22 Kas 2008

Küçük Takımı Yenememe taktiği


Maç biter bitmez sinirle yazdığım yorumu bir kaç saat sonra okudum. Fazlamı ileri gittim diye, gittim deseydim kaldıracaktım. Ama sakin kafayla düşününce az bile söylemişim. Şimdi, Ankaraspor maçı öncesi geçen haftaya dönelim ve maç taktiğini yapalım. Hemen ukalalık ediyorsun demeyin, Iğdır'ın bir köy kahvesinde az çok televizyondan maç seyretmiş bir çobanı Galatasaray'ın başına getirsen bundan daha kötü oynatamaz. İstese de yapamaz. En azından koşun lan der gene koşturur.

En son maça dönelim. Gözünün önünde Arda az daha gidiyordu çaylağın. Bir fabrika ustabaşısı bile makinaları bazen dinlendirir. Aynı takımı kullanmaz eskimesin diye. Hep aynı kanattan hücum, Fener maçının üzüntüsünü taşıyan tek futbolcu Arda'nın ekmeğini yemece. Koş Arda, at Arda, attır Arda. Ciğermi dayanır, kalpmi. Ali Sami Yen'de, seyirci gazıyla al neticeyi, sonra aktif dinlenmeye geç, taraftar eğlensin sen seyret.

Olurmu 90 dakika bitene kadar kan kusturacak. Maç bitti, ertesi günü izin sonra top başı. Milli maçlar var, sonrası ligin en iğrenç top oynayan takımı Ankaraspor'la oynanacak maçın hazırlığı. Fenerbahçe'li Gökhan bize kıyak yapmış(bilse yapmazdı), Ankarasporun en büyük futbolcusu Özer Kurmacı-ki bize gıcık, geçen sene gelecekti parası ödenmediği için yattı transfer- belki de Galatasaray'a karşı en büyük maçını oynayacak- cezalı. Orta sahada Hürriyet sakat. Takımın başında ruhsuz bir Hoca. Ve deplasmanda daha çok taraftar senin. Bu takımı yeneceksin. Senden önce Fener yine Ankara'da yenememiş, doğal doping yapılmış. Tersi olsa, bizden iki saat sonra Fener oynasa hezimete uğratırdı. Bokunda boncuk varmış gibi attığı pasların %90ı rakibe giden, Dünyanın öbür ucundan gelmiş, üstelik hezimet yediğine göre berbat oynamış Meira'yı oynatıyorsun. Çok lazım o olmasa yandın, oynat. Volkan Yaman'da ekmek yiyecek, onunda ara sıra oynaması lazım. Gün bugün deneme tahtası koskoca takım. Ne olacak canım eline mi yapışır. Hakan Balta,'yı orta sahaya çekersin olur biter.

Hava durumundan haberin yok. Rüzgar sürpriz bir şekilde çıktı. Kaleci zavallı topu yetiştiremiyor uzağa şişiriyor, devamlı rakibe. Bir adam gidipte topu kaleciden almıyor. Saydık maç içersinde bir 20 dakika Ankara kalecisi kadranda gözükmedi. Adamlar bastırsa gam yemeyeceğim.

Geçen maç, hakem Ümit karan'a kıyak yapıp Baros'u kızağa almış. Ruhsuz Nonda, dert etmiyor garanti parası var. Oynamasa daha iyi. Kulubedeki futbolcuya kimse küfür etmez. Şu Ümit Karan'ı dövsen bu kadar kötü oynatamazsın. Büyük hocasın başarmışın. Maçtan önce televizyon gösterdi. Ayhan'ın başı ağrıyor hap içti. Deneyin bakalım ne iş yapıyorsanız, başınız ağrısa aynı randımanla yapabilirmisiniz.

Maç kilitlenmiş, langırt golü olursa olacak. Aykut'la el sıkışmamışsa langırtı yapacak iki futbolcumuz var. Arda, Kewell, adam ikisini birden çıkartıyor. Ne düşünüyor o anda meraktan delirecem. Aydın'a ne dedi acaba girerken. Arda ile Kewell oynamasın, Lincoln'üde oynatma bu takım ligi 10. bitiremez zaten.

Rüzgardan şikayetçi olacak en son takım Galatasaray'dır bu ülkede. Ayhan, Karan, Sabri, Arda Olimpiyat Stadında çok titrediler ayazda. Kulübede bazen gösteriyor televizyon. Sahaya gaz verecek bir görüntüsü yok. Cumhurbaşkanı, köylü Memet gibi maçı izliyor bu o bile değil.

Velhasıl kelam dostlar. Galatasaray'ın herhangi bir küçük takımı yenmek için hocaya ihtiyacı yoktur. Ligi 3. bitirmek içinde çaylak bile gerekmez. Biraz salak hoca en az 2.liği alır. Tribünlerden yükselen sesi akort edip, harmanlayıp, doğru sentez yapıp ortalama bir oyun taktiği getiren hoca hele ki bu Galatasaray'ı uzak ara şampiyon yapar. Bu mu? bi araba sopa yer 2009'u memleketinde geçirir.

Siktir Git Lan; Ankaraspor 0-Galatasaray 0


İki saat önce Fenerbehçe 2 puan bırakmış, koskoca Galatasaray'a tarihinin en kötü oyununu oynattın. Ligin en kötü takımı ve en kötü antrönürüne 2 puan bıraktın. Geçen yıl Leverkusen'den hezimet yediğimize çok sevinmiştim. Darbe oldu, şampiyon olduk. Bu maçtada hayatımda ilk defa Galatasaray'ın yenilmesiniz istedim. Al 1 puanı bir tarafına sok eşşoleşşek. Arda 3 dakika daha idare edemez demi. Kewell 10 dakika oynayamaz. Şerefsiz, bilgisiz, aşşağılık bir hocasın. Eğer Adnan Polat azıcık tanıdığım, bildiğim birisiyse şimdi soyunma odasına girer bir araba dayak atar ve ilk uçakla Almanya'ya gönderir. Sigi Held nerdesin lan, sana ne çok küfür etmiştim, hepsini geri alıyorum. Galatasaray tarihinin gelmiş geçmiş en kötü hocasına bu kış kıyamet günü bin bela okuyorum.

Bin bir bela okuduğum biride Nonda. Adamın ilk çıktığı maçta ilk ofsayta düştüğü anda nefret ettim. 40 yıllık tribün hayatımın en nefret ettiğim futbolcusu Öner Kılıç'tı, ondan da özür diliyorum. Allah belanı versin senin emi Nonda. Bir futbolcu bu kadarmı kötü olur ya. Bu kadar kötü ayak tepicisine bu kadar para niye verilir. Haram olsun lan aldığın para ruhsuz kansız eşşoleşşek..
Ümit Karan'ı seyretmek için yalelliler gelmiş. Demek Ümit Karan Galatasaray'ı çok seviyormuş anladık. Seyredip seyredebileceğimiz en kötü futbolunu oynadı da Dubai'liler beğenmeyip gittiler. Sağolasın Ümit Karan bu kadar kötü oynayıp seni bizden koparma ihtimalini ortadan kaldırdığın için.

Arda ve Kewell çıkınca, Lincoln'de oynamayınca takım işte budur. Türk futboluda bu kadardır işte. 70-85 dakika arası santrayı geçemedi top. Kaleciyi topu elle oyuna sokuyor diye beğeniyordum. Demek iş kalecide değilmiş, kaleci hocası şişir lan diye talimat veriyor. Bu kadarmı isabetsiz oyuna sokulur be top.

Takımın en iyi oyuncusunun Servet olduğu maç iğrençlikten öte gitmez. Hakan Balta; hadi hocan hoca değil, sen bilmiyormusunki baltasın. Orta sahada oynayamam desene. Servet'i 10 numara oynatsalar oynarmı.

Tarihinin en kötü oyunlarından birini oynayarak deplasmanda 1 puan aldılar. Utanmadan iyi sonuç derler. Kendimi tutamıyorum, çok ağır küfürler ediyorum. Biz Galatasaray'ı sevdikçe birileri takımı bizden kaçırıyor, uzaklaştırıyor. Darbe zamanı geldi geçiyor. Büyük Galatasaray'ın devrimci taraftarı, kuşanın iş başa düştü. Bu adamı başımızdan kovduramazsak hepimiz sinir hastası olacağız.

Kupa maçında kapalıdan feryatlar duyulmuştu.''Gençliğimin amına koydun, canın sağolsun Galatasaray'' diye. Bizde ekleyelim canın sağolsun sarı kırmızı renkler, hayatımın amına koydunuz!. 3 gün sonra Ali Sami Yen kapalısının betonunun üstünde görüşürüz.

21 Kas 2008

İlhan Mansızı Hatırlamak




5-6 sene önce bir İlhan Mansız balonu patlattırmışlardı zavallılar. Yok, efendim Hakan Şükürün yerini aldırmışlardı kral dışarıdayken. Yakışıklıydı tesadüf bir golle ne oldum manyağı yaptırmışlardı garibana. Halbu ki Kuşadasısporda oynarken nede sakin temiz hayatı vardı. Temiz hava bol gıda. Arifin hakkını yediler. Aynı sayıda golü oda atmıştı. Fakat Ariften bıktılar senelerdir atıyordu. Fenerli Serhat atabilseydi onu yapacaklardı. Ali Eren de çok çirkindi. Bu çirkin Koreliler, Japonlar bile ona bakmazdı. Yalakalık yapacağız ya bu ülkelere, yakışıklı İlhana 22 gol attırdık ve balonu üfledik uzak doğu pazarlarımıza. Etopyalı kızlar aşık olacak değildi ki İlhana. Salya sümük para peşinde koşan işadamlarımızın kapısı ekmeği bu kereler güneşin doğduğu topraklardaydı. Oraların kızları aşık oldu.Yolladılar uzaklara. Bir iki maça çıktı topu bilmeyen topçumuz. Bide yakından gördüler. Çirkin Japon kızları, baktılar bir bok değilmiş. Onlar için önemlimi, dahası bizim için önemlimiydi, zaten balondu. Patladı gitti.

Hepimiz Kabul Edelim


Delgoda demeç vermiş, Alex ve Lincoln benden iyi demiş. Ama Vatan Gazetesi'nin (gazetelerin tamamının) Fenerbahçeli ya da Fenerbahçe yalaması yazarları, Lincoln'ü yok saymış. Delgado kabul ediyorsa biz kim oluyoruz ki. Lincoln'ün adı mı geçti, boş verin ya. Okuyan ya Fener'li, ya da balık. Sadece başlığı okur. Yalanmı demiş Delgado. Dememiş mi. Lincoln'den de övgüyle söz etmiş ama duymamazlıktan gelelim en iyisi.
Vakvaklar ürkmesin. En büyük Alex. Oynasa da en büyük oynamasa da. Fener'li olması yetmez mi.

20 Kas 2008

2.Geleneksel Bok Sandıklarımız Yarışması Sonuçlandı


2. altı aylık geleneksel Bi Bok Sandıklarımız
Hakan Ünsal
34 (44%)
Mehmet Baturalp
3 (3%)
Saffet Sancaklı
3 (3%)
İlhan Söyler
1 (1%)
Halil Özer
5 (6%)
Cem Papila
5 (6%)
Rıdvan Dilmen
13 (17%)
Göktuğ Sevinçli
0 (0%)
Aziz Üstel
2 (2%)
Deniz Gökçe
3 (3%)
Acun Ilıcalı
6 (7%)
Mustafa Denizli
1 (1%);

Bizler Galatasaray taraftarının övünmek gibi olsun ama DNA çift sarmalıyız. Kalbiyiz, tam ortasıyız, sinir uçlarıyız, gen haritasıyız, kök hücresiyiz. Yazılarımıza katılanlar, okuma icabetini gösterenler Büyük Galatasaray taraftarının en fanatik, en ölümüne olanlarıdır. Bunlar bazen kendileri normal hayatın dışında kalacak şekilde takımlarına bağlılığının en büyük örneğini vermiş olanlardır. Bu yazıları okuyanlar bazende ezici bir olay karşısında durup bütün kazandıklarını bir anda feda edebilirler.

Şurada oy kullanan 76 kişi diyelimki 76 milyon kişi olsa. İnanının ki bu anketimiz en ufak bir sapma göstermeden aynı oranla tecelli edecektir. Ve tahmin edildiği gibi ne yazıkki bir zamanlar ismini haykırdığımız, tribünlerin önüne çağırdığımız, ortasına, attırdığı gole götümüzü yırttığımız her zaman küçük kalacak olan Hakan, en nefret edilen, en pis kokan olarak, birinci sıraya yerleşmiştir.

Ben kendi payıma zaten Hakan Ünsal'ı ne kişilik olarak, ne de futbolcu olarak sevmedim. Benim için oynasa da olur giderse gitsin dediğim biriydi. Ve hiç bağırmadım kendisine. Bu yüzden içim rahat. Ama benim canım kardeşlerimin içersinde Hakan'lardan daima küçük kalacak olana bağıranların hakkını helal etmiyorum. Bende kombine biletimden Ünsal'ın payına ne kadar geçmişse zehir zıkkım ediyorum.

Bir mucize olsa, bir cin gelse ve bana Galatasaray için ne yapmak istersin tek kerede dese. Galatasaray başkanı olup, başta Hakan Ünsal olmak üzere ekmeğini Galatasaray'a, ve onun büyük taraftarına küfür etmekle kazanan eski futbolcuları kara listeye alır, hayatlarını söndürürdüm.

Artık bu adamın ismini her ne olursa olsun anmayacağım, benim için yok hükmündedir. Bundan sonra istediği gibi sövebilir. Birinciliği fazlasıyla ve hakkıyla elde etmiştir. İlk bok madalyalı Ercan Saatçi'den bile daha iğrenç kokmaktadır.

İkincilik sinsi Rıdvan'a nasip olmuştur. Hayatında sonradan girip gol attığı Altay maçından başka futboluyla ilgili hiç bir şey hatırlanmayan, manüpüle edilmiş topçulardandır. Kendisini en iyi kendisi bildiğinden, hayatını herkes gibi Fenerbahçe yalağından yal yalamakla kazanmaktadır.

3. Acun Ilıcalı, her ne kadar spor camiasının pek içinde değilse de her şeyin içinde olması hasebiyle nerden çıktığı belli olmayan İngilizce bilmeden dünyanın her tarafını dolaşabilmiş, istediği zaman futbol alemine dalabilen dallama olarak listemizin içindedir.

4. Halil Özer, aklı sıra Galatasaraylı geçinmektedir. Kendisi hasta Fenerbahçelidir. Bilmeyenler varsa öğrensin. O da kitap yazarak Galatasaraylıları dolandırmaktadır. Kitabını almayın aldırmayın. Fener'liler alsın. İçin için objektif ayaklarında Galatasaray'ın açıklarını kollayıp ortaya çıkarmakla meşguldur.

Not; Ne yazıkki etrafımız böyle arkadaşlar. Elimizden ancak bu kadar geliyor. Mümkün olduğunca fazla kişiyi bu lanetlerden kurtarmak misyonunu edindik kendimize. Biz nasıl kurtulduysak, bunları okumaktan, dinlemekten elbet birileri daha kurtulacaktır. Ne dediler acaba diye merak edenle yüzde yüz bahse girerimki futboldan en az anlayanınız kadar bile bilmiyorlar. Çoğu emirle yazı yazıyor. Hayatında Teksas, Tommiks okumayan Hakan Ünsal, Gökmen Özdenak, nasıl olurda imla hatası yapmadan iki satır yazı yazabilir bir düşünün.

Aranızda 5 dil bilen vardır, kolaymı yazı yazmak. Onlar çoğunluk onlarla baş edemeyiz. Galatasaray'lılıktandır bunca savaş, küsüyoruz hepsine.

Biz az olmakla övünüyoruz, azınlıklardan yanayız, Galatasaray sen neredeysen biz oradayız.

Endüstriyel Futbolcu

Futbol endüstriyel oldu geçmiş olsun. İster sev seyretmeye devam et, ister bu trenden in. Bizim sevdiğimiz mahalle futbolu, amatör futbol, takım taraftar sevgisi ruhuna el fatiha. Şimdi futbol sanayi oldu ama futbolcu aynı futbolcu. Hemde cebinde taşıyamayacağı kadar çok parası olan genç yakışıklı adam. Arabası en iyi, kıyafeti en iyi, havası, karizması en büyük vatandaşlar artık futbolcular oldu. Eskiden her meslek gibi futbolculukta bir meslekti. Demiryolcu, doktor, mühendis, sarraf, baytar, futbolcu..... uzar gider. Pek bir fark yoktu meslekler arasında. Şimdi diyelimki en büyük kalp ameliyatı yapan doktorsun, ama aynı zamanda da futbolu çok iyi oynuyorsun. Hangisin yapacaksın. Nitekim bizlerin topçu olma ihtimalimiz olduğu zamanlar, babalarımızın, büyüklerimizin ''top karınmı doyuruyor'' tekerlemesinin etkisinde kalarak, okuduk, memur olduk.

Bizim zamanımızın topçuları okuyamayanlardı, her kim iyi top oynuyorsa okuyamazdı nedense. Ders çalışmaz top oynardı. Neyseki şimdilerde hem top oynuyorlar hem okuyorlar, dostlar alışverişte görsün hesabı. Maksat cahil kalmasınlar. Ama gel gelelim yaşantı aynı. Şimdi sen Arda'sın, ülkenin en değerli futbolcususun, ne yapacaksın parayı. En kral arabaya binmeyecenmi. En güzel kızlarla takılmayacanmı. Evet arkadaş paradoks budur. Futbol buysa futbolcuda kuralına göre oynayacak topunu. Gezmeyeceksin arkadaş, misal kayak yapmayacaksın. Pizza yemeyeceksin, sigara içki içmeyeceksin. Bir cami imamı senede 3 milyon dolar alsa ne yapacak. O da takılacak mankenlere, alemlere.

Günümüzde futbol endüstriyese futbolcuda yukarıdaki resimdekiler gibi robot olacak kardeşim. Sakatlanmayacak, ruhu olmayacak, erkenden yatacak, en fazla o koşacak, ciğeri dalağı başkalaşım geçirecek. Yok arkadaş bende insanım bir dahamı gelecem dünyaya diyorlarsa da o kadar para almayacaklar kardeşim. Dünyadaki krizin belkide büyük bir kısmı gereğinden fazla para ödenen futbolcular yüzündendir. Ne bu salaklık, gencecik çocuklara sadece topa iyi tekme vuruyorlar diye bankalara sığmayacak dolar veriliyor, sonra da geceleri gezmesin diye arkalarına ajan takılıyor.

Bu soytarılık ta elbet bir gün bitecek. Ya futbol küçülecek yada futbolcu robot olacak.

18 Kas 2008

2.Geleneksel adam Sandıklarımız Yarışması Başladı




İlki yapıldı biliyorsunuz uzak ara Ercan Saatçi kazandı. O tarihten bu zamana seçtiğimiz aday kadroyu siz sevgili okuyucu kardeşlerimin oylarına sunuyorum. Yanlız bir ricam var oy vermeden önce oy vereceğiniz bokun bokluk derecesi hakkında yazılmış yazıyı okuyun da bi sakata gelmesin. Kimsenin hakkını yemeyelim. Amacımız mahalle takımı futbolcusu saflığında objektifliğinde adalet dağıtmak.


Tamam işiniz zor, boklardan bok beğenmek durumundasınız. Asli görevimiz uyuyanları uyandırmak değil bizim. Keşke herkes uyusa. Bir çimdik atarsın, bir gol sesi çıkartırsın uyuyan uyanır. Çok zor değildir. Ama bizim işimiz uyuyor numarası yapanları uyandırmaktır. Ne yaparsan yap gözlerini açmıyorlar. Davul çal, küfür et, suratına tükür adam uyanmıyor. Uyumuyorki uyuyor numarası yapıyor. İşte onlarla kavgamız var. Alacaksınız elinize uzunca bir demiri. Kızgın kömürde ısıtacaksınız. Kızgın tarafını değil, yanlış olmasın kızdırmadığınız tarafını bu adamların götlerine sokacaksınız ki kızgın tarafı elleriyle tutup çıkaramasınlar.


Bir kişiye yapın bakın bakalım etrafta bok kokusu kalıyormu.

Eski Tüfek Derki; Cika'yı Özledim













ALIŞTIRILAMAYANLAR; GHEORGHE HAGI (Ştefan Cel Mare)

“Hadesperado”ya hediyedir...

Toplumsal yaşamda, bazı insanlar turnusol kağıdı gibidir. Hayatın her alanında ekol olmuş, öne çıkmış bu insanlar eylemleri ile toplumun ya da konu ile ilgili insanların renklerinin ve kimyalarının açığa çıkmasını sağlarlar.

Siyasi yazılar yazmam bu siteye. Gerek de yok. Bu platformdaki arkadaşların bir araya geliş nedenini bütünleştikleri ve benim de onlarla bütünleştiğim konuyu biliyoruz çünkü. Ancak benim yazılarım da, Nazmi’nin benim yazılarıma koyduğu logolar da, kaçınılmaz olarak benim kimyamı ortaya tartışmasız sermektedir. Sağ olasın Nazmi bu kadarı bana yeter. Çünkü hayatımın hiç bir döneminde tarafsız kalamadık ve kalmayacağız.

Gheorghe Hagi’yi ilk kez çıplak gözle İzmir Atatürk Stadı’nda gencecik bir ADAM iken, Steau forması altında izledim. O gün bu gündür gönlümün tahtındadır. Hiç inmeyeceğe de benzer.

Bu memleket, Hagi ile kıyaslanmaya kalkılan çok ama çok futbolcu görecek ama o kıyas kabul etmeyecek. Çünkü o benim mahalle maçlarında adım sayan ilahımdır. O İngiltere’de Maradona’dan sonra ayağına top geldiğinde moralini bozmak için ıslıklanan ikinci futbolcudur. O bir efsanedir. (Efsane sıfatını zırt pırt kullanan eziklere ithaftır!)

O, “Ulan ben golü istersem elimle, istersem hepinizi ipe dizerek ayağımla atarım” diyen mahallemizin delisi Diego Armando’dur. O kız kardeşine küfredene uçarak tekmeyi çakıp dünya kupasını dehleyen mahallemizin delişmen delikanlısı Zidane dır. O ve onlar insandı, bizdendi, değerleri vardı. Unutturmaz, unutmazlardı. Alışmaz, alıştırılamazlardı.


İstanbulspor Maçı;

Bu tarihi iyi belleyin ve asla unutmayın, unutturmayın arkadaşlar. 13 Nisan 1997 “On” un hikayesinin başlangıcı idi bilmeyenlere. Biz zaten biliyorduk sizinle. 2-0 öndeydik, şu eziklerin elinden aldığı puanları şikayet konusu bile yapmayan Aykut beraberlik golünü atmıştı. Maç bitti bitecekti. 92. dakikada Arif düştü penaltı verdi Vahap Beyaz. Ben de biliyorum penaltı filan değildi. Ama Hagi’yi tanıyacaklardı. Olmalı idi. Maçtaydım, bir tirübünlere bir de yedek kulubesine baktım. Fatih Terim saklanmıştı, herkes saklanmıştı. Saklanmayan o idi. Geldi çaktı “CESARET BABA” . Goldü. Ve uzun bir yürüyüşü başlattı. O bir kumandandı. İşte birinci turnusol olarak seyircinin turnusolu idi. Taraftar yürümeye başladı tereddütsüz komutanının peşinden.

Sarhoş Moruk HAGI;

Geldiğinde meali bu olan kelamlar söylendi. Söyleyenlerin suratına çarptı o şahane adam tokadı. “Ben buraya var olmaya ve var etmeye geldim!” diye haykırdı. Bu ZEVATA sonra geleceğiz. İpliklerini pazara sonra çıkaracağız. Hayatlarında taş üstüne taş koymayan, dört kaz versen “güt” diye üçünü geri getiremeyecek olan bu ZEVATI biz zaten biliyorduk. Herkes tanıyacak. Alan da kaçan mı? Bir insan kaç kişiyi sever? Kaç kişiye aşık olur hayatında? Sevdiğimize sahip çıktık, çıkarız. Yedirmeyiz! Biliriz ki yalnızca pezevenklerdir dostlarını satanlar! Biz satmayız. İkinci turnusolu basının oldu. Bu gün bile renklerini gizleyemiyorlar bunlar.

Çavuşu Tokatlamak, Ya da Erol ERSOY;

İnsandı o. Kimse arkasını dönemezdi ona. Konuşurken yüzüne bakacaktı. Onurluydu, onurumuzdu. Tutar omzundan çevirirdi. Bana bak derdi. Helal olsundu. İşte böyle olmalıydı. Üçüncü turnusolu hakemler katında oldu. Bir tarih daha verelim. Bu şahane insanlık dersinden çok sonra 11 Ağustos 2002 Samsun maçı. 518 gün sonrası. Bir kez daha “Hepimiz Hagi’yiz” diyen taraftarın turnusolu idi. Ben çavuşu tokatlamayı severim hala!

Gönderilmesi bir ihanettir! Doğru dürüst bir jübile bile yapılmaması! Bu da yönetimin turnusolu oluşudur.



Benim maçları bırakmama neden olan Galatasaray’ımın alametlerine bürünmüş bir grup yaratık küfretti ona ağız dolusu. Burada da benim turnusolumdu.

“Sen Bir Garip Çingenesin nene gerek gümüş zurna?” der atasözü.

Gazeteci soruyor, “Sayın Terim, Hagi ile problemlerinizin olduğu söyleniyor, ne diyorsunuz?” Cevap gecikmiyor “Hagi ile ne problemim olabilir? Hagi benim öğrencim!”

Evet sen asla bir öğrenci olamadın. Bundandır ki meslek lisesi bile bitiremedin. Eh güzel memleketimde öğrenemeyince öğretirsin. Bu da Fatih Terim’in turnusolu olduğu andır.

Hepinize sevgiler. Özellikle de babasının yasını tutarken kesmediği sakalını amblem yapmış sana Hadesperado! Ne mutlu unutmayana, alışmayana, alıştırılamayana ve de VEFAYA!

I LOVE YOU HAGIIIIIIIIIIIIIII !

ÇETİN

17 Kas 2008

Karanlıkta Dem Tutan İshak Kuşları




Yüksek dağların doruklarında yılana da, kartala da rastlanır. Biri uçarak, biri sürünerek gelmiştir.

Bokludere yarışındaki yarışmacıları yazdık. Uçarak konmak isteyenleri, birde sürünerek aynı yere gelmek isteyenleri yazalım dedik.

Uçarak gelmek isteyenlerin yapacakları daha doğrusu yapmayacakları şeyler çok basit. Fenerbahçe'ye oynarken kazasız belasız kaybetmek, futbolcularına söz geçiremeyip yenersen de sesini çıkarmamak. Fener'i eğer yenmişsen iki misli bir motivasyonla futbolcularını at yerine koymak ve Fenerbahçe'nin rakiplerini de yenmek. Nitekim Rıza Hoca artık hangi şırıngayla oynatmışsa her iki maçta futbolcuklarını, takip edin Es Esler artık iflah olmaz. 2009 uda Rıza'ya göstermezler.

Yıllardır bu ülkede siperden sipere kadeh tokuşturan hocalar var. Akademik kariyerli hocalar. Çalıştırmadık takım bırakmadılar, kovulmadık şehir, sürülmedik belde. Onlar da başka türlü, sürünerek gelmek istiyorlar yüksek dağların kayalıklarına. Aşırı motive oluyorlar büyük takımlara karşı. Sanıyorlar ki eğer ben kendimi büyük takıma karşı ispat edebilirsem beni de düşünürler artık.

Yılmaz Vural, Güvenç Kurtar, Giray Bulak; Bu 3 hocamıza güvenim tamdır. Futbol bilgilerine, adamlıklarına. Yılmaz Vural Fenerbahçe'yi en çok yenen hocadır. Güvenç'in, Giray'ın 3 büyüklerin canına okuduğu çok maç vardır. Ama ne yazıkki bu yollar, ne Florya'ya ne Bokludere'ye açılır. Sen Fener'i yen, yendiğinle kalma geçirdim diye sevin, yenildiğinde küfür et, hakkını yiyen hakemin ağzına sıç, ürküt kurbaşaları sonra bunlardan ekmek bekle. Sen yat kalk dua et yine iyi kötü Anadolu takımlarına iş buluyorsunuz. Örnek alın Yiğido diyarının yalama Hocasından, Ankara'daki sinsi tilkiden.

Siz bir garip çingenesiniz, nenize gerek gümüş zurna.

Eski Tüfek Derki;Hıncal Uluç'a Fırtına Öncesi Alıştırma


Merhaba ;

Türkiye'de eksantrik bir gazeteci tipi var. Sürüler halinde seyir eden bu tiplere göre, bu memlekette her şey boktan gitmekte, hiç bir şey insana umut vermemekte. Bu adamlar sair günlerde köşelerinde, kenarlarında, okuma odalarında ya da "geyik" açık oturumlarında hep aynı teraneleri geveleyip durmaktalar.

Bu adamlar için böyle olan memleketimin, bizler için de durumu bundan farklı değil. Fakat bu adamlardan esas farklılığımız, biz bulunduğumuz durumlardan hep bir umut ışığı, hep bir çözüm arayıp sıyrılmaya çalışıyoruz, bu zevat ise memleketin iflah olmaz durumunu gözler önüne serip, bir bok olmayacağı düşüncesini savunurken, nasıl oluyorsa birden bire ilham perileri gelip bir sürü alternatif öneriyi peş peşe sıralamaya başlıyorlar.

Bu zevat nereden türemiştir? Ne bedel ödemişlerdir de meyvesini alıyorlar? Bizleri nelerden soğutmaya nelere alıştırmaya çalışıyorlar? Neden zor hayatımızı karartmak için ayrıca bir çaba içindeler?

Yakında yazmayı düşündüğüm ve sizin de muhakkak canınızdan bezmenize neden olan ve muhakkak katkıda bulunacağınızı bildiğim bu zevata yönelik yazılarımıza başlarken bir girizgah yapalım dedik. Aşağıdaki yazıyı yazdık. Düşünelim ve hayatımızdan atalım şu safraları ne dersiniz?


ALIŞTIRILMAK ÜZERİNE BİR DENEME ;


Bir müddet sonra dehşet duyduğunuz ya da öyle izlediğiniz bir şeyi, nasıl oluyor da bu denli soğukkanlı izlemeye başlıyorsunuz? Ya da çok sinirlendiğiniz ve yakınınızdaki birinden dahi geldiğinde tepkinizin amansız olduğu bir davranış biçimi, düşünce nasıl oluyor da hayatınızın bir parçası oluveriyor? Ne oluyor ya da nasıl oluyor da İlkelerimiz filan deyip sarıldığımız şeyler birer ikişer hatırlardan bile silinir oluyor? Nasıl oluyor da var olmakla aynı tuttuğumuz düşünce ya da inançlar, "Olmasa ne olacak?"a dönüşüyor?


Ol mailer ki derya içre idiler, ama deryayı bilmezlerdi ;

Ne güzel laftır bu. Her şey o hastalık saçan kelimede mi düğümleniyor ne sanki? "Alışmak" işte belki de insanlığın gelmiş geçmiş en büyük illeti bu kim bilir? Sürekli dayatılan sürekli eğitimi verilen ve bütün propaganda araçlarının her gün zehrini akıttıkları kara delik! Evde, iş yerinde, otobüs durağında, trafikte, yemekte, sınıfta, sırada hayatın her alanında hem sistemin bize dayattığı ve hem de bir şeyler adına kendimizin kendimize dayattığı gönüllü kanser olma vakası! Tam bir "metastas".

Güzel bir şeyler yaratırsın çok beğenirsin. Bir arkadaşlık, bir dostluk, bir sevgi ya da bir görme biçimi. İlk anda çok sevinirsin, belki de övünç duyarsın katkından! Ama sonraları alışıverirsin ve sıradanlaşıverir tüm diğer şeyler gibi. Mesela çarşıda bir sahafın tozlu raflarında bulduğun bir kitap, bir resim ya da eski bir film afişi. Belki çocukluğundan bir şeyleri sana getiren bir tatlı meltemdir bulduğun. Yahut birahanede konuştuğun biri, yahut bindiğin taksinin sürücüsü , çiçekçi kadının söylediği bir laf, alıp seni bir yerlere götürür. Ya da yeni bir dostluktur bulduğun! Sıcaklığını yüreğinde hissettiğin. Göğüs kafesinin genişlediğini, alnının dikleştiğini, baharı daha bir başka soluduğunu hissettiğin bir dostluktur. Ya da bir çalışma ortamı bulmuşsundur. Sevdiğin işi, sevinçle birlikte yaptığın bir çevredir.

Peki ne olur da giderek sıradanlaşır her şey? “Mai”lerin deryayı anlamaları sadece oradan çekilip çıkarıldıklarında mümkündür. Ama insanın güzel bir şeyi nasıl tükettiğini anlaması neden ondan uzaklaşması ile mümkün olmakta ki? Ne oluyoruz? Yoksa giderek tükeniyor muyuz, tüketirken her şeyimizi?

Ya da sevmediğimiz istemediğimiz bir hayatı, bize dikte ettirilen bir pespayeliği neden her gün, her saat, her saniye tekrar tekrar yaşarız ki? Hiç mi oluru yoktur? Gerçekten çıkmaz mı yollarımız?

Yoksa gönüllü polisi miyiz hayatımızın? Sansürcü başı mıyız güzel düşüncelerimizin, özgürleşebileceğimiz her alana çıkan yollarımızın barikatları mıyız? ! Silkelensek bir an, kapatıp bir müddet düşüncelerimizi yenilemeye çalışarak açsak gözlerimizi. Olmayacak mı acaba?

Ya da durup düşünebilsek bir an. Nelerdi unuttuklarımız. Nelere sevinir, nelerden acı duyar, nelere öfkelenirdik? Alıştırıldığımız şeyler ne idi? Ne kadarı hoşlanmadığımız şeylerdi? Biz eskiden de böyle mi yürürdük, böyle mi güler, böyle mi konuşurduk? Böyle osuruktan mevzular konuşur, kofti mevzulara kafa takar mıydık biz? Biz ne idik hayallerimizde, işimiz neydi, evliliğimiz ne, çocuklarımız ne olacaktı? Hayalimizin memleketi, insanları, sokakları neydi? Neydi bütün bunlar ve neleri kanıksadık sonunda? Ne dayatıldı ya da biz neyi dayattık kendimize? Kredi kartları, mutlu alışverişler, arabamız, özel eğitim kurumları, site duvarları, yapmacıklık dolu hafta sonu gezileri? Ne idi bunlar? Haberdar mıydık?

Anamıza küfretseler içtenlikle der miydik 46 yaşında bir adama "genç" diye. "Moruk" dediğimiz adamların yaşına geldik. Hala var mı yüreğimiz, cesaretimiz? Hesaplaşabiliyor muyuz kendimizle ve değerlerimizle?

Montaigne, "Alışkanlık pek yaman bir hocadır ve hiç şakası yoktur... Yavaş yavaş ve sinsi sinsi içimize ilk adımını atar. Başlangıçta kuzu gibi sevimli, alçak gönüllüdür; ama zamanla oraya yerleşip kökleşti mi, öyle amansız, azılı bir yüz takınır ki, kendisine gözlerimizi bile kaldırmaya izin vermez.."

Evet kaldırıp gözlerimizi bakabiliyor muyuz? Yüreğimiz el veriyor mu? Nasıl durduğumuza bakabiliyor muyuz yaşam karşısında?

Belki şu söylenebilir ne dersiniz?

Yaşamak dediğin şey belki de alışkanlıklara karşı amansız bir savaştır! Değerleri alışkanlıklara dönüştürmemektir. Her gün yeniden üretmek ve dönüştürmektir.

Yaşamak özgürleşmek ve özgürleştirmek kavgasıdır!
ÇETİN

16 Kas 2008

Lincoln Sana Minnettarız; Galatasaray 2-Belediye 0


Fener maçı sitemi devam ediyor futbolculara. Hafta arası kötü oyunun son dakikasında gelen balık gollü galibiyet kesmemiş belliki. Maçtan önce hiçbir futbolcu çağırılmadı. Takımada tezahürat yapılmadı. Hoş, tezahürat yapacak yoğunlukta seyirci yoktu.

Uzun yıllardır Galatasaray sahaya taraftarın görmek istediği formayla çıktı. Ey yöneticiler, bu işe karar verenler, Galatasaray forması budur ve biz Ali Sami Yen'de parçalı formayla oynamak ve o formayla özdeşleşip anılmak istiyoruz.

Galatasaray 11'i hocaya göre artık şekillenmiş. Artık hemen hemen aynı kadroyla oynuyorlar. Ben Emre Aşık'ın Fener maçından sonra derdest edileceğini sanıyordum. Helal olsun yine 11 e koydular. Her zaman o hatayı yapacak değil ya. Lincoln'den sonra artık bizde duran toptan kornerden gol bulmaya başladık. Hagi'den sonra unutmuştuk. Lincoln Hıncal'ı göt etmeye devam ede dururken Baros uçuruma doğru sürükleniyor. Çok ofsaytta kalıyor, ağır, Ümit Karan rahat olsun, bir kaç maç sonra kulubenin tozunu birazda Baros alır.




Meira'yı ben orta sahada beğenmiyorum. O da ağır bir futbolcu ve çok pas hatası yapıyor. Öyle aman aman olmazsa olmaz bir futbolcu değil. Ben Barış Özbek'in yerine Meira'yı oynatmam. Çıtkırıldım, teknik vasat bir futbolcu. Ceza alsa sakatlansa gitse aranmaz.

Kulüp baytarı Mehmet Topal'ı iyileştirip sahaya sürdü. İlk ikili mücadelede koltuk değnekleriyle çıktı sahadan. Bu baytara güvenipte, 3 değişiklik yapma acemi çaylak hocamız. Bir maça denk gelirsin 10 kişi oynar yenilirsin ona göre.

Arda Turan korkuttu maç sonlarına doğru. Son fantastik futbolcumuz aman nazar değmesin sana. Kapalıdan ambulansı gördük dışarıda. Arda'yı taşıyan ambülansı. Önemli bir şey yok haberi geldi de rahatladık. Ben Arda'yı kaybedeceğime maçı kaybedeyim daha iyi. Yanlız Arda atmış kendini dışarı bir problemi var uzun süre kimsenin haberi olmadı. Bizim baytarın bile.

Veeee Lincoln. Orada topukla gol atmayı denemek için adının Lincoln olması lazım. Şimdi Galatasaray'lı Hıncal iyot gibi açığa çıkar ben onun iyi oynaması için ters kolpa yazılar yazdım der. Koskoca Hıncal yanılıyor olabilirmi. Lincoln atıp attırdıkça ve biz tribünlerde Harry Kewell diye yırtındıkça daha çok kişinin bir tarafları acıyacak.

Bizim gaza gelmemiz için Belediye galibiyeti yetmez. Avrupa kupası maçı kazanıp moral bulmamız lazım.

Son söz yine taraftara, bu takım az seyirciyle oynayamaz haberiniz olsun. Öyle tabelaya, puan cetveline bakarak maç seçmeyin, biz bu yaşta maça gidiyorsak sizde gidin. Takımın şampiyonluk maçlarında karaborsa bilet peşinde koşmayın. Kim olsa gide o maçlara. Daha önümüzde kar, kış kıyamet maçları var, benmi gidecem çocuklar o maçlara.

Bokludere'ye Doğru Sidik Yarışı





Çok merak ediyorum bu yarışı kim önde tamamlayacak. Yıllardır biteviye süren amansız yarışı. Aziz Abi, kurtar şu çocukları bu eziyetten. Birini al önce, misal bu seneden başla. Bu sene sana en çok kıyağı kim yapmışsa onu al. Bi bok olmadığını anlayınca kovarsın. Senden önce Ali Abi aynı şeyi yapmış, Rıdvan'ı bi bok sananlara ispat etmişti bi bok olmadığını. Alın lan size Şeytan dedi, 3 maç sonra kovdu, kovuş o kuvuş. Sesini kesti Rıdvangilist'lerin. O gün bugün Rıdvan sidik yarışının dışında kaldı gibi, kendine akacak başka mecralar buluyor. Gerçi bulması çok zor değil, Fener'e yalamalık yap, yalamalık yapanları görmezden gel, yürü git şu ölümlü Dünya'da. Sanamı kalmış, bozuk çarkın dişlilerini tamir etmek. Hem tamir edersen sen dışında kalırsın sistemin.

Dünkü maçla beraber sidik yarışında Aykut Kocaman bir adım öne geçti. Maçı istesen milyon dolarlar ödesen böyle kuramazsın. Tek kale oyna, 3. dakikada hakem niyetini belli etsin. İki penaltın verilmesin, yediğin iki gol hatalı olsun, bal kaymak bir Fener yenilgisi. Şimdi kötü bir oyunla hezimet yesen seni düşünen Aziz Abi, ''ulan bunda bi bok yokmuş'' deyip gündemden düşürecek. Parası çok ama vicdanı da vardır herhalde Aziz'in. Haketmediğini biliyordur. Maçtan sonra da çok güzel konuştu Aykut. Hakemlerden memnunun dedi. Büyük takıma yenildik dedi. Kıyameti koparsa , daha ilk virajda yarışı kaybedecek. Sonradan demezlermi adama kendini Bokludere'de bulursan, ne o lan o zamanki feryadın diye. Taraftar unuturmu, sessiz sedasız verdin 3 puanı, camiandan da fırça yemedin. Kendi aranızda hakem hatası olmasa yenecektiki konuşursunuz.

Şimdi kara kara düşünme sırası Bülent Uygun'da. Ne yapsa da yetişse Aykut'a. Aşağı tükürse sakal yukarısı büyük. Gerçi geçen seneden kredisi var Bülent'in. Ne güzel yenilmişti Şampiyonluk şansı varken Fener'e. Ancak bu sene kredisini harcadı ilk maçta. İki sene üst üste yenilse bu sefer hocalığı tartışılacak. Bülent Hoca önündeki maçlara bakacak şimdi. Fener'in rakiplerine aşırı motivasyonla çıkıp yollarına taş koyacak ve tereyağdan kıl çeker gibi, vakvakları ürkütmeden Kadıköy'e 3 puan bırakarak ayrılacak-ki yarışta kendiside olsun. Aman allahım birde Kadıköy'de Fener'e yenilemezse, ya futbolcular ters kolpayla oynarsa, ya da Bülent'in aldığı puanlarla Fener Şampiyonluğu kaybederse.

İşte o zaman yarışta tek kalan Aykut Kocaman'ın kısa dönem Fener Hocalığı görevi geçmiş olsun.

Zordur rüzgara karşı işemek, Türk Futbolumuzun geleceği genç hocalar. İşerken üstünüzü pisletiyorsunuz. Yakalanıyorsunuz, kimse görmese de biz görüyoruz en azından.

adam Sandıklarımız ;Mehmet Baturalp


Devamlı takipçilerimden birinin isteğini yerine getirmek için koydum. Benimle aynı fikirde olan kardeşlerime bazen bende bilgi sahibi olmasam bile kefalet yazısı yazabilirim. Madem bok olmayı hak ediyor o zaman koyalım Mehmet Baturalp'i.




Yanlız günahı bana bu adamı ekle diyen kardeşimin. Kendisinin adını ilk kez duyuyorum. Basketle en ufak bir alakam yoktur. Hayatımda bir kere yıllar önce Spor Sergi Sarayı'nda Fenerbahçe ile oynayıp kazandığımız finali seyretmiştim. Hiç zevk almam. Kusuruma bakmazsanız bu yüzden daha fazla tanımadığım biri için yorum yapmayayım.

Bu konudaki eklemeleri, bilgi sahibi olanlardan bekliyorum.