15 Oca 2012

Beşitaş Çarşı'sı

Yaşı biraz geçkin olanlar bilir. Eskiden ''tıp'' diye bir oyun vardı. özellikle kalabalık ailelerin büyükleri veya boş geçen, kaynayan derse giren nöbetçi öğretmenlerin gürültüyü önlemek için başlattıkları bir oyundu. ''Tıp'' diye bağırılır herkes susardı, ilk konuşan ebe olur bayağı büyük bir ceza alırdı.

Ne yalan söyleyeyim, çoğu neden sever onu da anlamam, ama benim en sevmediğim taraftar Beşiktaş taraftarıdır, taraftarın namı olan Çarşı'sıdır. Sevmememe derecem ise tam olarak şudur, Fenerbahçe taraftarın'dan da beter. Tribün jargonuna kattıkları tek bir olumlu tezahüratları yoktur. İşleri sadece maçta gürültü çıkarmak, kendiilerini eğlendirmektir. Bugün ak dedikleri, yarın kesin karadır. Tabelaya, dereceye endeksli taraftardır. Bir bakarsın takım için üstlerini başlarını parçalarlar, bir bakarsın sopa çekmek, küfür etmek için uçak yolu gözlerler. Maç içinde yaptıkları tezahürat ta gürültü kirliliğinden başka bir şey değildir zaten, nu onların maçlar da nasıl bağırdıklarını eleştirmek değildir. Bize ne, ben Beşiktaş maçlarını seyretmem. Konu şu an tam da kendi taraftar kimliklerine uyan TIP oyunu içersinide olmalarıdır. Yukarıdan biri TIP dedi, anlı şanlı! gürültü koparıcılardan Tısss yok. Metris'den bile avaz avaz ses gelirken Çarşı'nın sessiz kalması hayra alemet değil. Davanın neticesi hemen hemen belli oldu. Fenerbahçe yandı, giderken de tek gitmeyeceklerini feryat figan duyurdular. Aziz Yıldırım akıllı adam, Tüpçü yarım aklıyla Fener'e kıyak yapmaya kalkıp, aslında kendi pisliğini örtmeye çalışıyor. Bu yüzden çok dürüst geçinen, futbol dışı bile olsa duyarlı konularda pankart açmaktan başka bir şey yapmayan taraftarını susturmayı başarmış görünüyor.

Koyun tepeden yuvarlanmış, kuyruğu havaya kalkınca kıçı görünmüş, keçi de gülüyormuş. Ulan seninki her zaman görünüyor be. Yok öyle yağma Çarşı kardeş. Siz susun, susmaya devam edin. Kolpa yapın, blöf yapın, sizin başınızdaki çobanların yaptığı şeyin, diğer yaylanın çobanının yaptığından daha hafifletici yanı yok. Kadıköy çobanı sizi kıstırdı köşeye. Acısını hafifletmenin tek yolu sizi de sürüklemek. Kıçı göründü diye gülemeyeceksiniz. Keçinin Abdurrahmanısınız siz.

Hiç sevmediğim Çarşı taraftarı; İçinizden bir limoncu bile çıkmaz sizin. Sizin bağırtılarınız Mart ayındaki kedilerin bağırtısı gibidir. Hem işinizi yaparsınız, hem malınızı satarsınız, hem de bağırırsınız. Sesinizi saklayın yakında lazım olacak. Uefa'dan atıldığınızda, alt liglerde oynadığınızda geçin İnönü Stadı kapalısının iki kule arasına, saflarınızı sıklaştırın, sahanın görünmediği tribününüzde avazınız çıktığı kadar bağıracaksınız.

Kimse bizi rahatsız etmesin, biz Lisemizin bahçesinde kupalarımızı seyreder, Nevizade'de rakımızı içer, Arena'da şarkımızı söyler adil, haklı, delikanlı maçların yeniden oynanacağı günleri bekleriz. Tabi siz Alibeyköy Adalet, Beyoğluspor, Feriköy, Modaspor..., gibi kaybolmayıp tekrar aramıza katılmayı başarabilirseniz      

Beşi Bir Yerde; Galatasaray 5- Karabük 1


MAÇKOSKOP
KADRO:
Muslera
6
Ufo
4
Semih
5
76 no
10
Hakan Balta
4
Melo
5
Selçuk
2
Kazo
-2
Emre
6
Elmander
7
Baros
6.5

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
-Karabükspor da oynayan 16 numaralı futbolcuyu takip etmeye gerek olmadı. Ne zaman tribünde küfürlü homurdanma duyuldu o zaman bu futbolcu topa dokunmuş oldu. Bazen unutuldumu diye gözlerim aradı kendisini ama stili değişmemiş, eski trafik polisleri gibiydi. Kimin nereye atması gerektiğini işaret etti, gol atması futbol tanrılarının hala yanında olduğunun ayeti kerimesiydi.
VARİL:
Kazo; Engin’e ayıp ve yazık ediyor. Saçları sarıya boyamış, daha bir dikkat çekiyor. Daha dün yeni bir transfer yapılmış, hazır banko oyuncusun, Grande’den kredin var, bu ne ruhsuzluk. Üstüne takım ilk dakikalarda öne geçmiş, zayıf rakip can derdine erken düşmüş, bir forvet oyuncusu için ballı kadayıf. Fazla tolerans gösterildi kendisinde, biraz yedek kulübesi koltuklarını paspaslasın bakalım.
GLADYATÖR:
Elmander; Gol atmasa idi bile ben bu gün kendisini gladyatör olarak yazacaktım. Aslında iki kişi yazmak lazım ve Baros’u da eklemeliyim. Öndeki iki oyuncumuz, bir birlerine gol attırmak için sanki yarış içindeler. Bu uyum gol rekoruna götürür bizi.  
-
BOROZANCI:
Kamil Abitoğlu; Hakem tanımadığım hakemlerden. Maçta da pek dikkatimi çekmedi. Sanki avantajları pek oynatmadı gibiydi. Ne kadar zorlasam da kusurunu bulamadım. Maçın tekrarını izlemedim, umarım verdiği penaltı penaltıdır ve Karabüksporlu oyuncunun atıldığı pozisyonda ofsayt yoktur.  
-
BİR SORU – BİR CEVAP:
Sabri Belayı savdı mı?
Savdı, Sabri’nin kredisi tükenmez. Önümüzdeki maç yerine geçer, Abo gelene kadar idare eder. Maçtan sonra çektirdiği 3 lü, coçkulu, moralli günlerine dönüş sinyaliydi. Katlanacağız, Sabri’nin futbolu budur.
İMPARATOR:
Grande’nin maça 76 numarayla başlayacağını öğrendiğimde çok geçti, neredeyse tribüne çıkmak üzereydik, geri dönüşümün imkanı olsa dönecektim. Eğer futbol dışı bir nedeni yoksa kupa maçından sonra 76 numarayı oynatmakla ayıp etti. En azından istim üzerindeki Engin’e yazık etti. Tabela’yı bulduktan sonra taraftarın hem fikir olduğu düzene geçti. Rahat bir maç yönetti.    
-
ORDAKİLER:
İstanbul’a yarım saat kar yağdı, önce koca kentin elektriği kesildi. Sonra hem gidiş hem gelişte metro çalışmadı. Maça zor gittik, çıktıktan sonra resmen süründük. Bunun dışında her zamanki gibi Sami Yen’in iki katı taraftar tribündeydi. Çok rahattı, farklı galibiyetin, risksiz maçın keyfini çıkarttı.
-
ANALİZ:
Makedonya’lı Büyük Andonyadis, Kıprıs davasının yiğit evladı Denktaş ve kayakçı Aslı kızımızın blok halinde saygı duruşuyla başladık maça. Maçın diğer maçlardan farkı uzun süren seri galibiyetin yeni bir egaleye rahat dönüşüp dönüşmeyeceği kaygısıydı. Erken gelen gol bu kaygının çok yersiz olduğu, rekora limon sıkma maçı için önümüzdeki maçalarla ilgilenmeye başlamamız gerektiğini bildirdi. Bu soğukta oturmayalım, ayakta maçın keyfini çıkartalım, maçta olduğumuz için mutlu olalalım dı. 76 numaralı futbolcu bile benden başka kimsenin kimsenin umurunda değildi. Oyundan çıkana kadar kendisinin her topla buluştuğunda ettiğim küfürler yaptığım tezahürat olarak zapta geçirildi. Kimse duymasa da Terim hissetti, oyundan çıkartı da yanımdakiler kurtuldu.
Aslında maçların gazoz maçları olduğunu bile bile ciddiye almamız çok can sıkıcı. İnsan ister istemez harika geçen bu sezonun sonunda hak edilmiş bir şampiyonluk bekliyor. Şimdi sen tut kiminin puanını sil, hatta kimini ligten at, sonra çıksınlar desinler beleş şampiyon oldunuz. Varsın desinler, benim lig pek umurumda değil zaten. Şampiyonluk bir araç sadece, ben Şampiyonlar ligi marşını dinlemeyi özledim.

Savunmada Semih’in banko olması, yanındakilerin değişmesi beni ne kadar gururlandırıyor anlatamam. Emre Aşık’ın 30 yaşında geldiği noktaya 19 yaşında ulaştı. Önümüzdeki ilk ulusal takımın da bankosu olacaktır. Uzun yıllar takım savunmasının gözbebeği olur. Bu maçta aman aman üst düzey bir futbol oynamamasına rağmen güvenim tam.
Maçın 60. Dakikasından sonra, Sercan’ın da oyuna girmesiyle takım tamamen forvet oyuncularından oluştu. Acıyıp durmasalar tarihi hezimeti yaparlardı. Büyük Galatasaray olmanın bir tarafı da budur, Galatasaray asla rakibi ezmez, rencide etmez. Yine öyle oldu, maçın sonları bitmiş basket maçının son topu gibiydi.

Galatasaray bu sezon en farklı skoru aldı. Oyun pek iyi değildi, ama hiç önemi yok. Gereğinden fazla güç gösterisinin alemi yoktu. Aktif dinlenmeyle maç tamamlandı. Takımın 7-8 hatta 9 oyuncusu yerine oturdu. Bu diziliş bozulmadığı sürece Galatasaray’ın gol atamadan bir maçı bitirmesinin imkanı yok.

Haftanın ilk maçı bizimdi, tahmin ettiğimiz gibi çok kolay geçti, şimdi yan gelip yatalım altımızdakilerin stresini izleyelim.