20 Ara 2017

Büyük Takım Kalecisi Ve Muslera

E
Büyük takım, katıldığı her turnuvada Şampiyonluğu hedefleyen, bu hedef doğrultusunda planlamasını yapan ve bu hedefe ulaşmak için her maçı kazanmak için oynayan takımdır.

Maç kazanmak için de oyun planı hücum olan, yediğinden fazla atan, oyun ve pozisyon üstünlüğünü elinde bulundurmak durumunda olan takımdır.

Peki kaleci büyük takımın neresindedir? Kale nedir önce? Kale hücumculara karşı lokali korumaya yönelik bir yapıdır kelime anlamında. Yani hücum edecek olanın kaleye ihtiyacı yoktur. Futbola uyarlarsak Büyük takımın koruyacağı kalesi olmayacağı gibi kalecisi de olmaz.

Konu Galatasaray, yani her maçı kazanmak için oynayan takım.  Peki nasıl kazanacak, nasıl kazanıyor? Akan oyunda gol atabilmenin genel yolu gol postta, mayınlı bölgede fazla adamla bulunabilmek. Balık, dandik, serbest vuruş gollerini saymazsak, iyi oyun oynuyor görünmenin yolu da budur. Her alana rakipten daha fazla adam sokmak. Ancak böyle durumlarda top sendeyken dikine seri sert paslar, ver kaçlar, çalımlar ortalar şutlar seyreder coşarsın. Takımın iyi oynuyordur. Çünkü her futbolcuna yeteneğini göstereceği fazla alan sağlamışsındır.

Top rakipteyken de iyi oynuyor görünürsün. Topu kapmak için gösterilen çaba, koyulan pres, taraftarın takıma bağını artırır. Tribünler konuşmaya kükremeye başlar.

Büyük Takımın kalecisi neresindedir bu şovun?

Galatasaray'ın 1 numarası, kalesini korumak zorunda olan, gol yemeye korkan, tüm konsantrasyonunu gol yememek üzere kuran adam değildir. Büyük takımın set oyununda pas trafiğinde kaleci yoksa 10 kişi hücum ediyor demektir. Kötü kalecisi olan büyük takım 10 kişi oynuyor demektir. Yenmesi gerekiyor ve gol atmak için kullanacağı 10 kişi var, yememeye çalışan 11 kişiye karşı.

Muslera'ya geliyoruz. Oyuna hücum anlamında katkısı negatiftir. Yoktur demiyorum, daha beter, keşke hiç olmasa. Top Muslera'yla buluştuğunda gelişigüzel şişirmiyorsa en fazla yanındaki stopere veriyor ve keşke hiç vermese de topu en uzak yerden taca doğru şişirse. En azından 4-5 futbolcuyu topun önünde bırakır. Ne yapıyor peki? hiç bir şey, rakibin tamamının topun arkasına geçmesini sağlıyor.

Top auttan kendisindeyse, ritüel canımı canımdan alıyor. Çocukluğumda bile kale arkasından maç seyretmedim, bu sezon sırf Muslera'ya yardımcı olayım diye tam arkasından maç seyrediyorum. 1 devre tabi. Topu kullanması en az 30 saniye. Satranç oyuncusu gibi düşünüyor, ve en kötü kararı verip, ya uzağa santrfora doğru atıyor ki % 90 ı rakibe pas olarak geri dönüyor. Ya da rakip basmıyorsa Maicon'a veriyor, el bombasını teslim ediyor. Hiç bir yararı yok.

Biri akıl etse, Büyük takım kalecisi olsa en az 2 adamı oyundan düşürmeden topu bizimkilere vermez. Biz hayal kurmuyoruz, gördük böyle kaleciyi. İş top kurtarmaya kalsa belki Taffarel'den daha çeviktir. Popescu-Taffarel paslaşmalarına takılan en az 2 balık, top orta sahaya Hagi'den bir önceki futbolcuyla buluştuğunda gol atacak 10 kişiye karşı takımını 9 kişi savunmak zorunda bırakıyordu.

Adam eksilterek oynamıyorsan iyi oynaman mümkün değildir. Takımda özel, rutin dışı futbolcu yoksa takım oyunu oynayamazsın. Büyük takımın kalecisi olmaz dedik, gerektiğinde serbest vuruşa göndereceğin, gol aratacağın ceza sahasında topa elle müdahale hakkı olan oyuncusu olur. Bu Muslera değil.

Gelelim kaleciliğine, korner atılırken tam arkasındayım, bağırsağım yırtılacak bağırmaktan ön direğe adam koy diye. Tam ortada duruyor, kale içi bom boş, top 3-4 saniye havada, stoperler kafaya çıkmak yerine topa vurması muhtemel oyuncuları takip ediyor, topa bakmıyor. 10 toptan 9  una rakip vuruyor, top yön değiştirip ivme kazanıyor, çerçeveyi bulduğunda kurtarması imkansız.  O da kısmi felç geçirip işi şansa bırakıyor.

Topa çıksa eziliyor, sanki boyu küçülüyor. Yan top olduğunda korkmayan Galatasaraylı varsa helal olsun. Ben perişan oluyorum.

Puan farkıyla liderken bir istatistik gelmişti, bizim savunma en az şut çektiren savunmaymış. Eğer sahiden öyleyse ben Hocayı o zaman kovardım. Kalecinin tek şansı şut çekilmesi. Kaleyi tutan korner olacağına penaltı olsun razıyım. Şuttur, yarısını kurtarır. Bizim aptal hocalar, oyuncular sanıyorlar ki şut çektirmemeyi başarıyoruz. Ondan değil, Galatasaray'a gol atamayan hocayı odunla döveceksin. Salak mı Muslera'ya şut çekip pozisyonu gebertsin. Kenarlara çekiyorlar, serbest vuruş veya kornere oynuyorlar. Bizim Maicon'da şut çektirmedim diye kendini başarılı sanıyor. Şut çeken yok.

Hele topu kornere atıp ta tehlikeyi savuşturdum zannıyla kaleciyle çak çak yapan salaklar yok mu? en çok onlara tutuluyorum. Yine Taffarel zamanına döneyim, en iyi oynadığımız zamanlara. Rakip yatar, hücum etmeye gelmezdi, çok hatırlarım bizimkilerin bilerek topu kornere attıklarını. Atılan korner demek, dönen topta karşı takımın en az yarısının oyundan düşmesi demekti. Şimdi bizde yarım gol.

Anlatmak istediğimi anlattım sanırım. Benim Galatasaray'ımın kalecisi Muslera değil. Belki bir Başaltı takımında olsa 10 top gelse 8 ini kurtarır mükemmel oynar, ama bizim takımda böyle bir durum yok. Gol yesen ne olur?, çabuk ol, topu oyunda tut, bir an önce göle cevap ver.

Demem o ki, Muslera bilerek böyle oynuyorsa iş daha kötü, 8 hoca kovdu, demektir ki 9. hocayı da kovacak. Uruguay Milli Takımıyla kupa şampiyonluğu yaşamış, yediği gollerin kimini seyrettim duruş pozisyonu aynı değil. Ben ilk geldiği günden beri dikkatle izliyorum, görüşümü değiştirecek çok az maçını hatırlıyorum. Bence takım içinde operasyonda kullanılıyor. Bilerek yanına kötü kaleciler alınıyor ki, seveni zaten fazla, benim gibi sevmeyenler bile kendisine mecbur bırakılsın.

Anlatamadığım Galatasaraylı varsa ne olur City kalecisi Ederson Santana'yı 1 maç seyretsin. Büyük Takım kalecisi, 10 transfer yapılacağına bu kaleci bizde olsa. Belki de çok gol yiyeceğiz, ama garanti yediğimizden daha fazla atacağız.

Şunu da kaleci mottosu olarak zapta geçireyim. Top çerçeveye girerken ayakta kalan oyunculardan hiç biri kaleci değildir. Ne yazık ki biri bizim kalemizdedir.

Bir gün yeniden kalede bir Büyük Takım 1 numarası görürüz, görene kadar de kötü futbol seyretmeye devam.