1 Mar 2023

MUCH ADO ABOUT NOTHING

 



CACATUM NON EST PICTUM- SIÇMAK RESİM YAPMAK DEĞİLDİR)

Bu ülkede görüş bildiren yüz kişiye sorsak arkadaş bir şeyler söylüyorsun da, kaynağın ne? Neye dayanarak söylüyorsun? Benim yurdumun görüş bildiren her vatandaşı muhakkak bir şeyler geveleyecektir. Ama inanın hepsi boş lakırdılardır. Bu ülke insanının "a" dan "z" ye her konusunda görüş bildiren, fikir beyan eden adamların hepsinin büyük ve ezici çoğunlukla kaynağı tektir...

Evet arkadaşlar, bu ülke insanının ezici çoğunlukla kaynağı "Götü"dür!...

Hiç bir yurdum uleması, "Yav bunları söylerken götümden uyduruyorum!" demez...

Bu ülke insanı Edirne’den Hakkâri’ye, Isparta’dan Artvin’e kadar tek tiptir.  Okumaz, okuduğunda anlamaz. Yorum yapmaz, kolaycıdır. Eleştiri yapmak bilgi ve birikim işidir. Az bilir, bilmediğini bilmez, bilenin ne bildiğini anlayacak, değerlendirmeyi yapacak bir dağarcığı yoktur. Muhakeme yeteneği zayıftır, hafızası zayıftır. Ama eleştirmek konusunda müthiş ataktır…

Eleştiri yapar çünkü bilir ki ortam buna müsaittir. Etrafındaki herkes de aynıdır, kendisi gibidir. Haddini bildirecek birisinin sağında solunda olma ihtimali yok denecek kadar azdır. Bu nedenle rahattır.

Buna uygun olarak ve bunlara kanıt olarak;

Bu ülke gazetelerinin %99 (tiraja göre) bulvar basınıdır.

Bu ülkenin televizyonları ve radyoları magazin ağırlıklıdır.

Bu ülkenin okunan kitaplarının bir edebi değeri nadiren olur. Onların da en babası onbin baskı yapmaz.

Bu ülkede ekonomi yorumcularının çoğu özgün değildir.

Bu ülke siyasetçilerinin hiçbir ciddi öngörüsü tutmaz.

Bu ülkede bir tane şehir planlamacı belediye başkanı olamaz.

Bu ülkede temel bilimlerle uğraşan adam açtır.

Bu ülkede eğitim, sağlık, barınma, beslenme alanlarında üç adım ötesine planlama yapacak adamlara değer verilmez.

Bilgi bu ülkede en değersiz şeydir.

Bu nedenle en beceriksiz adamlar en önemli eleştirmenlerdir. Bilgisiz ve liyakati olmayan adam en önemli yerde ise, en tehlikelisi odur. Bilgisiz adamın saçmış olduğu en önemli tehlike bilgi kirliliğidir.

Hiç Uğruna Kuru Gürültü

Shakespeare’in eseri olan bu komedyayı duydunuz mu bilemiyorum ama basit gibi algılanabilecek konusu biraz yakından izlendiğinde, insanlığın 1600’den bu yana ne yol aldığını ya da alamadığını anlamamıza yardımcı olacaktır sanırım. Eserde beceriksiz, yetersiz, akılsız insanın trajedi ve komediyi nasıl bu nedenlerle iç içe yaşadığını anlatıyor üstat. Sevgi ve insani değerlere yakın duruyormuş gibi gözükürken nasıl oluyor da bundan uzakta kalınabiliyor, basitçe görebilmek mümkün bu eserde. Kendini kandırmanın nasıl bir erdem görüntüsünün altına saklanabildiğini, insanca bir şeyi yapmaktan kaçmak konusunda kendini nasıl kandırıp kaçış senaryoları üretebildiğini bu eserde de, kendi gündelik hayatımızda da görmek son derece kolaylaşıyor.

Mesele bir kişinin kendine gösterilen tepkiye gösterdiği tepki değildir. Bunun hiçbir önemi yoktur. Sonuçta bireydir, bir tepki koymak istemiş ve koymuştur. Hiç önemsemiyorum. Herkes bulunduğu durumu, kendi sübjektif süzgecinden geçirir, içtimai mevkiine göre bir karar alır ve uygular. Bunun önemi yoktur. Özgürdür de hepimizden üstelik. İstediğini azarlar, över, taltif eder, tekdir eder, azleder. Uyarsa rahatça uymazsa uyarına getirip yapar. Bu sadece bir kişinin özel tepkisi olmamıştır tarih boyunca. Kendi içtimai durumunu özel bulan herkes, her zaman aynı türden tepkiler koymuştur hep.

Asıl mesele toplumsal tepkilerin ne olduğudur. Tepki sosyolojik veriler içerir.
Yıllarca önce, Erbakan Hoca 300–500 kişilik kalabalıklara hitap ederken İzmir’de geçen bir olayı aktarayım dedim. Hoca gene esprili, nüktedan tarzı ile tıraş yapıyordu. Milli görüş, Ağır sanayi falan deyi. O sırada Ege Üniversitesinden bir grup “Başbakan Erbakan” sloganları ile meydana girdi. Hoca iki elini kafasının üzerinde birleştirip selamlayınca, aynı grup, “şaka yaptık” diye tezahürata başladı. Anlayacağınız, Erbakan Hoca o zaman pek ciddiye alınmazdı. Günümüzde ise, ülke sorunları ile ilgili en çarpıcı tespitler bu kadar siyasi içinden yalnızca Temel Karamolla'dan geliyor son yirmi yıldır. Yanlış anlamayın Hoca değişmedi, hep aynı Hoca. Değişen ve gerileyen, onu toplumun en ciddi yorumcusu durumuna getiren İnsanların geldiği ya da gerilediği durumdur.

Adam kulübün başkanı, ne diyor? Bunları içeri almayacağız. Peki ne yapmış içeri almayacakları? Tepki koymuş. Tepki koydukları insan ne yapmış? 5 bin kişilik gemiye 200 can yeleği koymuş, ne gerek var canım gemi batmadıktan sonra. Gemi buzdağına toslamış, su alıyor, kaptan 200 can yeleğini kurtarmaya gelen başka bir geminin kaptanına satıyor. ne yapsın bu ülkenin en dinamik, en vefakar, en konsilide insan topluluğu. Şehit geldi dediler, şehitler ölmez vatan bölünmez diye bağırdık, Madenler patladı, Soma'dan yana olduk, ormanlar yandı, ilk biz hançere parçaladık, gündem neyse o, siz ceza verecekseniz susanlara vereceksiniz, stadyumdan kovacaksanız, ülke yanarken tribünde saçını tarayanı kovacaksınız.

12 Eylül faşizmi bizi sokaklarda bağırmayalım diye, salkım saçak tribünlere sokmuştu. Şimdi rejimin adı bile yok, bağırmayalım diye sokaklara çıkarıyorlar. Bütün ülke bu saatten sonra tribündür.

Benim memleketimde örgütsel disiplin olması gereken yapılanmalarda (parti, dernek, şirket) aranmayan gerekli disiplini, spor kulübünün taraftarları arasında sağlamaya çalışacak. Bu mümkün mü? Bu memlekette sanıyorum herkesin kendi Cumhuriyeti var artık. Ok yaydan fırladı, inceldiği yerden kopacak. Bu kan denizi, onu döktürenlerle birlikte susanları da boğacaktır.

Kimsiniz siz bayım? Yetki ve sorumluluklarınız arasında kimin sahici, kimin sahte olduğunu belirlemek var mı? Ya da bu yetenek?

Kimsiniz siz bayım? Hangi ahlaki normlarınızla örnek teşkil ediyorsunuz? Fenomen yapan ne sizi? Yahut otorite?

Yahut bir Başkana bu yapılmaz diyenler? Bunu yalnızca bir insanlık dışılık varsa söyleme hakkınız var. Yani başka bir insana yapıldığında da karşı çıkılası bir şeyse bunu söyleyebilirsiniz bu denli basit bir tepkiyi. Neden itilen kakılan, hak arama mücadelesinde kış günü üzerine soğuk sularla tazyik yapılan insanlar söz konusu iken sus-pussunuz?

Yav Reis biz tanırız birbirimizi. Ne gerek bu tavırlara?

İnsan eninde, sonunda 'yüzdür'. Dostlarımız, arkadaşlarımız, bakkalımız, kasabımız hep yüzleri ile aklımızdadır. Peki öyledir de, pek çoğumuzun uzak ya da yakın çevremizde bildiğimiz, tanıdığımız insanlar var ki bunları tek bir yüzle tanımlamak mümkün olmuyor. Yanlış ise dostlarımız düzeltir, sanırım "ipokrizi" deniyor, bizde tiyatro yapmak ya da oynamak anlamına da geliyor. İnsanlıktan çıkıştır.

Kör gözüne parmağım şeklinde, gözüne, kulağına, burnuna, beynine sokulan kötülüğe lütfen bir "Ay bu da olur mu? Bu ne vahşet?!" kerhen tepkisini (!) gösteren, ama böyle bir zorlama söz konusu değilken neme lazımcı ya da, duyarsız davranan insanlarımız var her yerde! Bu ne ikiyüzlülüktür? Bu ne riyakarlık?!

Franco'yu, Mussoli'niyi, Pinoshet'i, tribünler gönderdi, esas olan taraftar mottosu budur.

Gerisi "Hiç Uğruna Kuru Gürültü!"…