21 Eyl 2013

Bir Beşiktaş Tramvayı Aldı Beni

Haftalardır kara bulutlar dolaşıyor üzerimizde. Söylediklerimizin doğru çıkmasına sevinecek değiliz, o halde başımıza gelenlere üzülmemiz gerekiyor. Ve adımız Galatasaray'sa da çıkacak bir delik buluruz diyor ve arayışa geçiyoruz. Büyük takım trenindeyiz, ya arayışı hedef bilip yürüyeceğiz, ya tamam deyip ilk istasyonda ineceğiz. Tarihimizin en acı yenilgisini aldığımızın ertesinde önümüzde muhteşem bir maç çıktı. Keşke Kadıköy'de Fener maçı olsaydı ama buna da şükür.

Ligimizin en büyük başaltı takımıyla, hem de tarihlerinin en iyi ilk 100 metresini koştukları zamanda, ve rüyalarında göremeyecekleri bir fark atmışken, seyirci rekorunun kırılacağı bir maça denk gelmek, benden başka hiç kimsenin beklemediği bir tabela yapmış Galatasaray için Futbol Tanrısının bir hikmetidir.

Fatih Terim'siz bir Galatasaray'a razı olmadığım için, olası bir hezimet sonucunda, Hoca'nın uzama ihtimali dolayısıyla, futboldan futbolcudan anlamadığına inandığım Grande'ye bir yardımımız daha olsun diye, Beşiktaş maçının rahat geçilmesi adına, maç kadrosunu ve maç taktiğini yazıyorum.

Oyuncu grubumuzu incelediğimizde her kesin malumu. 10 yabancı futbolcunun yanında oynatabileceğimiz en az 20 futbolcumuz olduğunu görüyoruz. Yabancı futbolcular, bunca para verilerek, kadro açılsın diye de başka yabancılar kovularak getirildiklerine göre çok iyi futbolcular olduğunu tartışmak anlamsız. Öyleyse 10 kişiden 6 kişiyi, maç kadrosuna yazıp, yanlarına da 12 Türk futbolcuyu ekleyerek yarın gece kampa alacağız.

Muslera; Galatasaray kalecilerinin kendisi dahil çok kötü olduğunu düşünenlerdenim. Ufuk ve Aykut'un kaleci olmadığını çoktan anladık. Bizim paramızla 5 para etmezler, ama Grande'nin kendi parası olmadığı için eşek yükü para ödetmeye devam ededursun. Bari Arena'daki kombinelerini sattırsa da kulüp devede kulak kadar bir tahsilat yapabilse. Eray'ı hiç seyretmeseydik keşke. Kaleci sanıp bu seneyi de geçiştirebilirdik. Geçen hafta kalede Eray'ı seyredince, Muslera artık benim için antrenman maçında bile vazgeçemeyeceğim kalecidir. Muslera'sız maçın sorumluluğunu kimse taşıyamaz. Üstelik daha 2 gün önce yarım düzine yemesine rağmen.

Melo, Riera, Amrabat, Bruma, Drogba ;Yabancı futbolcularım.

Yedek kaleci (usulden kalburun biri, kalecilerimiz maalesef kova bile değil, Muslera'ya bir şey olsa bile ben kaleye geçirmem, Melo'yu kaleye geçiririm), Hamit( Sakatsa Sabri), Hakan Balta, Selçuk, Engin, Semih, Ceyhun, Burak, Gökhan, Umut, Aydın, Yekta.( bu son ikisi oynasın diye değil, kural böyle, yedek kulübesi pas pasçısı olarak yazılmıştır. A2 takımından iki kişiyi de alabilirdim ama  çocukların gururunu kırmayayım, utanırlar diye kaşar yedek tercih ettim)

Şimdi ilk 11 i açıklıyorum. Elimde şeffaf minkale, kuyumcu terazisi, kumpas, periyodik cetvel, ne zıkkımsa ne kadar ölçüm biçim aleti varsa sererim masanın üstüne. 11 i sahada 7 si yanımda oturacak futbolcuları en adaletli bir şekilde dağıtmam lazım başta. 6 yabancıyı ilk 11 koymak adaletli değil, üstelik oyun içinde hamle yapılmasının önünde engel. Madem yabancı futbolcular, yerli futbolculardan iyi, demek ki ben yabancı iyiyi çıkarırsam mutlaka daha kötü yerli bir futbolcu koyacağım için, oyuna somut olarak pozitif katkım olmayacak. Değişiklik dostlar tribünde görsün misalini geçmez. Oynatacağım 6 yabancının tamamının iyi oynamasına dua etmek için de Hoca değil hacı olmak lazım.

Bu durumda sahadaki 5 yerliden 3 ünü başka yerlilerle değiştirebiliyorum. Yani böylesi bir tercihte, 6 da sıfırlık bir şans var iken, 5 de 3 gibi büyük bir asimetri söz konusu. Bazılarının 604 kuralının Galatasaray aleyhine olduğu görüşü bu yüzdendir. Ama madem bu kural her takım için geçerli, risk minimizasyonuyla, kar maksimizasoyunun peşine düşmemiz lazım. Tam net açıklayamadım belki ama kısaca ben ilk 11 i her zaman 5 yabancı, 6 yerli, kulübeyi de 1 yabancı 6 yerliyle oluştururum.

Bu tercih hem hancı futbolculara daha fazla güvendiğimi, yolcularla maç kazanılır ama destan yazılmaz olduğunu takıma şırınga ediyorum, hem de oyun içerisinde gerçekten darbe yapabileceğim bir veya bir kaç koz bulunduruyorum. Ve Muslera'nın önündeki 10 kişiyi tahtaya yazıyorum.

Hamit-Semih-Hakan Balta-Riera savunma dörtlüsü, önlerine Ceyhun-Melo çapası. Selçuk İnan oyun kurucu(Oyun kurucusuz hiç bir maça çıkmam ve Galatasaray kadrosunda da şu an Selçuk tek oyun kurucudur. Daha önce büyük neticeler almış ismi, cebi, dolayısıyla cüzdanı büyük futbolcular oynayacak diye Selçuk kaybedilmek üzere) açıklarda Amrabat ve Bruma, golcü Burak.

Şimdi oyun planına geçiyor ve kafamızda maçı oynuyoruz.

Karıncayı ezmeyiz dediysek, böcekler durumdan vazife çıkarmasın. Real'den hezimet yediğimize sevinenler, önce bir Real Madrid maçı oynayacak, sonra sevinmeye kaldığı yerden devam edecek. Atarız tutarız ama yar (uçurum)başında tutarız. Bizim Galatasaray'dan başka neyimiz var? İmparatora söverim ama velev ki sokakta Terim'i biriyle kavga ederken göreyim, haklı mı haksız mı sormam, kavgasına ölümüne dalarım.

Galatasaray'ın hiç bir maçında beraberliğe razı olmam. Beşiktaş maçını da yenmeye oynayacağım elbet. Yenmeye oynayacak bir 11 ve maç dizilişi ortaya koyuyorum hodri meydan. 433 oynuyorum. Burak 11 km koşmayacak. Hangi salak icat ettiyse, bütün orta düzey hocalar atlamış bu koşu mesafesi denen şebekliğe. Kaleci bile top yokken gezinerek 4 km koşmuş sayılıyor. Semih 10 kere kornere, serbest vuruşa gidip gelse 100 metre gidiş, 100 dönüşle, 2 km boş koşu yapmış sayılıyor. Demek, Hagi, Sergen, Jardel, Tanju gibi futbolcular şimdi olsa hiç bir takımda oynayamayacak.  Ben Tanju Çolak'ı kendi 18 imiz içinde hiç görmedim. Messi'yi kendi kalecisinin yanında gören var mı? Burak'ı it gibi koşturmak neyin nesidir? Top kendi gol bölgesindeyse elbet basacak basabildiği kadar, top onu geçmişse atacak bir iskemle orta sahaya oturacak. Burak diri kalacak ki, topla gol postta buluştuğu zaman olanca zindeliğiyle darbe yapabilsin. Melo onun yerine de koşacak, koşar.

Ceyhun hazırlık maçlarının en iyi futbolcusuydu. Gerek fiziği, gerek tekniği ile, ve en çok da Terim'in çok eskiden beri tanıdığı, güvenip transfer ettiği biri olması dolayısıyla da kötü oynarsam bir daha oynayamam endişesi olmadan çok rahat maç oynar. Üstelik bir kaç mevki de rahatlıkla oynayabilir, şut çeker, serbest vuruş bile kullanır. İlk topa basar, her hangi müdahalesinde de Melo toparlar, oyun kurucuya aktarır, gerekirse de kendi kurar, havlar.

İki hızlı kanat forvetiyle oyun oynama alanını iyice açar, sahanın her metre karesini değerlendiririz. Sağdan soldan yağmur gibi Burak'a pas attırırım.(orta değil, pas) Açıklar genç futbolcular, kolay kolay yorulmazlar, ama ben geberene kadar koşun diye taktik veririm. Ve baştan anons ederim, ilerleyen dakikalarda ikinizden birini çıkaracağım. Hocalarda anlayamadığım, akıl erdiremediğim onca şeyden biri de budur. Kötü oynayanı çıkarırlar. Bu tamamen yanlış bir tercihtir. Ben yapmam. Ben kötü oynayanı çıkarmam, maçın tamamını kötü bitireni de bir daha oynatmam.

Diyelim ki Amrabat beklentimden kötü, Bruma beklentimden  iyi oynuyor. Ben o anda Mörfi kuralını uygularım. Bir şey iyi gidiyorsa, kötü gitmesi an meselesi. Bruma az sonra cortlayacak. Yok arkadaş bu çok basit bir önerme, ben daha bilimsel düşünürüm diyorsan aynı şey, o zaman George Politzer aklına gelsin. Diyalektiğin 4. maddesini işlet. Her madde, her olay zıttıyla birlikte hüküm sürer. Yani iyi oynayan futbolcunun bir süre sonra, kötü oynama ihtimaliyle, kötü oynayan birinin bir süre sonra iyi oynama ihtimali aynıdır. Nasıl olsa Bruma'dan verimi almışım, muhtemelen kötü oynamaya başlayacak, çıkarırım.

Şimdi dikkatle okuyun, esas sihir burada. Sihirin dışında kalanını Terim'de yapabiliyor, ben Terim'in yapamadığını yapıyor, tek değişiklik hakkımı kullanarak 4 değişiklik birden yapıyorum. İyi oynayan Bruma'yı çıkarıp, Drogba'yı oyuna alıyorum ve kötü oynayan Amrabat'ın iyi oynamaya başlayacağı dakikaları bekliyorum. Aynı anda Riera'yı sol açığa gönderiyorum, 2. değişiklik. Üstelik oyun planımda hiç bir değişiklik yok. Hakan Balta'yı sol beke kaydırıyorum 3. değişiklik. Son değişiklik, Ceyhun'u stopere çekiyorum ve iki değişiklik daha hakkım kalıyor.

Bu yaptığım değişikliğin dakikası, skor tabelasına göre değişir. Değişiklik garanti de, yeniksem ilk yarı bitiminde, galipsem 60 larda falan. Selçuk'u ön liberoya, Burak'ı çıkana kadar Drogba gerisine alır, çıkarınca Engin Baytar'ı içeri iterim. Muhtemelen son 20 dakikaya 2 fark önde girmişimdir, Beşiktaş şuursuzca gol kovalayacak, öldürücü darbenin zamanı geldi. Riera'yı yanıma çağırıp, Umut Bulut'u, Drogba'nın yanına gönderirim.

Adam atılırsa, sakatlık çıkarsa, hiç düşünmediğimiz bir futbolcu oynayamaz duruma gelirse o da önceden belli. Kaleci dahil, birinin başına halt gelirse Melo onun yerine de oynayacak. Melo'ya bir şey olursa artık kader utansın. Herkesin yerine koyabileceğim adam var ama Melo'nun yerine koyacağım adam yok.

Serbest vuruşları, penaltıyı, bize göre sol taraftan oluşacak kornerleri Selçuk, sağ taraftakileri Riera kullanacak. Yani toplar içeriye kavisle atılacak, öyle bir atacaksın ki kimseye top değmese gol olabilsin. Selçuk'un kullanamam dediği vuruşları,
Selçuk kimi isterse o atacak. Kornerlere Semih ve Hakan Balta gitmeyecek. Vurma ihtimalleri sıfır olan toplar için boşuna enerji tüketiminden başka işe yaramıyor.

Geriye, yana mecbur kalmadıkça pas atmak yok. Karşında elbet bir rakip var, top onlardayken alan savunması, alan presi yapılacak, ceza sahası yakınlarında faul yapılmayacak. Fernandez, Alex'ten daha iyi korner ve serbest vuruş kullanıyor, üstelik Almeyda çok yükseklerden ve çok iyi kafa vurabiliyor. Bu olasılık kaskoya bağlanacak. Faul yapacağınıza bırakın girebildikleri kadar kaleye yaklaşsınlar. Bu iki futbolcu dışındakiler için ekstra önleme gerek yok, her takımda hemen hemen aynı kalibrede oyuncu var. Kendi oyunumuza bakacağız, kendi planladığımız mücadeleyi vereceğiz.

Maç bittiğinde hiç kimsenin 20 metre koşacak dermanı kalmayacak şekilde sahadan çıkabilirsek, İkitelli'den Florya'ya kadar marş söyleyerek döneceğimizden şüphem yok.

Bütün bu planlar, gazlar, dolduruşlar, taktikler hikaye, takmayın kafanızı siz hasta bir Galatasaraylının saçma sapan sözlerine, Metin gibi oynayın yeter.

Haydi çocuklar; Gazanız mübarek olsun.

18 Eyl 2013

Terimizm; Galatasaray 1-6 Real Madrid

Bu bir maç yazısı değildir, maç yazısı Terim'in Milli Takım nöbetine gönderildiği an zaten yazılmıştır ve bu sezonun tamamını kapsamaktadır.

Eğer biri veya birileri, biri veya birileri tarafından körü körüne otorite kabul ediliyorsa, korkuluyorsa, analitik görüşten uzak, tapınırcasına bağlı kalınıyorsa bu büyük bir araştırma konusudur. Ne yaparsa yapsın eleştirilmiyor, doğru kabul ediliyor, vazgeçilmez sayılıyor, kısaca kendisine ibadet ediliyorsa bu bir dindir, totemdir, öğretidir, ideolijidir,  terminolijide adı konulmak üzere (x)zmdir. Açacağız.

Ülkemizde istisnasız, en küçük bir manav şirketinden en büyük Türk Silahlı Kuvvetlerine kadar bütün kurum ve kuruluşlar hilelidir. Deseleksiyon tarafından işgal altındadır. Hiç birinin başında hak eden yoktur ve hepsi Dünya malını en kısa yoldan en büyük hacimde yüklenmek üzere kurgulanmıştır.Ve konu futbol olunca da bilgi ve ilgi alanımız dahilindedir. Tezlerimizi ortaya koyuyoruz.

Futbolumuz da ne yazık ki hiç hak etmeyenler, hiç bilmeyenler tarafından kurulmuş ve idare edilmektedir. Futbolu bilmeyenler, hileyi, düzeni çok iyi bilmektedirler.Ve karşımıza yıkılamayan fakat yıkılası, bertaraf edilmesi gereken fakat her daim bir şekilde hacı yatmaz misali bertaraf edilemeyen bir futbol totemi çıkmaktadır. TERİMİZM.

Ne kadar çok batırırsa, ne kadar çok yanlış yaparsa o kadar tapınılmaktadır. Kendisi Milli Takım hocası oldu diye, Milli maç seyretmeyenler, Milli maç seyreder olmuştur, gördük. Ben daha beterini gördüm biliyorum, bu dinin müritleri içinde, Terim Fenerbahçe'nin başına geçse Fenerbahçeli olmakta tereddüt göstermeyecek olanlar vardır.

Şimdi hipotez zamanıdır, Galatasaraylıların yani bizim acımız büyükken yüreğimiz yaralıyken zamanı değil diyenler de çıkabilir ama tam zamanıdır. Ben Galatasaray için kavimden kardeşten vazgeçmiş, iflas etmiş bir adamım. Fatih Terim'in benden daha büyük Galatasaraylı olduğu yalandır. Galatasaray'ın başında olmadığı zamanlar, ne kendisi, ne ailesi, ne damatları tek bir defa bile Galatasaray maçına gelmemişlerdir. Hatta bir anım vardır, 4-5 sene önce Bodrum'da bir arkadaşımın yapı market mağazasında Galatasaray maçı seyrediyorduk, Terim eşiyle geldi, bir şeyler aldı. Galatasaray maçını televizyondan bile seyretmediğini anlıyoruz. Hipotez şudur.

Eğer ki Mehmet Ağar-Mesut Yılmaz Fenerbahçeli olsaydı bugün dinimizin adı Rıdvanizm olacak, Fatih Terim muhtemelen Bodrum'da çipura avlayacaktı. Futbol her zaman  devleti idare eden egemen sınıfın ilgi alanındadır. Demirel zamanında bile zam yapılırken Fener-Galatasaray maçları kollanır o gece yapılan zamları, halk anlayana, tepki koyana kadar iş işten geçer alıştırılırdı. Çok eskilere gitmiyorum, futbolun oligarşi tarafından zapt edilmesiyle beraber, kurdukları sistem, artık hiç bir şeyi şansa bırakmadan oyunu icra etmektedir. Bu icra kurulunun da en somut, en deşifre olmuş kişisi Fatih Terim'dir.

Hakkında onlarca yazı yazmışım. Bu gün hezimetin ardından yine aynı şeyi yazıyorum, futbolumuzun pis olduğuna, kurulduğuna yüzde yüz inandığım için, Galatasaray'ı koruması açısından pisliği en iyi bilen Terim'in takımın başında kalmasını isterim. Futbol delikanlı gibi oynansa, netice sahada alınsa, futboldan, futbolcudan zerre anlamadığına da inandığım Terim'e, değil Galatasaray, sıradan bir Ptt lig takımının bile emanet edilemeyeceğini de biliyorum.

Amacım Fatih Terim korkusundan bize kıyak yapılmasını istemek değil. Ama en azından Terim varken, Galatasaray üzerine sistem müdahale etmeye kalktığında, sistemin bir numaralı çocuğu farkına varıp, gardını alıyor, Galatasaray taraftarını teyakkuza getirebiliyor. Galatasaray'a ameliyat yapacaklar, Fatih Terim'in bile farkına varamayacağı yöntemler arayıp bulmak durumundalar. Ve buldular da.

Meselenin milli mesele olmadığı en azından Galatasaray taraftarının %70 i tarafından kabul edilmektedir. Fatih Terim'e emir verip dengeyi bozduranların da milli olmadığı, ülkesini düşünmediği yine bu yüzde tarafından bilinmektedir. Öyleyse kendi tapındıkları adamın Milli olmayan, fakat milli görünen olaya sıcak bakmadığı doğru bulmadığı ortadadır. Fatih Terim'in ne kadar ülkesini bayrağını sevdiğini test edecek değiliz, keşke gerçekten bizden fazla ülkesini sevse ne var ki ben 40 senedir kendisini izliyorum bu anlamda bir mitingte, bayramda, anma gününde Terim ailesine rastlamadık. Vatan Millet Sakarya'nın yasak olduğu günlerde, Terim'in Vatan Millet Sakarya şiarıyla görev kabul ettiğini düşünecek değiliz.

Çok net biçimde görünüyor, amaç Galatasaray'ın ilerlemesini durdurmak. Fenerbahçe ve Beşiktaş'a ceza geleceği belliydi, şimdi ülke liginde de ağır cezalar bekliyor. Şampiyonluk sırasının Galatasaray'dan alındığını en iyi Fatih Terim bilmektedir. Nasıl ki derin devletin futbol bakanları tarafından yaratılmış, büyütülmüş, verilen onca destekle adını imparatora çıkarmışlarsa, onlar istediği zaman diyetini isteyebilirdi. Bu korkuyla daha ne kadar iktidarda kalacaktı ve korktuğu başına geldi. Fenerbahçeli Tayyip icraatı boyunca Şampiyonun kim olacağına karışmamıştı. Şimdi sıra bu işe de gelmişti. Yarın puan farkı açıldığında, Fener'e, Beşiktaş'a puan silme cezası veremedikleri anda Galatasaray taraftarının ağıtını kesecek tek şey, Terimizm markalı emzikler olacaktı.

Beşiktaşlı suçlu Tüpçü'nün yanına, suçluları en iyi bilen ama şebekenin de ayakta kalması için mesai harcamak zorunda olan Galatasaray'lı Terim'i memur ederek, futbolseverlerin olası isyanının önüne geçmeyi planladılar. Bu plan yürürlüktedir, Beşiktaşın tulum çıkarmasının da önemi yoktur. Bizi, peşimizden Fenerbahçe'yi yenip puan farkını açsa bile Biliç'i Lucescu'dan beter edeceklerdir.  Sıra Başbakan'ın takımındadır, uzak ara Fenerbahçe Şampiyon olacaktır. Peşinden Beşiktaş gelecek fakat Galatasaray Şampiyon ilan edilecektir. Yumuşak geçiş tam da böyle planlanmıştır, en azından benim gördüğüm film bu şekildedir.

Bu Şampiyonlar ligi maçı için giriştir. Her takım 6 tane yiyebilir, ama büyük takım kendisine 6 atana, 6 atabilme ihtimali olan takımdır. Bu ihtimal yoksa hamaseti bırakıp gerçeklerle yüz yüze gelme vaktidir. Terim futbol takımı mühendisliğini bilmez, bilse Milli takımda oynattığı Semih'i, kesip, hiç seyretmeden aldırdığı çok aşikar olup Şecu'yu oynatmaz. Şecu, ayağını Galatasaray formasıyla topa ilk değdiğinde görüşümüzü yazdık, aynı görüşteyiz. Servet'in siyahisidir en fazla. Devre arasında kovulur. Türk Milli takımı, muz cumhuriyeti milli takımı değildir, Kamerun Milli takımından da aşağı değildir. Bu ne ego, bu ne tafra, bu ne ben bilirim siz bilmesiniz bencilliğidir?

Şimdi sen bu Semih'i, Beşiktaş maçına nasıl motive edeceksin. Adam fasulyeden oyuncu olduğunu, kontenjan olmasa tribünde oturacağını bile bile nasıl oynar. Bu nasıl maç okumaktır? Savunma bas bas bağırıyor, ben kendi kaleme gol atacağım diye, maç 4 olmuş Umut'u oyuna alarak dalga mı geçiyorsun. 4-4 mü daha kolay, 5i, 6 yı yememek mi?

Elinde Bruma var, belli ki ben futbolcuyum diyor. Eğer 30 dakika oynatacaksan ilk 30 dakika oynatsana. Seyirci çıldırmışken, Real'in çıkamayacağı garantiyken çocuğu ilk 11 çıkarsan da maceraya destanla başlasa olmaz mı?

Oyun olarak bir fark yok, farkımız mentalitede. Pozisyonları değişsek bu kez Real bizi yine en az 4-1 yenerdi. Burak Real'de oynasa o kafayı bize atardı, Ronaldo'nun girdiği pozisyona Burak girdiği zaman atamıyor. Golcüyü it gibi koşturuyor, gol anında gücünün çoğunu harcamış oluyor. Arda Turan, en az 3 Snaijder eder, ben hallederim giderse gitsin demek neyin nesidir. Real Madrid'e karşı oynanacak en iyi oyun işte budur. Elinde Melo'dan başka üst düzey bir futbolcun yok. Selçuk'da bırakmış Galatasaray'ı. Ne kornerlere, ne serbest vuruşlara gidiyor.

Kafasına koymuş maçtan önce, Engin'i çıkarıp Bruma'yı alacak. İlk yarının en iyi futbolunu oynuyordu Engin. Snaijder'i çıkarsana adam turistik geziye gelmiş. Çok merak ediyorum, bu iş için futbol bilmeye gerek yok. Eboue'ye kardeşim yere yatmayacaksın dedin mi bir kere bile. Adam ayı, öküz toslasa devrilmez, rüzgarla, nefesle vurulmuş gibi yere atıyor kendisini.

Takım orta Afrika takımı gibi, oynattığın 14 kişinin 10 u yabancı, 4 ü eski Trabzonsporlu olacak, Galatasaray ruhundan bahsedeceksin, Metin Oktay gömleği giyeceksin. 2000 in Galatasarayının başında olduğuna inanmak gerçekten çok güç. Galatasaray bir his takımıdır, ruh takımıdır. Taşıma suyla, yolcu futbolcuyla maç kazanırsın belki ama efsane yazamazsın. Yine de Muslera ve Melo'nun maçtan ağlayarak çıkması yüreğimizi burktu. Ama ne Dani, ne Şedu ne de ne bileyim, Selçuk'tu, Umut'tu bizim yandığımız gibi yanmaz. Bıraksaydın bari kendi öz evlatlarımızla çarpışarak geberseydik. Ruhsuz, para sayan futbolcularla sıçan gibi öldük.

İnanılır gibi değil, eğer sabotaj peşinde değilsen Antalya maçıyla Real Madrid maçı nasıl aynı kurguyla oynanır. Hadi bunu da geçtik, Dani'ye nasıl bir taktik vermiş olabilirsin. Ben kendimi Dani'nin yerine koydum ve maçı oynadım. Nasıl olsa her maç tribündeyim, benim oynamam için unutulmaz şeyler yapmam lazım. 6 pasın içinde Ronaldo'ya bacak arası atarım, sonra bekler bir çalım da Benzema'ya basarım. Basamazsam 6 golden birini bana yazın ne olacak, basarsam takımda banko oynarım. Normal risk almadan, minumum stoper performansıyla oynasa ne olacak. Beşiktaş maçı kapıda, Florya'da bir kebapçıda televizyondan seyredecek.

Aynı şey, Riera, Şecu, Amrabat için de geçerli. Kombine sahibi futbolcular. İster halinden memnun olup yuro transferi yapar, ister halinden huzursuz olup bir sonraki maçı nasıl riske edeceğinin hesabını yapar. Engin için de başka bir vesvese söz konusu. 5 Türk'ten biri nasıl olacak. Prens Emre Çolak'ı kesmesi için Aslantepe'de uçan kuş arayacak. Belki ağzıyla falan yakalar da takıma girer. Terimizm'in adaletinin tecellisi için boynunu uzatıverir.

Son olarak Ancelotti'nın Terim'e acımayıp gol yağdırdığını, eğer Morinho olsa en fazla 3 te bırakacağını, bunun da geçmişten gelen bir psikolojik hesap olduğunu yazarak maçı kapatalım.

Somut bir hamle olursa, yani bizim bile göreceğimiz, düşüncemizi yazarız. Biz şunu görüyoruz, Fatih Terim'in İmparator olmasına katkıda bulunanlar, Galatasaray'ın vites küçültmesi emrini vermişlerdir. Takım normal şartlarda Beşiktaş'ı zaten yenecektir. En uygun zaman gelmek üzeredir, Fatih Terim en kısa zamanda kazasız belasız, TERİMİZM'e zarar vermeden kaçacaktır.

Yüce gök büyük Galatasaray'ı şebekenin kirli oyunlarından korusun. Büyük Galatasaray taraftarı, gözünüzü dört açın. Başka Galatasaray yok, yense de büyük yenilse de.