzden 5-0 yeneceğimize 2-1 yenelim daha iyiydi. Olabilecek en iyi skorla yenilmişti Aykut, yönetim arkasına duracaktı.

Maçın başında ilk çağrılan futbolcu ısrarla tüm tribünler için Hamit Altıntop'tu. Seyrettiğim en iyi Hamit'ti. Gol atsa daha iyi olacak diyenlerden değilim. Hamit büyük bir futbolcudur, amatörce takıntıları olmaz. Futbol aklı,  büyük maç tecrübesiyle ikinci yarıya damgasını vuracağına yürekten inanıyorum. Riera ile birlikte takımın en iyi futbolcusuydu. Asimo özellikle ikinci yarıda, Fenerbahçe'nin gireni çıkarmak için var gücüyle saldırmaya çalışan Sow'a karşı büyük üstünlük sağladı. Aşırı güveni dolayısıyla zaman zaman sakatlık yapan Dani ile artık takımın savunmasını üstlendiler. Oynadıkça bu ikili daha iyi olacak. Yalnız kaleciden top almamaları eğer taktik gereği değilse büyük eksiklik. Savunmanın sağındaki Eboue'ye bu sene takıntılıyım. Her zaman söylüyorum, öküz toslasa yıkılmayacak dev adam, en ufak bir temasta kendini yere atıyor. Hatta hiç bir şey gelmese bile, geçen haftaki gibi bir ''pat'' dedi 4 dakika yerde yatmıştı. Ben böyle sahtekar futbolcuları hiç sevmem, biraz delikanlı ol lan. 18 içine kadar iyi geliyor, orada Hamit'teki akılın yarısı olmadığından yanlış tercih yapıyor. Biraz akıllı tercih yapsa bugün iki gol atar veya attırırdı.

Maçtan dönerken radyo yorumlarını dinledik. Amrabat için çok iyi oynadığı söyleniyordu. Hoca'da çok beğenmiş, alkışlatmak için çıkardığını söylemiş. Ben başka maç seyretmediysem sahanın uzak ara en kötü futbolcusuydu. Diğeri Muslera'ydı. Amrabat tek bir kere bile adam eksiltemeden, tek bir iyi orta yapamadan nasıl çok iyi oynamış anlayamadım. Bir kere nasıl olduysa dengesiz bir orta yaptı, Burak yetişip dokunamadı. Bir keresinde de kötü futbolcu olduğu işimize yaradı, topu alıp gitmek yerine kazmaca tepikledi, top rakibe çarpıp avuta çıktı. Maçın sonlarına doğru Fener 10 kişi kalmasına rağmen oyun şeklimizde bir değişiklik olmadı. Temkinli, garantili, kaskolu oyuna devam ederek olursa 3. golü aradık, olmazsa da cengaverliğin anlamı yoktu. Ne kadar atarsan at 3 puan veriyorlardı. Artık ikinci maçta 2. averaj hesabı yapılacak duruma gelmeyiz umarım.Hoca maçı bağlamaya karar verdiğine göre yaptığı hamleler yerindeydi.Galatasaray bu kadar kötü futbol oynadığı sezonun tam ortasında 5 puan fark atmışsa, ikinci yarıya tabanca gibi girip vitesi birer ikişer arttırırsa fark iyice açılır.

Son olarak şunu söylemeden geçmeyeyim. Sanki bizim için maç eleme maçı gibiydi. Yendik ama avantajlı bir skor alamamışız gibiydi. Bir Fener maçı galibiyeti havamız yoktu. Gerçi benim için maç öncesi çok heyecanlı ve önemliydi. Maç bitiminde tabela hezimet yazmadığı sürece de bu maçın Akhisar maçından bir farkı yoktu.