12 Eyl 2009

Ayak Kırmanın Cezası

Marius Lakatus'un son resmi maçını canlı seyretmiştim. Romanya futbolu ve Steaua Bukarest'in efsane olduğu zamanların efsane sağ açığının. Özel izinle İtalya'ya transfer olmuş, unutulmaz üst düzey maçlar oynadıktan sonra, son senesini Romanya'da futbol oynayarak sevenlerine veda etmek üzere geri dönüş yapmıştı. Daha maçın başıydı, Lakatuş çok sert girmişti rakibine. Hakem sarı kartı çıkardı ve sağlık ekibi doluştu sahaya. Başına toplananlardan sakatlığın çok kötü bir sakatlık olduğu anlaşılıyordu. Lakatuş ayak kırmıştı. Hakem, Lakatuş'u yanına çağırdı, verdiği sarı kart cezasını çok az ulmuştu. Cebinden kırmızıyı çıkardı. Lakatus'un son maçıydı. Fedarasyon Lakatus'a ayağı kırılan futbolcu sahalara dönene kadar ceza kesmişti. Lakatus'un zaten son senesindeydi. Futbolculuk ömrü yetmemişti.

O zamanlar Cine 5 veriyordu maçları. Maçın kasetini Romanya televizyonundan aldım Erman Toroğlu'na verdim. Lakatus'a verilen cezayı yazan gazete kupürlerini de ilettim. Olayı da anlattım. Hakemi haksız buldu, aynı olayı Ahmet Çakar'la da görüşmüştüm. Hakeme o da haksız dedi. Sarı kart verilmiş bir futbolcuya ikinci bir ceza kesilmez dediler. Bunları hakem, ben hakem olsam 3. cezayı da keser öyle gönderirdim dışarı. İşte bu adamlar senelerdir köşe başlarını işgal edip fetva verenler. İnsanlık hak getire, önlerinde bi ezberledikler kara kaplı kurallar kitabı. Ben bilmem merkez bilir.

Steaua Bukarest cazaya itiraz etmedi. Sözleşme karşılıklı fesh edildi. Lakatus futbolu bıraktı. Kulakları çınlasın büyük futbolcuydu.


Geçtiğimiz hafta Belçika’da oynanan Anderlecht-S.Liege maçında; S.Liegeli Witsel de, rakibi Wasilewski’nin bacağını (üstüne basmak suretiyle) kırıyor. Bacağı kırılan Wasil’in önce futbol hayatının bittiği söyleniyor, sonra sadece bu sezon oynamayacağı açıklanıyor. Witsel’e ise önce 11 maç ceza veriliyor, sonra Standard kulübünün itirazıyla ceza 8 maça indiriliyor. S.Liege bu sezon Ş.Ligi’nde iyi işler yapma potansiyeline sahip ve Witsel onlar için çok önemli bir oyuncu!Pozisyon sırasında Witsel’in davranışlarını izliyoruz. Sadece 20 yaşındaki bu çocuk, rakibinin ayağının feci durumunu görmesine rağmen umursamaz tavırlar içinde. Hatta hakeme itiraz etmeyi de ihmal etmiyor! Akıl almaz bir soğukkanlılık ve sükûnet... Normal şartlarda bu çocuğun en az bacağını kırdığı Wasil’in futboldan uzak kalacağı süre kadar ceza alması lazım. Bu süre içinde işin uzmanından “öfke kontrolü” konusunda destek de alması gerek. Ama nafile... Çünkü futbol kulüplerinin gözünü sadece hırs ve para bürümüş. Oyuncularına hiçbir günahı yokmuş gibi davranıyorlar; en iyi avukatları tutup, fizik biliminden faydalanan bir savunma hazırlatıp cezayı 8 maça indirtiyorlar. O gece yastığa başlarını koyduklarında gözlerinin önüne Wasil’in kırık bacağı gelmeyecek federasyon yetkilileri de dosyayı UEFA’ya aktarmıyorlar. Oysa S.Liege Kulübü maçta hemen sonra çıkıp, bu hareketi tasvip etmediklerini, Witsel’i de federasyonu beklemeden ciddi bir süre için cezalandırdıklarını açıklasalardı eminim o gün Belçika futbolu için yeni bir gün olacaktı.Olmadı...Uğur Meleke'den alıntı

Daha geçen hafta Adana'da oynanan insanlık maçını seyretmeyi, seyterttirmeyi gereksiz bulan kafalar için her şey puan ve para. Futbolcu mu yok, neticede erkek oyunu kırılacak tabi zihniyetiyle kurulmuş lanet olası düzen.

Gözler Güney Afrika'daki seyahetin kaderindeydi sülük spor medyası için. Futbolun sanayi haline getirilmesine direnenler elbet onların düşmanıydı. Her güzel şeyin olduğu gibi.

Lakatuş ve Witsel, ayak kırmış oyuncular. Biri sosyalist eğitimden geçmiş, paranın pulun ne olduğunu bilmeden büyümüş, kırdığı ayak iyileşene kadar başından ayrılmamış bir büyük insan. Diğeri kapitalizmin çarkının bir dişlisi, ayağımı nereye koysaydım diye hakeme itiraz etmiş, muhtemelen ayağını kırdığı futbolcuyu bir daha tanımayacak olan insanlık dışı mahluk.

Yerimizi bilelim, biz kimiz, konumuz futbolsa biz neredeyiz.

Beklenen yağmur yağıyor İstanbul'da, ve biz maç saatini bekliyoruz. Yağmurdan, terörden her gün ölüm haberleri. Bari futbol güzel kalabilseydi. Umarım çatır çatır, delikanlıca bir maç olur.

9 Eyl 2009

Ah Ulan Galatasaray


biz öööle kendi hayatımızı efendi gibi yaşamaya çalışırken ne biliyim... sağa sola salça olmadan... belki en büyük keyfimiz... günesin allahına kadar vurdugu altın sarısı biramızı yudumlarken... birbirimize ask acılarımızı, ''pardon! gözüme toz kaçtı!'' hissiyatı içinde fısıldarken... bacağımıza sürünüp duran bir kediyi okşarken, ''ooluum bu kedi hayvanı var ya, tekamül zincirinin en son halkasi lan... "buda'dan bile daha bilge lan bu hayvan!'' seklinde naif muhabbetlerimizi yaparken... kanımızı dökerek kurduğumuz ayyaş cumhuriyetin en aşşağılık başkentleri aksaray meyhanelerinde ileri karakolları olan parklarda... gökte sadece sahici bi dolunay... elimizde güsel marmara... şehirin götünde pireler uçusurken ve biz terkedilen bir sevgili nasil üşürse... işte ööle üşürken... ve daha onyedi...onyedi...on yedi...iken aşk konuşulur di mi... hayir biz senin addını fısıldıyorduk galatasaray bunu hiç bilmeyeceksin! gecenin çükünde her türkgh babası gibi ayyaş bi babanın sızmasını bekledikten sonra yine boynumuzda sarı-kırmızı kaşkollar yine aynı dolunayın altında buluşup bağrında gecelemek için sana koşarken içtigimiz o güsel marmaranın bile adın kadar içimizi ısıtamadığını hiç bilmeyeceksin galatasaray! 1980'ler...sokağa çıkma yasakları... daha on yedi...on yedi...on yedi...bile diilken geceleri boynumuzda sarı kırmızı kaşkollar... elimizde sarı kırmızı pankartlar...bir militan gibi toplum polislerinden kaçarken... ve bütün yaşıtlarımız... geceleri... gayrimeşru bu şehrin gayrimeşru duvarlarına kahrolsun faşizm yazarken biz geceleri aynı duvarlara...en büyük cimbom yazdık ve bütün yaşıtlarımız gündüzleri mütemadiyen fenerli iken biz aleme inat seni sevdik komik olan şuydu tarihinin en zavallı dönemiymis meğer hiç şampiyon olamazdın o zamanlar biz de zaten farkında diildik... hep güsel marmaraydık çünki daha on yedi on yedi on yedi bile diildik... neden gaassaray? diyenlere... because, güsel marmarayla güsel gidiyor! derdik... ki bunu hiç bilmezsin... daha onyedi onyedi onyedi bile diildim diyom... alooooooo? ulan gaassaray! söyleyecek o kadar çok şeyim var ki sana! ulan! anlatacak o kadar çok hikayem var ki gaassaray! anam avradım olsun hiç bilemeyeceksin! bu kediler var ya...çok enteresan hayvanlar abi...

7 Eyl 2009

Türkcell Süper Ligi ve Özlem Derbileri


Son senelerdeki Belediye takımlarının ligimize verdiği görüntü(süzlük) kirliği olmayıp ta, lig şu takımlardan oluşsa. Ve muhtemelen her hafta derbi maç olsa.

Galatasaray-Fenerbahçe-Beşiktaş-Trabzonspor arasındaki mevcut büyük derbilere ilaveten;

Göl derbisi için Kocaelispor- Sakaryaspor kapışırdı. Anadolu'nun giriş kapısındaki şehirlerimizin Siyah Yeşil formalı iki takımımızın maçında Tatanga'larla, Hodri Meydan'ın tribünlerde atışmasını doğrusu ben çok merak ederdim. İki takımın da ligde olduğu sezonlar, mutlaka lige renk katmıştir. İki takımında gelişi muhteşem olurdu da, gidişinde kan kusturarak giderlerdi. Nitekim Kocaelispor bizi Ali Sami Yen'de 5 lik yapmış, gidenlerin türküsünü söylemiştir.

Güney derbisi için iki büyük takımı mevcuttur bölgenin. Adana Demirspor-Adanaspor maçını merak etmeyecek, seyretmeyecek futbolsevere ben futbolsever demem. 1 kilo demir mi ağır, 1 kilo pamuk mu? çocukluk sorumuzun cevabını bulurduk belki bu maçta. Adana şehri için ne büyük eksiklik Demir Yumruklularla, Turgeylerin aynı maçta bağırabilmesi.

Ege derbisinin yerinde yeller eseli yıllar oldu. Karşıyaka-Göztepe maçı bu ülkede seyirci rekoru olarak tarihe geçmişti. Hem de iki takımın arasındaki bir 2. lig maçıydı. Ne yapıp ettiler Gavur İzmir'i Süper Lige komadılar. Hatta Türkiyenin en dramatik, en duygusal taraftarına sahip Göztepe'ye sahaları dar ettiler. Bizim de akıllarımızda Büyük Göztepe taraftarının unutulmaz ağıt marşı kaldı. Çok özledik Göztepe yetiş artık.

Eskişehirspor-Ankaragücü-Bursaspor aralarında merkez derbisi oynar, bizde zevkle seyrederiz. Eskişehirspor bu maçlarını ikiye bir oynar biliyoruz. Aman bu 3 lünün başına bir halt gelmesin. Es Eslerle oynadıkları zaman derbi, aralarında oynadıkları zaman dostluk maçı oluyor. Teksas tribünlü Bursaspor'a da en az Sivasspor gibi bir derece lazım her sene.

Doğu'nun derbisine adaylarım, Gaziantepspor-Diyarbakırspor maçıdır. Aralarındaki maç büyük enerji ortaya çıkartır, her maç deprem olur uzak diyarlarımızdan. Oralara giden takımlarda 1 puan aldıklarında sevinsinler, 3 puan alan da düğün bayram etsin.

Kayserispor-Sivasspor maçı ikinci ligin en büyük maçıydı bir zamanlar. İki takım arasında yıllar önce Kayseri'de oynanan maçta Türk Futbol tarihinin en büyük faciası yaşanmış 10 larca insan ölmüştü. İki takımı uzun yıllar aynı gurupta oynatmadılar, daha sonra gelen barış sonrası ıynadıkları maçlar gerçekten gerilim filimlerini aratmayacak derecedeydi. Her iki takım zaten ligte ama, Kayseri'li para harcamaz, bedavadan biraz pahalı ise bilet fiatı, bir de maçı televizon veriyorsa kimse maça gitmez. Gidenlerde şemşamer çitler, küfür eder. Hey gidi hemşerilerim hey.

En kaliteli Türkcell Süper lig için oluşturulan takımlar listesinde 18. takım için Malatyaspor, Orduspor,Rizespor,Boluspor, Antalyaspor(yeni stadını devreye sokunca) dereceye girerler. Böyle bir ligte şampiyon olacak takımın bir sonraki sezona çıkacak dermanı kalmaz. Kim mi küme düşer? bu lig 5 sene oynansın her takım en az bir defa küme düşer.

Ligi organize edenler bence müdahele bile etmeliler. Şubat ayında Olimpiyat Stadında Belediyespor-Ankaraspor maçını seyredecek 8 kişi için milyonlarca dolara yapılan 80.000 kişilik stadı görünce insanın içi acıyor. Bu takımlar hükmen küme düşürülmelidir.

Daha kaliteli lig için şehir takımları göreve.

6 Eyl 2009

Biraz Susun'da Galatasaray'lılığımızın Keyfini Yaşayalım


Geçen yıl 21. hafta, Çaylak kovulup yerine Guerdiula yapacağımız Bülent Korkmaz getirildi. Sezon başında hepimiz, tarihin en büyük kadrosu kuruldu demiştik. Hatta 2000 senesinde gelen kupadan, daha kolay geleceğini sanmıştık. Hepimiz bir heyecan, bir coşku ile karşıladık eski Kaptan'ımızı. Bordoeux maçını Bülent'le atlatıp, doğal motivasyonumuz olan finalde Kadıköy'de oynamak hasletiyle diğer takımları bekleyecektik. Hagi'nin Hoca olarak geldiği zamandan bile daha coşkuluyduk.


Ahval ve şerait şöyleydi 13 maç kala. Lider Sivasspor'dan 8 puan gerideydik. Fener'den geride olsak tamam, havluyu atalım dı, fakat lig ikincisi Trabzon'dan bile korkulacak bir durum yoktu. Nitekim Şampiyon olan Beşiktaş'tan 2 puan gerideydik, ve kendileriyle maçımız vardı. Yenersek 1 puan öne geçebilirdik. Fenerbahçe ile aynı puandaydık ve Fenerbahçe berbat top oynuyordu. Üstelik Fenerbahçe ile de maçımız vardı. Avrupa kupasını ikinci kez almak için taraftar hazırlık bile yapmıştı. Kadıköy'e nasıl gidileceği ve nasıl dönüleceği, her şey tamamdı.


Bülent Korkmaz'ın o an neler düşündüğüne bir bakalım şimdi.


Bülent Korkmaz, geçen sezon UEFA Kupası'nda final oynamalarının da imkanı olmadığını dile getirdi.

Niye ki, daha önce Milan'ı son dakikada geçip, önüne geleni devirip kupayı alan takımın kaptanı değilmiydin. Daha kolay alınabilir turnuvayı madem böyle bir ruh halin vardı da göreve geldin. Eleniriz ben bir şey yapamam deseydin daha iyi olmazmıydı? Sabri'nin mucize golünde neden fırladın. Hep mucizeyle mi? kazanacağını sandın. Madem pes edilecek bir takım vardı o anda, niye bize söylemedin.


Sezon başında takımın başına gelmesi halinde UEFA Kupası'nı hedef olarak koymayı düşündüğünü anlatan Bülent Korkmaz, ''Kazanamamamız durumda görevi bırakırdım. Ligde şampiyonluğu garanti edip, UEFA Kupası kazanılamasaydı eğer, görevi bıraktığımı söylerdim. Ben bunu Sayın Başkanımıza söyledim. 'Göreve geldiğimde bu koşullarda başarı beklemek hayalcilik olur' dedim. Sezon başı gelseydim, hedefler gerçekleşirdi, niye bunu söylüyorum. Çünkü Türkiye'nin en iyi yerli oyuncuları Galatasaray'da'' diye konuştu.


Doğrudur, sizlerin bakışı yabancı oyuncuya kin bakışıydı. Senin 2-0 galipken maçı 3 tane yiyip elenmeni sağlayan Sabri'ydi. Lincoln olmasa, Kewell olmasa o maçlara çıkabilecekmiydin. Bol keseden atmak kolay, Lincoln gidince haklı oldun değilmi. senin Kewell'in, Lincoln'ün yerine oynattığın Yaser'i, Mehmet Güven'i üstüne senin getirdiğin kaleciyi verdiler de yalvar yakar bir yedek kaleci aldılar yerlerine.

''LİNCOLN'ÜN GÖNDERİLMESİ İÇİN RAPOR VERDİM''


Nasıl yazın acaba çok merak ediyorum, bozuk Türkçenle, kurduğun çatısız cümlelerle ne yazdın da, Adnan Polat okudu, okudu da senin dediğini yapıp kovdu. Sen kalsaydın bu sene Kewell yoktu.


'Lincoln gitmeli dedim'. Doğru demişsin, oynatmadın da ne oldu. Ligi tarihimizin en berbat derecesiyle bitirdik, sayende millet plajda yatarken dandik maçları oynamak zorunda kaldık.


Ben hiçbir oyuncuya ayrıcalık tanımam. Benim yönetimimde hiçbir oyuncu kendisini kulübün üzerinde göremez.


Ne haklıymışın be Kaptan, Kewell'in Lincoln'ün öyle bir talebi olmuştu zaten. Kewell, kulübün tapusunu vermezseniz oynamam dediğini yalancı Hürriyet muhabiri Ali Naci Küçük bile duymuştu. Biz farkına varmamışız. Ayrıcalık tanıma, sok koskoca Kewell'i 10 saniye kala maça burnu sürtülsün..


Rijkaard gibi çok kaliteli bir teknik adamın varlığı da Galatasaray'a maddi ve manevi olarak çok şey kazandırıyor.


Manevi olarak doğru da, maddi olarak göreceğiz bakalım ne kazandıracak. Rakibin hakkında şimdilik kerhen söylediğin olumlu sözünü saklıyoruz. Ellerini ovuşturarak devrilmesini beklediğini den de eminim.


Kaptan'ım sana tavsiyem var, şimdiden Türkçesi iyi olan birini ayarla, nasıl olsa Surinam'lı bir gün kaybedecek, Şampiyonluğu kazanamayacak, elenecek. Hazırlıksız yakalanma, ezberle konuşacaksan televizyonlara, aman bir şey atlayayım deme. Kurduğun her cümle ben diye başlayıp, ben diye bitiyor. İlk cümlen de''ben demedim mi?'' olsun. Seni kovanlar, Galatasaray'a layık görmeyenlerle de hesabını dürersin. Şimdilik öbürleri gibi ol, sürüden ayrılma, avını bekle. Objektif olacağım diye kendini fazla kasma, senden bir beklentimiz yok bizim. Rahat olun bize gölge yapmayın yeter. Konuştukça batıyorsunuz, sizi ekranlarda gördükçe sevgilerimiz küçülüyor. Kimin de nefrete dönüştü bile.