19 Oca 2011

Kapıcı İbrahim'in Oğlu ile Demiryolcu Nuri'nin Oğlu

Adnan Polat'ın, koluna girerek zorlukla sete çıkardığı Selahaddin Beyazıt, Ali Sami Yen'in selasını verirken, biz  çocukluk günlerimize dönmüştük bile.

Selahaddin Beyazıt Galatasaray Başkanıydı, mahalleler Fenerbahçe'li çocuklarla doluydu, Galatasaray her sene Şampiyon oluyordu, Deniz Gezmiş en uzun koşunun ilk 100 metresindeydi ve ben, demiryolcu çocuğu gariban, hayatımın ilk kavşağından İnönü Stadına sapıp, yeni açık tribünlerinde, kapalıya yakın tarafta sarı kırmızılı bayrakları sallamaya, Amigo Orhan'ın ''bir baba hindi'' siyle çöküp kalkmaya, re re re diye kükremeye başlamıştım.

O tarihlerde, benden 5 yaş büyük, Aşkale'li Kapıcı İbrahim'in oğluyla yollarımız kesişmemişti. O zamanın fakir Türkiye'sinde bir kapıcı, milyonlarca kapıcının servetini tek başına edindiğinden olsa gerek, oğluna tribünlerden bir aşinalığımız yoktu. Stadlarda şimdiki gibi sınıf farkı olmadığından, eğer bizim gibi bir Galatasaraylı olsaydı mutlaka tanırdık. Kader ağlarını örüyordu işte ne de olsa kendi mecrasında.

Bizim kendimizi Galatasaraylı sandığımız yılları geçirirken, yeri geldi babamızın kolundaki serumun musluğunu açtık, maça yetiştik. Gazete kağıtlarından, kese kağıdı yapıp sattık maç parası için. Üşüdük, hasta olduk, bademciklerimiz şişti, annemizi ağlattık. Babamızdan kaçak maçlara gittik. Biz büyüdükçe, sevdamız da büyüyordu, her şeyi terk edip bir tek onu terketmediğimiz sevdamız, Galatasarayımız.

O yıllarda, henüz yollarımızın kesişmediği bir diğer Galatasaraylının ne yaptığı bizi pek ilgilendirmiyordu. Tribün kardeşliği içerisinde biz maçı yönetici, futbolcu, taraftar hep birlikte yaşardık. Oynardık demiyorum, maçı yaşardık biz, tabela umurumuzda değildi, keşke her gün maç olsa, keşke her maç Galatasaray yenilseydi de biz daha çok birlikte olabilseydik.

Aynı tarihlerde ülkede de bir şeyler oluyordu sanki. Gençliğin bir kısmı İnönü Stadı yollarına düşerken, ülke gençliğinin tamamı başka sevdalar peşindeydi. Her biri  özelde ülkesinin, genelde Dünyanın daha bir güzel olması için kavgalar veriyordu. Elbette o kavgaya da tarafsız kalamadık, taraftık, taraftardık ve bizim bir sevdamız daha oldu. Biz de karıştık o haklı ve büyük kavgaya. Ne var ki bazen aynı anda iki sevdamızın iki ayrı alanda  kavgası çıkıyordu. Mitingten kaçıp, maça gittik, seminere gidiyoruz diye deplasman trenine bindik, Ülkenin geleceğini riske atıp, tercihimizi Galatasaraydan yana kullandık, Galatasaraylıydık.

Her tülü sevdadan vazgeçebilirdik, her şeye katlanabilirdik, ama Galatasaraysızlığa dayanamazdık. Anlatmaya kalksam en az 100  sayfa yazarım, konu  bu değil, 3 gün öncesine kadar Galatasaraylıydık işte.

3 gün önce Kapıcı İbrahim'in, Aşkale doğumlu oğlu bizi attı Galatasaraylılıktan. Biz Başbakanı kovalarken o da bizi kovaladı Arena'dan. Uyandırdı 42 senedir gördüğümüz tatlı rüyadan. Konu bu da değil, katlanırız. O Galatasaraylı biz değiliz, maça da gitmeyiz bundan sonra, isim lazımsa kurban için kendi ismimizi de en öne yazarız. Ama ne koyuyor biliyor musunuz çocuklar?

Keşke biz sevdalardan sevda beğenirken, Galatasaray'ın başında Selahattin Beyazıt yerine, Kapıcı İbrahim'in oğlu olsaydı da bizi stada sokmasaydı. Keşke biz o zamanlar diğer sevdamızın peşinde daha bir takılabilseydik. İnanın çocuklar  belki bir çoğumuz daha telef olup giderdik, ama  yemin ederim ki, kalanlarımız size, 3 gün önce, yuhlayacağınız bir Başbakan ve nefret edeceğiniz bir Galatasaray Başkanı göstermezdi.

Biri hariç bütün kapıcılara ve kapıcı çocuklarına sevgilerimle,

18 Oca 2011

Eski Tüfek Derki; Much Ado About Nothing "Hiç Uğruna Çok Gürültü!"





Shakespeare’in eseri olan bu komedyayı duydunuz mu bilemiyorum ama basit gibi algılanabilecek konusu biraz yakından izlendiğinde, insanlığın 1600’den bu yana ne yol aldığını ya da alamadığını anlamamıza yardımcı olacaktır sanırım. Eserde beceriksiz, yetersiz, akılsız insanın trajedi ve komediyi nasıl bu nedenlerle iç içe yaşadığını anlatıyor üstat. Sevgi ve insani değerlere yakın duruyormuş gibi gözükürken nasıl oluyor da bundan uzakta kalınabiliyor, basitçe görebilmek mümkün bu eserde. Kendini kandırmanın nasıl bir erdem görüntüsünün altına saklanabildiğini, insanca bir şeyi yapmaktan kaçmak konusunda kendini nasıl kandırıp kaçış senaryoları üretebildiğini bu eserde de, kendi gündelik hayatımızda da görmek son derece kolaylaşıyor.

Mesele bir kişinin kendine gösterilen tepkiye gösterdiği tepki değildir. Bunun hiçbir önemi yoktur. Sonuçta bireydir, bir tepki koymak istemiş ve koymuştur. Hiç önemsemiyorum. Herkes bulunduğu durumu, kendi sübjektif süzgecinden geçirir, içtimai mevkisine göre bir karar alır ve uygular. Bunun önemi yoktur. Özgürdür de hepimizden üstelik. İstediğini azarlar, över, taltif eder, tekdir eder, azleder. Uyarsa rahatça uymazsa uyarına getirip yapar. Bu sadece bir kişinin özel tepkisi olmamıştır tarih boyunca. Kendi içtimai durumunu özel bulan herkes, her zaman aynı türden tepkiler koymuştur hep.

Asıl mesele toplumsal tepkilerin ne olduğudur. Tepki sosyolojik veriler içerir.
Yıllarca önce, Erbakan Hoca 300–500 kişilik kalabalıklara hitap ederken İzmir’de geçen bir olayı aktarayım dedim. Hoca gene esprili, nüktedan tarzı ile tıraş yapıyordu. Milli görüş, Ağır sanayi falan deyi. O sırada Ege Üniversitesinden bir grup “Başbakan Erbakan” sloganları ile meydana girdi. Hoca iki elini kafasının üzerinde birleştirip selamlayınca, aynı grup, “şaka yaptık” diye tezahürata başladı. Anlayacağınız, Erbakan Hoca o zaman pek ciddiye alınmazdı. Günümüzde ise, ülke sorunları ile ilgili en çarpıcı tespitler bu kadar siyasi içinden yalnızca Necmettin Hocadan geliyor son yirmi yıldır. Yanlış anlamayın Hoca değişmedi, hep aynı Hoca. Değişen ve gerileyen, onu toplumun en ciddi yorumcusu durumuna getiren İnsanların geldiği ya da gerilediği durumdur.

Adam kulübün başkanı, ne diyor? Bunları içeri almayacağız. Peki ne yapmış içeri almayacakları? Tepki koymuş. Tepki koydukları insan ne yapmış? Gitmiş? Yasal bir hakkı mı çiğnenmiş? Hayır. Yahut öyle olduğunu düşünüyorsa kendi kişisel yolları var. Sana ne bundan?

Benim memleketimde örgütsel disiplin olması gereken yapılanmalarda (parti, dernek, şirket) aranmayan gerekli disiplini, bay başkan bir spor kulübünün taraftarları arasında sağlamaya çalışacak. Bu mümkün mü? Bu memlekette sanıyorum herkesin kendi Cumhuriyeti var artık. Meslektaşının “Fenerbahçe Cumhuriyeti” kendinin de “Galatasaray Cumhuriyeti” Vay be!...

Kimsiniz siz bayım? Yetki ve sorumluluklarınız arasında kimin sahici, kimin sahte olduğunu belirlemek var mı? Ya da bu yetenek?

Kimsiniz siz bayım? Hangi ahlaki normlarınızla örnek teşkil ediyorsunuz? Fenomen yapan ne sizi? Yahut otorite?

Yahut bir başbakana bu yapılmaz diyenler? Bunu yalnızca bir insanlık dışılık varsa söyleme hakkınız var. Yani başka bir insana yapıldığında karşı çıkılası bir şeyse bunu söyleyebilirsiniz bu denli basit bir tepkiyi. Neden itilen kakılan, hak arama mücadelesinde kış günü üzerine soğuk sularla tazyik yapılan insanlar söz konusu iken sus-pussunuz?

Yav başkan biz tanırız birbirimizi. Ne gerek bu tavırlara?

İnsan eninde, sonunda 'yüzdür'. Dostlarımız, arkadaşlarımız, bakkalımız, kasabımız hep yüzleri ile aklımızdadır. Peki öyledir de, pek çoğumuzun uzak ya da yakın çevremizde bildiğimiz, tanıdığımız insanlar var ki bunları tek bir yüzle tanımlamak mümkün olmuyor. Yanlış ise dostlarımız düzeltir, sanırım "ipokrizi" deniyor, bizde tiyatro yapmak ya da oynamak anlamına da geliyor. İnsanlıktan çıkıştır.

Kör gözüne parmağım şeklinde, gözüne, kulağına, burnuna, beynine sokulan kötülüğe lütfen bir "Ay bu da olur mu? Bu ne vahşet?!" kerhen tepkisini (!) gösteren, ama böyle bir zorlama söz konusu değilken neme lazımcı ya da, duyarsız davranan insanlarımız var her yerde! Bu ne ikiyüzlülüktür? Bu ne riyakarlık?!

Gerisi "Hiç Uğruna Kuru Gürültü!"…

16 Oca 2011

Öz Galatasaraylı

Benden başlayın fişlemeye, ilk beni deşifre edin. Polis kameramanlarını zahmete sokmayın, Doğu tribünü  415- 3- 179 numara da kombineli, 42 senedir, Galatasaraylı olmadığı halde 1000 den fazla maçını izlemiş bendenizi almayın ilk önce, bundan sonra ki maça. Sen Galatasaraylısın, ben değilim, Avrupa Şampiyonu aldığın takımı 5. sınıf takım haline getirdin, Sen Galatasaraylısın, ben değilim, Galatasaraylı olmadığım halde Parken'de tepindim, Barnebau'da zıpladım, Vestfaalen'de kale arkasındaydım, geceleri Ali Sami Yen'de üşüdüm  bazen, bazen deplasman trenlerinde aç susuz yolculuk yaptım, ben Galatasaraylı değilim. 100 den fazla forma satın aldım, ana karnındaki çocuğumu neredeyse Ali Sami Yende büyüttüm, şimdi Seyrantepe'ye saldım, Galatasaraylı olmadığım halde yaptım bunları. Senin kankan Adnan, Galatasaray'ı yensin diye Fenerbahçe'den aldığı paraları İstanbulsporlu futbolculara dağıttı, büyük Galatasaraylıdır ya ölçersin Galatasaray metreyle, ben değilim.

Sen Galatasaraylısın Başkan, son elendiğimiz takımın ismini hatırlayan yok Avrupa Kupalarından. Senin Seyrantepe'ye çıkarttığın, tarihe geçecek maçta oynattığın Barış Özbek, maçtan sonra formasını Ajax'lıya  değiştirdi. Ne olacak canım paramı, 80 lira o formanın değeri Barış Özbek için. Bir lokanta da bile daha fazla bahşiş verir. O forma tarih lan şerefsiz, senin torunun o formayı satmaya kalksa, Başbakanın torunu dedesinden kalma gemiyi satsa bile ödeyemeyecek kadar değerli. Nereye çıktığının farkında olmayanları, tarihin başka bir biçimde yeniden başladığı saatlerde sahaya çıkardın, Galatasaraylısın, iftihar et. Servet Çetin yedek kulubesinde telefonla konuşuyor, kimle konuşur bir futbolcu mesai saati içersinde, herkesin ağladığı anlarda ne der acaba? Cep telefonundan bir resim çek bari, sen de ilerde torunlarına bu stadyumdaki ilk maça çıkmıştım diye gösterirsin şerefsiz. Bunları futbolcu diye topladın, Galatasaraylısın, biz bütçemizi aşarak, takım demeye bin şahit gerekecek olan ölüleri seyretmeye gelenler, Galatasaraylı değiliz.

Sen bir zamanlar CHP liydin be Başkan, İstanbul'a Belediye Başkanı olmaya kalkıp, CHP'nin tekerine çomak sokarak Tayyip Erdoğan'ın başkan olmasını sağladın. Sana değil 1 Aslantepe, 10 Aslantepe Stadı yapsa bile borcunu ödeyemezler, kaldı ki, babasının  hayrına mı yapmış? belli oldu işte, stadı oy sandığına çevirmek içinmiş bunca uğraşları, hiç araştırdınız mı? 100 lerce kalem işten bir tanesini demokrat bir firma yapmış mıdır acaba? Stad Seyrantepe'ye AKP'nin oy deposu varoş mahallesine yapıldı diye, maça gelenleri, 1 ton kömüre oy satanların yerine mi  koydunuz? Öyleyse doğru yaptınız, biz Galatasaraylı değiliz, siz Galatasaraylısınız.

Sen Galatasaraylısın, Kenan Doğulu da Galatasaraylı, ben şimdiye kadar Galatasaraylı olduğunun somut bir eylemini görmediğim halde, yalandan, play back den 3 şarkı okutabildin, bırak dünyayı, tüm Türkiye'nin gözü kulağı Aslantepe'deyken. Orta yere esas ucube altıgen bir perde koyabilmişsin Galatasaraylı Başkan. Kale arkasına doldurduğun paralı askerlerin çok beğenmişlerdir muhtemelen. Gazetelere görmeyenler için muhteşem şov diye yazdırmışsın. Bizim küçüklüğümüz Hacivat Karagöz sahnesi sanki. Modern İbiş, modern Bebe Ruhi, pahalı ışıklarla parlatılmış sahnede gölge oyunu oynuyorlardı sanki. Kaldı ki keşke böyle bir şey yapmayı akıl edebilseydin, herkesi 100 sene öncesine götürebilseydin. Ultraslan dediğin Galatasataylıların seyredip, alkışladığı  maskaralığı, biz Galatasaraylı olmayanlar beğenmedik, nankörüz ya Şakira'yı bekledik sahneye çıkması için, David Koperfieldi. Ne de olsa Galatasaray Başkanı hiç kimsenin yapamayacağı bir şey yapacaktı.

O kadar büyük iş adamı abim, arkadaşım yalvardı bana, davetiye bul diye. Biz Galatasaraylı olmayanlar iç güdüyle toplandığımız Ali Sami Yen Stadı etrafından çıkarken, Galatasaraylılar davetiyelerini satıyorlardı Başkan. Seni tükürükle boğacak 40.000 Galatasaraylı olmayanı, döven, söven, susturan 3000 Galatasaraylı, sen vermesen ancak Hacı Hüsrevde bir kahve açılısına davet edilebilecek olan pislikler Galatasaraylı, biz değiliz. Davetiyenin üzerınde para değeri yoktur satılamaz yazıyor, kim davet etti bunları, 150 liradan sattılar, kim aldı bu paraları? Elbet Galatasaraylıdır be Başkan, biz nereden bulduk esas değil mi? Galatasaraylı olmayan, bir daha maça sokulmamak üzere fişlenen ne olduğumuz  artık belli olan çoğunluk.

Sen Galatasaray başkanısın, Başbakanı terk etmemek için Galatasaray'ı terk edip, kendi işlerine zeval gelmesin istedin. Biz Galatasaraylı değiliz, hiçbir maç Galatasaray maçından son düdük çalmadan önce çıkmadık.

Sen Galatasaraylısın başkan, 300 prostatlının oyuyla seçildin, biz değiliz, Biz zaten maça falan gitmiyoruz, Galatasaray forması seyretmeye ve de artık muhteşemden daha başka bir kelimeyle anlatılması gereken stadı seyretmeye gidiyoruz. Aslentepe'de, Ali Sami Yen'i hatırlatacak hiç bir şey yok, hiç bir duygusallık taşınmamış. Hatta tez zamanda unutturulmak bile istenmişti, Toki Başkanı kemik yalayıcı, eski Galatasaray Başkanlarına küfür ederken vakur duruş gösterdin, onlar kötü yönetmişlerdi, sen iyi yönettin, bu yüceltici lafları iktidar kademelerinden işittin. Senin Galatasaraylı olarak göğsünün kabardığı anlarda, biz Galatasaraylı olmayanlar durumdan vazife çıkardık, susturmaya çalıştık, ve nitekim susturduk da, ileri gittik kovduk.

Galatasaray eski başkanlarına kem söz söylenecekse eğer, onu  da biz  Galatasaraylı olmayanlar söyleriz, Evet, görmeyenler için benim gözlerimle yazayım, bülbülü altın kafese koymuşlar işte. Ne kapanışı yapabildiler, ne açılışı, 3 maç sonra Galatasaraylı olan, maçlara bedava giden 3000 kişiyle altın kafeste oynarlar. Sen Galatasaraylısın Başkan, sanıyorsun ki o 3000 kişi olmazsa kimse tezahürat yapmaz. Sana garanti verirdik oysa, Reis diye tapındıkları, tek bir Galatasaray tezahüratını doğru düzgün söyleyemeyen şahıs maça gelmesin, o stada her maç 50.000 kişi gelir, onların ''bağırın lan''cılarına bir sezon bilet verme, Ali Sami Yen cehennem di ya bir zamanlar, sen mescide çevirdin ya, Arena her maç kıyamet günü olurdu oysa, ne yazık.

Evet Başkan, sen Galatasaraylısın, ben Galatasaraylı değilim, Başbakanı yuhladım, hatta daha beterini yaptım küfür ettim. Kendimi ihbar ediyorum, sen siktir olup gidene kadar da Galatasaraylı değilim. Bir daha da maça falan gitmiyorum, al o stadını başına çal. Zaten ortada Galatasaray diye bir şey bırakmadın, her şeyi değiştirdin adını da değiştir, Öz Galatasaray koy. Çapulcuların da, gelen ağam giden paşam misali seni Öz Galatasaraylı olarak alkılasın. Maçlarda Ultrslana, diğer zamanlarda yüksek devlet kademelerine dalkavukluk yap. Şunu aklından çıkarma sakın ama, hiç bir dalkavuk eceliyle ölmemiştir. Maskaralığın bir yerde bitecek,senin de kafan kopacak bir gün, o gün eğer hala ölmeyip sağ kalmışsak eğer, son bir çırpınışla,son bir debelenmeyle tekrar Galatasarayımızı kurtarırız elbet, siz Galatasaraylı ihanet  şebekelerinden.

Elveda Sami Yen, Elveda Galatasaray, Elveda Galatasaray taraftarı. Tarih yeni başladı, takımın adı Öz Galatasaray, sen yeni bir taraftarsın artık. İster başında Adnanların olduğu Ölü Spor'un taraftarı olup gerçek 3000 Galatasaraylı  çapulcu sayısını artırır Öz Galatasaraylı olursun, altın kafeste sürüye katılırsın, ister benim gibi başkaldırır, sürüden ayrılır kurtlarla boğuşursun.  Yol kavşağındasın, bir kez daha ağlamadan iyice düşünmeni kararını ondan sonra vermeni gönülden dilerim. Lanet olsun!