5 Eyl 2009

Ardaaaa, 600. Gol Ağlarda; Türkiye 4- Estonya 2


Milli maçın oynanacağı en son şehir Kayseri'dir. Memleketim olduğundan biliyorum, Türkiye'nin en kötü maç seyircisi Kayaseri'dedir. Diyarbakır'da, Adana'da, Bursa'da oynanır, Kayseri'de milli maç oynanmaz. Kayseri'li bağırmasını bilmez, futboldan anlamaz, geriye düşersen sırtını döner, sayesinde maç kazanmanın imkanı yoktur. Sadece stad yeni diye burada oynandı her halde ancak, stad olarak bile çok kötü bir beton yığınıdır, zemini iğrençtir.


Rakip Estonya, daha dün Şampiyonu 5 lik olup elenmiş lig 5. miz tarafından. Dağılım ortalama Fatih Terim adaleti. Galatasaray'dan en iyi oyuncular, Fenerbahçe'den zorlanarak oynatılanlar, küme düşmüş takımın lejyoneri, Almanya orijünli futbolcular, Beşiktaş'ın zaten 1 kişilik kontenjanı vardı, Nihat sakat. Semih cezalı olmasa ligin en pahalı santraforu yedek olacak. Milli maç dolayısıyla lig maçında sakat olup iyileşen mürit Gökhan Zan. Milli maçını oynayıp İmparator'un emrini yerine getirip sakatlaıp çıktı. Galatasaray'da nöbetçi stoperi göreve çağırmaca. Ben ce çok bile oynadı, ben 2. hafta sakatlık bekliyordum. Orta sahada en çok hak eden futbolcu Mustafa Sarp'ın esamesi okunmuyor. Kenarda, sinir küpü Terim, ne zaman Terim gösterilse ekrana gelen sadık valiz taşıyıcı Müfit. Görünmeyen diğer yardımcılar, Oğuz Çetin, Metin Tekin(Ben mi görmedim, maçta değillermiydi?). Maçın başında prensin kanadından yenen ve üstünde durulmayan gol. Tartışmasız, Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu Arda Turan'ın topa değmeden yaptığı asist ve küme düşmüş takımın oyuncusu Tuncay'ın attığı golle gelen beraberlik golü.


Golün hemen ardından, eski fakat eskimeyen Prens kız Tuncay'ın pas vermeyip Lefter'i yakalamak için olanca kuvvetiyle çektiği taca giden şut. Fener'de olmasa nilli takımın limon taşıyıcısı olamayacak Kazım'ın lazımlıkla oyuna devam etmesini içine sindiremeyen Arda'nın durumdan vazife çıkarması. Sağ taraftan büyük bir hünerle söküp getirdiği topu kaleye şutlamasının ardından dönen topu Sercan'ın boş kaleye yuvarlamasıyla ikinci yarıya galip girmece.


Ermenistan'dan beklenen medet yalan olunca, işin önce futbolculara sonra evliyalara devredilmesiyle başlanan ikinci yarıda, ters bir top bilardo topuna dönüştü. Durum 2-2 olunca sülükler kalemleri hazırladılar belki. Kin ve nefretini yıllardır saklayanlar Güney Afrika seyatinden olduklarında irin kusacaklardı. Eğer puan kaybetseydik, ben yazmayacaktım. İrin kusanlara karşı Fatih Terim'i savunacaktım. Gerek kalmadı, kornerden gelen topu 600. gol olarak Arda topu ağlara gönderdiğinde Tuncay'ın gole yalandan sevindiğine bahse girerim.


Galatasaray bütün kornerleri Arda Turan'la kullandı bu sezon. Bir çoğu gol olarak yazıldı, Surinam'lının yaptığını yapacak değildi İmparatore. Son korner hariç(o da o sırada zaten Arda oralardaydı) Arda korner kullanmadı.


Şu kıytırık maçta bile yürekler ağızlara getirildi, Tuncay'ın attığı teslimiyet golünden sonra rahatlandı. Trabzon'luların gönlünü almak lazımdı, Ceyhun oyuna girdi. 4 gün sonraki maç için dinlenmeye geçildi, çok şükür atlatılmıştı maç.


Listeye baktık durum nedir diye. Geçmemiz gereken takımla aramızda 4 puan fark var ve 4 gün sonra dışarda onlarla oynuyoruz. Yensek bile işimiz yüce göke kalmış. Biz arkadan Belçika'yı dışarda devirip, Allah'ın Bosna'ya bela indirmesini bekleyeceğiz. Olaki beddualarımız kabul edildi, son maçta Ermenistan'ı rahat geçeceğiz. E, geçtik bilet hazırmı Afrika'ya Vuvuzula çalmaya gitmeye. Değil ölümlerden ölüm beğeneceğiz ve bizim gibi ölümlerden ölüm beklemiş bir takımla ölüm kalım maçları oynayacağız. Elersek şova devam, elenirsek. O maça kadar gidelim de onu o zaman düşünürüz. Şimdiden düşünüp vesvese yapmayın. Bir delik bulup çıkarız bir yerlerden. Turnuvaların dibine kırağımı indi. Biri biter diğeri başlar.


Ne de olsa başımızda yenildikçe apolet takan bir İmparatore'miz var.

4 Eyl 2009

Maç Var





Yarın ki maçtan bahsetmiyorum. Kıçımıza yılan kaçmış, çıkaracak leylek arıyoruz. Yaygaracılara bakmayın, yeneriz, eleriz, goy goycularına. Onların korkusu takımın Dünya Kupasına gidememesi değil, kendilerinin gidememesidir. Şimdilik verdikleri destek, gitme ihtimali kalmayınca yerini, irin, kin kusmaya bırakır yakında.


Bu gece ülkemizde büyük bir maç var, tarihi maç. Birlik dostluk dayanışma maçı. Bu maçı seyredecek olanlar tarihe geçecekler.

Benim için sıradan bir ulus maçı yarın ki maç. Ben maç diye bu akşam Adana'da oynanacak maça bakıyorum. Keşke elimde olsa da maça gitseydim.



Ülkemizin devrimci takımı Adana Demirspor ile İtalya'nın devrimci takımı, Livorno'nun maçına. Tribünlerde Che Guevera'nın resminin, orak çekiçli bayrakların dalgalandığı maça. Endüstri futboluna direniş gösteren, siyasi kimlikli olanların da bir şekilde futbolu sevebileceğini ispatlamaya çalışan, bu uğurda yıllardır mücadele veren Adana Demirspor taraftarına saygılarımı sunmak isterdim. İsterdim ki küçüleyim, Güney'in devrimcilerinin arasına katılayım, çok merak ettiğim Livorno'yu canlı göreyim, Akdeniz'den Okyanus'a açılayım, Küba'ya, Havana'ya Ernesto'ya mendil sallayayım.



Kaç kişinin haberi var acaba bu maçtan. Paradan başka bir şey düşünmeyen sülükler, niye bu maçla ilgili bir şey yazmazlar. Aslında hepsi bal gibi biliyorlar, ama akıllılar, dedik daha önce, sülüğün 14 beyni var. Kendi mezarlarını niye kazsınlar. Yıllardır futbolu sanayi haline getirenler, şimdi derimci Demirspor'a hangi yüzle bakacaklar.


Demir yumruklu dostlarım, babamız demiryolcuydu, belki biraz da bu yüzden bütün Dünya'da olduğu gibi Demiryolcuların takımına daha ilk çocukluk yıllarımdan sepmati duydum. İlerleyen yıllarda bilinçli olarak taraf oldum. Her türlü icraatınızın yanındayım. Hiç şüpheniz olmasın, ne kadar sanayi yaparlarsa yapsınlar, sonucunda oynanan oyunu biz halklar, proleterler, köylüler, kenar mahalleleri, varoşlar seyrediyor. Bizi ortadan kaldıramadıkları sürece, bu oyunu asla burjuvalara kaptırmayacağız.

Gözümüz, kulağımız sizde, büyük Adana Demirspor taraftarı. Misafiriniz ve bizlerin de misafiri, yoldaş büyük Livorno'ya en derin devrimci selamlarımı iletin.

3 Eyl 2009

Deli(kanlı) Orkun




Alpaslan Tribünü bağırıyordu ''Deli Orkun Buraya'' Orkun kendine kondurmadı. Taraftarın tamamı, olanca kuvvetiyle, ısrarla bağırdı, yine de umursamadı Orkun. Nefesi tükenen seyircinin yarısı vazgeçti bağırmaktan. Diğer yarısı belli belirsiz volümle devam etti normal tezahüratına, ''Orkun buraya'' diye. Orkun'un kulakları tribündeydi, o sırada yan top çalışması yaptıran Nezihi'den kurtuldu ve tribüne doğru depar attı. İşte o an garipbir biçimde sevdim Deli Orkun'u.






Galatasaray kalesini koruyacak yetenekte değildi, Çaylak'la çıktığı sıradan Leverkusen maçında yediği hezimetin ardından, Kasımpaşa'lının lamba gibi asılan serbest vuruşunu felç geçirerek seyredince iptal oldu. Yerine devam eden Aykut, ligin en az gol yiyen kalecisi olarak şampiyon takımın kalecisi ünvanıyla sezonu tamamladı.






Takım Şampiyon olsa da kalecilerin yetersiz olduğu hükmüyle Di Santchis transfer edildi. Gerçi bu iki kötü kalecimizle devam edilse dahi bundan daha kötü derece alamayacığımız ayni ile vaki olduğunda belamızı bulmuş 5. bitirmiştik ligi.






Geçen yılı Deli Orkun hastanede, revirde geçirdi. Hangi maçta, nasıl sakatlandığını öğrenemedik. Kötü kaleciydi, o yüzden akibeti kimseyi enterese etmedi. O sakatlıkla boğuşurken ondan bin beter daha kötü kaleci Aykut yedek kulübesinin tozlarını paspas ederek cebini dolduruyordu. Santchis ne kadar pis gol yerse yesin, sesini çıkarmıyordu, adalet istemiyordu Bülent Korkmaz'dan ve ondan önceki Çaylak'tan. Ne gerek vardı riske girmeye Aykut için. Yıllarca Mondragon'a asistanlık yapmış, en ufak bir ilerleme kaydedememiş, en ufak bir şikayeti, sitemi olmadan, kimseyi ürkütmeden hayatını idame ettirmiştir.






Mondragon gittiğinde, kaleye geçme ihtimali olan Fevzi, Santchis transfer edince isyan bayrağını çekmiş, hadi len ben şimdi kaçıncı kaleci olacam? demiş, takımdan uzamıştır. Hazır Orkun sakatken, hazır Fevzi firar etmişken Aykut'a gün doğmuş, bütün bir sezonu tek bir maç oynamadan koca Galatasaray kalecisi olarak, risksiz bitirmiştir.






Her iki kaleci de, tarihini yeniden yazmaya soyunmuş Galatasaray'ın kalesini emanet edeceği kaleci değildi. Leo Franko geçti kaleye. Surinam'lı daha iyi olan Orkun'u oturttu yedek olarak. Aykut Florya kalecisiydi, olsun yine de şikayeti yoktu.






Aylardır uğraştılar, servet önerdiler, 2 futbolcu bir kaleci verelim dediler Manisaspor'a, kalecileri Ufuk'la trampa yapmak için. Baktık Ufuk için Vikipedia'ya, öyle ahım şahım bir veri yazmıyordu. Toplasan 40 maç kaleye geçmemiş bir kaleciydi. Aldıklarına göre bir bildikleri vardı. Galatasaray'ın yedek kalecisinin yanında iki bonus futbolcu ediyordu Galat parasıyla.






Aykut'u verelim dediler, Galatasaray kulübesinde paslanmış, geçen yılın en çok kulübede oturmuş kalecisini beğenmediler. Orkun'u istediler, ya da Orkun ben 3. kaleci olmam bayrağını çekti. Bilmiyoruz nasıl oldu. Biz Aykut'u yolcu etmeye hazırlanırken resmi siteden Deli Orkun'un kurban verildiği haberi geldi.






Leo'nun yedeği Ufuk'un yedeği sıfatıyla soytarı olmaktansa, Manisaspor'da Kral olmayı yeğledi Deli Orkun. İsyancıydı, tıpkı Fevzi gibi yalandan oturarak para kazanmayı sindiremedi. Soytarılık kazağını Aykut'a emanet edip ayrıldı aramızdan.






Deli Orkun; Hiç bir zaman Galatasaray kalesine geçecek bir kaleci değildin. Sen kaledeyken kalplerimiz yusuf yusuf atıyordu. Ama inan Aykut'tan çok daha iyi kalecisisin. En azından yıllardır, hiç bir şikayeti olmadan yedek beklemeyi içine sindirip, kak etmediğ milyon dolarları cebine indiren Aykut'tan eminim ki çok daha büyük adamsın. Zaten oldum olası, tokalı, inek yalamış gibi düz, meçli saçları olan futbolculara gıcık olmuşumdur. Bu anlamda Necati'yi nasıl sevmemişsem, Aykut'u da hiç sevmedim.






Delikanlı Orkun, takipçin olacağım, çok büyük maçlar çıkaracağına bahse girerim. Milli takımda görürsem de şaşırmam. Güle güle kardeşim, yolun ve bahtın açık olsun Tubikandu.

2 Eyl 2009

Sülüklerin Ardından #4


İğrenç görüntüleriyle mide bulandırıcı yaratıklar, kendi hacimlerinin 3 katı kadar kan emme yeteneğine sahiptirler. Geçen gün bir dergide rastgeldiğimin yalancısıyım 14 beyinleri varmış. Bence 140 beyinleri var bizimkilerin. Her halükarda kendilerinden bahsetmeyi başarabiliyorlar, ve her durumda kazanan onlar oluyor.


Türkiye'nin en prestijli gazetesi maç günü kadroları yazıyor. Servet'in yanında Gökhan Zan'ı oynatıyor. Haftanın ilk sülüğü, Galatasaray resmi sitesini bile okumuyor ki Gökhan'ın kadroda olmadığının farkında değil. Galatasaray'dan haberi olmayan, Galatasaray muhabirine bir küfürle başladık güne.


Takip ediyoruz, 1 numaralı sülük, Emre Belözoğlu'nun atılmasında hakemin gaza geldiğini söylüyor. Haksız kart çıkardı savunmasıyla Fetodaş'ını masum göstermeye çalışıyor. Mutlak bir kelime ya da cümle marifetiyle Bokludere'ye şirin görünüyor. Görevini bu hafta da layıkıyla yerine getirip Galatasaray'lılarıdan bir ton küfür yiyor. Yaptığımız tezahüratlarımızı haram ediyoruz, formasını almadık, alan arkadaşlarımızın da hakkını helal etmiyoruz.


2 numaralı sülük, terminolojiye bir katkı yaptı bu hafta. Eğer faulden kaçma ihtimalin var da kaçmamış, tekmeyi yemişsen kabahat senin. Konu Bokluderespor'sa, kazma beklerin yaptığı faul ya da penaltılarda başka bir şeye bakacak bundan böyle hakemler. Eğer adam zıplayabiliyorsa devam, hatta zıplamadığı için kart bile gösterebilirler. Diğer kalede alakası olmayan pozisyonu benzetmeye çalışarak, yüreklere su serpiyor. Her iki tarafa da verilemeyen penaltı var işte susun. Manisaspor'un kabak gibi golünün üstünde duran sülük sayısı yok denecek kadar az. Fener'li yazarlar pozisyonu görmemişler bile. Eski hakem ulamaları ve büyük yorumcu, objektif sülük, canlı yayında pozisyonu geçelim diye sunucuya işaret ederken yakalanıyor.


2 numaralı sülük için gol olmuşsa bir felaket. Nasıl atılmış, kim atmış önemli değil, önemli olan hatayı yapanların aptallığı. Kewell'in attığı golü babası bile atarmış. O topa vurduran defans, defansmıymış. Aynı golü Galatasaray yeseydi, çok haklı olarak korneri kullanan oyuncunun yüksek tekniğini, topa o noktada kafa vuran futbolcunun, zamanlama, hesap, topa en yüksek noktada, kafanın vurulması gereken yeriyle vurma, yön değiştirip topu aşağı doğru iteleme ve kurtarılması hemen hemen olanaksız bir pozisyon olarak anlatacaktı. Galatasaray kalecisinin, yada stoperlerin yapacak bir şeyi olmadığını zırvalayacak, vakvakları ürkütmeden yorum yapmış olacak, prim ve para toplamaya devam edecekti. Uzun yıllar devam edeceği garantiydi bu gidişle yolu açık, kanını emeceği mazlumlar eksik olmasındı.


Haftanın 3 numaralı sülüğü geçen haftanın leş kargası olmaktan onur duyarım cümlesiyle girdi. Lincoln'ün adam olsaydı Bülent Korkmaz bugün UEFA kupalı ikinci hoca olarak piyasada olacaktı şeklinde hömkürdü. Bana göre Bülent Korkmaz yerine Haldun Üstünel kulübede olsa kesin şampiyon olurduk. Adam en iyi oynadığı maçta çıkarıldı, tamam biz de kabul ediyoruz adam değilmiş, ancak o başka konu, Lincoln, Bülent'i diri tutmuştu Hamburg maçına kadar. Gaatasaray tarihinde Ali Sami Yen'de 2-0 galipken 3 tane yiyip elenmek görülmüşmüdür? Eğer elenilmişse suçluyu teşhis etme işi, ancak Lincoln'ün etine yapışmış etli butlu bir sülüğün işi olmalıydı. Ve oldu da.


Aynı sülük kafası karışık Hasan Şaş'ı taklaya getirmek için uğraştı durdu saatlerce. Akıl verdi ne işin olur Antrenörlükle gel sende bizim gibi sülük ol, kanına yapışacağın adam eksik olmaz bu ülkede, hemide bol kazançlı, itibarlı bir yaratık olursun mealinden emiş yaptı. Hasan, gelen tepkilerden olacak Galatasaray aleyhine bir laf etmedi. Sülük, az önce başka bir sülüğün yorumunun aksine bal gibi penaltı dedi. Şüphesiz diğeri penaltı deseydi kendisi penaltı değil diyecekti.


Maaşlı Fenerbahçe Sülüğü, Galatasaray'ın hala ciddi bir rakiple karşılaşmadığını yazmış. Bu hafta Beşiktaş'ı yense Beşiktaş ciddi olmayacak nasılsa. İlk puan kaybında ciddi rakibin kim olduğunu biz de anlayacağız. 20 dakika daha dayanabilseydi çakma Ankaragücü, bakın neler oluyordu alemde. Sülüklerden sülük beğenecektik, yazık Türk Spor medya okuyucusu, dinleyicisi büyük bir hokkabazlık gösterisini kaçırdı. Artık kısmet diğer haftalara.


Eski günlerimin hatırına asla sülük demeyeceğim Nonbertarafus! Surinamlı'nın Kewell'i oyuna sokarken tabelanın 11 göstermemesi karşısında bozulan ezberi, bu haftanın son notu olarak yazımıza konu oldu. Hiç biriniz tahmin bile edemeyeceksiniz Surinam'lının yaptıklarını ya da yapmadıklarını. Hepinize adamlık dersi vererek ilerletiyor haftaları. Siz anlamasanız bile.


Gözümüzden kaçan sülük varsa bizi bağışlasın, hiç seyretmeyerek ancak bu kadar bilgi sahibi olabildim. Kanımı son damlasına kadar savunma azmi ve kararı içindeyim, sülüklere emdirmemek için.

31 Ağu 2009

Dirilen Ölü Top; Ankaraspor 0- Galatasaray 2


Devlet takımı hakem ve gök tanrının desteğiyle 3 puanı alınca, artık Cim Bom'dan puan kaybı beklemek farz oldu çanak yalayıcılar için. Bir gün önce iki Ankara takımı birleşmiş, ve tarihinin en iyi maçını oynatmak üzere son kez Ankaraspor'u salmışlar üstümüze. Saddam'ın oğlu Uday'ın havasında Ahmet Gökçek şeref tribününde babasıyla beraber fal baktılar maç boyu. Aziz mübarek ramazan günü bol bol beddua ettiler. Maça Galatasaray'lı taraftarların yoğun kalabalıklarla gelmesini yüksek bilet fiatlarıyla engellemeye çalıştılar ve maç başladıktan sonra da kapıları açtılar.

Ayhan orta sahada olmayınca iki çapa birden sahaya sürülmüştü. Bunlardan Mehmet Topal ya sakatlıktan çıktığı için, ya da formayı kaptırdığı ve geri alma olasılığı riske girdiği için tedirgin olduğundan bildiğimiz oynununu oynayamadı. Aynı gerekçelerle Sarp'da önceki maçlardaki oyununu arattı. Hatta oyunun ilk 15 dakikasında top bile gelmedi. Topun kendisine gelmemesi için saklandı durdu maç boyu.

Orta sahada Ankarasporlular, topa çok iyi bastılar ve dünkü Manisasporlular gibi ayağa fazla top yapıp, Galatasaray'ı bilinen silahıyla durdurmayı planladılar. Ben bu tempoya fazla dayanamazlar görüşündeydim, tahminimden fazla direndiler. Arda Turan bile maçın ilk bölümünde hiç etkili olamadı. Galatasaray'ın özellikle deplasman maçlarında maçın başında farka gitmesini kimse beklemesin. Karşısında kapalı kutu, açıklarını, özelliklerini tanımak biraz zaman alıyor, kenarda notlar tutuluyor, hesaplar yapılıp, denklemler çözülüyor sonra darbe için kurgu yapılıyor, strateji belirleniyor.

İlk yarım saat rakibin oyun şeklini belleyen Galatasaray başladı saldırmaya. Kara Şimşekle çöktük sağ taraftan. Getirdiği, ortaladığı toplar kıl payı gol pozisyonuna dönüşmedi. Arda'nın kullandığı kornere kafayı yapıştıran Mustafa Sarp yedek kulübesine doğru koşmaya başlamıştı ki kaleci maymunluk yapıp topu çeldi. Arkadan Elano'nun topunu ters tarafa doğru koşarken durup geldiği yöne uzayarak ilk yarının limonun sıktı.

İlk yarı Hakan Balta'nın tarafından atak yedik bu maç. Belli ki Sabri'den bahsetmemişler Alman'a. Belki Hakan Balta'da sakat olduğu için pek fazla ileri çıkamadı ve kazasız belasız atlattılar ilk yarıyı ellerini göğe doğru uzatıp puan kaybı bekleyenler. Bir devre daha dayanamazlarmıydı acaba Ankaralılar?
İkinci yarı taraftarla birlikte takım, bir an evvel gole ulaşmak taraftarı haftaya mutlu başlatmak için bastırdı. Yarın Ankaragücüne transfer olmak isteyen Ankaraspor'lular kolay kolay pes edecek gibi değildi. Arda voleybol takımı oyuncusu gibi döndü durdu. Sahanın her tarafından bir delik bulmak için uğraştı. Fakat dakikalar geçiyor gol gelmiyordu. Surinam'lı ile Neeskens kafa kafaya verdiler bir şeyler yapacaklardı. Brezilya ve Çek milli takımının futbolcularını çıkarıp, Oz Büyücüsü ve Manda Yiyici'sini soktular.

Kara delik bir türlü bulunamazken ve dakikalar azalırken ve Ankaraspor ruhu teslim etmekte unutulmaz direnç gösterirken başka da çare kalmamıştı Galatasaray için. Dirilen ölü toplardan medet beklenecekti.


Hala gol gelmeyince Surinam'lı Nonbertarafus'u bertaraf etti. Ezberindeydi ya, Kara Şimşek'i çıkarıp Keweel'i alıyordu oyuna. Yanlış yapmıştı bu maç. Bu kez Aydın'ı aldı Kara Şimşek'in yerine. 20 dakika vardı, başka hoca olsa ya herro ya merro taktiğini uygulardı. Ancak bilinçli ataklardan asla vaz geçilmeyecekti. Bir sepet yumurtanın içindeki çürük yumurta Sabri'nin yaptığı ortalar, attığı şutlar isabetsizliğe uğrayacaktı her zaman ki gibi. Her zanmanki gibi saçlar başlar yolunmaya devam ediyordu.

İlk yarıdaki Arda'nın çalışılmış serbest vuruşundan sonra, sayamadığımız kornerlerden birini Kewell'in kafasına nişanladı. Kewell topa en iyi bir zamanlamayla yön vererek Ankara kalesi'ne bıraktı. Ameliyat bitmişti, Aydın'ın slalom yaparak getirdiği topu Manda Yiyiyici'si atamasaydı benden büyük bir küfür yiyecekti. 3. gol için fazla ısrarcı olunmadı, Galatasaray'lı futbolcuların da canı çıkmıştı.

Ah be Surinam'lı ah be Galatasaray yine sevindiremedin sevmeyenlerini. İddiada alt kalınca maçı seyretmeyenler çok kötü oynadığını yazacaklar. Kaybedecek bir şeyi olmayan Ankaraspor'un direncine saygı duymayacaklar. Helal bir 3 puan aldık, sarı kartsız, sakatlıksız dönüyoruz.

Yürüyedurun çocuklar, bizi sevindirmek, mutsuzluğumuzdan mutlu olacakların mutluluğunu engellemek için yürüyün. Seviyoruz sizi, ekmeği tuza banıp yer gibi, zaten bütün aşkların yalan olduğu alemde bize her sevdadan geriye kalan sadece sensin.

30 Ağu 2009

Nedir Bu Kuyruk Acınız


Ümit Davala, Hakan Ünsal, Hakan Şükür, Hasan Şaş, Bülent Korkmaz, Suat Kaya, Okan Buruk, Arif Erdem. Ergün Penbe. Galatasaray tarihinin en büyük maceraperstleriydiler. En büyük maçları oynadılar ve muzaffer çıktılar. Kendileriyle birlikte bizlerin de başını göğe erdirdiler ve hepsine minnet ve şükranlarımızı fazlasıyla ödedik. Sonra birer birer aramızdan gözümüzün önünden ayrıldılar. Gönlümüzden asla ayrılmayabilirlerdi. Çok geçmedi daha dündü, kimileri sabır edemediler, çoktan tarih olmuş jübile maçları sevdasına düştü kimileri. En son jübile maçı, Mehmet Özdilek'in jübilesiydi. Beşiktaş takımı İnönü Stadında işemeye gelse en az 10.000 kişi tribünlere dolardı. Mehmet'in maçına 2.000 kişi, ya geldi ya gelmedi. Fatih Terim jübile yaptığında maça 40.000 kişi gitmişti. Jübile eskidendi. Bırakın ağlamayı çocuklar.

Ümit Davala, Arif, Suat sessizce çekildiler ortamdan. Galatasaray aleyhine bir laf ne duyduk, ne okuduk. Okan Buruk, döndü dolaştı kürkçü dükkanına bir tur daha attı. Oynadı oynayamadı, sonra o da gitti. Futbol oynayabileceği bir takımda devam ediyor.

İlk ihanet Hakan Ünsal'dan geldi. Tutturdu ben oynayacağım diye. Atarım tutarım, yar başında tutarım Fatih Terim'in bir bildiği varmış demekki. Tekrar geldiğinde alayını kadro dışı bıraktı. 2. Fatih Terim dönemi fiyaskoyla sonuçlanınca yerine gelen Hagi bunları affetti. Onlar da Hagi'nin sonunu getirerek borçlarını ödediler! Hakan Ünsal Rize'ye gitti, aklı sıra kendini gönderenlerle sahada hesaplaşacaktı. Sahada olmadı ama maymunlar cehenneminde gün be gün hesap ödemekte kendisi.

Ergün Penbe fazla ısrarcı olmadı, büyük takımın efsane futbolcusu olma sıfatıyla kendisi de oynamadan para aldı Galatasaray'dan. O kadar da olurdu, kolaymıydı Avrupa Şampiyonu olmak. Kolaysa aradan 10 sene geçti hadi bizden geçti diyelim, medyamızın, ülkemizin resmi takımı alsaydı. Ergün oynarım sandı, gitti Gaziantepspor'da bir kaç maça çıkabildi sadece.

Hakan Şükür küstü, Şampiyon takımın kaptanı olarak bir sezon daha oynamak istiyordu. Dediler Baros'u getireceğiz. Olsun bana ne ben Hakan Şükür'üm bana para verin diye tutturdu. Yalvardılar, gel heykelini dikelim dediler, gel istediğin kademede Galatasaray'da ol dediler. Kendini biliyordu, ömür boyu tutamayacaktı dilini. Heykeli dikilseydi şimdi yıkılacaktı.

Bülent Korkmaz son sene hiç oynamadan milyon dolarları cebelleze indirdi. Aynı şey onun içinde geçerliydi. İstese tekme tokat Galatasaray Başkanının odasına girer kimse de bir şey söyleyemezdi. Oynayacağım dedi, gitmem dedi. Kayboldu, haber alınamadı kendisinden. Bir de baktık Bakkal çırağı olarak Ankara'daydı. Galatasaray'a gol atmıştı çıraklık yaptığı takım. O golde yaptığı şaklabanlık, benim Bülent için bitim noktası oldu.

Bu sene de Hasan Şaş fırladı lüverden. Son 4 senede 10 maça çıkmamış Hasan Şaş bir sene daha oynamamak üzere kalmak istiyordu. Galatasaray tarihindeki en sevdiğim futbolculardan Hasan Şaş, böyle mi şaşırtacaktı beni? Hangi takımın var böyle efsane futbolcuları? Sessiz sedasız çekilip, taraftarın kalbinde sonsuza kadar oturmak varken, her görüldüğün yerde saygı, sevgi, izzet ikram görmek varken nedir bu kin, neyin kuyruk acısıdır? Üç beş çapulcu(yarın Arda Turan için de yapacakları garanti) ıslıkladı diye koskoca Galatasaray taraftarına kusmak. O Galatasaray taraftarı değil miydi sizleri bağrına basan, hançerlerini yırtarcasına bağıran, gaz veren, normal oyununuzun üstüne çıkartan.

Bunların derdi futbol oynamak değil. Eğer futbol oynayabilecek gücü, kabiliyeti kendilerinde görseler şüpheniz olmasın, Hasan Adana'ya, Hakan Sakarya'ya giderdi. Oralarda bile oynayamayacaklarını bildikleri için , oynamayacakları takımda kalıp para alma derdindeler. Bu Galatasaray kadrosunda hangisi oynayabilir? Koskoca Kewell'in, Elano'nun ilk 11 yeri garanti değilken Hasan şaş, Hakan Şükür oynayabilir mi? Oynayamaz, antrenmana çıkarlar, tribünde otururlar para alırlar. Daha öncekiler yediler kolpayı, Adnan Polat yemedi. Oynatmayacağım futbolcuya niçin para vereyim dedi. Bizimkiler de kutsal ittifak içinde oldular. Şimdilerde muhtemel bir ikinci zaferin önünü tıkamakla iştigal etmekteler. Göreceksiniz ortalık kızıştıkça bunlar ellerinde benzin tenekeleriyle koşacaklar yangın yerine.

Şimdi moda Galatasaray'lı eski futbolculara kapı aralamak. Prim yapıyorlar, Rıdvan, Selçuk para etmiyor. Onların Galatasaray'a sövmesine kimse yeşil indirmiyor. Fener'e yalamalık yapıyorlar zaten yaptıkları kadar, bilinmedik beklenmedik şeyler değil.

Bakıyoruz ve çok üzülüyoruz, Hasan Şaş'da sürüye katılmış. Beni Kaptan yapmadılar'da Arda'yı yaptılar diye için için hayıflanıyor.

Ulan Surinam'lı yarın yenilde şu garibanlar sevinsinler. Öteki hafta da maç yok nasılsa bir 15 gün içlerindeki irini kussunlar. Bizim içimizde hala onlara laf söyletmeyenler var, onlar da görsün yıllarca koynumuzda neler beslediğimizi. Bir elensin ortalıktaki sülükler, bakalım kimler kalacak bizden yana. Dostumuzu düşmanımızı öğrenelim.

Dün yazdık, hızımızı alamadık bugün de devam ettik aynı konuya. Hiç bir şey istemiyoruz sizden eski Galatasaray'lı futbolcular. Gölge etmeyin yeter. Bırakın takımı bize, ArdaTuran'a ve Surinam'lıya.