19 Ara 2009

Sit Alanındaki Futbolcu; Galatasaray1-Gençlerbirliği 0



Fukaranın düşkünü beyaz giyer kış günü. Parçalı formanın uğursuz geldiğini düşünmüş öcüler. Peygamberler, evliyalar, büyücüler işi fizik ötesine bırakmışlar. Kale ağları sarı kırmızıya boyanmışken, takımın renksiz formayla çıkması maçın başlangıç ironisiydi.

Yenersen lider olacaksın, olmasan ne yazar, Elano'yu, Keita'yı, Kewell'i seyretmek için bu yaz binlerce kişi sıraya girecek Güney Afrika'da. Sen ise kış mesaisine girmişsin, tabela bile umurunda değil, üşüdün, paran yok, bırakabilirsin takımı yalnız. Kahveden seyretsen de olur. Farkındasınız değil mi? Şu an ülkenin en büyük en modern stadyumu hazırlanıyor sizler için. Biraz layık olduğunuzu hissettirin, şimdiden korku salın. Kim gidecek o stadyuma ya?

Maç kadrosu önümüze geldiğinde, hazreti balta Servet'in ekürisi Hakan Balta'yı gördük. Ve ilk görüşümüz takımın iyi oynayacağı yolundaydı. İlk topları , teknik Balta'nın kullanacağını ve de iyi kullanacağını öngördük. Daha da önemlisi, iddia ettiğimiz üzere takımın en teknik futbolcularının sahada olması, taraftara, seyredenlere güven veriyordu.

Maça girelim, ilk yarıda takım, son yılların en büyük futbolunu oynadı. her zaman söylerim, benim için kalenin içine giren sayılan sayılmayan gollerin önemi yok. Ben güzel futbol peşindeyim. Ne yazık çoğunluk benimle aynı görüşte değil. Gol olmadığı zaman oynana futbol pek keyif vermiş olmaz.

Koruma altına alınması gereken bir futbolcumuz var. Kimse almaz ise ben bundan sonra onun yakın korumasıyım. Kewell, bu ülkenin futbolunda Hagi'yi arayan bizlere verdiği imaj, gösterdiği rota ile, evet kesinlikle sit ilan edilmesi gereken bir insandır. İnsan diyoruz, futbolcu demiyoruz. Herkes futbolcu, gördük göreceğiz, yüzlerce lisans sahibi futbol topu tekmeleyicisi var. İnsan arıyoruz, yıllardır ve artık aramıyoruz. Hakemler Kewell'in olduğu pozisyonda tereddüte düşerse sorsunlar ona. Yalan söylemez, yardımcı olur sizlere.

Varsa da 1 cm ofsayt vardı. Eğer hakem de insan olsaydı, o insan üstü vuruşu tabelaya yazardı. ha yazmadı da ne oldu? Bana göre Hagi'yi hortlattı o vuruş. Nasıl vurdu, hangi ayağıyla dokundu, o top nası oldu da kaleye girdi, ve nasıl oldu da son yılların en büyük yan hakemi yakaladı o ofsaytı? Tez zamanda sit alanı ilan ediyoruz, Kewell'in cirit attığı bölgeleri. Eğer futbolun bir okulu varsa, Kewell, o okulun ordinaryus profofesörüdür.

Bu gün ustaları seyrettim. Kazmalarla ustaları. Her top kaybımızda Mustafa Sarp, Topal, ve özellikle Servet'in ismi vardı istatistiklerde. Seyrederken not tuttum, belki bu sezon ilk defa geriye doğru pas kullanmama rekoru kırdık. Ey futbol severler, ne güzel oluyor futbol seyretmek. İğne deliği denir, deyim olarak çok zor geçilen, geçilemeyen yerler için. Keita için iğne deliği, follaş bir geçit. Akıl hafsala almıyor, topta bir sihir mi var? Biraz kısmet olsa, Keita asist kıralı olacaktı bu maçta. Olsun, daha doğrusu olmasın, teşekkürler Fildişi'li.

Elano Blumer; Adını bundan sonra minnetle anacağım. Futbolun, ayakla oynanan bir oyun olduğunu dayatıyorlar yüz yıldır. Ne ayağı kardeşim, ayakla, götle, elle, vücutla oynayan nice futbolcular seyretti bu gözler. Beyinle oynayanları seyrettiğinde kendinden geçti. Selam durdu ustalara. Elano Blumer'e olduğu gibi.

Savunmada Hakan Balta beni yanıltmadı. O bölgeye transfere ihtiyaç yok, aslında hiç bir yere ihtiyaç yok. Dahası takımda eksik yok fazla var. Şu güzel futbol oynadığımız, lider olduğumuz haftada söylemek istemem ama, takımda sırıtan tek futbolcu Servet. Top ancak onun ayağına, kafasına, vücuduna değdiğinde ritm bozuluyor. Belki tam açıklayamıyorum, o halde soruyla açıklayayım. Top, Servet'e geldiğinde ne hissediyorsun, Keita'ya geldiğinde ne?

Ben gol olduğunda, sevinmekle düşünmeyi aynı anda yaşadım. Tamam bu maçta, Uğur ve Topal sanırım sakatlıktan dolayı çıktılar. Ancak golden sonra hiç atak olmaması midemi bulandırdı. Bir şey daha midemi bulandırıyor. Nereden çıktı kardeşim bu ofsayt taktiği. Kıl payı girmeyen, direkten dönen top bu yeni icat taktik yüzünden oldu.

Ben tekrar ustalara saygıya değineceğim. Elano, Arda, Kewell, Keita'yı aynı takımda seyretmekten iftihar ediyorum. Bu forvete Baros'u bekliyorum.

Sultaniyagah; Atletico Madrid Maçları




Kralın takımının façasının aşağı indirildiği yıllardı. Royal Madrid efsanesi, İspanya'yı gururlandırkça, halkların, Bask'lıların, Katalanya'lıların öfkesi durdurulamıyordu. Madrid'de okuyan Bask'lı, Bibao'lu gençlerin kurduğu Atletik'ler İspanya Şampiyonu olana kadar elbette.

Aynı yıllarda benzeri şeyler, Türkiye'de, İstanbul'da yaşanıyordu. Galatasaray bir seri yakalamış, ard arda şampiyonluklar kazanıyordu.

Ve 1973 ün tombalası, Şampiyon Kulüpler macerası, iki takımı karşı karşıya getirmişti. Hoş, biz, o zamanlar bize kuralarda ünlü bir takım çıksa da, ünlü futbolcuları seyretsekin derdindeydik. Bir tur atladığımız zaman, o maçın kalecisi panter olur çıkardı. Atletico çıkıp ta Madrid biletleri alındığında Birch'ün kalbi yusuf yusuf atıyordu. Olası bir hezimet kaçınılmazdı. Bir önceki sezonun kupasında Bavyera Münih-ki Dünya Kupasını kazanmış Alman Milli takımıydı- 6-0 yenip paketlemişler, rövanşa turist olarak gelmişlerdi. İki sene üst üste hezimet, tamam bir iddiamız yok ama işin içinde kepaze olmak da vardı.

Gerçi o zamanlar, biz hezimete uğruyoruz diye, diğer takımlar zil takıp oynamıyorlardı ama olsun du. Defansımızda Tarık namlı bir futbolcu vardı. Çoğu maçta oynamazdı. Ben diyeyim o zamanın Emre Aşık'ı. Askerdeydi Tarık. Ve Brian Birch belki, hezimete kılıf arayarak tutturmuştu.'' Tarık'sız Galatasaray'ın mesuliyetini taşımam'' Atletico Madrid'de Luis adında bir futbolcu vardı. Yani bizde İbrahim neyse, Latinlerde Luis oydu. 3 kişinin birinin adı Luis'di. İşte çocuklar Luis Muis ama devrin Messi'si, Zidane'siydi.

Tarık'a özel izin alınarak kafileye dahil ettiler. Tarık şimdilerde bilmiyorum ama o zamanlar 15 günlüğüne, 210 dakikalığına Luis'in ikiz kardeşiydi. Maçlar Madrid'de başladı, Tarık, Luis'e kene gibi yapıştı. Takım Kanije Kalesi savunması yapıyordu. Ve kalede de Yasin panter ünvanını alıp ülkeye dönüyorlardı. Cepte 0-0 lık bir beraberlik vardı.

15 gece sonra Mithatpaşa Stadyumun Gazhane tarafındaki açığında yerimiz almıştık. Merak ettiğimiz meşhur Luis'deydi dikkatlerimiz. Tarık'ın en başta tabi. Tac atmaya gitse yanında dikiliyordu. Allah bilir otelde yatarken bile baş ucunda nöbet beklemişti Tarık. Maçın ilk yarısı 0-0 bitti. İddiacılar için bulunmaz bir alt maçıydı. Bu maç üş gün üş gece oynansa bu şekilde gol olmayacak gibiydi. Yani bizim için ballı ekmek kadayıfı. Penaltılara el sıkışıyorduk. Maç bitti, biz bir büyük takımı en az yarım saat daha seyredeceğiz, üstüne eleme ihtimalimiz belirdi diye zangır zangır titremeye başladık.

Birinci uzatma golsüz geçildiğinde, alel acele kaleler değişirken, Amigo Orhan açıktaki elektrik direğine gerilip milleti çökmeye çağırıyordu kısılmış sesiyle. Ancak ''bir baba hindi, olsaydı şimdi'' çekebilecek derman kalmıştı. Galatasaray'lılardan korkudan ses çıkamazken, ister inanın ister inanmayın, kapalının numaralıyla birleştiği köşeden sarı lacivert el bayraklıların ''re re re, ra ra ra'' tezahüratı sardı bütün boğazı. Boğaz deyip abartmıyorum, o zamanlar Mithatpaşa'dan çıkan gol sesi Kadıköy'den duyulurdu.(Gökmen'in maçın sonlarına doğru Rapid Wien ağlarına yolladığı kafa golü şahittir)

Ne güzel günlerdi onlar, biz de Fener'lilere Raşit'in gol atıp yendiği PSV Eindhoven maçında ödemiştik borcumuzu. Artık küçücük kalplerimizin üstüne basarak Yasin'e bakmaya başladık bütün stad. Belli belirsiz bir tedirginlik vardı belki de kalecimizde. 4-5 dakika kala serbest vuruş kazandılar yaya bitişik noktadan. Topun başına Luis gitmese de, Tarık'ın işi zordu. Salgado adında bir virtiöz top başındaydı ve Tarık o karambolde Luis'in tepesinde. O görevini yaptı, top Luis'le buluşmadı, ne yazık ki kimseyle buluşamadı.

Top, baraj boyundan, kaleci uçuş hattından, kimsenin hiç bir şey yapmasına imkan tanımadan 90 daki örümcek ağlarını aldı. O an, Kadıköy'den duyuldu ruhumuzda ki ölüm karanlığının sesi. 45.000 taraftarın denize giden ahı, bir Ekim gecesi, başlamadan bitirmişti ay doğarken mekteb-i sultaniyegahın saltanatını.

Ne zaman sevdiğim bir takım kurada bize düşerse eski zaman sevdalarına geri dönerim. Hoş geleceksiniz hoş gideceksiniz, isyancı kırmızılı takım.

Not; O meşhur Luis, şu bizim Aragones Luis'tir ha. Adam olacak çocuk, b.k undan belli olmuş demekki.

16 Ara 2009

Saygı; Strum Graz 1- Galatasaray 0


---------------------------------Hepinize saygılarla, kusura bakmayın sakın------------.

Şu maçı Ali Sami Yen'de oynadığımızı düşünün. Kombinesi olan demirbaş taraftar sayısı % 30 u geçmez. Geri kalan biletleri Kayseri'liler gibi promasyona tabi tutup bedavaya satsalar yine kimse almaz. Ve demirbaş taraftar, santrayla beraber üçlüsünü çektikten sonra başlar bağırmaya.'' Avrupaaa Avrupaaa duy sesimiziiiii'' Yok arkadaş yaptığımız tezahürat takımın berbat oyununa çare değil. Devam,'' bağırın laaann'' Dağ Başınııı Duman Aalmıış'' Ne yapsak acaba, Aydın'ı hareketlendirebilmek için. Fazla kasmayalım kendimizi, nasıl olsa guruptan 1. çıktık, 2 senelik yenilmemezlik rekoru var ama olsun. 19 luk gençleri görücüye çıkarıyorlar, dört gözle seyredelim arkadaşlar. Bakın hazır, Alpaslan, Caner, Serdar, Aydın aynı anda top oynuyorlar. Belli mi olur bir futbol vahiyi iner de Aydın tıpkı Arda Turan gibi bir Avrupa Kupası maçında yıllardır beklediğimiz patlamayı yapar. Bence yaptı zaten de, yıllardır doldurulan metan gazı boşalmıştır, hayırlı olsun Manisaspor'a devre arasında, bu futbolcudan Ümit Davala deyimiyle cacık olmaz.

Oynanan kötü futbola çare bulamayan taraftar soğukta donmakla, uyuma tezahüratı arasında gidip gelirken, bağırmaktan vaz geçenler homurdanmaya başladılar. Ha bu arada büyük kalecimiz Aykut'u unuttuk sanmayın. Aynı fala milyonlarca Galatasaray'lı baktık. Övünülecek bir şey yok, çerçeveye gelen ilk top gol olacak. Tam yanılıyorduk ki, kalecinin kurtardı sandığımız topu rakip çok kötü vurmasına rağmen Aykut bizi yine yanıltmadı. Komedi filmi izlemiyoruz çocuklar gülmeyin, anlı şanlı Galatasaray'ı izliyoruz.

İçinizde bana inanmayıp, maçı tekrar seyretmeye katlanabilecek var sa buyursun. Ayhan Akman'ın çetelesini tuttum. 45 kere topla buluştu. 15 kere topu geriye doğru verdi, top kaybı yok yani. 16 defa 10 metreyi geçmeyen, yan pas yaptı. Aman ha nesine gerek, topu kaptırıp taraftardan küfür yiyecek gider ayak. Maç Ali Sami Yen'de unutmayalım. 12 defa da ileriye pas kullandı, ilk ileriye pası 27. dakikadaydı. İleriye kullandığı topların dökümünü yapamadım, çoğu rakibe gitti. Toplam sayıyı tutturamadıysak da bir kaç defa daha buluştu. Ha bu arada Ayhan'ın performansı nasıl acaba, deneyelim bu maçta arkadaş. Puan kaybı demek para kaybı demek, olsun Merkez Bankası'nın matbaası Florya'da değil mi.

Tekrar Aydın'a döneceğim, kaleciyle karşı karşı kaldığı pozisyonda ayağa kalkanınız var mıydı? Ya da artık hala bu adamdan futbolcu çıkar diye bekleyeniniz? Garanti veriyorum, yok. Ama biz ne anlarız futboldan. Çapulcu ne bilir Aydın'ın nereye kadar gidip gidemeyeceğini. Koskoca Surinamlı var başımızda nasıl olsa. Bakın lig yarıya geldi, Galatasaray kadrosunda Çetin isimli birini çıkarttı. Tanıyanınız var mı? İsmini duyanınız? Daha bu şapka ne tavşanları çıkartır, bekleyelim bakalım.

Bari yalan söylemeyin. Maçtan önce soruluyor, '' Galatasaray 1. oldu zaten, bu maçta motive olabilecekmisiniz'' El cevap geliyor, tercümandan. Ben artık tercümanın yalan söylediğini düşünüyorum.'' Galatasaray her maçı kazanmak için oynar, şov yapacağız'' Her gününü birlikte geçirdiğin futbolcularını tanımıyormusun be Hocam?Biz kadroyu görmeden bile kötü oynayacağımızı biliyoruz, sen neyine güvenerek bize umut aşılıyorsun. Duyar gibiyim senin ve bizim Pinokyo taraftarının sesini. Ne nankör adamım, takım guruptan 1. çıkıyor ben tatmin olmuyorum. Daha önce başka hoca yaptı mı böyle bir istatistik. Ders aldık bu gece, ama senden değil Hocam. Senden şu ana kadar umut aldık, umut fakirin ekmeği bu ülkede devam. Ama Strum Graz'lılardan ben büyük ders aldım. Başta kurduğumuz fantazide biz 1. idik. Tek puanlı sonuncu olduğumuzu düşünelim ve gurup lideriyle oynuyoruz varsayalım. Ne olacak kardeşim, farketmez, biz de tribünleri tıklım tıklım yapardık. 90 dakika bağırır, kareografi yapardık maçtan önce. Biz tabelaya bakmayız ki, netice de bir Avrupa Kupası maçı oynayacağız ve sonuncu olan takımıza bağlılığımızın bir örneğini daha verirdik!

Spikerin yalancısıyım, Galatasaray serbest vuruş kullanıyor. O arada Aykut ileri çıkmakta olan(çıkınca boş gelmezler ha) defansı uyarıyormuş. Gitmeyin lan diye. Galatasaray kalecisi, takım yenikken attığımız serbest vuruşta kalesinde korkuyor. Hıncal Abi'ye kalsa banko oynatacağı kaleci. Bekleyelim bakalım, ustalarımızın bir bildiği vardır nasıl olsa. Bu arada yarım takım verdiğimiz, hatta uğruna az kalsın Kewell'i feda ettiğimiz Yaser'le birlikte yeşilleri indirip aldığımız Ufuk nerede? Bu maçta o kadar adam denediniz de Ufuk'u hangi maça sakladınız.

Büyük Surinamlı, Galatasaray'ın başındasın unutma. Biz her sene Avrupa'da kafaya oynamıyoruz. O stadyuma gelen karda kışta gelen binlerce Türk, maçın oynandığı şehirde oturmuyor. Onlar kimbilir hangi şehirlerden ülkelerden geldiler. Onlar ki bir zamanlar maç kovalamaktan işerinden oldular. Onlar her Avrupa stadında, nice takım taraftarlarının nefesini kestiği için hala korkarlar bizden Hocam. Tercuman efendi, hocaya söyle ''RESPECT''. Deneme tahtası mı kardeşim bizim turuncudan iz taşıyan sarıyla, bordoya çalan kırmızılı takım. Denedin işte kes cezayı o zaman, kol kırılsın, yen içersinde kalsın( Ali Sami Yen'deki yen) Dalga geçme artık bizimle, Aydın'dan futbolcu olmaz. Ayhan'a yeşil kartı verip emekli edin artık.

Maçta acıdım Keita'ya. Bari onu da oynatmasaydın be hocam. Galatasaray yenildi diye mi üzülelim, söylediklerimiz çıkıyor ona mı bari mutlu olalım. Bilmiyorum, bildiğim bir şey varsa futbola dair, hiç bir şey bilmediğimdir. Yazık beyhude geçmiş 40 senem tribünlerde. Futboldan geçen sene tam soğumuştum, Surinamlı'nın gelişiyle biraz buzlarım çözülür sanmıştım. Artık hiç umudum yok, ben futbolu sevmiyorum. Ne yazık ki sebep olanların içinde büyük Surinamlı da var.

Not; Bu yazımı Cihat Aksu'ya armağan ediyorm.

15 Ara 2009

Sırlar


''Ben, Okan, Emre, tek tek bakıldığında belki çok şey ifade etmiyorduk, ama üçümüzün ortasına düşenlere dünyayı dar ederdik'' Suat Kaya bir programda geçmişteki takımı anlattı. O takımdı, şimdi ki de takım. ''Bizim işimiz , top bizdeyse kazasız belasız, tam konsantre durumda, en diri pozisyonda topu Hagi'ye aktarmak, top rakipteyse topu kullanan futbolcuyu canından bezdirmekti'' Belki tam olarak böyle demedi, ama ben böyle anladım. Suat Kaya hiç bir şey söylemese bile ben böyle olduğundan emindim.'' O sezon, ben ve Okan 65'er maç oynadık'' Türkiye'de değil bir futbolcu, bir takım bile hazırlık maçları dahil o kadar maç oynayamadı, bir daha da asla oynamayacak.

O takım dağıldı, dağılan futbolcular değildi, sonuçta futbolcular elbet bir gün doğal olarak ortadan çekilecekti zaten. Dağılan futbolcular olsaydı işimiz kolaydı, toplardık, toplayamıyoruz, acı çekiyoruz, çünkü takım dağıldı. Ben imkansız diyorum da, aramızdaki iyimserler için zorluyorum kendimi, Galatasaray geri gelir mi? O büyük takım(ruhu) hadi bizden geçti, yeni nesilleri, küçük Galatasaray'lı çocukları coşturabilir mi? Misal şimdinin 5-10 yaşındaki çocuklarının 10-15 sene sonraya taşıyacakları Galatasaray nasıl olacak?

16 lig, sayılırsa 9 yabancı takımlarla ve bir kupa maçı izlettirdiler bizimkiler, bize. Geldiğimiz, getirilen nokta, gidilecek yollar bizi mutlu ediyor mu? Umut var mı? Seyrettiğimiz takım mı? Takım diyorsak sorun yok, o zaman hedefimiz iyice küçülmüş sayarız kendimizi. 30 sene geriye gidilerek de Galatasaray'lı olunur. Ara sıra gelen şampiyonluklarla, ara sıra atlanan turlarla avuturuz kendimizi. ''En büyük biziz, en çok taraftar bizde'' deriz, havaya laflar eder, yürür gideriz. Bir de başka bir görüş var elbet, en azından daha önceki büyük maceraların baş aktörü sayıyorsak kendimizi, söyleyecek çok şeylerimiz var. Ve ben işte çok şeyler söylemek isteyen, bıraktığımız takımı tekrar çağıran, oynanan futboldan bağımsız, futbolculardan soyut, Galatasaray'lılık la ilgili varsa bir şey imbiklerle süzüp başkalarına aktarmak istiyorum.

10 sene önceki bir tribün resmini, televizyonlarda gösterilen eski bir maçtaki kapalı tribünü seyredin, çünkü lafın tamamını anlatmak istemiyorum. Lafın tamamı akıllıya anlatılmaz. Hepiniz ne demek istediğimi ben demeden de anlarsınız. 300 prostatlının seçtik dediği, bizden tek farkları çok paraları olan Galatasaray'lıların yönet(eme)tiği sevgili takımımız, seneler geçtikçe bizden uzaklaşmaktadır. Aynı zamanda biz de takımdan uzaklaşmaktayız. Artık tribünlerde gol sesi neredeyse hiç çıkmamaktadır. Nerede o gol olduğu zaman kendimizi yerlere attığımız maçlar? Nerede o bağırdıkça coşan, coştukça bağırttıran takım. Ne yazık ki artık o takım olmayacak. Galatasaray elbet şampiyon olacak, elbet elediğimiz Avrupa Takımları sıraya girecek, ama sokağa döküleceğimiz günleri beklemeyin arkadaşlar.

Umutsuzluk aşılıyorum, moralinizi bozuyorum diye düşünmeyin sakın. Ben böyle düşünüyorum diye doğru olmayabilir bütün bunlar. Ben kafaya taktığım şeyleri bir kez daha anlatmak istiyorum sizlere. Bu günkü kadro yapısıyla, bu futbolcular bütünlüğüyle ben takım olamazlar tezini savunuyorum.

Düşünün futbolcumuzun biri, tanjantla, hipotenüsle, pergelle, iletkiyle, mikroskopla, cetvelle, şeffaf minkaleyle maç oynarken, aynı maçta başka bir futbolcumuz tamamen iç güdüyle futbol oynuyor. Bir futbolcuda Alberto Ainstain beyni varken, bir diğerinde beyin bile yok. Nasıl bir armoniyle birlikte takım oyunu oynayacaklar? Sıralamayı oluşturan rakamlara bakarsak, çok önceden çeşmeye yolladığımız çocuğu dövmüştük, testi kırıldı artık. Bir tarafta ligin en çok gol atan takımı, aynı zamanda ligin en çok gol yiyen takımı nasıl olabiliyor? Elano-Kewell-Arda-Baros-Keita'dan tamamının oynayacağı 10 maçtan 10 unda, bunlardan 4 ünün oynadığı 10 maçtan 9 unda gol atarız. Ancak aynı zamanda, Sabri-Gökhan-Servet- Balta'nın oynayacağı 10 maçtan 9 unda kesin gol yeriz. Ben hala buradayım, isterseniz bana iyice kızın, bu defansla bu forvetin oluşturduğu takım, takım falan olamaz. Kimseye zevk vermez, attılan gollere coşkuyla sevinilmez, yenen gollere, alınan yenilgilere fazlaca üzülünmez. O zaman da takım ruhundan bahsedilemez.

İstatistikler tutuluyor artık milimetrik hem de. Futbolcuların koştuğu kilometre bile yazılıyor. Bu şartlarda bugün var yarın yok olan futbolcular, kendi istatistiğini geliştirmeye çalışıyor. Kaç maç oynamış, kaç gol atmış? Son anda acaba bunlar mı geliyor futbolcuların aklına? Futbolcuları arasındaki uçurum kalite farkı var. Geçen sene Kewell kulübedeyken Yaser oyundaydı, bu nasıl bir hoca taktiğidir? Diyelim ki taktiğin başarılı oldu ve 3 puan kazandın, ne kaybettiğinin farkındamısın?

Başa dönelim isterseniz, Okan, Suat'ın gerisinde kalmamak için iyi oynamak mecburiyetindeydi. Suat, Emre'den daha çok koşabildiği sürece o büyük takımın değişmez futbolcusu olduğunu biliyordu. Hakan Şükür, en umutsuz anlarda Hagi'nin bir şeyler yapabilme ihtimalini hiç aklından çıkarmıyordu. O yüzden hep diri kalıyordu. Takım yenilse de teslim olmuyordu. Şimdi bakıyoruz takıma, Aydın'ın Keita'dan, Mustafa sarp'ın Elano'dan daha iyi futbolcu olma ihtimali var mı? Olmayan ihtimal, verimi düşürüyor olamaz mı? Yani bir yarışta, geçemeyeceğin garantiyken canın koşmak ister mi?

Takım olmak demek illa ki oynayacağın her maçı kazanmak demek değil, ben takım olalım da şampiyon olalım demiyorum. İnanın umurumda bile değil şampiyonluk, netice, skor tabelası. Galatasaray'ın farkı var başka takımlardan, olmalı. Galatasaray'lı tuttuğu takımı, takım olarak görmediği zaman mutlu olamıyor. Takım içeirsinde çeteleşmeye, adam seçmeye, adam dışlamaya karşı çıkar. Ruhsuz, gamsız futbolcuyu sevmez. Baros tekmeyi yediği zaman, Kewell '' aaaahhhh'' diye bağırmalıdır onun gözünde.

Surinamlı var diye örnekleri Barcelona'dan veriyoruz. Barca'nın beki Dany Alves ile hücumcusu Messi arasındaki farkla, Kewell ile Servet'in arasındaki fark aynı mıdır?

Yapılacak iki şey var yani bana göre, yapılmayacak olan tabi ki,
1- Ya mevcut bütün savunma futbolcularını, atak futbolcuların kalitesine getireceksin.
2- Ya da daha kolay yolu seçip, büyük futbolcuları küçük futbolcular seviyesine düşüreceksin.

Belki de büyük Surinamlı, Elano'yu, Keita'yı aynı gerekçelerle oynatmayıp, Aydın'ı, Barış'ı oynatmaktadır. Yani çocuklar, taktığımdan değil, inanın Servet aynı zamanda bizim eski mahallenin çocuğudur, kendisini hepinizden daha çok severim. Ama Servet'le Elano aynı takımda olmaz, olursa o takım takım olmaz. İyi oynayamaz, yener yenilir ama iddia ediyorum iyi oynayamaz.

Bir gün eğri doğruya gelir de, takımı üst düzey 5- 6 futbolcuyla beraber, onlara en azından asistanlık edebilecek klasta diğer bir 5-6 kişi oynadığı zaman seyredersen beni hatırla. Ya da aç eski defterleri, tarih kitaplarını 2000 yılıdaki takıma bak.

13 Ara 2009

Sülüklerin Ardından # 10


Bu yıl rekor düzeyde Fenerbahçe maçı seyrettim. Fenerbahçe'nin kopardığı maç sayısı az olduğundan, koparamadığı maçlara sonuna kadar katlanmak zorunda kalıyoruz. Bizim maçtan önceki maç dahil, dün gece ki maça kadar seriye bağladık. Muhtemelen haftaya da sonuna kadar izleyip, devreyi kapatacağız.

Geçen hafta yedikleri 2., daha önce sırasıyla 3. golleri hatalı bulan Fenerbahçe Başkanı medyadaki sülüklerini arkasına alarak kötü yüklendi. Aslında beklenmedik bir şey değil di bu tutumları. Yenemedikleri zaman Fenerbahçe'li yığınların Samandra rotasını değiştirmenin tek yolu bu. Ankaragücü maçında 50 kişi vardı tribünlerde. Bizim maç dolayısıyla ceza verdiler, vermeseler en fazla 2.000 kişi seyretmiş olacaktı. Ve bu 2.000 kişi büyük bir olasılıkla da takıma ters dönecek, Guiza'ya rahat vermeyecek ve bu maçı aldırmayacaktı.

Son saniyede Ankaragücü'nün attığı gol, hakem tarafından sayılmadı. İki seçenek var elbet, ya görmedi, ya da görmemezlikten geldi. Olabilir, biz 1. seçenekte olduklarını var sayıyoruz, öyle olsun istiyoruz. Kendimize hakem hatası olduğunda bile cezayı hakem yerine takımımıza kesiyoruz. Ben bir Galatasaray'lı olarak, Aziz Yıldırım'ın hakem olduğu bir maçı kazanmak isterim, razıyım yani. Büyüklük maçını yöneten aşağılık hakemi de yenmektir bazen.

Sabah göz gezdirdim, Fenerbahçe medyasına. Hiç biri(Ziya Şengül eh işte biraz değinmiş sadece) o pozisyonu olmadı saymış. Geçen hafta 2. yedikleri golü, dolayısıyla yenilgiyi iğrenç takımlarının kötü oyununa rağmen sadece çanaklarına yal yetiştiren Başkan'larının emirleri doğrultusunda hakeme fedarasyona bağlamışlar hedef şaşırtmışlardı.(daha doğrusu tam isabet tutturmuşlardı). Bir sonraki gün hakemlere verilen emirle, Galatasaray son 10 dakikada darmadağın edildiğinde ve dün gece Ankaragücü'nün golü güme gittiğinde tıp oyunu oynadılar.

Her zaman ısrarla söylüyorum, tek farkımız bizim Galatasaray'lı olmamız. Bizi yazan medya, bizim maçı izleyen taraftar, bizim lisede okuyan öğrenci, bizim takımı idare eden yöneticiler farklı olduğundan olaylara,, spora, neticeye bakışımız farklı. Bunun dışında oynanan lig tas tamam langırt ligi. Ligteki 2.5 takımın langırt tahtasındaki futbolcuları diğer takımların futbolcularından biraz daha iri olduğu, kale deliklerinin biraz daha küçük olduğu için lig sonunda gerçekleşen diziliş, 50 senedir dizildiği, 50 sene daha aynı şekilde dizileceği gibi gerçekleşiyor.

Bir önceki gün son saniyelerde Antalyaspor'un üstten avuta giden topu girse, dün Ankaragücü'nün attığı gol verilse Langırt Ligi'nin bir başka takımı ligin devre arasına açık ara lider girebilecek. Ne var ki daha önce girenler olmuştu. Sülük medya vakit geçirmez hemen kan emmeye başlar o zaman. Bursaspor'lu Volkan Şen, Sercan Yıldırım, Kayserispor'lu Makukula, Ali Turan transfer edilir, kafalar bulandırılır, o güzelim şehir takımlarının yollarına taş konur. Nitekim geçen yıl Mehmet Yıldız'ın futbol hayatının bitirilmesini, Sivas'a haddini bildirmek için 2. lige yollanması katakullisini unutmadık. Senaryo aynı, açın bakın tarihe. İlk Eskişehirspor efelenmişti, o zamanlar futbol delikanlıca oynanıyordu, kıl payı şampiyon olamadılar. Sonra Trabzonspor çıktı, kendi mahalle çocuklarının direnişiyle şampiyonluklar kazandılar. Onların şampiyonlukları, sülüklerin yaşama hakkını elinden alıyordu, ve futbolun ticaret olmaya başlamasıyla tepe noktaları 2.5 takıma kaldı.

Biz bu 2.5 takımdan Fenerbahçe'yi kendi haline bırakıyoruz, onlara taş atıp üstümüzü pisletmeyelim diyoruz ve kendi çöplüğümüze dönüyoruz.

Bazılarımız benim, Rijkaard'a artık Skibbe muamelesi çektiğimi, hatta dediklerim doğru çıksın diye Galatasaray'ın yenilmesini istediğime varan eleştiriler yapmış. Sakin kafayla bir kez daha yazayım isterseniz. Ben bugüne kadar Galatasaray kulübesinde Rijkaard'dan daha büyük, daha güvenilir, daha sevilir bir hoca görmedim. Bana danışsalar, elimde yetki olsa ve onlar kabul ederseleler Rijkaard ve ekibine Alex Ferguson'un rekorunu kırdırırım. İnanın bu süre içersinde hiç şampiyon olmasalar bile bu fikrim değişmez. Çünkü biliyorum ki er ya da geç Galatasaray bizi 2000 senelerindekini aratmayacak futbolu, futbolcuları coşkuları geri getirecektir. Rijkaard'ın bu ligi, bu taraftarı beklentileri de hesaba katması gerektiğini yazmaya çalışıyorum maç be maç. İsyanlarım futbolun dışındaki şeyleri görmediği, ya da ihmal edilebilir saydığı içindir. Türkiye'de kurulan düzeni, hokkabazlığı, yalanı, hileyi de hesap etmesini sağlamaya çalışıyorum kendimce. Kendim yazıp kendim okuduğumu bile bile hem de.

Oynanan oyunu langırt oynundan çıkarmasını bekliyorum. Bu kadar geri zekalının defansta kümelenmesini, aynı ilkel golü yemesini önlemesini bekliyorum. O toplar gol olmayabilirdi de, ne değişir? nerde görülmüş? hele ki ofsasayt pozisyonlarında çoğu bayrakların yanlış kalk(ma)tığı bir ortamda hangi cesaretle topluca ileri koşuyorsunuz? Hoca dememiş ise daha kötü, Fener maçında atıldı diye takımın en fantastik futbolcusun cezalandıran Surinamlı, iki pasif ofsayttan gol yedirene de aynı cezayı kesmelidir.

Kewell'in bu sene kendini aşması, acaba Surinamlı'nın sihirinden mi, yoksa Baros'un sakat olması sebebiyle, ileride daha rahat kaliteli futbolcu kullanmasından mı? emin değilim. Göz göre göre geriden rahat top çıkarılamadığını bile bile aynı kadroyu kullanmasının sebebini öğrenmek istiyorum. Gökhan Zan'ı oynata oynata Popescu yapacaksa, Mehmet Topal'dan bir İniesta çıkacaksa varalım her maç yenilelim. Böyle bir ihtimali düşünen taraftar var mı?

Son maçı seyrettikten sonra ilk yarının karnelerini dağıtacağız. Son maçı beklemeden bir futbolcuyu kurtarma yazılısına kaldırmak istiyorum sadece. Mustafa Sarp, hiç birimizin beklemediği bir performansla ilk yarıda en çok oynayan fubolcu oldu. Yararlı mı, zararlı mı kafa yormak gerekiyor. Takımda atılan gole en çok sevinen, yenilen gole en fazla üzülen Mustafa Sarp. Yaşı 18 olsa bu durumu avantaj görürdüm, iyi taraftan bakardım. Ne var ki 30 yaşındaki Mustafa Sarp'tan, takımın 11. veya 10. futbolcusundan fazla ümitli olamıyorum. Aşırı stresi, bize kaç gol yedirdi tek tek sayarım.

Ligte hafta nasıl başlıyorsa öyle gidiyor genelde. Muhtemelen Beşiktaş da bugün kör topal yener, değişen bir şey olmaz. Yok aslında bir birimizden farkımız, ama biz Galatasaray'lıyız.