23 Eyl 2009

Sülüklerin Ardından #7


Bu hafta sülüklere ilave var çocuklar. Demek ki bundan böyle sadece spor yazdığını sanan sülüklere, yönetici, antrenör, hakem gibi futbol armonisi içinde değişik görevlerde bulunanlar da eklencek. Kasımpaşa yönetimi, Galatasaray belasından kurtulma pahasına 360.000 liradan vaz geçebiliyor. Sanırsın ki şampiyonluğa oynuyor, ya da son maçı kümede kalması gerek, maçı 30 liradan seyrettirse İstanbul'un göbeğinde 12.000 kişi bayram gününü coşkuyla geçirebilecek. Ötesinde bütün futbolseverlerden(kendi taraftarı dahil) küfür yemeyeceklerdi. Haftanın sülüğü diyebiliriz kendilerinde.

Bir diğer sülük, en değer verdiğim, futbol bilgisine güvendiğim 3 yerli hocadan biri olan Yılmaz Vural oldu bu hafta. Şu lanet olası 1 puanı alıp, medyanın önüne Surinam'lıyı atmak uğruna delikanlılıktan bile vazgeçti. Maçın başındaki seyircisizliği olumlu buldu. Gerçi bu konuda hak veririm kendisine. Yoğun seyirci her zaman Yılmaz Vural'ın aleyhinedir. Hemen hemen bütün küçük takım taraftarı Yılmaz Vural'ı istifaya davet etmiş, küfür etmiştir. Yılmaz Vural gibi hocaların en rahat ettikleri takımlar Belediye takımları olmuştur. Ali Güneş'in pozisyonunu bırakın görmeyi hatırlamadığını söylemiştir. Maç durmuş, 11 Galatasaray futbolcusu hakemin üstüne yürümüş ne olduğunu sormamış bile. İnsan devrede olsun merak edip sormaz mı ne oldu diye?


Hakem sülüklerine hiç kafa takmam genelde. Yazılarımda hakemi yazmamaya, gittiğim maçlarda hakeme bakmamaya özen gösteririm. Hakem hatasına bel bağlamam, bu maçın hakemi ilk oldu bu sene. Yine de pozisyonu görmediğine inanıyorum. Ancak hakemsen görmesen bile o pozisyonda penaltı çalacaksın. Aynı anda bütün futbolcular penaltı diye refleks gösteremez. Ya da akıllı hakemsen çaktırmadan Kewell'e soracaksın, penaltı demişse kesin vereceksin. Bu kadar bariz pozisyonu görüpte çalmamazlık edemez, ancak sülük katagorisine bu pozisyonla değil, Ali Güneş', son adam olarak yorumlamaması dolayısıyla girmeye hak kazanmıştır. O pozisyona devam dese ben hiç bir şey demezdim.

Kasımapaşa Stadyumu'nun yetkilileri, cazgırı da sülükmüş. Ağlarla örmüşler tribünlerin yanlarını. Yabancı madde atamasınlar diye sanırım, ama tükürük ve küfür sesini ne yazık ki ağlar engelleyemiyordu. Cazgır da her siyahi futbolcuyu Keita sanıyordu. Golü ona yazdı, sarı kartı Keita'ya çıkarttı.


Bu senenin en büyük maçını seyrettik. Beşiktaş maçı dahil, hiç bir maçın golüne 2. golümüze sevindiğim gibi sevinmedim. Keşke bu maç Ali Sami Yen'de oynansaydı. Tezahürat tarihi yazılırdı. 1 gün önce Manchester derby maçını izleyen, duyan sülük tayfası televizyonlarda methiyeler düzüyorlardı. Kalecilerin hatasından, Ferdinand'ın saçmalamasından atılan gollere şapka çıkaranları izleyince, futbolun zevkini kitlelere aktarıyorlar artık iyi niyetine kapıldım. Bir gün sürmedi bahar. Son yılların en büyük son 20 dakikasını oynadı takım. Kabus gibi çöktüler, golün olmaması mucizelere bağlıydı, gol olmasa bile bizim için bir şey değişmeyecekti. Büyük futbolu, büyük futbolcular oynuyor, büyük hocalar oynatıyordu. Geçen senenin leşi Manda Yiyiyicisi'ne gol attırmak için kenarda bizimkilerin olması gerekiyordu.

Sülüklerin bu maçtan fazla beklentisi yoktu, ancak tabela bu şekilde tecelli edince dayanamayanlar çıktı. Daha doğrusu çıkmıştır her halde. Zorlanarak, iğrenerek okuduğum bir kaç kişiden sonra vazgeçtim ne yazmışlar acabalardan. Gerekte yok aslında. İşin kolayına kaçıp sadece Nonbertarafus'u bekliyorum artık. Alem arkadaşı Dürüllülü üzerindeki yoğun baskıyı bertaraf ettirmek için masatı çıkarıp, bıçağı bileylemiş dört gözüyle bekliyor puan kaybını. Puan kaybetmese bile farketmiyor onun için. Devamlı aynı şeyleri yazacak, elbet bir maç denk gelecek pis pis sırıtıp'' ben demedim mi'' diyecek.

Galatasaray bütün oynadığı maçları kaybedebilirdi, son vuruşlarda kaliteli ve çanslı oyuncuları olmasaydı. Yani bugün Kasımpaşa yerinde Galatasaray'da olabilirdi. Futbolcu değil dediği, bu maçtan sonra da diyeceği kaliteli futbolcu Baros atmasaydı. Kasımpaşa 2 gol pozisyonuna girip nasıl olacaksa 4 gol atabilirecekti. Surinam'lı bu 4 golü seyredecek, hiç bir önlem almayacak ve bizden küfür yiyecek. Sizler de kına yakacaksınız basurlu 12 parmak bağırsağınıza. Artı 4 gol yedikten sonra da gökten evliyaları getirse maçı çevirmeyecekti. Kasımpaşa 10 kişi kalıp ta muhtemel hezimet olsaydı, bu maç sayılmayan maçlardan biri olacak, ciddi olarak bir sonraki maç beklenecekti.

Sülük azıcık tanısa hoca görünümlü sülüğü biliyor olacaktı. 4 değil yarım gol bile bulsa Tiryaki Hasan Paşa'nın ruhunu Kasımpaşa'ya çağıracak, Kanije Kalesi'ni savunacaktı. Nitekim de öyle oldu, attıkları güzel golün üstüne kış uykusuna yatırdı takımını. Objektif olalım, hakkını verelim, başka türlü nasıl puan alacaksın Galatasaray'dan? Aynı taktiği Fenerbahçe'ye de uygular Yılmaz Vural o zaman da antipatik gelirmiydi acaba puan aldığı maçlarda?

Panathinaikos perişan etmedi mi Galatasaray'ı!.. Panathinaikos 7 atmaz mıydı Galatasaray'a!.. Doğrudur sülük başı, perişan ettiler ama biz göremedik. Galatasaray'ın 7 yediğini ne zaman gördün sen, fakir olsan yaşlılık maaşı bağlanacak oturacaksın köşende. Zenginsin ya, söylediklerinin önemi çok. Panatinaikos'a Yunanistan'da 3 çekebilen takımın yorgunluktan, stresten, sakatlıklardan çıkıp daha ligin başında can çekişme maçları oynayan takımla seyirci motivasyonu olmadan bir maç oynaması, yenik durumdan 8 net gol kaçırarak hakemi de, sülükleri de yenmesi için takımın adı Büyük Galatasaray olmalıydı sadece. Herkesin hakkını yemeyelim, bizim gözümüzle görenlerin sayısı arttıkça, sülük sayısında görece bir azalma oluyordu haftalar geçtikçe.

Barcelona gibi bir takımı üstlenmiş, taşımış bir adamın Galatasaray'daki oyun kuramama ve oyun oynayamama aczini görmesi lazım. Sevmediği Hagi'yi yermek için yine sevmediği bizim çok sevdiğimiz Popescu'yu hatırlatmış. Çok doğru Taffarel'in topu aktardığı Popescu takımın ilk oyun kurucusuydu. Takımda bir Popescu ne yazık ki yok. Servet ve Emre Aşık oyun kurucu tekniği olmayan futbolcular, onlar oyun kurmuyorlarsa hayaletler mi kuruyor Galatasaray'ın oyunlarını? Sabri ve Balta ilk topu alanlar Leo'dan. Oynadığı bütün maçları dikkatle izledim. Leo topu her hangi bir Galatasaray'lı futbolcuya elle ayakla topu pas olarak veriyor. Sadece kaleci olarak değil savunmadaki 5. adam olarak maçın her an içinde oynuyor. Golle sonuçlanan paslarını seyrettik, ben kendisinden gol bile bekliyorum. Sayan varsa iddiaya girerim Galatasaray pas rekoru kuruyor olmalıdır bu sene.

Aptalca yan paslar ve geri paslar ile hücuma çıkmaya çalışıyor. Hücuma gitmesi gereken top Galatasaray kalesinde bitiyor. Ama biz göremiyoruz Galatasaray kalesine gelen topları. Bu olasılık maçlarda cereyan ediyorsa, oluşan bu averajın nedenini açıklamak imkansızdır. Yoğun pas trafiği, seyirciyi coşturur, coşan seyirci futbolcuya motivasyon sağlar, paslardan bunalan rakip hata yapar, bu hatayı timsah gibi bekleyen futbolcular darbeyi indirirler.

Galatasaray kalecisi topa ayakla vurmak zorunda kaldığı için de bu top yine geriye tehlike olarak dönüyor. Biz razıyız kardeşim, kalecimiz topu ayakla elle bizimkilere atsın, kaptırsın, tehlike görelim. Leo'nun ortaya, rastgele degaj yaptığını ben henüz görmedim. Bir kaç kere sıkışınca topa abanmak zorunda kaldı o kadar. İstersen bu hafta sayalım birlikte sayın Bertaraf edeilemeyen, topla en fazla buluşan kaleci kim?

Hepsi kendini Hagi zannediyor. Topu ayağına alan önce bir çalım atıyor pas verebilmek için. Çalım atmak bir riski göze almaktır, hele savunmadaysan...Ne güzel bir şey yapıyorlarmış aslında. Risk almayan adama adam denir mi abi? Hele ki sen, keyif adamısın bir maçta çalım görmezsen, sahanın neresinde olursa olsun 10-15 pas üstüste seyretmemişsen, güzel bir kurtarış, heyecanlı bir pozisyon, en önelisi gol görmemişsen, iyi bir maç seyrettim dermisin? Keşke herkes kendini Hagi sansa. Futbolun daha bir güzel, daha bir seyredilir olması için bir iki veya daha fazla futbolcu Hagi'ye özense. Biz çoğu maçta verimsiz olsa da sadece çalım atıyor diye boşuna sevmedik Karataş'lı Hasan Şaş'ı. Arda çalım atmasa, şut çekmese, yana da olsa pas vermese Arda olur mu hiç? Risk alana değili risk almayana kızar bu taraftar oysa.

Rijkaard ve yanında maç boyu not alan Neeskens, Mustafa Sarp ile Mehmet Topal'ın yanlış oynama yüzünden kaptırdığı topların notunu almıyorsa eğer, ne notu alıyor çok merak ediyorum!..Surinam'lı yanına okuma yazma bilen biri yerine koskoca Neeskens'i getirip çetele tutturuyor, ön liberolar ne kadar top kaptırdılar diye. Belki ne kadar top kapabildiklerini yazıyordur. Sen merak etme ben söyleyeyim. Not falan aldığı yok, futbolcuların işaretli olduğu tabloda hesap kitap yapıyor. Fizik, cebir, geometri, denklem çözüyor. Rakibin açığını kolluyor, av tam hazır hale geldiğinde hamle yapması için Surinam'lıyı uyarıyor.

Galatasaray'ın kanatlarında bek yok. Onun için Galatasaray savunması bu kadar çok pozisyon veriyor. Ligin başından bu yana atamıyorlar ama bir gün biri atacak, bir gün bu şans bitecek. Çok doğru bizde klasik bek yok. Sabri de, Hakan Balta'da forvet oynayacak abi. Biz maçlara gol yememek için değil, gol atmak için çıkıyoruz. Büyük takım refleksidir bu, elbet çok pozisyon bulacaksın kendi kalende ama emin ol karşı kalede de çok daha fazlası bulunacaktır. Bu sene sonunda hesaplara bakacağız. Hangi takımın defansı daha çok gol atmış, daha çok asist yapmış bakacağız.

Bir gün biri içeri vuracak. İçeri vurduğu zaman da göreceğim Galatasaray'ın halini. Vuruyorlar zaten, temennide bulunma haklı çıkacağım diye. Galatasaray'a karşı galip oynayan her takım ligin en şanssız takımı olacaktır. Attığı golü korumaya çalışan her hocayı, her futbolcuyu maymuna çevirecekler. Son Kasımpaşa'lı futbolcuların maç bitimindeki haline acıdım. Diller köpek dili gibi dışardaydı, çoğunun bu hafta maça çıkacak dermanı kalmamıştı. Her kimle oynuyorsa oynasın bu hafta kesin yenilirler.

Arda, Elano, Kewell, Keita, Baros. Ama bunlarda da akla hayale sığmaz bir çalım merakı var. Akla hayale sığmaz bir fantastik pas verme merakı var. Bu yüzden büyük futbolcular zaten hocam. Bu yüzden Ulusal Takımlarında oynuyorlar, Dünyada bütün futbolseverler tarafından tanınıyorlar. Bu yüzden onlara karşı oynayan bütün hocalar yusuf yusuf. Fantastik pas veremeyen Emre Aşık bu yüzden hakkettiği kariyere ulaşamadı bunca yıldır. Bu kadar büyük stoper, asistanlık yapıyor başka stoperlere.

Rijkaard gibi bir adam, 'Lüzumsuz çalım atanın ayağını kırarım' demiyor! Vay be, demek Hasan Şaş'a bu yaştan sonra hoca tarafından ayağı ilk kırılan futbolcu olmaması için futbolu bıraktırmışlar. Verilmiş sadakası varmış. Arda'yı Surinam'lıdan dayak yerken görürsek şaşırmayalım tamam mı arkadaşlar?

Galatasaray'ın attığın çalımların yüzde 90'ı keyif çalımı. Pozisyonu bir adım öteye götürmüyor. Gol talihin dışında oluyorsa nasıl oluyo be abi? şunu da bir yazabilsen. Acı çalımı nasıl acep. Çalım keyif çalımı, adam eksiltmek için falan değil. Arda şu geçen 6 lig maçında en az 50 kere adam geçip pas verdi oysa. Çalımı kaleciyle karşı karşı kalmak için atmaz büyük futbolcu. O anda pasla geçmeyi yeğler.

Baros golcü değil. Bu kadar kaliteli adamın arasında babamda olsa o kadar gol atar zaten. Hatırlarsın Jardel'de golcü değildi, Serkan Aykut ondan büyük futbolcuydu. Nonda büyük futbolcu değil, büyük golcüymüş. Golcü futbolcu olmuyor Nonbertarafus'a göre. Milan Baros golcü falan değil. Milan Baros'un Galatasaray'dan gönderilmesi lazım. Kendince haklı galiba, geçen yıl gönderilseydi gol kralı bizden çıkmayacaktı. Gol kralı bizden çıktığı halde ligi 5. bitirdik. O golleri yok saysak belki 10. falan bitirirdik. Ne yapsın koskoca ulama sevmedi bir kere tipini. Nasıl ben Necati'yi sevmediysem o da Baros'u sevmedi. Bu sene de gol kralı olsa değişen bir şey yok, futbolcu değil.

Cepheden bakan hakem top kendiliğinden mi oraya gitti, yoksa Ali Güneş'in eline mi değdi; karar veremez. Niye cephede durursun be hakem. Gözünün önündeki pozisyonu göremezsin, o yüzden kusurun yok. Biz televizyondan, ağların arasından gördük ama 5 metre mesafedeki hakem görmedi, sağlık olsun canım. Yalnız yazık oldu, görmediğinle kaldın. Hem görmediğin, dolayısıyla vermediğin penaltı, atmadığın adam, sülüklerin bir işine yaramadı, hem de durup dururken ekmeğinden oldun. Ben hakemin yerinde olsam devrede güvendiğim birine sorardım. Eğer yüzde yüz penaltı demişlerse, yakardım çırasını Galatasaray'ın. Madem ki ben yandım, tek başıma gitmem arkadaş, ne yapar yapar maçta Galatasaray'a puan kaybettirmeye çıkardım ikinci yarıya. En azından beni haklı çıkaracak sülük sayısını artırırdım. Zaten böyle mi oldu? hadi yaaaa.

Biraz uzun oldu, sizi sıktıysam affola, ama bu arada ayrık otunun abisi kendisini unuttum sanmasın. Dua etsin kardeşi sayfayı tek başına işgal etti. Yoksa yazdıkları benim tarafımdan atlanacak şeyler değildi.

21 Eyl 2009

Taksim'den Aşağı; Kasımpaşa 1- Galatasaray 3


Bugün bayram, yarın da tatil. İstanbul'dayız, kutuplara( Norveç) maçına gittiğimiz Galatasaray'ımızın maçına Taksim'den aşağıya Kasımpaşa'ya gidemedik. Bilet fiatları 120 lira. Maçtan önce Yılmaz Vural taraftarın gelmeyeceğini öğrenince bayram etti. Bizim taraftar burda gelmedikleri daha iyi dedi. Ben Yılmaz Vural'ı çok severdim, bu maçtan itibaren sildim. Senede bir iki maça çıkar ligimizin en çok kovulan antrenörü. Kasımpaşa'ya layık olduğu lig yolculuğunda bir katkıda bizden oldu. Kasımpaşa idarecelerine teşekkür etmemiz lazım. Sayesinde Ali Sami Yen'de dirildi. Adnan Polat taraftarla bütünleşti.

Kasımpaşa yöneticisi maçtan önce açıklama yapıyor, açıklıyamıyor bilet fiatlarının neden yüksek olduğunu. Taraftarlarına yalamalık yapıyor, aynı anda Kasımpaşa'lılar klasik küçük takım tezahüratı yükseliyor, ''yönetim istifa''

Sahaya çıkan Galatasaray 11'ini hiç bir sülük doğru tahmin edememiş. Bizim için mercek altına alacağımız futbolcu Caner'di. Notumuzu bir maçta vereceksek eğer, aman Balta, kendine iyi bak. Sakata makata gelme bir daha. Rusya'ya gidip de gelen futbolculardan hayır yok.

Maçın başında Ali Güneş'in müthiş plonjonunu seyrettik. Elano'nun vuruşunda normal kalecinin çıkaramayacağı bir topu çıkardı. Kırmızı kart, penaltı, ve sinir bozucu bir hakem. Aslında ben kolay kolay maç sonucunu hakeme bağlamam ancak bu maçın hakemi Galatasaray'ı durdurmaya çıkmıştı. O penaltıyı görmeyen hakem, hakem değildir. o anda oraya bakmasa bile aynı anda bütün ellerin havaya kalktığını görünce bile çalması lazımdı. Bu pozisyondan sonra maçın çok zor geçeceği belliydi.

Sabri klasik maçlarından birini oynuyordu bu gece. 30 metreden gol aradı, gelişigüzel ortalar yaptı. Gol olan pozisyonda yerinde değildi. Mustafa Sarp ve Mehmet Topal çok top kaybetti, ilk yarı bizim için iyi gitmiyordu. Elano, Kewell, Arda, Baros kare ası son toplarda beceriksizdi. Koray Avcı, Kewell'in önünden elle topu aldığında bir kırmızı kart daha güme gitti. Kasımpaşa Yılmaz Vural gazıyla kasap havası oynuyordu. Maçın başında ya yeneriz, ya 3 olur demişti. İlk yarı 1-0 yenik gidince soyunma odasına, hatta Arda kale yerine dışarı atınca iddada 1-2 oynadılar sandım.

İlk yarı tüm sülüklerle koz verdik, kötü oynadık. Kasımpaşa'nın fazla direnç göstermesi maçın sonlarını getiremeyeceklerinin göstergesiydi. Ve ben Galatasaray'ın iyi oyununu seyretmek için 1 gol yemeyi göze alanlardanım. Ancak televizyonda hiç iyi olmuyor bu fantazi. Galatasaray'ı mağlupken tribünde seyretmek isterim.

İkinci yarıya Manda Yiyicisi ile Kara Şimşek aynı anda başladı. Surinam'lı hamlesini yapmıştı. Gol olacağı kesindi, ama Yılmaz Vural'ın tek bir puan için bu kadar maskaralık yapacağı aklımıza gelmedi. Bu gece Kewell'den hayır yoktu. Sol taraf Caner'in yetersiz futboluyla Kewell'in maç içi istirahatı hücum hattını sağ tarafa yıkmamıza neden oldu. Arda, Sabri, Keita Kasımpaşa'nın soluna felç indirdi.

Ali Güneş bedavadan oynuyordu. İkinci kırmızı kartıda kaynadı. Hakem Ali Güneş'i atmam diyor başka bir şey demiyordu. Fakat topunda bir canı vardı, girmek istemiyordu.

Galatasaray'ın teklemesini dört gözle bekleyenler için sıkıntılı bir ikinci yarı geçiyordu. Galatasaray maçı forseledi, Song gidince hayata küsen Manda Yiyicisi, Kara Şimşek gelince kalelere köprü kurmaya kaldığı yerden devam futbolu oynamaya başladı. İki ortak beraberlik golünü bulup Afrika dansı yaparken, Yılmaz Vural kenarda deli gömleğini giyiyordu. Olsundu, Yılmaz Vural galipken bile beraberliğe el sıkışırdı. Ancak gol beklenenden erken geldi. İkinciden korumanın tek bir yolu kalmıştı, pislik.

Arda Kaptan'ın gözü kapalı atacağı 3 banko gol girmeyince, iş asiste kaldı. Sol tarafa geçtiği bir anda topu içeri çekip öldürücü kesmeyi yolladığında Manda Yiyiycisi'nin kafası bizi yerlere yatırdı. Aynı anda Galatasaray'ın 300 seyircisi arasındaki Başkan da tezahürata başlamıştı. Adnan Polat'a taraftar olmak çok yakıştı. Haldun'u saymıyorum o zaten taraftar.

Ortalama düşecek sananları yanıltmadılar. Yine iki ortak Yılmaz Vural'a ceza keserken, ilk defa Nevizade Geceleri söyletemediler.

İkinci yarı takım büyük futbol oynadı. Geriye düşülen bir maç, Estergon Kalesi defansı yapan bir takıma karşı nasıl çevrilir test edildi.

Maçtan sonra Ali Güneş,''penaltı, kırmızı kart'' diyerek doğruyı, Yılmaz Vural ''pozisyonu hatırlamıyorum'' diyerek yalan söyledi. Keşke Ali Güneş hocam penaltı deyip, kendi göbeğini kendi kesseydi ne güzel olurdu.

Ciddi rakip değildi, yine galip geldiler. Eskişehirspor maçına bırakıldı fallar.

Sırça Köşkten Gelen Devrim Şarkıları


Beni takip edenler, tanıyanlar bilir. Fenerbahçe'nin 3 farklı öne geçtiğini, bizim maçlar! hariç görmedim. Hatta dün geceki Fenerbahçe maçında da Fenerbahçe'nin 2. golü çabuk atmasını istedim. Zülfü Livaneli ve şarkıları vardı ATV kanalında. Seyredemediğime üzüldüm, bir türlü Fenerbahçe maçı kopartamadı. Ve biz devrim türkülerini Zülfü Livane'li yerine Fenerbahçeli'lerden dinlemek zorunda kaldık.

Kıraç 100. yıl bestesi diye 1 Mayıs Marşı'nı devşirdiğinde bayağı memnun olmuştum. Burjuvazinin, endüstrinin halktan en önce kopardığı takımın taraftarları, bilerek ya da bilmeyerek 1 Mayıs Marşını söylüyordu. Stadın en kralını yaptılar, en pahalı bileti onlar sattı. Localarındaki zenginlerle övündü kıçında donu olmayan Fener'li. En pahalı transferi yaparak en büyük olduklarına inandırıldılar. Forma alma rekoru Fenerbahçe'lilerdeydi. Her ne kadar anketler, en çok taraftarın Galatasaray'da olduğunu söyleseler bile ben hem inanmıyor, hem de istemiyorum bu istatistiki verinin bizden yana çıkmasını.

Bizim çocukluğumuzda bütün takımlar gibi Fenerbahçe de halk takımıyken taraftarı ''Ali Baba'nın Çiftliği'' ni söylerlerdi. İlerleyen seneler de gerçekten Ali Baba'lar çiftlik yapmışları Kadıköy'ü. Bugün Kadıköy'den sahil yolunda gidenler nedendir bilinmez Fenerbahçe bayraklarının altından geçmek zorundadır.

Geçen yıllarda Nazım Baba'dan şiirler, şarkılar söylediler. ''İnanın çocuklar, güzel günler göreceğiz çocuklar'' diye yırtındılar. Doğrusu kıskandım, Galatasaray Taraftarının söylemesini çok isterdim. Demek birileri Fenerbahçe'lerini aristokratlara, maç günü eğlencesi olarak görenlere, en pahalı kombine alarak sosyal statülerini arkadaş meclislerinde göstermek isteyenlere karşı direniyordu. Kazanacaklardı, futbol halk çocuklarını oynadığı seyrettiği oyundu. Er ya da geç mutlaka en azından tribünler varoşların, takımlarını sevmekten başka bir düşüncesi olmayanların olacaktı.

Bu sene başında Fenerbahçe tribünleri benim için tavan yaptı. Belki, maçın başlamasına 1 dakika gelip yerine oturan, maçın bitmesine 5 dakika kala trafiğe takılmamak, maça gittiğini en erken ispatlama telaşında olanlar farkında değildir. ''Seviyorum seni, ekmeği tuza batırıp yer gibi'' Nazım Hikmet'in bu en beğendiğim şiirini söylüyorlar. Hangi tribün söylüyor bilmiyorum, ancak devrim şarkıları demek sadece gecekondulardan, gece vardiyasındaki işçilerden, hapishanelerden gelmiyor. Gurup Yorum'dan ''haklıyız kazanacağız'' marşını çoğu devrimci bile bilmezken Saraçoğlu kale arkasından gelen melodiyi buruk bir mutlulukla dinlemek için bile Fener maçı seyretmeye değer aslında.

Vamos Bien, iyi gidiyorsunuz çocuklar. Kimden, nerden, nasıl gelirse gelsin bu melodiler bizim melodilerimizdir. Fenerbahçe tribünlerine sızıp, vak vakları ürkütmeden bu marşları kitlelere söyletebilmek kolay değil. Amma velakin, halk şarkılarını, devrim marşlarını kime söyleyeceksin. Kaleci Volkan'ı tanırım, garibanlıktan gelme Kartal'lıdır. Devrimcilik damarı vardır. O şarkılardan etkilenip konsantrasyonunu artırır. Eğer sınıf değiştirmediyse Gökhan Gönül'de'' Seviyorum seniiiii'' diye bağırıldığında etkilenip insan üstü oynayabilir. Ancak, insan düşmanı muhtemelen her iyi şeyin düşmanı Lugano, laubali, şımarık elimden gelse hergün sopa atacağım Kazım, Brezilya'nın Kadıköy Eyaleti'nin futbolcuları ve bir Galatasaray galibiyetinde maymuna dönüp evrim geçiren, Fenerbahçe'ye sövdüren Fenerbahçe'liler ne anlar bu marşlardan.
Belediyespor'lu futbolcular, gole gidebilecekleri 3 pozisyonda topu taca attılar, 2. golü atabilmek için Okan'ı görmemezlikten, çığlığını duymamazlıktan gelen futbolcular ne bilir bu marşların kimlere ne için söylendiğini?
Marsilya taraftarı Santos'un içerden çıkması, pompalı tüfekle öldürülüp çapulcu muamelesi gören Karşıyaka'lı Özgür'ün itibarı için pek çoğunun anlayamadığı pankartları açan, Endüstriyel futbolun 1 numaralı düşmanı Livorno takımının kaptanına sarı lacivert atkı taktıran Fenerbahçe Taraftarına sesleniyorum;

Devrimci romantizm, trübünlerde filizlenmeye başladı, devamı gelecek, en zor iş te sizin Fenerbahçe'li idealistler. Çok zor, yılların dayatılmış pis kokulu karanlıklarından sıyrılmanız.

Tribünlerini işgalcilerden kurtarmak isteyen Fenerbahçe'liler, önce takımlarını paranın padişahlarından, 3. sınıf Brezilya'lı futbolculardan, dolandırıcı Daum'dan kurtarmalıdır. Bu takımlar bizim, bu davet bizim, düşün peşimize.