
Nazmi merhaba;
Yazılarını okuyorum. Bu yazını da okudum. Bir yazı yazdım ama herhalde bir hata oluştu ve ulaşamadı sanırım. Neyse...
Birlikte yıllarca gittiğimiz onca maç, deplasman çile sıkıntı dünyanın en güzel şeylerinden di... Ancak artık bir "salon cimbomlusu" bile sayılabilirim. Nedenini sen iyi biliyorsun, birincisi hiç bir zaman sevmediğim Fatih Terim'in bize yakışmayacak şekilde bir komplo ile Galatasarayımızın başına getirilmesi, Lobanowski'den sonra hayranı olduğum ikinci adam hocamızın derdest edilmesi idi. İkincisi ise son maçım dediğim maçta bir grup maymunun Galatasarayımızın alametlerine bürünerek HAGI ye koro halinde küfür etmesi idi. Biz adam okulundan mezunduk.
Yutamadık bunları. Galatasarayıma değil ama bize yakışmayan bu davranışlara tavır dı benimkisi. Doğrudur yanlıştır seni takip eden gönlü kocaman arkadaşların yorumuna bırakıyorum.
Ben haklıydım zaman bunu gösterdi. Ama olmayacak şeyler oldu. Bunları ben bile tahmin edemedim. Hala şampiyonluk sevinci ile tel örgülere tırmanıp formasını türübüne atan adamların güya hocalık dönemlerinde, yönettiği takımın Galatasarayımıza gol atamadığında yendiklerinde ya da yenildiklerinde ne maymunluklar yaptıklarını gördük tanıdık. Aferin di onlara!
Ama biz onlardan bağımsız aptalca bir sevgiyi ölünceye kadar taşıyacağız. Ne diyor Can Baba?
Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin,
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun.
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar inansın.
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer;
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret,
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın,
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak,
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir.
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...
Biz onları geride bırakalım, hayatın her alanında değeri hakedene verelim. Sizlere kızıyorum. Hakan Ünsal, Gökmen Özdenak, Bülent Tulun sizin kafa yormanıza değmeyecek kadar sıradan adamlar. Ne olacak ki? Dünyasında sevgi olmayan, sorsan sevgi nedir diye, iki satır söyleyemeyen, yazamayan bu adamlar... Değmez...
Biz güzelliklerden bahsedelim. Beşiktaş gol attığında gülümsemeyen, soranlara "Bazı şeyler kolay unutulmuyor!" diyen erdemin adamı Lucescu'dan, Eskişehir'de taraftarı tarladan toplayan Metin Oktay'dan, adam oğlu adam HAGI den, polis copundan koruduğumuz kardeşim deyip kolarımın altına aldığım çocuktan, Hasan Şaş'tan, Vedat'tan, Emre'den, deplasmanda içeriye giremeyecek çocukları içeriye alışımızdan, Papazın Çayırına bayrağı diken delikanlı hocadan....
Bunlar yeter bize...Bizim farkımız bu eziklerden.
Fenerli bir türdür, normal insan fizyolojisi ile tanımlanamayacak garip bir organizmadır. Ama böyle bir tür var.. Normal ölçülere sığmayan ama yaşadığını görüp, tanımlayamadığımız bir organizma bu. Biz neye nefretle bakarsak onlar onu yaparlar. Gariptir ama böyle...
Bizde başkan başkandır, yönetici yöneticidir. Sevmek zorunda değilizdir. Biz takımımız dışında kimseyi sevmek zorunda değilizdir. Çoğu kez sevmeyiz de. Zoru severiz. 14 sene bekleriz keriziz der kendimizle dalga da geçeriz. Onlar Samsun'dan 4 maçta yirmiye yakın gol yiyip rakip futbolcuya saldırırlar. Kale direklerini yerlerinden sökerler. Kaptanlarını döğerler. Alkışlamak geleneklerinde yoktur. Biz bu ezikler dışında herkesi alkışlarız. Eziği alkışlamak alçaklıktır. Biz bunu affetmeyiz. Onlar için mazlum, hak sahibi yoktur. Espiri yetenekleri "nakıs" hatta sıfıra yakındır. Çünkü onlar ingilizcede "loser" bizim dilimizde "eziktir". Her şeyi çalıp çırparlar, marşları flamaları bile böyledir. Hep olgun meyvaların salatasını yaparlar. Ama kapları pistir. En iyi aşçıyı en iyi malzemeyi kullansalar da yaptıkları yemek bundandır yenilmez.
Misal, cümlesine şimdiki zamanda başlayıp gelecek zamanda bitiren Nihat Özdemir'dirler. Ne dediğini, niye dediğini anlamadığım halde cinlerimi tepeme çıkaran Hakan Bilal'dirler. Her cümlesine "Biz bunları biliyoruz, bizi konuşturmasınlar" diye garip bir giriş yapan adını andığımda bile tüylerim diken diken olan ezik türündedirler. Bunları anlayamamak için bir maç çıkışında Papazın çayırına gidip çıkan garip güruhu seyretmek yetecektir.
Gariptirler, acaiptirler, bir buçuk atakla, 0,5 golle gelen başarılara taparlar. Kafaları çalışmaz sürüdür bunlar. Cannes Fransa'da 4 çakar, bir yöneticileri 5 atarız der, Papazın Çayırını hınca hınç doldurur 5 tane daha yerler.
Bir de efsane söylemleri vardır. Her şeyin olduğu gibi bunun da anlamını bilmezler. Bilmeleri de gerekmez çünkü penguen tarzı bir sürü psikolojileri vardır. Efsane bir anlamıyla gerçek olmayan gelenekten ve dillerden taşınarak gelen söylencedir. Bir diğer anlamı ile de, yakın ya da uzak geçmişte yaşamış kişi ya da yaşanmış olayın büyüklüğünü ifade eden bir şeydir. Bunlarınki olsa olsa birincisi olabilir diyeceğim ama bunun olabilmesi için benim de bu toplumun bir ferdi olarak bu söylenceden haberim olsa gerektir. Oysa kerameti kendinden menkul bu zatların bu tevatürleri sadece kendilerinin bildikleri bir şey olması gerektir.
Bak dünkü maça, ne olduğunu anla bir yalan rüzgerı esti maç sonucunda. Faul diyen hakem -ki doğrusu da bu idi- endirekt dedi. Selçuk Ronaldinho golü attı. Koca yüreğin ayağı kısa geldi, gol oldu.Roberto sıradan vurdu kaleci perde yedi. Bir olasılıktı onca olasılığın içinde, şanslı sperm misali kazma olduğu kadar iğrenç adam kafayı koydu. Özeti bu... İki penaltı iki kırmızı çıkmadı. Ama sanki biz başka maç seyrettik ezik korosu başka.
Neden mi;
Sırrı yukarıda gizli. Bu memleket insan profili Fenerlidir, o nedenle çokturlar. Biz azız, az kalacağız herkes bir gün değil olabildiği zaman bizden olacak. Ve sonuç olarak "Eziğe Efsane Şarttır!" Tarih böyle yazar.
Okuyucu profilin gençler oluyor genelde. Bu yazıyı onlara hediye ediyorum. Hepsinin yüreklerinden ve gözbebeklerinden öpüyorum.Ne mutlu ezik değilim diyene!
Çetin
10 Kasım 2008 Pazartesi 18:41