3 Tem 2009

Hepimize Geçmiş Olsun


Yine sözümüzde duramadık, Lincoln için son yazımızı yazdığımızı deklare etmiştik. Sondan bir önceki yazımız olsun. Bu kadar da opsiyonum vardır her halde sizlerin nezdinde. Gerçi bu yazının ana fikri Lincoln olmayacak ama olsun yine de biz çuvaldızı kendimize batıralım.


Hepimize geçmiş olsun, kurtulduk. Ekonomide değişmez bir kural vardır. Kötü para iyi parayı kovarmış. İyi futbolcuyu da kovduk. Takımın başında Surinam'lı olmasa başka şeyler yazardım, ancak kendisine Galatasaray tarihinde kimseye güvenmediğim kadar güveniyorum. Bu yüzden Lincoln'ü falakaya yatırsalar bile kimseye kızacak değilim. Beklenen oyun planında zaten kendisine yer bulmakta zorlandım bir önceki postta. Lincoln'ün kovulması kendisinin futbolu hakkında fikrimi değiştirmeyecek. Ben oynadığı oyuna bakmıştım, fantastik futbolculara hayranım. Lincoln gitmişse mutlak yerine daha fantastik birinin oynayacağını biliyorum.


Yanlız, sapla samanı birbirinden ayıralım. Lincoln bu sene kampa Yaser'den önce katılsa bile demek oyun planında düşünülmüyordu. Hücum hattının gerisinde Arda'nın oynayacağı kesinleşti. Lincoln'ün kendisi bu takımda oynayamayacığını düşünmüş olmalı ki sırra kadem bastı. İyot gibi her reaksiyonda açığa çıkmak gibi bir takıntım yok. Ben Lincoln'ün sıra dışı futboluna hayran kalmıştım. Yedek kulübesinde olmasına dayanamazdım. Bülent'in oyundan çıkarmasına katlanamıyordum.


Bu karar da Surinamlı'nındır. Lincoln'ü yanında oturtmaktansa kovmayı tercih etmiştir. Ve haklıdır. Kadronda Lincoln varsa 10 numara onundur, 10 numaralı adamı kenarda oturtamazsın, yapılması gereken tek şey sınır dışı etmektir ve gereken yapılmıştır.


Heleki bu sene taraftarı ikiye üçe bölecek bir futbolcuya yer yoktur. Medya kına yaksın, Lincoln'e küfür edenlerin bayramı olsun. Ben kendi payıma gidişine üzüldüm, ancak Hoca olsam, Başkan olsam bu saatten sonra bende kovardım. Lincoln feda edilmişse Galatasaray'ın oynayacağı futbol tahminimden de güzel olacaktır. Tek tesellim budur.

Büyük Futbol


Arkadaşlar, siyasete bulaştık, konuyu acil değiştirmemiz lazım. Sivas'la uğraşıyoruz da sanki diğer şehirlerimiz Paris, Londra.

Bizim işimiz, Galatasaray kizirliği, Galatasaray vezirliği, Galatasaray hamallığı. Biz kaldığımız yerden devam edelim en iyisi.

Keita transfer edildi. En başta medyayı bir kez daha maymun yapan Haldun'a teşekkürler. O kadar yalan habercinin arasında Keita ismini hiç birinin verememesiyle yine göt oldular. Her futbolcuyu tanımıyorum, Keita'yı da elbet. Hemen araştırdık, sorduk bizim ulamalara, bir kaç videosunu izledik, geliş biçimine baktık, Lion Olimpiyat takımına hatırı sayılır bir bedelle geçtiğini öğrendik. Fildişi Sahilleri'nden kötü futbolcu çıkmayacağını zaten biliyoruz. Surinamlı'ya güveniyoruz ve kehanetimizi yazıyoruz.

Aslında canlı seyretmeden kimse hakkında pek yazmam. (etiketlerde var Barussa hariç) Hiç bilmediğim futbolcu, hoca için bir parametrem, bir metodum var. Ben olsam metodu, olmayana ergi metodu. Medya yazmamış, kafadan iyi demektir. Kimi maymun medyacı Yatara'ya benzetmiş, hatta daha iyi demiş. Surinamlı'nın beklenen futbol taktiğine göre sağ açıkta oynayacak. Keita, Baros, Kewell küçük çapta bir hücum mangası oluşturacak. Tam ortalarında biraz arkalarında Arda olacak. Sağda solda toplamda en az 25 km koşacak iki kişi bulunacak. Biri sağlamsa Linderoth olur. Diğerine bakacağız.

Gerideki 4 kişiden banko diyeceğimiz ilk futbolcumuz Balta. Stoperlerden biri oyunu kuracak kadar teknik olmalı, iki kazmadan biri fazla yani. Sağ tarafta Uğur Uçar'ın durumuna bakacaklar her halde. Kaleci'ye de oynamadan güvenim tam. Yedeği Orkun olsun bana göre. Kağıt üzerinde hepimiz bir şeyler yazar çizeriz, beklentilerimiz olur. Fakat sezonun son maçına çıkan kadroyu hiç birimiz tahmin bile edemeyiz. O yüzden ben hiç hesapta olmayan sürpriz futbolcuların piyasaya çıkacağına eminim.

Emin olduğum bir şey var ki, şimdiden sabırsızlanıyorum. Belki kızanlarınız çıkacak ama sadistçe beklentilerim olacak. 2000 senesinde olmuştu, Galatasaray'ın gol yemesini isterim. Hatta devreyi geride kapatırsak mükemmel olur. İkinci yarıdaki futbola doyamazsınız. Surinam'lının Cim Bom'u geriye düştüğünde forsesine kimse dayanamayacak. Tribünlerde coşacağız, coştukça takımı coşturacağız.

Sonuç netice de futbol, 3 ihtimalli. Ancak oynananacak futbolun adı büyük futbol olmalıdır benim için. Büyük futbolu büyük hocalar, büyük futbolculara oynatırlar. Bizim de tecrübeli, büyük maceralar görmüş taraftar olarak büyük takımımızdan büyük futbol beklentimiz vardır. Hiç şüphem yoktur ki, Galatasaray'ın futbolunu seyretmek isteyenlerin sayısı bizimle sınırlı kalmayacaktır.

Türkcell Süper Lig, ne olur çabuk başla.

2 Tem 2009

Sivas Şehirlikten Çıkmazdan Önce


Çocukluğumuzun yaz tatilleriydi, demiryolcu baba, okullar biter bitmez bütün aileyi köye gönderir, sonra kendi izininde o da gelirdi. Yaylalarda, papatyalar halay çekerdi, menekşeler saz çalardı. Sivas şehirlikten çıkmazdan önceleriydi.

Kayısı meyvesi çok lezzetli meyveydi, çok bereketliydi. Dalından yemenin lezzeti muhteşemdi. Gel gelelim bağlarımızdaki kayısı ağaçlarına tırmanıp, ballı kayısıyı yemenin bedelini ağır öderdik. Üstümüz başımız batar, yapış yapış olur, dallarının dikenleri elimizi, yüzümüzü yırtardı. Kaygan gövdesinden kaç defa düşüp yaralanmıştık. Her seferinde kayısı yemeye lanet ederdik, dalları yüzünden o güzelim meyveyi yemekten vazgeçerdik.

O zamanlar Sivas şehirlikten çıkmamıştı. Ernesto'ların dağları varsa bizimde Deniz'imiz vardı. Bizim köyde, Gemerek'te yakalattılar. Hamamcı Ali'yi arıyordu Deniz, komadılar, yatırdılar bizim Kayısılarını yemekten vazgeçtiğimiz tarlalara. Lanet ettim, kayısıyla beraber bizim köy demeye bile utandım yıllarca. Sivas şehirlikten çıkmaya başlamıştı. Biz de Sivas'lı olmaktan vazgeçmeye.

93 senesinin yazının, bozkırları kavurması yetmemişti yobaza. Şairlerin, ozanların, kangal köpeklerinin şehirinin ne yazık ki yobaza terk edildiğinin zaptı gerekiyordu. Zapta kötü geçirdiler. Karanlık galip geldi, diri diri yaktılar. Sivas şehirlikten çıkmıştı artık. Kayalarında keklikler seksek oynamıyordu, pınarlarında ceylanlar türkü söylemez oldu. Ve biz Sivas'lıyız demeyi kendimize yediremiyorduk o tarihten sonra.

Sivas artık şehirlikten çıkmıştı, Ben Sivas'lı değilim, Sivas'da şehir değildi. Deniz'i yakalatan, aydınları yakan vatandaşların yaşadığı şehir benim şehirim değildi. Ve lanetimiz bitmedi. Sivasspor son iki sezondur büyüklerin camına taş attı, kıl payı Şampiyonlukları kaçırdı. Kayısı ağacı misali, başındaki Hoca yüzünden lanet ettim Sivasspor'a da. Bülen Uygun olmasa bile geçmişi yüzünden Sivasspor'a sempati duyamayacağım.

Yazılarımı okuyan Sivas'lı varsa kusuruma bakmasın. Ben Sivas'lı değilim, en azından her 2 Temmuz günü.

1 Tem 2009

Casio De Souza Suarez Lincoln, İnadına




10.gün Lincoln yine yok. Hep beraber küfür edin. Hakkınız, hiç kimse Galatasaray'dan büyük değil yaftası boynunuzda. Oynamasın Lincoln, atılsın, kovulsun, yerine Mehmet Güven oynasın. Getirene lanet edin, tribünde ayağına top geldiğinde kusun, elinizden geleni ardına koymayın ama beni son bir kez bir daha dinleyin.




Hepiniz benden daha teknik bilgili adamlarsınız, açın arşivlerini gazetelerin, zahmet etmeyin ben ezbere biliyorum. Hagi geldiğinde be onun ülkesine göçmüştüm. Sürüye yeni katılmış olanlar var sadece. Sürü aynı sürü, aynı çoban tarafından güdülüyor. 1996 senesinin bu aylarındaki gazeteleri okuyun. George Hagi, Meksika'ya top cambazlığı yapmaya giderken, dönemin yöneticisi İrfan Kurtoğlu ile tesadüfen aynı uçakta bulunmasa bunları konuşmayacaktık bile. Başka bir şey duyan, bilen varsa bu konuda kimse inanmasın. Fatih Terim o tarihte Hagi'yi inanın benden daha fazla tanımıyordu bile.


Hagi; Adını duydukça tüylerimin diken diken olduğu, futbol konuşuldukça Karpatlar'ın Maradona'sı diye kulaklarımın çınladığı efsane. Çocuklar, ben Pele'yi, Maradona'yı, Backenbauer'i, Roberto Carlos'u( Fener'e gelmesi büyüklüğünden asla kaybettirmez), Hagi'yi(Galatasaray'a gelmeden önce) canlı seyretmiş Galatasaray taraftarıyım. Söyleyeceklerim var. Benim için Hagi, Galatasaray'dır. Galatasaray Hagi'dir. Ali Sami Yen'i tanımıyoruz, bize miras bıraktığı için seviyoruz. Metin Oktay'ı da seyretmedim bilmiyorum. Ondan sonraki gelen tüm jenerasyonlar içinde benim için gelmiş geçmiş en büyük, en sevdiğim futbolcu Hagi'dir.


Hagi'yi vurguluyorum, bağlayacağım. 1996 senesinin Eylül ayında Hagi, Vanspor maçına çıkmadan önceki gazeteleri bulun okuyun. Dedim önce ben okumuştum. Alayı küfür ediyordu, Oynadığı ilk maçta gol atamasa Fatih Terim'de muhtemelen edecekti. Neyseki Hagi atıyordu, attırıyordu, bir başka oynuyordu futbolu. 40.000 kişinin önünde son dakika penaltısının başına gitmişti. Hagi kendini gösterdikçe yalvardılar, Filipescu'yu, İlie'yi bacanağı Popescu'yu getirdi, Avrupa Şampiyonu oldu ve gitti. Son maçında ağıtlar yakılmıştı. Bakalım bir daha kime nasip olacak?

O gittikten sonra öksüz kaldı sahaların ortası. 2 yıl öncesine kadar. Bir Brezilya'lı 10 numaralı formasıyla fırladı çıkış tünelinden. Hagi dahil hiç bir futbolcuya nasip olmayan bir desibelle tavaf etti tribünleri. Ve oynadıkça bir şeyler anlattı anlayana, bir şeyler gösterdi görmek isteyene. Komadılar, yalamalık yapmadı sürüye, tıpkı Ortega gibi, Anelka gibi Pascal Nauma gibi. Senmisin Çakar'a, Toroğlu'na, Hıncal'a dalaşan. Daha doğrusu dalaşmayan muhatap bile olmayan. Vakvakları ürküttü, geçen yılın ilk yarının en büyük futbolunu oynayan adamı kazma Bülent'e boğdurdular. Ben Lincoln olsam Bülent'in çalıştırdığı takımda antrenmana bile çıkmam. Sen kimsin kardeşim, hayatı boyunca, 18 in içinde ayağına gelen topu tekmeleyip dışarı atmakla efsane olmuş, en ufak bir damarına dokunmada takıma küfür etmekte tereddüt göstermeyecek kazma, Hagi den sonra gelen ve bir daha asla gelmeyecek olan bir top cambazını itin kıçına sokacak. Ve bizi futbolu sevdiğimize pişman edecek.

Büyük Galatasaray taraftarı bu Lincoln için yazacağım son yazıdır. Artı kovsalar da, başımızın üstünde taşısalarda ben yazmayacağım. Ben Lincoln'ün uzaktan seveniyim artık. Ben bir basit futbol dilencisiyim. Galatasaray olmasa asla şimdiki endüstriyel futbolu seyretmeyecek olanım. Götüyle futbol oynayan Servet'i, ayağının burnuyla topa tepen Gökhan Zan'ı seyretmektense, beyniyle futbol oynayan Lincoln'ü sahada görmek isteyenim.

Büyük takımların verdiği imaj, gösterdiği rota gururun, onurun yüksek aşamasıdır. Büyük takımlar büyük hocalarıyla, büyük futbolcularıyla nam salarlar. Galatasaray büyüktür, taraftarı büyüktür. Bu büyüklük geçmişten geleceğe kadar değişmeyecektir. Şimdi hocası da büyüktür, Türkiye'nin şu anda oynayan en büyük futbolcusu Arda Turan ne mutlu ki bizm takımdadır. Ve kim ne derse desin, benim sabitemdir, Hagi'den sonra gelen ve bir daha gelmeyecek olan en büyük yabancı futbolcusu ise Lincoln'dür. Oynamazsa benim için büyük eksikliktir.

Surinam'lının Cim Bom'unun en büyük futbolcusu olacaktır. Lincoln ile Surinam'lıyı bir golden sonra sarılırken görürseniz beni hatırlayın.

Sevgilerimle,

Gazi'nin Dönüşü


Aziz Yıldırırım işkembeden atmış, kalede Kova Yaşar var. Çoğunu yer, yedik bizde. Fenerbostan 3 sene arka arkaya şampiyon olacakmış. Olabilir, lafımız yok. Kurulduğundan beri hedefi şampiyonluk zaten. Bu hedef için de kokainci, Daum biçilmiş kaftan. Dışkısında boncuk var bu Alman'ların. Biri gidip biri geliyor. Takıma, son bir hamle ile Mehmet Topuz dahil edildi.

Aziz'e bu yollarda taş koyması muhtemel rakiplerden Beşiktaş sırasını savdı. 10 sene sonra görüşecek Şampiyonluk kupası kendileriyle yeniden. Dürüllü'lünün Şapkasından çıkan kupayla aldıkları abdestle daha çok namaz kılar Beşiktaş. Yani devre dışı. Diğer rakip biziz. Bizimde hastalığımız var ne yazık ki, şampiyon olamadığımız sezondan sonra aslan kesiliyoruz. Hele ki bu sezon doğal motivasyonumuz oldukça fazla. Ali Sami Yen'in son senesinde postu pahalıya satarız. Dünyaca ünlü hocalara emanet takım. Gol kralı bu sene daha fazla atar. Yani Fener'in işi geçen yıldan daha zor.

Yanlız konu yine bu değil. Israrla takılıyoruz, televizyonlarda, medyada. 3 sene üst üste Şampiyon olacağız diyor. Velev ki oldular. Peki sonraki sezon ne olacak?

4. sezonda şampiyon olmak değil mi hedefiniz? O sezonu da bize bırakır kıyak yaparlar her halde.
Peki be kardeşim bu nasıl söz vermektir böyle. O zaman boşuna yarışmayalım biz bu 3 sene. Gazi'yi geri getirdiniz, Gelir gelmez, Türkçe yalamalık yaptırdınız. Rahatladık, hakemler, federasyon, futbolcular rahatladı. Fener'li futbolcu yan gelip yatsa da olur. Nasıl olsa Şampiyon olacak. Galatasaray'lı futbolcu ağzıyla kuş tutsa nafile, Yıldırırım Başkan söz vermiş, yalancı çıkacak değil ya bu yaştan sonra koskoca Fener Başkan'ı.
Madem bu kadar büyük hedef koyuyorsunuz 5 sene üst üste deyin. Bu ülkede sizler hariç diğer şampiyon olan takımlar 3 sene üst üste şampiyon oldular. Olun bakalım 5 sene üst üste de görelim. Pis bıyığın altından gevrek gevrek'' Fenebaaaaçe sampıyon'' diye höykürmek kolay. Sen 2010 senesini şehit olmadan görürsen, ben sana o zaman gerçekten Gazi derim.

30 Haz 2009

Lincoln'ün Tatili


Bizim kısa tatile denk geldi ustanın tatili. Tatilin en güzel tarafı, hiç bir gazeteciyi okuyupta moralini bozmuyorsun. Eroin bağımlısı gibi bir şey bu spor yazarı dediğimiz güruh. Hepsi aynı, her hangi bir olayda bakış açıları farklı değil. Uzaktan kumandayla yönetiliyorlar. Bu uzaktan kumandanın sahibi ne derse o. Bütün sürü o meyanda yazı yazıyor. Ne yazık ki etkiliyorlar okuyanları.


3 gündür sürü ne yazmış diye göz gezdiriyorum. Galatasaray yazarları bu sıcakta hiç bir şey yazamamışlar. Yalancılardan maada tabi. Onlar her gün yeni bir transfer yapmışlar forvete. Yalancı gazetecilerin yalan transfer haberleri değişik. Ancak aynı olan bir şey var ki, klasikleşti artık. En azılı Lincoln hayranı olan beni bile neredeyse etkileyecekler. Neredeyse ben bile Lincoln'e giydireceğim. Neymiş, takıma katılmamış henüz. Katılacağı güne iddiaya giriyor maymunlar. Kimse de sorgulamıyor. Takım kampta, Lincoln yok. Gelmediği gün için bilmem kaç bin dolar ceza kesiyorlarmış. Daha ne istiyorsunuz bence iyi haber. Bu sıcakta, zaten oynamayacak diye fal baktığınız Lincoln'den para kazanıyorsunuz. Bırakın gelmesin.


Gelmesin de, bir tek Lincoln'mü acep kampa katılmayan? Baros kampta da gören mi yok? Kewell nerde? onların izini mi var? Onlar Galatasaray futbolcusu değil mi? Nedir bu iki yüzlülük? Diğerleri için emir almadılar mı henüz?


Sorular bitmez, Ne kadar saldırırlarsa saldırsınlar Lincoln'ü bitiremezler. Hiç bir tarafa gönderemezler. Ben Surinam'lının topu bildiğine azıcık inanıyorsam Lincoln'den asla vazgeçmez. Barca'nın oynadığı oyunu bekliyor herkes. Ben beklemiyorum, bizim futbolcumuzun yeteneği ortada, benim beklediğim Surinam'lının bu yetenekten en iyi oyun şablonu çıkartacağıdır. Ve Lincoln bu oyun şablonunun en önemli unsuru olacaktır.


Kimse dolduruşa gelmesin. Sürünün yazdıklarına itibar etmesin. Surinam'lıya güvenin, çıkartacağı takıma kefil olun. 10 numaralı futbolcunuz Lincoln'dür, sezona damgasını vuracaktır, hiç kuşkum yoktur.

Kaynana Zırıltısı


Güney Afrika'da oynanan final maçını izledim. Vuvuzela sesinden de kulağım parçalandı. İtiraf edeyim ki Ömer Üründül'ün öznesi, girişi, yapısı olmayan Türkçe'yi katleden yorumlarını dinlemektense Dünya'nın en iğrenç ses çıkartan aleti de olsa dinlemeyi tercih ederim. Bakınız Bi Bok Sandıklarımız; Ömer Üründül. Yaratık misal 40- 50 metre var demek yerine 50-40 metre var diyor. Daha önce Noı Camp'da buna benzer bir gürültü maçın önüne de geçti.
Baktım ki amatör futbol, toprak saha, mahalle takımı adına bu basit halk çalgılarına destek blogları açılmış. Para futboluna savaş verelim isteniyor. Bunca yıldır tribünleri terk edemeyişimizin sebebi budur. Bu bloglarda yazı yazıp, kendi mezarlarını kazan üst kademeleri uyarmaya çalışımız bundandır. Bundandır bunca savaşımız.
Ancak yaşı 40 ın üserinde olanlar hatırlar. Stadyumlarda gelmiş geçmiş en iğrenç sesi çıkaran zımbırtı Kaynana Zırıltısıdır tartışmasız. Şu yukarda gördüğünüz zabazingoyu sapından tutup çevirirseniz çıkan ses o vuvuzela denen alete nal toplatır. Tamamdır, bu aletleri yeniden yaptıralım, stadlara getirelim, çalalım, çevirelim gürültü çıkaralım. Ancak aşağıda oynanan futbola ne gibi yansıyacak bilemiyorum? Ben bir tek şey biliyorum, kendi tribünümüz adına konuşabilirim. Kulübün mühürü, Liseden mezun omuş, Galatasaray'ı seven zengin bir kaç monşerin elindedir. Fakat egemenlik kayıtsız, koşulsuz, kongresiz, divansız milyonlarca Galatasaray'lı adına maçlara gelen desibel desibel gırtlağını parçalayan 5-10 bin Galatasaray taraftarınındır.
O yüzden bizler savaş alanlarını terk edip, üzerlerine oturmayıp ayakta tepindiğimiz koltuklarımızı daha rahat maç seyretmek isteyen bizden daha fazla parası olup bizden daha az Galatasaray'ı sevenlere terk etmediğimiz sürece endişeye gerek yok. İstersek bizim verdiğimiz paranın 10 mislini vererek, Cohiba puro ve viski marifetiyle maçın başlamasına 10 saniye kala yerine oturan seyirciyi stada sokmayabiliriz. Örneklerini her sene defalarca verdik, yine veririz. Gürültü duymak istemeyen, tezahürattan rahatsız olanların, oynanan futbola karışan, futbolcuyla direk temasa geçen taraftarlardan şikayetleri varsa devam etsinler. Bizlerle barış içersinde olmadan kimseye rahat yok. Galatasaray'ımızı kimseye vermeyiz, tavşana kızıp dağı terketmeyiz.
Vuvuzela, borazan, havalı korna, davul, kaynana zırıltısı.... her neyse, sesleri bize piyanodan, arpdan, daha güzel gelir. ''yenilsende yensende''diye yankılanan tezahüratın bir aryadan daha uzun süre yaşaması, daha fazla insan tarafından söylenmesi bilinmesi bu yüzdendir.
Taraftarlık, taraf olmaktır. Gerçek taraftarlık sonucu ne olursa olsun ideallerinde kararlılığı gerektirir. Sadece taraftar olmak bizi kesmez, sonuna kadar namuslu, sapına kadar delikanlıca ve bilinç yüklü olunmalıdır. Pazarlıkların, küçük hesapların, maç neticelerinin, yapılan transferlerin, şampiyonlukların bir materyali değildir taraftar. Gerçek bir taraftar olmak isteyenin, tuttuğu takımdan önce ve daha fazla kendi halkını, kendi ülkesini sevmesi ve bu halk içinden gelen en aktif, en maceracı, en idealist sınıfına bağlılığını ispat etmesi gerekir.
Taraftar, taraftarın tümünü, iyilik ve kötülüğüyle, pisliğiyle, çamuruyla, efendisi, okumuşu, zır cahiliyle sevebilen ve bu sevgiyle harmanlayıp, tribünlerden ortalama yoğunlaşmış bir sevgi üretebilen, bu yoğunluğun içinde olabilen ve maçtan maça gittikçe artan bir ivmeyle hayata geçirebilendir.
Ve taraftar dediğimiz, seyirciden ayrılan, gerçek takım kahramanları, unutulup gitse bile birileri tarafından hatırlatılan, kaynana zırıltılarını, vuvuzelaları çalabilendir.