18 Nis 2012

Beşiktaş Çarşısının Çapulcuları


Yazılarımı okuyanlar bilir, Beşiktaş'la ilgili pek bir şey yazmam. Senede iki defa mecburiyetten Beşiktaş'ı seyrederim, bizim maçların dışında benim için Beşiktaş yok hükmündedir. Küçüklüğümden, delikanlılığıma kadar benim de ocağım olan İnönü Stadı tribünlerine, son 30 senede 1 defa gitmişim. Maçlarını merak etmem, maçlarında taraf olmam, Antalyaspor'dan ne kadar hoşlanmıyorsam, Beşiktaş'tan da o kadar işte. Hatta şunu da itiraf edeyim, Fenerbahçe- Beşiktaş maçlarında her ne kadar bana ne modundaysam da, içten içe Fener yensin isterim. Çoğu Galatasaray'lının aksine biz Şampiyon olamayacaksak, Fener yerine Beşiktaş şampiyon olsun diyenlerden değil, Fener şampiyon olsun diyenlerdenim.

Beşiktaş, takım olarak büyük takım değildir. Her ne kadar 3 büyüklerden biri diye bugünlere kadar yutturula geldiyse de, bu durum futbolumuzun global kraliyet ailesinin, bir ekmek kapısı daha aralaması ve ne yazık ki bulması sebebiyledir. Kimi zenginler, ya da zengin olmak isteyenler Beşiktaşlı görünerek(bakınız, Demirören halkı) sömürecek bir takım ve o takımın yandaşı daha yaratmışlardır. Anadolu'nun herhangi bir şehrinde gelene geçene hangi takımı tutuyorsun diye sor, % 3 Beşiktaşlıya rastlayamazsın. Hele ki yurt dışında Beşiktaş diye bir yabancıya sorsan, aptal aptal bakarlar.

Beşiktaş ilçe takımıdır. İstanbul'un en güzel bölgesinde ve son sarayın bulunduğu mahallede ve en çok da İnönü Stadının yürüme mesafesinde olmasının avantajıyla tesadüfen büyük gözükmüş, piyasaya ayıplı mal olarak sürülmüştür. Galatasaray ve Fenerbahçe bir semt takımı olarak, homojen bir şekilde önce bulunduğu şehir, sonra ülke ve yurt dışı olarak  ve dahası kendi payımıza alınan Avrupa Kupalarının yarattığı ivmeye bağlı olarak, büyük takım olma vasfını kazanırken, Beşiktaş kalabalık bir ilçe takımı olarak sadece lokal bir sahiplenilmeyle, işte ligimizin son süper final maçlarına kadar gelebilmiştir. Bir Beykoz, bir Kartal, bir Pendik, bir Alibeyköy neyse, Beşiktaş da odur. Bu saydığım takımlardan büyüklüğünün tek sebebi, ülkenin en büyük tarihsel stadının Beşiktaş ilçesinde yapılmış olmasındandır. Dükkanlarını bırakıp, yürüyerek maça gidenler, maç bitiminde yine yürüyerek dükkanlarını açabilmişler, gide gele, konuşa, bağıra çoğalmışlardır.

Beşiktaş takımın analiz etmek için çok bile yazdık. Şimdi biz gelelim bu sıradan, sırtından sebeplenen bir kaç holding sahibinin itelemesiyle her sezon ligin güçlü takımlarından biri olan Beşiktaş'ın tarafı olan, maçlarıyla eğlenen, kendini adam yerine koyan, kendini büyük takım taraftarı sanan çapulcu yığınlarına.

Tartışma sıfır, ülkemizin en aşağılık, en aptal, takımına en çok zarar veren, tıklım tıklım tıkıştıkları İnönü Stadı direkler arasından gürültü kirliliğinden başka bir şey çıkaramayan, oynanan maçla alakası olmayan, ağız ishali, küfür makinası taraftardır. Taraftar dediğime bakmayın, lafın gelişi, bu yığınlar Beşiktaş'ın bile tarafı değildir. ''Maç var dediler geldik, küfürümüzü, kavgamızı ettik, maçın neticesinden bağımsız çarşımıza dönüyoruz''dan başka cümle kurabilen yoktur aralarında.

Maçın henüz 20. dakikası, takımları da iyi oynuyor, var mı  yok mu belli olmayan kıl payı ofsayttan geriye düşmüş. Kime karşı? 34 lig maçı bitiminde 22 puan fark yediği Şampiyon'a karşı. Biz geçen sene utancımızdan sokağa çıkamadık. Bin türlü kepazeliğin direk içinde olduğu halde, ülke futbol konjöktüründen haberi olmayan, bir iki salak tarafından icat edilen bir turnuvayla, 3 maç daha küfür etme, 3 maç daha eğlenme şansı verilmiş size, daha ne istersiniz çapulcular?

Sanırsın ki yenerse Şampiyon olacak, rakibinin kim olduğundan habersiz, 3 ay sonra hangi stadyumda küfür edeceği belirsiz, bir daha ne zaman Avrupa takımı göreceği hak getire, Beşiktaş Çarşısı imiş ortalığı pislik götüre. Zaman zaman duyarlılık gösterdikleri yalanlarına şahidiz. Hasankeyf'in sular altında kalmasına razı değiller, şike yapanların ceza almalarına da. Beşiktaş tarihinin belki de en sevimli hocasının  ligin bitime 2 ay kala kovulmasına, sezonu Aziz Yıldırım'ın ranza arkadaşı olarak geçirmiş, kariyeri sıfır, futbolculuk geçmişi sıfırın bir üstü olanın tekrar leşe konmasına da karşı değiller. Takımının en  Karizmatik oyuncusunun salladığı hazreti tabandan sonra hakemin acıyıp atmamasına karşı değiller, tıpkı çaylak hocalarının o Karizmatik futbolcuyu oyundan alıp yenilginin baş sorumlusu olmasına karşı olmadıkları gibi.

Muhakkak vardır, içlerindeki masum, dürüst, ahlaklı, takımını en saf bir şekilde seven, haksızlığa karşı duruşu olanlar. Karıncayı incitmeyiz dediysek, böcekler durumdan vazife çıkarmasın. Büyük Beşiktaş taraftarı olmak isteyenler beni iyi dinleyin. Bu size ilk ve son çağrımdır. Çok daha beter günlere hazırlıklı olunuz. Belki bir daha Galatasaray maçı seyretmeye ömrünüz yetmeyebilir. Soydular sizi, siz çapulcuların arasında asimile olmuş fedakarca desibel desibel ''Kartal gol gol'' diye 12 parmak bağırsaklarınızı yırtarken sattılar gelecek sandığınız güneşli güzel günlerinizi. Sonra da kaçtılar, kalanlar şimdi, ılık ateşte kurbağayı haşlıyorlar. Uyanın, kazandan kendinizi atın kurtulun. O ılık ateş gittikçe harlanacak, pek kısa zaman içinde mayışacaksınız, zıplayacak dermanınız kalmayacak. Aynı takımı tutma bahtsızlığına uğradığın çapulcuyla maç seyretmek zorunda kalırsan, etrafın en ufak bir kıvılcımda panik içinde kalacak, sen başını dik tut. Onlar organize küfür ediyor olacaklar, takımları gaza gelsin gol atsın diye, atamaz, hiçbir futbolcu küfüre karşı hünerini sergileyemez, sen sus. Bekle, hayal et, bu ulusun evlatlarının daha önce yaptıklarını gözünün önüne getir, lanetle hatırlayacağına ben de yapabilirim de. Takımın zafer ve yenilgi ile daha çok karşı karşıya gelecek, bu iki hokkabaza aynı şekilde davran. Yenildiğinde ağla, gülmek hep beraberdir de, ağlamak çoğu zaman tek başınadır. Her şeyini bağladığın takımın, bir final maçını da kaybedebilir, yıkılma, yeniden denemesine yardımcı ol..

Kısacası canım kardeşim, sürüden ayrıl, kurtlarla boğuş. Hadi şimdi, bu gece, durma, size, çarşıya yakındır. Git Yıldız Parkı'na, lale zamanıdır. Kopar beyazından, koy yastığının altına öyle uyu. Siyahı ara, kokuyu duy, Sabah uyandığında hissettiğin şeyler, büyük takım taraftarı olmanın dayanılmaz onur ve gururu olacaktır.

17 Nis 2012

Bayraklarınızı Yıkayın Şampiyonluk Yakın; Beşiktaş 0- Galatasaray 2


MAÇKOSKOP
KADRO:
Muslera
7
Ebu
5
Ufo
6.5
Semih
8
Hakan Balta
5.5
Melo
8.5
Selçuk
2
Engin
7
Neco
5
Elmander
5.5
Riera
6

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
Aydın Yılmaz için oynama ihtimali olur diye maçın adamı olacak demiştim Cumartesi günü. İlk 11 de yoktu, aynı takım çıktı bugün de sonradan girdi. İsmail Köybaşından da ümitliydim, benim yüzümü kara çıkarmadı. O bölgede topla buluştu Aydın, karizma karizma çizdirmek uğruna, kırmızı pahasına çekti formasından. Eski cılız Aydın olsa feryat figanla çimleri öperdi, üstelik çok kötü oynadığımız dakikalarda Karizmayı attırabilirdi. Delikanlılığı tercih etti, defalarca çektiiğişutlardan birini daha çekti. 30.000 zurna o an zırt dedi.
-
VARİL:
Selçuk İnan; Maça kötü başladı,ilk yarı ortalarında dengeyi sağladı, maça ağırlığını hissettirmeye başladı. Kullandığı serbest vuruşta Rüştü tecrübesi golü önlemese, maç bazındaki formu çok daha yukarıya çıkabilirdi. Belki Selçuk bu maçta daha çok savunma özelliğini kullandığından beklentimizi karşılamadı. Biz rakip takımı izlemediğimizden, kendi futbolcumuzun hamlelerini sayıyoruz. Sarı kart aldıktan sonra oyundan hepten koptu. Nitekim Grande’de benle aynı fikirdeydi, maçı tamamlatmadı. Bilmiyoruz, hoca maçın sonlarında tansiyonun çok daha artacağını hesaplayıp, hekemden korktu, olası bir kırmızı karttan kurtardı.
-
GLADYATÖR:
Felipe Melo; Maça kötü başlayanlardandı. Selçuk ile kendisinin maça kötü başlamasını taktiğe bağlıyorum. Topu Beşiktaş’ın kullanmasına müsaade edip önce gazlarını çıkartmayı tercih ettiler. Nitekim dakikalar ilerledikçe bu takımın vazgeçilmezi olduğunu bizlere bir kez daha teyit ettirdi. Mezarlıkta geceleyin başı boş bir pitbull ne kadar korku verirse, orta sahada Melo o kadar tehlikeli. Bir maç daha olsa ayı tempoda oynar. Beşiktaş orta sahasının en teknik futbolcusu Fernandez, kaleye giden yolda her delik aradığında karşısında Melo’yu buldu. Maçın sonlarına doğru kuduran Beşiktaş seyircisine bulaşmayarak maça aşılı çıktığını gösterdi.   
BOROZANCI:
Hüseyin Göçek; Maçı karakolda bitti. Attığımız golde herkes sarı çizgiyi bizim aleyhimize çizeceğinden hatalı bulunacak. Yan hakemin verdiği devam kararıyla ipe götürüldü. Çok kötü bir yönetim gösterdi ama tek tek pozisyonlar incelense verdiği hatalı kararların çoğu Beşiktaş lehineydi. Selçuk’un sarısı gereksiz, sırtına yediği karateci tekmesi kırmızı karttı. Maçın kendisi açısından en önemli pozisyonunda ofsayt yoktu. Melo’nun bir bacağı 10 cm Rüştüye yakınsa diğer bacağı yarım metre Muslera’ya yakındı. Yenilgiyi hakeme bağlayan kolpacılar, oynamayı bilmeyip yerim dar diyen cahil gelinlere benzediler.     
-
BİR SORU – BİR CEVAP:
Beşiktaş seyircisi mi, Fenerbahçe seyircisi mi daha iğrenç?
Fener seyircisi dahil, Dünyanın en adi taraftarı Beşiktaş taraftarıdır. Bu maçla alakası yok, yaptıkları tezahürat değil, gürültü kirliliğidir. Ben Beşiktaş kaptanı olsam maçın her hangi bir anında durup, seyirciyi sustururum. Büyük bir ceza alacaklar, ama kesinlikle takım ödül kazanmış olacak. Bu seyirciyle top falan oynanmaz.  
-
İMPARATOR:
Fatih Terim takımı Cumartesiye hazırlamıştı. Biz taraftar bile  bugün Cmartesiden daha az maça motive olabildik. 2 gün önce sarı kırmızı bayraklarımızla rakı balık eşliğinde evi tribüne çevirmişken, bugün atkısız, şapkasız, pilav patatesle maçı izledik. Beşiktaş için ölmüş eşeğin kurttan korkmaması misali fark yoktu. Fatih Terim için iş kolay değildi. Maçı çok güzel yönetti. Golü bulduktan sonra, kontrollü oyunu sürdürüp, fazla sıkmadan ikinciyi bulup dönme arzusundaydı. İkinci yarı tamamen topa bastı. Takım savunmasına geçti. İş sarpa sardığında yanında imdada koşturacağı kozları vardı. Oyunun her kademesinde hayata geçireceği planı vardı. Kazayla gol yesek, Baros’u alacaktı. Aydın ameliyatı yapınca, Baros istirahata devam etti. Maçın sonlarında oluşan futbol dışı karambollerde takımı olay mahallinden uzaklaştırdı.   
-
ORDAKİLER:
Gittiğim, seyrettiğim maçlarda çok kötü, çok iğrtenç seyirciler gördüm. Ama bugünkü Beşiktaş seyircisi kendini de aşıp iğrençlik rekoru kırdı. Takımına tezahürat yapmak yerine 90+ 4 dakika her hangi bir insanın yapamayacağı şeyi yapıp küfür ettiler. Bu kadar organize, senkrone küfür, ardından fiili saldırı tam çarşının ruhuna uygun hareketlerdi. Türkiyede futbolu yöneten biri olsa en az 1 sene bu takıma maç seyretmeyi yasaklardı. Bu maça kadar ordakiler deyince hep bizimkileri yad ettik. Biz bu maç orda olamadığımız için, orda bulunan insan görünümlü yaratıkları yazdık. Beter olsunlar, hatta Fenerbahçe’ye de yenilsin 4.olsunla, alttan gelen 5. ye de çarpılıp Beşiktaş çarşısında limon satsınlar.  
ANALİZ:
2 gece 3 gündüz süren maç aslında çok daha önceden başlamıştı. Hafta başında taraftarın beklentisini Terim hayata geçirip, dayak atanla dayak yiyeni antrenmana çıkarınca ucuz beklentiler içinde olanlar, zaten  turnuvaya geriden başlamışlardı kalelerinde bir gol daha gördüler. Bu Galatasaray mutlaka bir çözüm üretir üretmesine de eldeki kuş her zaman daldaki kuştan daha evvel gelir. Melosuz orta saha, köpeksiz köy meydanıdır. Hiçbir şey de olmayabilir, çakallar değneksiz de gezebilir. Fatih Terim’in elinde bir zabazingo var, milyonlarca Galatasaraylının ortalama görüşünü anında kendisine bildiriyor. Semih Kaya’nın ilk 11 çıktığı andan itibaren aklımdan, kalbimden ne geçiyorsa inanılmaz bir biçimde Hoca tarafından hayata geçiriliyor.
Cumartesi, maça bugünden daha hazırdı takım demiştik. Nısanın ortasında yağan bir yağmur sahayı göl haline getirdi. Eskiden kar, yağmur yağdığında, seyirci erken maça girdiğinden yardım istenir, takta paspaslar ellere tutuşturulur, su veya kar kürülürdü. 40 sene sonra değişen bir şeyin olmadığını gördük. Günümüzde sıradan bir laz müteahhitin yaptığı inşaat bile sele karşı önlemliyken, koskoca İnönü Stadını, milyonlarca doların döndüğü dolapta logarları tıkalı görmeyi içime sindiremedim.

Pazar günü Fener turnuvaya galip başlayınca Namık kemal Köprüsündeki vak vaklar umutlandılar. 34 maçta 22 puan fark yemiş Beşiktaş’tan lidere çelme bekleyenlerin dualarıyla maç başladı. Ezberlediğimiz takım, ezberlediğimiz dizilişle bakalım Beşiktaş nasıl oynayacak diye kısa bir bölüm izlemede kaldı. Ama maçın seyirci bizdik onlar oyuncusuydu, sıkıldılar seyretmekten, oynamaya başlayınca da bildiğimiz oyun düzene geçti. İlerde hücum pres, rakibin etkili adamlarına rahat top kullandırmama. Topu kaptığında, adam eksiltme gol bölgesinde fazla adam bulundurma.

Cılız Beşiktaş ataklarının helyum gazı alınınca, galibiyetten en ufak bir kuşkusu olmayan taraftar golü beklemeye başladı. Muslera’nın bu sene yaptığı kalecilik dışı tek hatayla bulunan pozisyon savuşturulduktan sonra, Neco’yla, Selçuk’la, Elmander’le ölçme, biçme işlemleri başladı. Kalenin koordinatları ytam olarak ezberlendikten sonra operasyon başladı. Melo’dan yediği dayakla aklı başına gelip, takıma katkı vermesi gerektiğini belleyen Rirea, korneri ısrarla el bombasına çevirdi. O top girecekti, girmese en fazla 2 pozisyon sonraki girecekti. Tam çizgideydi, Hüseyin’in hiçbir dahli yoktu. Pitbull’un hırlaması, kavga eden iki futbolcunun golü verilen kararın isabetliliği açısından iyi bir ironiydi. Top bir şekilde içeri girdiğinde klasik Rüştü kolunu seyrettik. Yediği gollerin % de 80inde elini havaya kaldırıp hakemden medet beklerdi.

Golden sonra Beşiktaş seyircisinin küfürlerini anlamaya çalıştık, maç seyretmekten ziyade. Devreye galip girmek, devre aralarının Dünyadaki en büyük Antrenörü için ne demek en iyi biz biliriz. Galatasaray, devre arasında en az bir gol atmış olarak sahaya çıkacaktı. Maçın kazaya kurban gitmesine müsaade edilmeyecek bir şekilde devam etmesi sağlandı. Elmander, gol atmayı düşünmekten çok, topun kalemize mümkün olduğunca uzakta kalması için çabalıyordu. Beşiktaş son barutunu kullanıyordu o dakikalarda. Veli’nin 49-50den vurduğu müthiş şutu Muslera kendine yakışır şekilde çıkardıktan sonra, Hoca’nın futbolcu tornasından çapakları alınmış şekilde çıkan yeni mamul Aydın, son noktayı koymak üzere sinsice sahaya sızıyordu. Çok geçmeden bir büyük takım golü seyrettik. 28 saniye süren bir azaptan, 8-9 futbolcu pasından sonra önüne alan Aydın, delikanlıca sürükledi topu. Doksanın örümceği rahatsız olurken, Rüştü’nün elini havaya kaldırması için vakit yoktu.

Eserim Semih için maç be maç yazacaklarım bitti. Şampiyonluktan sonra hikayesini, destanını yazacağım yazabilirsem. Bir stopere hayran olacağımı hiç aklıma getirmemiştim. Bu akşam Engin Baytar'a da ayrı bir selam çakarak burun farkıyla takımdan ayıralım ve oynadığımız takım oyununa saygımızı sunalım.   

Kuşkumuz yok, bir sezonda iki defa şampiyon olunacak. Formaliteler tamamlanıyor. Halı sahada maç kopunca yenik takım cıvır ya, aynen böyle olacak. Bu gece Beşiktaş cıvıdı, mızıkçılık yaptı kaçtı. Pazar günü de aynı son Fenerbahçe’yi bekliyor. Zaten angarya diyecekler, biz zaten Avrupa’ya gidemeyecektik diyecekler, mümkün olduğunca Galatasaray’ın şampiyonluğunu değersiz gösterme yarışı yapacaklar. Varsın yapsınlar, takımlarının % 60 futbolcusu yabancı olan bir ligte, Emre’si, Aydın’ı, Sabri’si, Semih’i olan takımı doya doya seyredelim. Ne kadar gururlansak az.

Şampiyonluk yakın, bayraklarınızı yıkayın.