6 Kas 2013

Parken Stadı Hayula Belası; Kopengahen 1-0 Galatasaray

Orada bir ruh, bir hayalet bırakmıştık, Parken'de. Her yerde başımıza bir iş gelir, Tivoli'de gelmez diye garanti bile vermiştik. Ve hatta çok daha ileriye gidip, son Konya maçındaki sakatlıkların, eğrisini doğrusuna denk getirdiğini bile düşünmüştük. Öyle ya, yıllardır, kaleci mi değil mi? Muslera için bir yabancı hakkı kullanmaya değer mi demiştik? Yerine geçecek, sepetin, çuvalın, cesedin olsa olsa bir gol daha fazla yemesine razı olup, Bruma'nın oynamasıyla takımın 5-6  gol pozisyonu daha fazla üreteceğini hesaplamıştık.

Tribünlere bıraktığımız, Galatasaray Taraftarı hayaleti, bu kez tam karşıda bela olarak yerini almıştı. Ve maç kadrosu tam da bizim arzuladığımız, Sinyor'la tam isabet sağladığımız 11 di. Oyun olarak da karşılığını göreceğimizi öngörmüş, o duygularla televizyon başındaydık. Eray için de tarihe geçme ile, kulübe pas pasçılığı arasındaki araf maçıydı. Büyük futbolcular, büyük kaleciler için bulunmaz bir fırsattı. Aydın için de aynı şeyler söz konusuydu. Gerçi Aydın yıllardır oynadığı veya oynayamadığı futbolla taraftar için bilmece bir futbolcu değildi, ama bu kez bir başka hocanın tevhidi tedrisatından geçiyordu. Haydi hayırlısıydı.

Kopenhag'ın öyle dandik bir PTT ligi takımı olmadığına yendiğimiz maçta dikkat çekmiştik. Avrupa Şampiyonu olmuş, Laudrup gibi, Şımaykıl gibi dünya çapında futbolcular çıkarmış bir ülke takımıydı. Belli ki 4. torba takımı olmayı içlerine sindiremiyorlardı. Biz ise başka hülyaların peşindeydik, stadın nostaljisi, futbolculara da yansıyacak, zorlanmadan bir galibiyetle ruhlara birer fatiha okuyarak döneceklerdi. Şu ilk topu atlata bilseydik bari be çocuklar. Nerdeee! ne zaman atlatmışız? Kalemize gelen ilk topun gol olmadığını en son hangi maç görmüşüz? Hatırlayanımız yoktu beraber maçı izlediğimiz 5 kişi içinde.

Alakası olmayan top alakasız hayalet adamların arasından arka direğe kadar geldi, adam topa dokunduğunda kaledeki ceset felç geçirmişti. Bir bakıma haklı çıkmıştık ilk cümlemizde. Tribünlere bıraktığımız metafizik, sahadaydı. Gereğinden fazla evliya, ruh, hayalet sarı kırmızılı mübarek formanın içindeydi. İlk yarı biterken takımın en iyi oyuncusunun Aydın olmasını bile 2000 ruhuna bağladık. Bir Galatasaraylı çocuk belki o gün kısa pantolonuyla, Popescu'nun attığı penaltı gölünde sümüğünü silmiş, şimdi maçtaydı, olamaz mı?

Israrla sürdürüyoruz, ruhla oynuyoruz. Ne yapacağını bilemezsin, göremezsin, düşüncesini okuyamazsın. Bazen kaleye geçer, koskoca Şuker'in penaltısını kurtarır, bazen Burak olur, 2 metreden kafasındaki boynuzla topa dokunur. Bazen bir hayalet, Taffarel kılığına girer, Hanry'nin vurduğu, eminim hala şaşkınlıkla düşündüğü kafaya uzanır, bazen Avarel olur, 2 metre  boy + yarım metre eller+ yarım metre sıçrama yapıp 3 metre havadan giden topu elleyemez, yarım metrelik cüce olarak görünür.

İkiniz yarı maç kilitlenmeye doğru gittiğinde bir büyük takım hoca hamlelerini peş peşe gördük. Kopenhag ısrarla dengesini bozmamayı başarıyordu. 1-0 lık galibiyeti yeterli görüp, UEFA turnuvasına gitmeyi hesap bile etmiyordu. Kalemizin, savunmamızın Yüce Gök'e emanet olması bile iştahlarını kabartmıyordu. Deniz Kızı'nı seyrede seyrede, her biri Deniz Kızına evrim geçirmiş, bizim hayaletleri süzüyordu. Mancini adam değişikliğinden önce, sahada bir şeyler yapmayı denedi. Kanatları makas yapıp, delik aramaya çalıştı  önce, olmayacak kararını verdiğinde, Aydın'ı çekip, Bruma ile saldırmaya geçti.

Geriye yaslanıp, rakibi üstümüze çekmek gibi klasik 100 senedir kullanılan kapan taktiğinin modası çoktan geçmişti. Adamlar korner atmaya bile 2 dakikada geliyorlardı. Yutmadılar, 1 porsiyona razı geldiler. Sen olsan gelmez misin? Gözünü yum düşün, oynadığın takımın santrforu Drogba, yetmemiş, yanlarına Türk Ulusal Takımının gölcülerini almışlar, ön libero Melo, sağ bek sol bek Dünya çapında futbolcu. Kenarlarında geleceğin Ronaldo'su dedikleri biri var, 18 yaşında, Portekiz Merkez bankası rezervine hatırı sayılır katkı yapmış. Ben olsam yarım sıfıra bile razı olurum. Rüyamda sevimli hayalet göreceğime, sahada şeytan göreyim.

Şeytanı bırak, Melek gibi oynuyoruz, sanki biz de razıyız 1-0 a. Hani kenarda Teknik Direktör olmasa UEFA muhasebesi bile yapıyor derdim, neredeyse diyecektim ki, Semih için tabela kalktı. O an Sinyörün büyük bir futbol doktoru olduğuna karar verdim. Sahanın en gereksiz adamıydı Semih. Her oynadığı maç, bir önceki maçını aratan genç Asimo. Meğer Ufo, onu işçiliğe gönderirken ne kadar haklıymış. İlk topa çık, nerenle dokunursan dokun, gerisini bana bırak diyen Big Shef. İyi ezberlemiş olalım ki, Semih ancak büyük bir süpürücüyle iş yapabilir. Tekniği yok, topla oynama kabiliyeti sıfır. Top ayağına gelince ya kaleye, ya 20 metre yana atabiliyor. Yandan gelen toplara kafa vuramıyor, hele ki rakip takım kalesinde 100 defa görünse birinde bile topa dokunamayacak görüntü çiziyor. Yani bildiğin düz işçi, çırak. Razıyız, ama yanındaki Şecu'da demek başka birinin çırağı, işçisi olarak gelmiş. Şecu'ya da bir usta lazım.

Ve müşteri gelmediğini görünce, Doktor, çıraklardan daha kıdemsizini kenara aldı. Ama hasta öyle bir hasta ki, ne yaparsa yapsın tedaviye cevap veremiyor. Pitbull sezonun en kötü futbolunu oynadığı halde, takımın en iyi oyuncusuydu. Sinyor, serumu bağlayıp, narkozu verip son bir şoklamayla Umut'u oyuna aldı. Evliyaların, huzur içinde yattığı kaleye saldırttı. Onun da suyunu yemini fazla vermiş dozunu ayarlayamamıştı. Umut deli danalar  gibi, kıçına nişadır sürülmüş gibi topa ayağını değemeden koştu durdu. Acaba bir sonraki maç, Galatasaray atletizim takımın 100 metrecisini yedek kulübesinde oturtsak mı?

Acı ama gerçek, kabul edelim ki takım  ağır hasta, iyi futbol oynaması imkansız. Ölüsü olan bir gün, delisi olan her gün ağlarmış. Takımda Melo hariç, son demlerini oynayadığı için ihmal edilebilir Drogba hariç, Burak, Selçuk dahil futbolcu, Galatasaray'a layık futbolcu yok. Son dakikalar, İtalya'da senin işine gelmiş tabela var, bir cebelleş, bir debelen, bir can çekiş. O oynadığın stadyumdan,  futbolcu sanılarak içine sokulduğun için Katar Emir'i hayat yaşadığın forma, koskoca Arsenal'e kan kusturup muzaffer çıkan formaydı. Yenmek için elimizden geleni yaptık demeyin, elinizden ne gelir önce onu ispat edin. Ne zaman? mezara kadar tahammülümüz yok, Pazar'a kadar vaktiniz var.

Sen de Sinyor Mancini, bence bavulunu açma, ev falan ayarlama, çoluğu çocuğu Boğaz'da balığa, Reyna'da viskiye bulaştırma. Burası Tekelistan Cumhuriyeti, burada oynanan futbol size uymaz, buradaki futbolcular hele hiç senin sandığın gibi futbolcular değil. İsterlerse ömrün, istikbalin koskoca Reykart gibi olur, teneke bağlarlar, isterlerse seni İmparator yaparlar. Git, kurtar kendini, bizden bir bok olmaz.

Yenilmeyin dememiştik size çocuklar, Metin gibi oynayın demiştik. Hepinize yazıklar olsun.