25 Oca 2008

Fatih Terim ile Rüştü Reçberin Kaderi







Ülkemizin dünyaca ünlü kalecisi ile yine dünyaca ünlü büyük hocamızı neden dövüp gönderdiler. Kale aynı değilmi. Top aynı, saha aynı. Neden Rüştü topu burada tutabiliyordu da orada tutamadı. Neden Fatih Terim kıytırık futbolcuları yöneterek Avrupa Şampiyonu olabildi de Dünyanın en büyük futbolcularıyla tur bile atlayamadı. Atlayamaz, Rüştüde top yakalayamaz. Aslında atlardı turu imparator, Rüştüde halen Barcanın kalesindeydi. Bir şeyi atladılar. Kast diyorlar biz kadro diyoruz. Kadrolarını da götürmeleri lazımdı. Yani Tuttosport gazetesinde Levent Tüzemenle Can Bartu yazacaktı, Antena Uno da Ahmet Çakar yorumculuk yapacaktı. Hakemleri Erman Toroğlu itin kıçına sokup yönlendirecekti. Tribünlere Sefaları Saboları götüreceklerdi. Başları sıkıştığında racon kesecek Mehmet Ağar, en azından Milano’da emniyet müdürü olacaklardı. Bakacaktınız o zaman İmparatormu büyüktü Reykartmı. Rüştümü daha büyük kaleciydi yoksa Oliver Kahnmı.

Çeteistan İmparatoru


Fatih Terim vakasına ne demeli. Çeteistanımızın İmparatoru. Adamcağıza bu ülkede kelle başı 1000 dolardan işadamlarına konferans verdirdiler. Bir cümlesinde dediki”motivasyon hikâyedir, iyi bir takımınız yoksa.” Bunu duyan karını yeterli görmeyen iş adamı hemen ekibini değiştirip çuvalla tazminat ve transfer parası ödeyerek yeni bir ekip kurmaya karar verecekti ki imparatorun ikinci cümlesi patlak verdi.”iyi bir iş yapabileceğinize önce kendinizi inandırın.” Patronun kafası karıştı. Yani kötü ekiple iyi isteklendirme yapıp başarımı sağlayacağım. Ya da iyi ekip kurup ben tatilde puromumu tüttüreceğim. Her ikiside canım. Batarsan diceksinki ekibim kötüydü. Ya da iyi isteklendirme yapamadık. Her cümlesine ben diye başlayan bu adamı para vererek dinleyen sermayemizin de ne kadar üretici olduklarını görüyoruz yıllardır. Konumuz değil ama milyonlarca işsizi çalıştırıp sömüremeyen kapitalist mi olur.

İmparator Milana çalıştırıcı atandı. Muhabir sordu. Nasıl bir duygu efendim. Şaşırmadı bu makamlara toprakları tırnaklarıyla kazıyarak geldiğini, çalışan her Türkün gelebileceğini falan söyledi. Sonra Milandan kovulduğunu gene muhabirden öğrendi. Anlamamıştı çalışırken kovulacağını. Gene şaşırmadı hakkının yendiğini söyledi Milan hata yapmıştı. Yerine geçen adamdan daha iyi bildiğini biliyordu nasılsa. Havası sönen Milan, Fatih Terimi kovduktan sonra, önce Avrupa sonra dünya şampiyonu olacak bizi şaşırtacaktı.

Takım UEFA kupasını kazandı. Popescu penaltıyı Arsenal ağlarına gönderdiği an az daha beni şaşırtıyordu. Futbolcular maçtakinden daha hızlı koşarak kalenin arkasındaki taraftarlara koşarken o da koşmaya karar vermişti. Son anda durdu. Şaşırmaması gerekiyordu. Kendisinin beklediği başardığı normal şey için gereksiz yere zaferi başkalarıyla neden paylaşsındı. Hâlbuki gariban bir Adana çocuğu olarak sanat okulundan atılmış her sağlıklı erkeğin oynadığı oyunu oynamış iyide oynamış Galatasaray’a gelmiş yıllarca kaptanlık yapmış o takımın başına geçmiş, ülkenin en büyük derecesini yapmış bütün bu olanlara şaşırmamıştı. Şaşırsaydı şaşırmanın gerçeğe açılan kapı olduğunu o da görürdü.

Yalçın Küçük hoca gibi. Oda Alberto Aynştaynın ağzı bir karış açık şaşıran fotoğrafını görüp şaşırabilirdi. Şaşırmak veya şaşırtmak gerçeğe açılan bir kapıydı. Yıllar önce bir İstanbulspor maçının son dakikasında Galatasaray bir penaltı kazanmıştı 9 puan gerideydi liderden. Topun başına geçen Hagi penaltıyı atarak ümitlerin yeşermesini sağladı yeniden. Milan maçına Ali Sami Yende son 5 dakikaya 1-2 girilmiş Hakan Şükür karizmayı kurtaracak ama Galatasarayı kurtaramayacak golü atmıştı. Tam maç bitecekti ki bir penaltı verildi. Ümit Davala Milanın işini bitirip Galatasarayın ve Fatih Terimin başına iş açmıştı. Popescunun Danimarka da attığı son penaltı golü ise İmparatora apolet taktırmıştı. Ne yazık ki hocamızın kaderini son dakka penaltı golleri çiziyordu. Inzagi son dakikada penaltıyı atamamış Milano- Bodrum transit bileti aldırmıştı. İşin aslı astarı ise şöyleydi.

Bu ülkede her şeyin bir çetesi, kastı vardı tabiatıylada çete reislerine ihtiyaç. Futbolun getirisinin de çetelerce farkına varılmasıyla harekete geçilmişti. Çok ince ve derin araştırmalar yapılmış dünya görüşü ve en çokta sadakatiyle en uygun adam seçilmişti. Önce milli takıma, sonra da görüntüsü değişik ve büyük, olası zaferlere en yakın pilot takımın başına getirilmişti. Herkes susturulup kusturulmuş, büyük paralarla dünyanın en büyük futbolcuları transfer edilmişti. En iyi Türk futbolcularda aynı yerde konuşlandırılarak marşa basılmış, başta Hagi olmak üzere Taffarel, Popescu ve gelmiş geçmiş en büyük Galatasaray takımıyla ulaşılmaz yerlere gelinmiş, imparatora yeşil pasaport verilmiş tam isabet sağlanmıştı.

İtalya ile Çeteistan arasında Apo yüzünden husumet çıkmasaydı kimsenin aklına bile gelmeyecekti Hocayı İtalyaya sürgüne göndermek. Çeteistan başbakan yardımcısının takımından yapay bir geçişle İtalya başbakanının, dünyanın en büyük takımına getirilmişti. Ne vardı bunda büyütülecek canım. Ülkeler arasındaki gerginliği saymazsak tabi. Zavallı Fatih Terim öyle olur zannediyor. Yanına ayakkabısını valizini taşıyan Müfitide alıp kulübeye oturuyor. Aynı Hakan Şüküre hadi koçum demişti ya, Şevçenkoyada hadi aslanım üç kişiyi çalımla golünü at ben cebime para koyayım. Hani Emreyi dövmüştü ya atıldı diye. Maldiniyede fırça çekerdi canım ne olacaktı ki. Kovdular.

Zavallı Fatih, geldiği noktaya kendisinin geldiğine inandırıldı şimdi attan inip eşeğe de binemıyor. Eğer psikolojik tedavi görmüyorsa cahilliğindendir. Adanalı fakir oğlu fakir, sanat okulunu bitiremeyen cahil, mert delikanlının hikâyesi işte böyle aynıyla vakidir.

24 Oca 2008

Çııııııık, Çııık


Seyircisi az maçları televizyondan izlerken takıntım oldu artık. Kalesinde korner yada serbest vuruş gören takım tehlikeyi atlarır atlatmaz kenardan o canhıraş ses duyulur.''çııııııık, çııık.'' Ne demek ister acaba hoca. Çık demese futbolcular yerinde duracak kımıldamayacak topu kapan hücüm yapan tekrar üzerine gelecek. Eskiden kalma bir alışkanlık, bizim mahalle takımı günlerinden. Sarkık libero oynayan karizmatik abi öne doğru ''çııık'' diye yırtınarak koşar, diğerleri ona paralel çıkar ,olası ters bir topta rakip ofsayta yakalanır. Alışkanlık bulaşıcı o günlerden kalma fosiller antrönör olduğundan aynı ses aynı terane.
Bunu en iyi yapan hocamızı tespit ettim ben. İdolüm Ziya Doğan. İzlemekten zevk alırım. O tiple o diksiyonla ancak orta sırada bir takımın malzemecisi olabilecek kardeşimizi hoca yapmışlar, kendisine dünyanın en uzak ülkelerinden gelen delikanlıları teslim etmişler çık şu takımı yen demişler.Zavallı ben yaparım deyip imza atıyor bir de üstüne para veriyorlar. Ziya Hoca kendisine ayrılan çizgiyi asla aşmaz Fatih Terim gibi Yılmaz Vural gibi. Çizgiye milim kala durur, hemen döner, geri geri gelse de olur kulübeye ama o öyle sırtını sahaya dönerek gelir. Bazen o dönerken bir pozisyon olur görmediği için şaşırır ve bizleri şaşırtır sağolsun. Hızlı adımlarla kulübeye oturur şaşal suyu vardır içer. Ve bekler, o malum pozisyon hasıl olur olmaz bozuk sesi duyulur televizyondan. '' Çıııııııııııııııık''
Özledim seni be Ziya hoca. Şu kümeye oynayan takımlardan birinin hocasını kovsalarda sen geçsen. Diğer hocaların çık sesleri beni pek güldüremiyor.

23 Oca 2008

GB Oftaş Galatasaray Maçı 3-0

Maçın 40. dakikasında yazmaya başladım. Galatasaray 1-0 mağlup. Tabela hiç önemli değil. Elensede olur elenmesede. İğrenç bir futbol maçı seyretmekteyiz. 3 gün oynansa maça kalite gelmeyecek. Kaleci Aykuta kaleci demeye dilim varmıyor. O yüzden eleştiri gereksiz. Buızıt kazmasından her köyde var. Emreyi ben beğenmedim ilk maçta. Bu maçtada rahat oynayacağı topun kritik bölgeden taca çıkmasını sağladı. Sıkışan Sabri taç adacak adam bulamadı 2.gol kaçtı. Kafası çalışmayan futbolcuyu ben sevmem, istikbali yok Song gelene kadar bir kaza bela olmaz umarım. Sabri idare eder, olsada olur olmasada. Kapasite bu kadar saha içindeki amigo o yüzden taraftar sever ve kredisi kolay kolay bitmez. Volkan iyi futbolcu oynar, bu günkü maçtan daha kötü oynamaz üstüne katarak gider. Barış teknik sıfır ,iki pas yapamıyor, çok koşup topu kazanıyor kazandığının yarısını kaptırıyor. M. Güven son maçlarını oynuyor. Başka takıma giderse kadroya bile giremez. Carrusca yedek kulubesinin paspasçısı. Galatasaray halı saha takımın büyük futbolcusu olur. Bekleyelim satmayalım. Monşer Arda; gittikçe eriyor. Tekniği var ama oyuna katkısıyla oranlarsan ekside. Büyük futbolcu havasındaki küçük futbolcu. Lincoln gelir Ayhan'da kuvvetli dönerse oturur. Galatasarayın geleceğinde asla olmaz. Serkan Çalık; Bu fizikteki futbolcu kontenjanı Messiyle dolu zaten. Boyun 1.65 se forvetsen Maradona olacaksın , olamadın Messi. Serkansan bir dahaki sezon parası fazla Belediyesporlardan birinde o da cemaattensen oynarsın. Ümit Karan, bu gün oynayan takımın tek futbolcusu. Atsa da atamasada büyük futbolcu.
Külliyet kötü futbolculardan oluşan takımın angarya Fortis maçında iyi oynaması imkansız. Bu takımın adı Galatasaray olmasa bu futbolcu kadrosu kümede zor kalır hadi kupada tur atlasa bile.

Fortis Kupası Angaryası

Şampiyonluğa oynayan takımlar için tam bir angarya. Kadrolara bakıyorsun kimse as oyuncusunu oynatmıyor. Maçları seyirci izlemiyor. Televizyondan seyreden de yok. Bütün takımlar anlaşmış sanki. Yedeklerle maça çıkıyorlar. Elenmek pek üzüntülü değil. Bir de statüsü varki tam bir işkence. Oyna oyna bitmiyor. Adı üstünde kupa maçı, her maçın final olması lazım. Küçük takımın kupayı alma ihtimalini bitirdi bu sistem. Kupa tarihine bir bakın Kocaelispordan Altaya, Gençlerbirliğinden, Ankaragücüne kimler almış. Bu sistemle küçük takımın kupa alması imkansız. Bir önceki ligteki ilk 8 takım bekleyecek, diğerleri tek maç eleme sistemiyle 8 takım daha gelecek. Sonra tek maç eleme sistemiyle oynanacak bütün maçlar önceden belli olacak. Yani elersem kimin galibiyle oynayacağım belli olacak ona göre siperimi alacağım. Final maçıda Almanyada oynanacak. Süper kupa maçınında aynı sezon almanyada oynanmasına devam edilecek.

Servet Çetin Vakası


Nasıl futbolcu olduğunu bimeyen varsa anlatalım. Abisi Kartalsporda oynarken Kartalspor alt yapı hocası Necmi bir özel maç var diye abisine telefon eder. O sırada telefona çıkan Servet abisinin evde olmadığını söyler. Necmi Hoca da sen top oynamasını biliyormusun diye sorar. O da eh işte der çıkar oynar. O gün lisans çıkartılır Iğdırlı, güçlü kuvvetli, gözünü budaktan sakınmayan delikanlıya.
Kendisinin bile futbolcu olduğunu bilmeyen bu futbolcumuzun en büyük takımlarda milli takımda oynamasının sebebi ne. Anadolunun her köyünde bir Servet mutlaka vardır. Baktığın zaman futbolcuya benzemiyor. Her an kendi kalesine bile gol atabilecek hissi veriyor. Koşsan beraber sanki Serveti geçersin. İkili mücadelelerde görünmez bir kuvvet rakibini toptan uzaklaştırıyor. Topu 5 kere sektiremeyecek kadar teknik. Tanımayan biri ilk defa maçını izlese kesin futbolcu değil der. Ne yazık, Galatasarayın şu ana kadarki en verimli en iyi futbolcusu. Arda'dan Hasan'dan teknik futbolculardan daha çok katkı sağladı, daha çok gol attı. İyi futbolcumu kötü futbolcumu sabaha kadar tartışılır. Ben yinede futbol adına Servetin güreşini seyretmektense Hasan Şaş'ın çalım atışını Arda'nın gol pasını seyretmeyi tercih ederim.
Galiba kendisi hakkında en iyi yorumu, Ali Sami Yen kale arkasındaki ultrAslan Uni yapıyor.
'' Ayıboğan Servet''

21 Oca 2008

Galatasaray 1 Bursaspor 0

Ali Sami Yen bu sene ilk defa dolu ve taraftar coşkulu. Papuç pahalı, rakiplerin tamamı galip, bir önceki hafta takım deplasmandan farklı galibiyetle dönmüş. Bursasporun adı var sadece. Galatasarayı hiç rahatsız etmiyor. Zevkli bir maç olması lazım. Nerdeee. İğrenç bir hakem var sahada. futbolcular oynamak istemiyor ya hakemde onlara yardımcı oluyor. Acıbadem hastanesinin reklamlarını seyrediyoruz sanki. Artık iyice eminim sahaya en az 10 kere sedye geliyor kimse sedyeye binmiyor. Sedyede reklamlar. Delikanlılar en ufak bir temasta aahhhh yerde. Hastabakıcılar sahadai Hastane reklamı biter bitmez oyuncu kalkıyor devam.
İğrenç bir maç oldu. Ceza olarak futbolculara en az 2 şer defa seyrettirilmeli. Takımın en iyisi Servet. Topal idare eder Linderoth gelene kadar. Arda , Barış bütün topları ezdiler. Kötü oyun 3 puan. Bu hafta sayılmaz yenisine bakalım.

Statta Kadın Var

Kadınların, egemenliğimizi sürdürebildiğimiz tek yere, son kalemize yani statlara tebelleş olmaları hep o küfüre son vereceğiz saçmalığıyla başladı. O kampanyayı başlatanlar da, bunları futbol maçlarında bile başımıza saranlar da Allah'larından bulsunlar…
Nereden baksan manasız , neresinden tutsan elinde kalan bir mantık. Üç-beş tane kadını, kızı gördük diye kavgamızdan, küfrümüzden vazgeçecek kadar zayıf karakterli insanlar mıyız biz? İradesiz miyiz yani?…
Bu tribünleri dolduran abiler evde annelerinin, karılarının, kız kardeşlerinin yanında küfür etmiyorlar mı? Sokaklarda arkadaşlarıyla dolaşırlarken bir yandan etrafa balgam saçıp bir yandan da içinde noktalama işareti kullanmak yerine "a..na koydukları" derin cümleler kurmuyorlar mı? Sanki bütün erkek milleti her yerde;
"Aman etrafta aile var mı acaba?" …
diye tedirgin dolaşıyor da statta dikkat edecek. Hey Allah'ım yaa!...
Tamam, erkekler bazen kadınların yanında doğru dürüst davranırlar. Ve sanki doğuştan İngiliz centilmeniymiş de bir kaza eseri Türkiye'de yaşamak zorunda kalmış havalarına girerler. Ama yanında bulununca insanı kibarlaştıran o kadın ya patronları, herhangi bir hiyerarşide üstleri, ev sahibeleri filan olacak ya da çok güzel…
Yani baktığın zaman aklına bin türlü muzırlık getirecek ve erkeğe;
"Ben var ya; bununla baş başa iki saat geçirebilmek için adam bile olurum anasını satayım!" ..
dedirtecek bir kadın...
Haydi diyelim ki, şansın yaver gitti ve öyle bir güzele tribünde rastladın. O kadar insanın arasında istediğin kadar nazik ol. Küfür etme… Elini, kolunu hatta bacağını kullanarak rakip tribünlere onları ne kadar arzuladığını anlatan duygusal hareketler yapma… Sahaya bir küçücük bozuk para bile atma… Kadını da etkile.. Ne olacak? Ne yapabilirsin yani?
Hiç…
O yüzden tribünde ince davranmanın esprisi de, gereği de yoktur erkek için. Menfaatin bulunmuyorsa, ne diye kibarlık yapacaksın ki? Lüzumsuz bir şey…
İnsanlar; erkekler yani, haftalarca bekledikleri bir maçta hele ki bu derbi filan gibi önemli bir maçsa yanlarında değil herhangi bir kadın, Rahibe Teresa, Meryem Ana, Rabia Hatun olsa sallamazlar. Olması gerekeni, aklın, mantığın emrettiğini yapar, yani içlerinden geldiği gibi davranırlar. Küfür ederler kısacası küfür…
Hem, "Gelin Çiçek Derelim,Rakiplere Verelim" şarkıları söyleyip cici çocuk olacağız da ne olacak? En iyi olasılıkla, insanımızın yaratıcılığını engelleyeceğiz, onun coşkun yeteneklerinin önüne bir bent çekeceğiz. Olacak olan bu…
Evet, şimdi alt tarafı küfürlü şarkılar söyledikleri için "Tu kaka" denilen tribünler, edebiyatımızın keşfedilmemiş, gizli kalmış yetenekleriyle doludur. Aysel Gürel'in, Ülkü Aker'in söz yazabilmek için günlerce kıvranacağı besteleri al, kahvede pişpirik oynayan, okeye dördüncü arayan kafası güzel üç tane ağır taraftar abinin önüne koy;
"Babalar, bu tezahüratın yarınki maça yetişmesi lazım! Size güveniyoruz." ...
de ve ondan sonra otur seyret.
Hece veznine uygun, kafiyesi yerli yerinde, içinde aşk da, şiddet ve cinsellik de yer alan güfteyi -aynı hayat gibi işte - iki saat içinde hazır etmezlerse bir daha maça gitmek nasip olmasın. Karacaoğlan gibi adamlar bunlar. Kalender, çelebi, aşık ve de şair. O rahmetli de bu devirde yaşasaydı, büyük ihtimal üç büyüklerden birinin Kapalısı'nda yerini alırdı bence. Tribünün kenarda köşede kalmış bu halk şairleri bugüne kadar bilumum müzik ödüllerinin "En İyi Söz Yazarı" kategorisinde bütün ödüllere ambargo koymamışlarsa tamamen efendiliklerinden, alçak gönüllülüklerindendir. Tabii bir de sahipsiz olmalarından…
Tamam, hadi onlar kabiliyetli. Koskoca bir kitlenin içinde, alt alta üç-beş dizeyi yazabilecek yetenekte bir iki insan elbette çıkar. Doğru…
Peki; bu kahve köşelerinde hazırlanmış şarkıların ömürleri boyunca 3-5 saat müzik eğitimi ancak almış, hatta onu bile görmemiş on binlerce kişi tarafından herhangi bir müzik aletinin eşliği dahi olmaksızın hep bir ağızdan ve dosdoğru bir sesle söylenmesi meselesini ne yapacağız?
Yok yok…Biz milletçe yetenekliyiz bu sanat manat konularına. Tribünde, şurada burada işimize yarayacağını bilsek, el ele tutuşup bale bile yaparız istesek. Ama uğraşmıyoruz…
Evet, tribünde kadın, küfürsüz toplum fetişizminden önce de vardı ama onlar bizim gözümüzde kadın değildi ki. Biz de onların gözünde erkek değildik zaten. "Omuz omuza" diye birlikte yırtınan, "Pınarbaşı"nı birlikte çeken, takım'ın çıkış tünelinde görünme saati geldiğinde meşale ve sis bombalarından korunmak için atkılarla yüzünü peşmergeler gibi saran aynı cins canlılardık. Belki aramızdaki tek fark, onların atkılarına bizden biraz daha fazla parfüm sıkıyor olmalarıydı…
Ama şimdi, sırf moda diye, televizyon onları gösteriyor diye, kocası haftada bir kez de olsa huzurlu birkaç saat geçirmesin diye, "Ama Ayşe Hanım da gidiyor" diye, saçları bir kavanoz jöleli, pür makyajlı, türbanlı, dekolteli, kameramanın dikkatini çekmek için kuaförden çıkıp gelmişi, futboldan anlayanı, anlamayanı, aptal aptal sırıtanı, somurtanı...Yüzlerce kadın istila etti mabetlerimizi. Ya arkadaş, biz sizinle birlikte ağdacıya geleceğiz diye tutturuyor muyuz? Orası da bizim mahremimiz işte…

"Kız Sema maça gidelim mi? Hem bayanlara bedavaymış?"
Bedavaysa gidin tabii. Gerçi halk kütüphaneleri de ücretsiz, ama oralara uğramak hiç aklınıza gelmiyor. Orada televizyon kamerası yok ama değil mi? Aklınıza ayrıca;
"Ulan biz eksik insan mıyız? Biz de bireyiz. Neden bizden para almıyorsunuz?" …
diye sormak da gelmesin. Gidin gidin…
"Yaa anne yaa İlhan Mansız çok yakışıklı ama! Ne olur gitsem?" …
"İyi iyi tamam git. Ama Firdevs ablangile söyle de beraber gidin. Hem onun oğlan statta çalışıyor.Başınızda erkek olur. Ben de dolma sarayım size. Yersiniz açık havada." …
Sar annesi sar. Onlara dolma, bize de kalınından birkaç sigaralık sar… Bu kepazelik normal kafayla çekilmez çünkü. Ha, kız evden çıkmadan;
"Bana bak! Elletmeden gelin haa" ...
nasihatini vermeyi de unutma. Ne olur ne olmaz…
Bunlar tribünde de başka bir alemdir. Bir kere müzik kulakları yoktur. Tezahüratın ne melodisine ne de sözlerine uyamazlar. Zaten kadınların normal zamanlarda da şarkı sözlerini ya hiç anlamama ya da yanlış anlama gibi bir problemleri vardır. Bu durum statta iyice su yüzüne çıkar. Sonra, illa ki el çırpar, alkış tutarlar. Sanki bir şarkıyı alkış eşliğinde söylemezlerse günaha girecekler…
Tribün adamları, amigolar çaresiz çabalar içinde;
"Arkadaşlar, hanımlar, sözlü kısımlarda alkışlamayın sadece söyleyin. Ses boğuluyor, hiçbir şey anlaşılmıyor." ...
diye yırtınırlar. Ama nafile, hanımlar tınmazlar bile. Onlar, kendileri eğleniyorlar ya yeter...
Büyük bir kısmı sahada olup biten dışında her şeyle ilgilenirler. Sırıtarak stadı seyredenler mi ararsın. Yanındaki erkeğe inadından maça gelen, ama daha kapıdan girdiği anda pişman olduğu için surat asan mı istersin. Hepsi bir arada bulunurlar. Bir de soru sormayı kendine asli vazife edinenler vardır;
"Kemal, bu maçı hangi kanal veriyor?" ...
Kemal belli belirsiz bir fısıltıyla ve hoşnutsuzluğunu belli ederek cevap verir. Çünkü, soruyu yanıtlarken biraz istekli davransa, bu soru-yanıt faslının ardının arkasının gelmeyeceğini gayet iyi bilir. Ama ne kızın öğrenme azmi, ne de Kemal'in çilesi bitmez;
"Ay keşke bir kartona maç Zart TV de izlenir diye yazsaydık. O zaman kamera bizi de çekerdi dii mii Kemal?" …
Kadın kadına gelenler de olur elbette. Bu gruplar genellikle annelerinin evde yapacağı haftalık Pazar temizliğinden kaçan genç kızlardan, kocaları şehir dışında bulunan ev kadınlarından ve sayıları çok az da olsa futbolu gerçekten seven hanımlardan oluşur. Muhabbetleri de daha değişiktir;
"Hii! yabancı takımın 4 numarasına bak, nasıl yakışıklı. Yoksa bu bizim takım mıydı? Çok tatlı bee!" …
"Aaa, Ümit'in saçları kısaymış! Televizyonda daha uzun duruyordu. Sence briyantin mi sürmüş yoksa jöle mi?" …
"Hasan'ın kafası da pek söbüymüş kız! I-ıh uzatsın bu çocuk saçlarını… Yakışmamış böyle dazlak."..
Hayatın her alanında olduğu gibi statlarda da susacakları yeri bilmezler kadınlar. Bazen bir futbol karşılaşmasını izlerken insanların siniri bozulur. Maçın ortaları gelmiş ama henüz gol olmamışsa mesela. Durum kritik, herkes gergindir böyle bir anda. Tam millet homurdanmaya, protestolara filan başlayacakken; rakip kaleye yakın, tehlikeli bir yerde faul olur. Hakem düdüğü çalar. İnsanlar ayaklanır ve zerre kadar merak duymadığı bir gösteriyi izlemekten bunalmış olan kızımız sorar;
"Kemal, ne oldu?" ...
Kemal' in aklı ve gözleri sahadadır;
"Çift vuruş oldu güzelim!" ...
"Kemal, sen de yap!" …
"Ne yapayım canım?" …
"Çift vuruş yap!" ...
"…………..?" ….
"Eve gidince çift vuruş yap Kemaaaal! Tamam mı! Hi hi hi" …
Tam önlerinde oturduğun için ister istemez kulak misafiri olursun bu yarı erotik saçmalığa. Canı gönülden bir "Fesuphanallah!" çekersin. Aklından da;
"Ulan dönüp şunun ağzının ortasına bir sağ bir sol çaksam, çift vuruşu öğrenmiş olur mu acaba?" …
diye geçirirsin. Sonra işi Kemal'e havale ederek;
"O bildiği gibi yapsın"…
diyerek maça konsantre olursun…
Ama bitmez. Ne Kemal'in, ne senin çekeceklerinin sonu gelmez. Bu aslında, Ademoğlu kavminin sonsuz çilesidir. Kemal, dünyanın her köşesinde benzeri zırvalarla uğraşan hemcinslerinin bir örneğidir sadece.
Oyunda son dakikalar yaklaşır. Takım, atak üstüne atak tazelemektedir. Herkes ayakta, heyecan son haddinde. Ve tabii ki kızımız devrede;
"Kemal, söyle otursunlar. Göremiyorum!" …
"Bebeğim sen de kalk! Bu kadar insanı nasıl oturtayım şimdi?" …
"Sen beni sevmiyorsun!" ...
Buyrun… Kemal'e mi yanarsın, maça mı ? Giden puanları mı hesaplarsın, yoksa talihsiz Kemal'in karanlık geleceğini mi düşünürsün? Dönüp arkanı uyarsan;
"Kemal'im, seni tanımıyorum ama söylemeden yapamayacağım. Yol yakınken şu yanındaki salaktan kurtul. Sana kız mı yok? Başkasını bulursun. Hatta hiç bulmazsan daha da iyi olur!"..
desen, bir şey değişir mi acaba?
Hayır, hiç sanmıyorum.
Başka erkekler tarafından uyarılmamış ve de diğer erkeklere ikazda bulunmamış bir delikanlı

var mıdır dünya üzerinde?

Yoktur…

Peki, bu uyarıları ciddiye alıp, hayatını karartmayan bir delikanlı?
O da yoktur…Ama en azından, ben maça yalnız gitme özgürlüğümü kaptırmayacağım. Götürmüyorum işte…

ultrAslan.com'dan alınmıştır.

Çapa (Ön Libero)

Son zamanlarda futbol aristokratları bir terim yarattı. Öncekiler nede güzel ad bulmuştu en arkadan oyunu yönlendiren, ofsaytı idare eden, seken topları toplayan, teknik yakışıklı, karizmatik, genelde kaptan olan takımın sembol futbolcusuna. LİBERO. Misal, Alpaslan ,Fatih, Beckanbauer....Orta sahada oynayan genelde daha az teknik, taç atan barajda duran, çok koşan, çok top kapan vede çok top kaptıran olsada olur olmasada hamallar işçiler vardı , haf denirdi bunlara. Misal Muhammed, Rıza,Müjdat.... bunlara ön libero denmeye başlandı.
bu futbolcuların takımlarına katkılarıyla çapanın bir tekneye katkısı birbirine çok benzemekte.
Çapa, ön libero her neyse artık takımın en önemli mevkisi, eksikliği en çok çekilen bölgesi sayıldı. Ağır işçi, hamal, en çok terleyecek bu bölgede en iyi kim yapacak bu işi. Dünya tarihine bir bakılırsa böyle işleri en iyi zenciler köleler yapmış. Yani arkadaş ben olsam ön libero denen yere asla beyaz futbolcu, nişantaşı topçusu yada alt yapıdan yetişmiş adam koymam. Emre Belözoğluna güvenmemde Batistaya güvenirim. Linderotu alacağıma Conceiçao yu asla göndermem. Yunanlı Basinası Floryaya sokmam Köle Saido yu banko oynatırım.

Ortopedik Lig Karması

Teknik Direktör; Rıdvan Dilmen( ortalaması en kötü büyük futbolcu, 105 maç 7 senede ortalama senede 15 maç)
Rüştü-Okan- Gökhan Zan-Ricardinho- Carrusca
Lincoln- Linderoth-Appiah-Emre Belözoğlu-
Nihat- Kezman
Yedekler: Fatih Tekke, Ergün, Deniz, Necati
Oynadıkları sezon toplamıyla çıktıkları maç ortalaması itibarıyla en verimsiz futbolcular.
Futbol hayatlarının büyük bölümü salonda jimnastik yaparak, takımdan ayrı düz koşu koşarak, MR çektirerek geçer.
kapıdan içeri sokmayacaksın.

Bizde Size Güvenmiştik

Yılan, ceylan, kartal, kaplumbağa ormanda gezintiye çıkmışlar. Bakmışlarki tehlike var avcı yaklaşmakta. Kartal demiş arkadaşlar bana müsade ben uçar kurtulurum. Ceylan demiş kimse kusura bakmasın ben bir el daha ateş sesi duyarsam hızlı koşar karşıki dağa kendimi atarım. Yılan demiş nasıl olsa bana bişey olmaz ben biraz sonra şu kayaların içine girer gözden kaybolurum. Peki demişler kaplumbağaya sen ne yapacaksın."bende sizi adam zannedip güvenmiştim"
Hasan Şaşın Fener maçından korkup kendini attıracağını, hayatında MR çektirmemiş Linderotun ortopedi hastanesinden çıkmayacağını, pinokyo Lincolnün en ufak bir darbede sakatlanıp yatacağını, Okanın Ayhanın acemi kulüp doktoru tarafından iyileştirilemeyeceğini, Hoca Dedemizin Fener maçını sıradan bir maç gibi göreceğini, Ardanın hayatının en kötü maçını oynayacağını hesap edememiştik.
Biz, bunlara güvenipte gece 12 ye kadar Fenerbahçe stadında esir kalırken, sahaya ısınmaya çıkan Galatasaraylı futbolcular sanki jübile maçına çıkmış gibi fenerli futbolcularla sarmaş dolaş olmuşlardı. Maçtan sonra forma değiştirdiler, muhtemelen aynı gece aynı barda eğlenmişlerdir biz karşı tribünlerde kendi kardeşimize söverken.
Bizi Fener maçında yanlız bırkanlar, boynumuzu bükük eve gönderenler , büyük maça çıkmayan çıkamayanlar, avcıyı , tehlikeyi sezdiğinde kaçanlar defolun bize kaplumbağalar lazım.
Hagi lazım, Popescu Lazım Taffarel lazım.