21 Mar 2012

Kupa Papazı; Galatasaray 0- Sivasspor 1


MAÇKOSKOP
KADRO:
Ufuk
7
Ebu
5
Semih
5
Ufo
5
Hakan Balta
5
Selçuk
5
Engin
6
Aydın
7.5
Riera
-3
Baros
1
Neco
-4

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
İkinci yarıya Aydın- Sabri değişikliğiyle başlamak. 2-yıl önce biri Aydın çıkıp, Sabri oyuna girerse takımın vitesinin küçüleceğini, dengenin bozulacağını, oyun ve pozisyon üstünlüğünün kaptırılacağını söyleseler hassiktir çekerdim. Sabri bundan sonraki Galatasaray kariyerini amigo olarak geçirirse çok makbule geçer.
VARİL:
Neco; Aslında maçın varili banko Riera ama, yazmaktan bıktık, yerine bu maç Neco’yu koyduk. Neco benim jokerim, takım kötü sonuç aldığında muhtemelen çok kötü oynamıştır. Sevmediğim bir futbolcu olduğundan işim kolay, cezayı kendisine keserim olur biter. Birkaç maç oynadı, bir kaç gol attı, yeter çok bile. Beklenti ne kadar az ise, saldırı da o kadar az oluyor. Benim için normal oyunu oynadı, kendisinden büyük beklentim yok.
GLADYATÖR:
Aydın Yılmaz; Bu adamın oynadığı futbola benim pek muhalefet şerhi koyduğum yoktur. İçimizden yetişen, maliyeti olmayan futbolculara toleransım çok fazladır. Üstelik kendisinden hiç umut kesmedim. Oynaya oynaya futbolcu olacağına inananlardanım. Evlendikten, çocuğu olduktan sonra da sempatim fazlalaştı. Neden çıktı anlamadım?
-
BOROZANCI:
?; Hakem kim hatırlamıyorum? Bekçi murtazayı aratmayan bir performans gösterdi. Çok düdük çaldı, en ufak dokunuşlara faul verdi. Son dakikadaki penaltıyı görmemezlikten gelerek Ziraat Bankası’nın ve ATV’nin ocağına incir ağacı dikti. Bu sezonun majör takımını turnuva dışına attı. Millet Galatasaray’ı seyretmeye üşenirken, Sivas naçını kime satacaksın?  
-
BİR SORU – BİR CEVAP:
Elenmek, takımın konsantresini bozar da, bir sıkıntıya yol açar mı?
Açmaz, elenmemiz sabaha unutulur gider. Daha sonra yangın yerine dönecek pley of maçları sırasında angarya maçları oynamak takımı kötü yönde etkilerdi.     
-
İMPARATOR:
Maçı Grande çok ciddiye almış. Savunmayı aynen korumuş, 76 numaraya işkenceye devam etmiş. Takımın bütün dişlileri beraber çalıştığı zaman randıman veriyor. Bir rulmanı değiştirip, paslı çarkı koyduğunda somut olarak oyun farkı ortaya çıktı. Maçı bitiren takım, bundan sonraki maçları oynasa 9 puan da fark yer, şampiyonluğu teslim ederiz.
-
ORDAKİLER:
Florya’da takımı uğurlayan, karşılayan taraftar yorgunluğunu üstünden atamamış. Maçın önemiyle orantılartsak fazla bile seyirci vardı. Taraftar istese bu turu geçerdi, sessiz sedasız, kazasız belasız turnuvadan çekilmek işlerine bile geldi. Zaten tur atlasa bile takımı artık seyredemeyecekti. Bundan sonraki maçlar tarafsız sahada oynanacaktı.   
-
ANALİZ:
Kupa maçlarını oldum olası sevmem. Benim için tek motivasyonu Fener’in kupayı almaması üzerinedir. Fener elenmiş olsa, Paf takımıyla oynayalım elenelim derim. Ya da Fener kupayı bir kere alsa ben de angarya maçları önemseme derdinden kurtulsam. Maça gitmedim, kadro korkum vardı. Şu kadroyla çıkacaklarını bilsem maça gider, ikinci yarıdaki kadroyu gördüğümde de maçtan kaçardım.
Maçla ilgili pek bir şey yazmayacağım, en ufak bir üzüntü ve heyecan duymadım. Bir iki adam için bir iki kelam edip yatacağım.

Ufuk, kaleci olacak izlenimini verdi bana. Top kurtardı diye değil, topu oyuna verimli soktuğu için en çok. Heybeti zaten var, uçuş tekniği de fena değil, kaleyi kaplıyor. İş doğru hamleler yapmaktı. Bu maçta fazlasıyla rahatsız edildi, varsa hünerini göstermesi açısından iyi bir fırsattı. Yediği golde hatası yoktu, Muso’nun yanında geçireceği yıllardan sonra takımın kalecisi olma yolunda ilerliyor.

İkinci yarıya Sabri ile başladık. En çok etkilenen Ebu oldu. Sabri’yi geride bırakıp gitmesi, savunmada dinamiti bırakıp gitmek gibi bir şey. Nitekim bomba patladı Sabri titreme  nöbeti geçirirken Ufuk topu kaleden çıkarıyordu. Ebu kendisi kalıp, Sabri’yi öne yollasa, serseri ortalar, yanlış pas tercihler, taraftar homurdanmaları, görüntü ve gürültü kirliliğiyle baş başa kalacak Arena Stadı. Golden sonraki çok daha zor pozisyonda Ebu topa müdahele edebildi, muhtemel 2. gol önlendi. Biz yıllarca ne kadar kötü bekle oynamışız da haberimiz olmamış.

Bu maç lig maçı olsaydı Rıza maçı kesin kaybederdi. Çünkü gol attığında yatacak, beraberliğe razı bir oyun ortaya koyacak, intihara kalkışacaktı. Maç kupa maçı olduğundan, berabere kalması işine gelmedi, küçülen Galatasaray’ın üstüne giderek, turu perçinleme yolunu tercih etti.

Grande’yi son zamanlarda çok babacan gördüğümde çok şaşırmıştım. Kafasına para yediğinde bile sinirlenmemesini ermişliğine bağlamıştım. Yanılmışım, meğer Hoca bizim bildiğimiz gaddar Fatih Terimmiş. Sen kalk 5 dakika kala tur gidiyor diye yenik takıma Sercan’ı al, kendisinden turu geri getirmesini iste. Hocam ne sadistmişin de haberimiz yokmuş. Sercan Kardeşin huzurunu kaçırıyorsun. Ne güzel tribünde çekirdek çitliyordu. Seneler geçtikçe daha da kötü olan bu futbolcudan, 5 dakikada iki gol atıp seni kurtarmasını bekliyorsun. Sercan böyle bir futbolcu olsa Relam Madrid Türk kaynıyor, gider orda oynar. Ben Sercan’ın yerinde olsam, Hoca beni oyuna sokarken içimden küfür ederdim. Bak Yiğit Gökoğlan’a. Koskoca Galatasaray’ı tribünden seyrediyor, Hocaya duacı. Yiğit’in futbolculuğu şu. Fabrikaya işçi olarak giriyorsun, çalışan işçileri seyrediyorsun, kendin çalışmıyorsun. Çalışan işçiler uzaktaysa seyretmeye bile gitmiyorsun, maaşın bankaya yatıyo. Hoca unutmuş kendisini yoksa ona da kötülük yapar oynatırdı. Sercan’ın futbolculuğu da şu. Askerde bölğk takımları vardır, futbolu seven fakat oynamayı bilmeyen yüzbaşı, astsubay çıkar gelir oynar. Sen takımın en iyi oyuncusu nefer olarak ne yapacaksın. Katlanacaksın, fırça dayak yememek için.  

Riera’ ya da bulaşıp kapatacağım. Bu kadar kolay maçı oynayamayan futbolcumuz. Hızı sabitlenmiş araba gibi. Yokuşta, virajda inişte hep aynı hızda. İvme diye bir şey yok kendisinde. Maçın her hangi bir anında gözünü kapat, kaleyi tarif edemez. Topla oynuyor, rotası, istikameti yok. Ruhsuz, itici bir tipi var. Bu heriften bize fayda yok. Aldığı parada hakkım olan zerre  kadar olan liramı şimdiden haram ediyorum.

Maçı seyrettim, limitteydim. Eğer Gökhan veya 76 numaradan bir oynasaydı kesin seyretmezdim. Sonra da maçtan kaçamadım. İlk yarı iyi oynayan takımı, kötü oynadığı ikinci yarıda seyretmişsem Emre Çolak’tan gözümü ayıramadığım içindi. Eğer o da kötü oynasaydı televizyonu kapatırdım, şimdi yazıyı kapatıyorum.


Kupa Asıydık, Fener'i izliyoruz. İstikamet Kupa Papazlığı

18 Mar 2012

Bu Korku Size Yeter; Fenerbahçe 2- Galatasaray 2


MAÇKOSKOP
KADRO:
Muslera
9
Ebu
5
Semih
6
Ufo
6
Hakan Balta
7
Selçuk
5
Melo
5
Engin
5
Emre
1
Neco
4
Elmander
7

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
Son saniyelerdi, Selçuk’un içeri kestiği topa golcü dürtü, top üst direkten döndü. Semih, Baroş, Aydın dan birine önüne düşmemesi mucizeydi. O mucize gerçekleşti, Fener evliyaları bir kez daha iş başındaydı. Bu korku onlara yeter. Bundan sonra biz sizi her maç yeniyoruz geyiği yapamazlar.
VARİL:
Emre Çolak; Küçük bünyesi büyük maçı kaldıramadı. Maçta gözükmedi, artı eksi maça hiçbir katkısı olmadı. İlk değişen adam oldu. Banko futbolcu olabilmesi için çok daha fazla büyük maç oynaması lazım.
,-
GLADYATÖR:

Hakan Balta; Takımda maça ağırlığını koyan özel bir futbolcu yoktu. Büyük futbol beklenen futbolcularımız ortalama futbollarını  oynayınca çok rahat koparacağımız maç sıkıntıya sokuldu. Takımda gol atamayan tek futbolcu Hakan’dı, benim sizden neyim eksik dercesine vurdu. Sağ tarafımız emin ayaklarda diye övünürken, Hakan Balta sol tarafa da güvenin mesajı attı. Kadıköy’de yenilgi gören banko futbolculardan bir tek kendisi sahadaydı.   
BORAZANCI:
Bülent Yıldırım; Fener maçlarının daimi hakemi Fırat Aydınus’u beklerken, yeni federasyon ilk sürpriz icraatını yaparak Bülent’i gönderdi. Sow topa, Semih’in kafasıyla beraber vurduğuna ses çıkarmayan eyyamcı, Melo’nun aynı pozisyonda Emre’nin önüne yuvarladığı topa faul çaldı. Bu pozisyonlar dışında eyyamı kuvvetlendirecek, destekleyecek, maçı Metris’e doğru garantileyecek hamleler yapmasına izin veremedik. 
-
BİR SORU – BİR CEVAP:
Top son saniyede direkten döndüğünde 50.000 kişi ne hissetmiştir?
Ömürlerinden ömür gitmiştir. Böyle bir korkuyu iliklerine kadar yüklemek, yenmekten bile daha iyi belki. Son 10-12 yıldır biz stada yeniliyorduk. Artık o lale devri sona erdi,  

İMPARATOR:
Grande bütün haşmetiyle kenardaydı. Takımdan asla ümit kesilmeyeceğinin garantörüydü. Mekanizmada işlemeyen bir şey hissettiğinde müdahele etti. Maçı, üstelik iki mucize golle geriye düşen takımı mükemmel sevk ve idare etti. Bu maçı vermem diye yırtındı. Yatırdı, kıstırdı tam indirecekti, futbolun tanrıları izin vermedi. Av şimdilik kurtuldu, ne var ki hala avcının sath-ı mahallindeydi. Varsın biraz daha can çekişsindi. Pek yakında yeniden görüşülecekti. 
-
ORDAKİLER:
Biz bu defa 2525 kişi olarak orada değildik. Bu defa Dünya üzerine dağılmış milyonlarca taraftar olarak Kadıköy’deydik. O top 5 cm daha aşağıdan gitseydi, belki de Dünya’nın yörüngesini değiştirecek, eksenini kaydıracaktık.  
-
ANALİZ:
Bilmem ki tarih böyle bir uğurlama yazmışmıdır? Seyrediyoruz Osmanlı dizilerini, en kanlı en kritik savaşlara giderken bile Padişah’ı haremdeki karılar, harem ağaları uğurluyor. Binlerce Galatasaray taraftarı görülmemiş bir tezahüratla, bayrakla, meşaleyle takımı yolcu etti.  Otobüse en son binen Fatih Terim’di. Gözlerinden Galatasaray’ın bu maçı asla kaybetmeyeceği okunuyordu. Büyük bir komutanın, teslim alıp götürdüğü çocukları zaiyatsız geri getirdi. Takım yenilse bile aynı taraftar takımı aynı yerde bekliyor olacaktı.

Takım ısınmaya çıkar çıkmaz azılı Fenerliler’in salyaları akıyordu. Kudurmuşlar ağızlarını köpükle doldurmuşlar, bizi bir kez daha boğacak olmalarına emin olarak ortalığı velveleye veriyorlardı. Kim bilir belki biz de aynı şeyleri onlara yapıyorduk? O taraftan bakınca böyle görünüyordu demek. Isınan iki takım futbolcuları bir birleriyle temas etmediler. Pitbull’un hemşerileri karşı takımdaydı, hiç birini tanımazken, Taffarel, Alex’le hasret giderdi. Maçtan sonra git takıl, hatta onla sabaha kadar gez, eğlen bize ne. Ama maçtan önce, maç esnasında tanıma, konsantreni kaydırma.
Galatasaray taraftarının yaptığı kareografi belli ki çok koymuştu, suyun öteki yakasına. Muhtemelen çok daha pahalısını, gösterişlisini yapacaklardı. Saatler öncesinden televizyonun gösterdiği kadarıyla, taklit yapacaklardı. Biz Grande’ye ileri dedirtik ya, onlar da Aykut Kocaman’ın eline bir makas tutturmuşlar, her iki yana da devasa kırmızı perdeler çekeceklerdi. Ne olduysa vaz geçtiler? Kokusu belki de çıkmıştır ama benim haberim yok. Ben daha yeni ayıldım, top direkten döndükten sonra neler olup bittiğinden haberim yok. Gazetede yazan hokkabazların hiç birini de okumam.

Neyse, maç başladı işte her zamanki klasik Fener Stadı tadında. Top bize geldiğinde yoğun ıslık, top onlardayken kısık tezahürat. Takım her zamanki gibi ezberlenmiş ilk 11 iyle sahadaydı. Kulübe sırası bu kez Servet- Ufuk ikilisindeydi. Aykut- Gökhan ikilisi bu maçı televizyondan seyredecekti. Kadro beklediğimiz gibiydi ama oyun beklediğimiz gibi geçmiyordu. Biz Pitbull-Selçukla çökecek, Engin-Emre’yle ava çıkacaktık. Aynı şeyi onlarda düşünüyordu, avla avcı olmak arasında bir anlık gaflet kadar fark ya var ya yoktu. Derken bizim sol tarafımıza doğru gelişi güzel bir orta yapıldı, avuta taca gitmemesi imkansız derken sanki görünmez bir ayak topun dışarı çıkmasını engelledi. Yine gelişigüzel bir orta yapıldı, Semih kafayı koydu, aynı anda siyahi bir ayak can havliyle topa dokundu. Sen ne yaparsan yap, yukarıdaki futbol tanrısı Topius’un maçı nasıl kurguladığını bilemezdin. Top gitti, Muslera’nın uzamasına rağmen ağlara yapıştı.

Hepimiz aynı anda birer duble rakı yudumladık, ve naralar attık. Bir gol daha yesek bile kimse korkmasındı, bu maçta bu takımın ancak ölüsünü yenebilirlerdi. Futbolcumu, yoksa başka bir hüner sahibi mi geldiği günden beri çözemediğim Alex’in önüne bir serseri top düştü. Olanca kuvvetiyle vurdu, bu kez sağ tarafa yaylandı Muslera. Topius Kadıköy göklerinden sırıtıyordu. Yapacak bir şey yoktu, 2-0 geriye düşmekten gayri. Artık Futbol tanrıları başka futbolcuların duasını dinleyeceklerdi. Son saniyede gelip maça bir kez daha müdahele edeceklerini biz nereden bilecektik?

Asıl maç artık 2. Golün santrasıyla başlayacaktı. Futbolculara uğurlama anındaki mahşer hatırlatıldı. Beklenen oyun üstünlüğü ele geçirildi, gol an meselesiydi. Korku dağları bekliyordu, Fener kulübesindeki endişeyi fark eden Neco, topu Elmander’in önüne yuvarladı. Top gol olduğunda, stadı bir ölüm sessizliği kapladı. Devamında da maçla alakası olmayan, maçı seyretmeyen az sayıdaki çapulcunun cılız tezahüratları duyuldu. Taraftarlarının içeriye saldığı korku, futbolculara da yansıyacaktı.

İkinci yarıya takım, aslan gibi çıktı. Avcının kim olduğunu gösterme zamanı geldi geçiyordu. Takımda gol atmayan tek oyuncu Hakan Balta idi. Bu ayrıcalığı içine sindiremediği birkaç maçtır belliydi. Her maç üstüne koyarak geliyordu, elbet o da bir maçta ağları mıhlayacaktı. Kısmet, hacı Volkan’a çıkmıştı. 2-2 yle aynı anda kendimizi yerde tepinirken bulduk. Kafalar bir dünya hayvani naralar atarak, 3. Gölü beklemeye başladık. Eminim Grande, futbolcular geriden gelip, işimize de yarayacağını bildiğimiz beraberliğe razı değildi. Biz ise hiç değildik, hakeme maçı uzatması için yalvarıyorduk.

Bülent Yıldırım, belki Fener’e bir kıyak daha yapma derdindeydi. Maçı her zamanki ortamaların dışında uzattı. Av pusmuş, puandan ziyade, stadın tapusunun derdine düşmüştü. Şampiyonluğunuzu alın, yeterki bizi bu stadyumda yenmeyin dercesine sinmişlerdi. Takımı bekleyen binlerce taraftar Florya’da nöbetteydi, Galatasaray son bir taarruza daha geçti. Faulle durdurdular, maçın santrası yapılamayacaktı. Selçuk içeri kesti, 15-20 çift krampondan Baros’unki topa istikamet verdi. Top üst direkten döndüğünde bile bizimkiler vurabilecekti. Top gitti Yobo’nun önüne düştü. Metafizik bir kez daha bizi buradan galip göndermeyecekti.

Ama olsundu, Galatasaray ligi Şampiyon bitirmişti. Oynanacak 6 maç bize gurur verecek, rakiplere işkence çektirecekti. Şampiyonluk ilamının noter tasdikli suretini almak için biz formalite peşinde 6 maça daha çıkarken Fenerbahçe 6 maç daha ızdırap çekecekti. Kollarına şimdiden serumları bağlasınlar, yoğun bakıma geçsinlerdi.
En yüksek maç notunu Muslera’ya vneden verdiğimi sual eden olursa söyleyeyim. O iki topa o uçuşları yapan kaleci büyük kalecidir. Benim için kurtarılmış şutlardır onlar. Gol diye sayılanların dışında kaledeki güven, topu oyna sokma, maçı geriden idare etmesine hayran kaldım. Zaten Muslera’ya da ancak böyle gol atılabilir atılabilirse.

Takım savaş ve zafer naralarıyla yuvasına dönerken, biz çoktan sızmıştık. Muhtemelen şanına şerefine yakışır bir gösteriye takımı yollayan büyük Galatasaray Taraftarı, çok daha haşmetlisini karşılarken de yapmıştır. Sezon başında yazdığımızı bir kez daha yazalım, ve ayılmaya çalışalım.
Bayraklarınızı çıkartın, Şampiyonu selamlayın.