18 Haz 2011

Son Topun Ötesi

Basketbolu sevmem, kurallarının çoğunu bilmem, yolda görsem düne kadar hiç bir Galatasaray basketbolcusunu tanımam. Basketbol topunu ellemedim, hayatımda iki defa basket maçına gittim. 1. si o tarihe mal olmuş Spor Sergi Saray'ındaki Fenerbahçe ile oynayıp kazandığımız maç. O maça da tesadüfen Elmadağ'da gezerken, sarı kırmızı kağıt şapkalı, bayraklı bir grubun peşine takılarak gitmiştim. Öyle ya Ali Sami yen'de maç yoktu ve Galatasaray taraftarı bir yere gidiyordu, isterse rüzgara karşı işeme maçına gidiyor olsalardı. Bir Galatasaray taraftarı, eğer taraftarsa sarı kırmızılı arması neredeyse, elinde imkanı var ise olabildiğince yanında olmalıydı. Diğer gittiğim maçın önemi büyük fakat benim için kayda değer bir yanı yoktu. Abdi İpekçi'de Efes Pilsen'in Barcelona ile oynadığı maçtı.


Bu girişgahtan sonra şu bizim basket takımının şahlanışı karşısında da bir şeyler yazmamak ayıp olurdu. Bilmediğim için teknik konulara girmeyeceğim, evvel emirde benim gibi basketbolsevmez birine, sadece azılı bir Galatasaraylı olarak televizyon başına mıhladıkları, Galatasaray armasının verdiği savaşı son saniyeye kadar heyecanla seyrettirdikleri için, başta hocalarına ve sonra bütün basketbol takımına şükran ve minnetlerimi iletiyorum.


Usulden yazacaklarım bu kadar, şimdi esastan yazmanın sırasıdır. Benim lafım her zaman olduğu gibi yine büyük Galatasaray taraftarına olacaktır.


Son top kullanılana kadar ve hatta Galatasaray basketbol takımı sahadan çıkana kadar dünya da eşi benzeri görülmemiş bir bağlılıkla imtihan verdiler. Gerçek, öncü, takip edilmesi, örnek olunması gereken yığınlardı onlar. Ne var ki daha sonra bildiğimiz kapalı tribün çapulcularına , gerçek kimliklerine dönüverdiler. Şu anlaşılmıştır ki, kendi işlerinde ne kadar başarılı ve ne kadar çok para kazanmış olurlarsa olsunlar, bizleri yönetenler, yığınları idare edebilme, onları örnek olunası mecralara sürükleme işlerinden zerre anlamıyorlar. Korkum o ki bu gelişmesiyle futbolda da benzer şeyleri görebiliriz. Galatasaray başkanının, o büyük taraftarın, kendisinden beklenmedik direnişi gösteren büyük takımına gereğinden fazla sevgi gösterisinde bulunacağını, ve hatta daha ileriye giderek gücünü kontrolden çıkaracağını bilmesi gerekirdi. Salona girdiğinde bir konuşma yapar, taraftarın tüylerini diken diken ettirir, takımın gücünü insan üstü kademelere çıkartır ve sonuçta kaybedersek, kazananı büyük Galatasaray taraftarının yapması gereken gibi, kupayı teslim edip yollardı. İş bitmiş, Galatasaray kaybetmiş, taraftar racon kesip Ali Koç'un kellesini istemiş , kupayı aldırmam diye bağırmış, o dakikadan sonra tükürdüğünü yalamaz, değil sen, Ali Sami Yen hortlayıp gelse ''çıkın'' dese yine çıkmaz. Yeni seçilmiş, kendisine umut bağlamış, başarılı iş adamı başkanının demesiyle değil sırtına cop yiyerek geri çekilmeyi tercih eder. Bir fırsat daha kaçmıştır, günün birinde aynı durumda biz olabiliriz ve o zaman değil takım boş tribünler önünde kupayı alarak, sopa yiyerek o salondan çıkarsa da kimse şaşırmasın.