MAÇKOSKOP
KADRO:
Muslera | 9 |
Ebu | 5 |
Semih | 6 |
Ufo | 6 |
Hakan Balta | 7 |
Selçuk | 5 |
Melo | 5 |
Engin | 5 |
Emre | 1 |
Neco | 4 |
Elmander | 7 |
ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
Son saniyelerdi, Selçuk’un içeri kestiği topa golcü dürtü, top üst direkten döndü. Semih, Baroş, Aydın dan birine önüne düşmemesi mucizeydi. O mucize gerçekleşti, Fener evliyaları bir kez daha iş başındaydı. Bu korku onlara yeter. Bundan sonra biz sizi her maç yeniyoruz geyiği yapamazlar.
VARİL:
Emre Çolak; Küçük bünyesi büyük maçı kaldıramadı. Maçta gözükmedi, artı eksi maça hiçbir katkısı olmadı. İlk değişen adam oldu. Banko futbolcu olabilmesi için çok daha fazla büyük maç oynaması lazım.
,-
GLADYATÖR:
Hakan Balta; Takımda maça ağırlığını koyan özel bir futbolcu yoktu. Büyük futbol beklenen futbolcularımız ortalama futbollarını oynayınca çok rahat koparacağımız maç sıkıntıya sokuldu. Takımda gol atamayan tek futbolcu Hakan’dı, benim sizden neyim eksik dercesine vurdu. Sağ tarafımız emin ayaklarda diye övünürken, Hakan Balta sol tarafa da güvenin mesajı attı. Kadıköy’de yenilgi gören banko futbolculardan bir tek kendisi sahadaydı.
BORAZANCI:
Bülent Yıldırım; Fener maçlarının daimi hakemi Fırat Aydınus’u beklerken, yeni federasyon ilk sürpriz icraatını yaparak Bülent’i gönderdi. Sow topa, Semih’in kafasıyla beraber vurduğuna ses çıkarmayan eyyamcı, Melo’nun aynı pozisyonda Emre’nin önüne yuvarladığı topa faul çaldı. Bu pozisyonlar dışında eyyamı kuvvetlendirecek, destekleyecek, maçı Metris’e doğru garantileyecek hamleler yapmasına izin veremedik.
-
BİR SORU – BİR CEVAP:
Top son saniyede direkten döndüğünde 50.000 kişi ne hissetmiştir?
Ömürlerinden ömür gitmiştir. Böyle bir korkuyu iliklerine kadar yüklemek, yenmekten bile daha iyi belki. Son 10-12 yıldır biz stada yeniliyorduk. Artık o lale devri sona erdi,
İMPARATOR:
Grande bütün haşmetiyle kenardaydı. Takımdan asla ümit kesilmeyeceğinin garantörüydü. Mekanizmada işlemeyen bir şey hissettiğinde müdahele etti. Maçı, üstelik iki mucize golle geriye düşen takımı mükemmel sevk ve idare etti. Bu maçı vermem diye yırtındı. Yatırdı, kıstırdı tam indirecekti, futbolun tanrıları izin vermedi. Av şimdilik kurtuldu, ne var ki hala avcının sath-ı mahallindeydi. Varsın biraz daha can çekişsindi. Pek yakında yeniden görüşülecekti.
-
ORDAKİLER:
Biz bu defa 2525 kişi olarak orada değildik. Bu defa Dünya üzerine dağılmış milyonlarca taraftar olarak Kadıköy’deydik. O top 5 cm daha aşağıdan gitseydi, belki de Dünya’nın yörüngesini değiştirecek, eksenini kaydıracaktık.
-
ANALİZ:
Bilmem ki tarih böyle bir uğurlama yazmışmıdır? Seyrediyoruz Osmanlı dizilerini, en kanlı en kritik savaşlara giderken bile Padişah’ı haremdeki karılar, harem ağaları uğurluyor. Binlerce Galatasaray taraftarı görülmemiş bir tezahüratla, bayrakla, meşaleyle takımı yolcu etti. Otobüse en son binen Fatih Terim’di. Gözlerinden Galatasaray’ın bu maçı asla kaybetmeyeceği okunuyordu. Büyük bir komutanın, teslim alıp götürdüğü çocukları zaiyatsız geri getirdi. Takım yenilse bile aynı taraftar takımı aynı yerde bekliyor olacaktı.
Takım ısınmaya çıkar çıkmaz azılı Fenerliler’in salyaları akıyordu. Kudurmuşlar ağızlarını köpükle doldurmuşlar, bizi bir kez daha boğacak olmalarına emin olarak ortalığı velveleye veriyorlardı. Kim bilir belki biz de aynı şeyleri onlara yapıyorduk? O taraftan bakınca böyle görünüyordu demek. Isınan iki takım futbolcuları bir birleriyle temas etmediler. Pitbull’un hemşerileri karşı takımdaydı, hiç birini tanımazken, Taffarel, Alex’le hasret giderdi. Maçtan sonra git takıl, hatta onla sabaha kadar gez, eğlen bize ne. Ama maçtan önce, maç esnasında tanıma, konsantreni kaydırma.
Galatasaray taraftarının yaptığı kareografi belli ki çok koymuştu, suyun öteki yakasına. Muhtemelen çok daha pahalısını, gösterişlisini yapacaklardı. Saatler öncesinden televizyonun gösterdiği kadarıyla, taklit yapacaklardı. Biz Grande’ye ileri dedirtik ya, onlar da Aykut Kocaman’ın eline bir makas tutturmuşlar, her iki yana da devasa kırmızı perdeler çekeceklerdi. Ne olduysa vaz geçtiler? Kokusu belki de çıkmıştır ama benim haberim yok. Ben daha yeni ayıldım, top direkten döndükten sonra neler olup bittiğinden haberim yok. Gazetede yazan hokkabazların hiç birini de okumam.
Neyse, maç başladı işte her zamanki klasik Fener Stadı tadında. Top bize geldiğinde yoğun ıslık, top onlardayken kısık tezahürat. Takım her zamanki gibi ezberlenmiş ilk 11 iyle sahadaydı. Kulübe sırası bu kez Servet- Ufuk ikilisindeydi. Aykut- Gökhan ikilisi bu maçı televizyondan seyredecekti. Kadro beklediğimiz gibiydi ama oyun beklediğimiz gibi geçmiyordu. Biz Pitbull-Selçukla çökecek, Engin-Emre’yle ava çıkacaktık. Aynı şeyi onlarda düşünüyordu, avla avcı olmak arasında bir anlık gaflet kadar fark ya var ya yoktu. Derken bizim sol tarafımıza doğru gelişi güzel bir orta yapıldı, avuta taca gitmemesi imkansız derken sanki görünmez bir ayak topun dışarı çıkmasını engelledi. Yine gelişigüzel bir orta yapıldı, Semih kafayı koydu, aynı anda siyahi bir ayak can havliyle topa dokundu. Sen ne yaparsan yap, yukarıdaki futbol tanrısı Topius’un maçı nasıl kurguladığını bilemezdin. Top gitti, Muslera’nın uzamasına rağmen ağlara yapıştı.
Hepimiz aynı anda birer duble rakı yudumladık, ve naralar attık. Bir gol daha yesek bile kimse korkmasındı, bu maçta bu takımın ancak ölüsünü yenebilirlerdi. Futbolcumu, yoksa başka bir hüner sahibi mi geldiği günden beri çözemediğim Alex’in önüne bir serseri top düştü. Olanca kuvvetiyle vurdu, bu kez sağ tarafa yaylandı Muslera. Topius Kadıköy göklerinden sırıtıyordu. Yapacak bir şey yoktu, 2-0 geriye düşmekten gayri. Artık Futbol tanrıları başka futbolcuların duasını dinleyeceklerdi. Son saniyede gelip maça bir kez daha müdahele edeceklerini biz nereden bilecektik?
Asıl maç artık 2. Golün santrasıyla başlayacaktı. Futbolculara uğurlama anındaki mahşer hatırlatıldı. Beklenen oyun üstünlüğü ele geçirildi, gol an meselesiydi. Korku dağları bekliyordu, Fener kulübesindeki endişeyi fark eden Neco, topu Elmander’in önüne yuvarladı. Top gol olduğunda, stadı bir ölüm sessizliği kapladı. Devamında da maçla alakası olmayan, maçı seyretmeyen az sayıdaki çapulcunun cılız tezahüratları duyuldu. Taraftarlarının içeriye saldığı korku, futbolculara da yansıyacaktı.
İkinci yarıya takım, aslan gibi çıktı. Avcının kim olduğunu gösterme zamanı geldi geçiyordu. Takımda gol atmayan tek oyuncu Hakan Balta idi. Bu ayrıcalığı içine sindiremediği birkaç maçtır belliydi. Her maç üstüne koyarak geliyordu, elbet o da bir maçta ağları mıhlayacaktı. Kısmet, hacı Volkan’a çıkmıştı. 2-2 yle aynı anda kendimizi yerde tepinirken bulduk. Kafalar bir dünya hayvani naralar atarak, 3. Gölü beklemeye başladık. Eminim Grande, futbolcular geriden gelip, işimize de yarayacağını bildiğimiz beraberliğe razı değildi. Biz ise hiç değildik, hakeme maçı uzatması için yalvarıyorduk.
Bülent Yıldırım, belki Fener’e bir kıyak daha yapma derdindeydi. Maçı her zamanki ortamaların dışında uzattı. Av pusmuş, puandan ziyade, stadın tapusunun derdine düşmüştü. Şampiyonluğunuzu alın, yeterki bizi bu stadyumda yenmeyin dercesine sinmişlerdi. Takımı bekleyen binlerce taraftar Florya’da nöbetteydi, Galatasaray son bir taarruza daha geçti. Faulle durdurdular, maçın santrası yapılamayacaktı. Selçuk içeri kesti, 15-20 çift krampondan Baros’unki topa istikamet verdi. Top üst direkten döndüğünde bile bizimkiler vurabilecekti. Top gitti Yobo’nun önüne düştü. Metafizik bir kez daha bizi buradan galip göndermeyecekti.
Ama olsundu, Galatasaray ligi Şampiyon bitirmişti. Oynanacak 6 maç bize gurur verecek, rakiplere işkence çektirecekti. Şampiyonluk ilamının noter tasdikli suretini almak için biz formalite peşinde 6 maça daha çıkarken Fenerbahçe 6 maç daha ızdırap çekecekti. Kollarına şimdiden serumları bağlasınlar, yoğun bakıma geçsinlerdi.
En yüksek maç notunu Muslera’ya vneden verdiğimi sual eden olursa söyleyeyim. O iki topa o uçuşları yapan kaleci büyük kalecidir. Benim için kurtarılmış şutlardır onlar. Gol diye sayılanların dışında kaledeki güven, topu oyna sokma, maçı geriden idare etmesine hayran kaldım. Zaten Muslera’ya da ancak böyle gol atılabilir atılabilirse.
Takım savaş ve zafer naralarıyla yuvasına dönerken, biz çoktan sızmıştık. Muhtemelen şanına şerefine yakışır bir gösteriye takımı yollayan büyük Galatasaray Taraftarı, çok daha haşmetlisini karşılarken de yapmıştır. Sezon başında yazdığımızı bir kez daha yazalım, ve ayılmaya çalışalım.
Bayraklarınızı çıkartın, Şampiyonu selamlayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder