28 Nis 2012

Fener Maçının Abdestli Versiyonu; Trabzon 2- Galatasaray 4


MAÇKOSKOP
KADRO:
Muslera
-2
Ebu
9
Semih
2
Ufo
5
Hakan Balta
7
Selçuk
8
Melo
6
Engin
6
Emre
5
Elmander
4
Neco
6

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
Galatasaray’ın serbest vuruş kazandığı an.  Profesör Selçuk, pozitif bilimin bütün dallarından brifing verdi. Trigonometri, lineer fizik, türev, integral, diferansiyel denklem, laplas, öklit, Pisagor geometrisi, kuantum, uzay zaman eğrisi, yer çekimi, tez, anti tez sentez….,   
VARİL:
Muslera; Takımın cümbür cemaat çökmesi kalecimize pek yaramıyor galiba. Geçen hafta nasıl olsa yeneriz, bana top gelmez rahatlığındaydı. 3 toptan 2 sini yedi, bize bütün bir hafta kabir azabı çektirdi. Ne gazete okuduk, ne televizyon seyrettik. Bu akşam takım, kaldığı yerden maça devam etti, aynı rahatlıktaydı. Galatasaray maçlarının daimi iyi oyuncusu Colman’ın cılız şutunu yedi. O yetmedi Olcan’a gereksiz penaltı yaptı. Bana göre kırmızı karttı. Topu oyuna pek olumlu sokamadı. Sezonun en kötü performansını gösterdi.   
-
GLADYATÖR:
Ebu; Muhteşem bir hücum beki seyrettik. Selçuk’u artık kategori dışı tutuyoruz. Artistik patinaj puanlamasında en çok ve en az puan sayılmaz ya, aynı hesap. Bu sezon için Selçuk benim için hesaba katılmıyor. Her maç kendisinden beklediğimiz verimi alıyoruz. Selçuk’un iyi oynaması haber ve mutluluk kaynağı değil. Biz imbiklerden başka futbolcular süzüyoruz. Ve çok fazla da buluyoruz. Sağ bek olarak bir gol, bir asist, bir garanti gol pasıyla oynadı.
BOROZANCI:
Bülent Yıldırım; Arkadaşı şampiyon Kulüpler yarı final maçını yönetti. Altta kalacak hali yoktu. Tabelaya tesir etmeyecek bir yönetim gösterdi. Maça hakimdi, futbolcular kadar koştu. Penaltı pozisyonunda eğer haklı ise, Muslera’yı atması gerekirdi. O pozisyona bile tek saniyede adaletli yorum yaptı. Penaltı tam olarak herkesin içine sinmiyorsa, adamı atmanın alemi yoktu.   
BİR SORU – BİR CEVAP:
Selçuk bir sonraki serbest vuruşta hangi köşeye atacak?
Bir önceki maçta, Tolga’nın sağından göndermişti. Belki de Tolga belayı aynı yerden bekliyordu. Eminim Selçuk’un aklında değil Trabzon, 1 hafta önce Volkan’a attığı serbest vuruşu bile aklına getirmedi. Vuruş anında, kaleci ve baraj duruşunu tespit edip, olanca tekniğiyle vuruyor. Bu sefer Tolga kısmi felç geçirdi.    

-
İMPARATOR:
Grande, kazanan takımı değiştirmemiş. Geçen hafta, oynadığı takımı hezimete uğratmış gök tanrıya yenilmişti. Bir kişi bile değiştirse, Terim’e yakışmazdı. Bu ülkeye 2- 3 beden fazla gelen oyunu oynayabilen takıma, yenemedi diye müdahale etmek küçük hocaların işi.    
-
ORDAKİLER:
Trabzonlu kadınlar ve 12 yaşından küçük çocuklar beklenenden çok daha fazla takımlarına destek oldular. Tabeladan bağımsız cıyaklayıp durdular. 34. Dakikada sahaya beyaz mendil attılar. Anlayamadık, biz İstanbul takımı sayılıyoruz da, belki de İstanbul doğumlu futbolcumuz yok.
ANALİZ:
Bir hafta boyunca ne televizyon seyrettik, ne gazete okuduk. Hala aklımız almıyor, bu kadar büyük futbol, nasıl olur da tabelaya yenilgi diye geçer diye? Bir taraftan da hepimiz mutluyuz oynanan oyundan. Böyle oyna canımız feda diyen bir taraftar arkasındaydı. Nitekim Hoca için de aynı şeyler geçerliydi. Oyun olarak galip gelen takımı değiştirmedi. Hafta boyunca medyanın yaptığı kolpaya kimse cevap vermedi. ‘’Servet göreve’’ diye çığırtkanlık yapıp dengeyi Kadıköy lehine değiştirmeye çalışanların çabası beyhudeydi.

Maç sanki geçen hafta bitmemiş gibi başladı. Bir kaleci ve iki savunmacıyı geride bırakan Terim, 8 kişiyle çullandı Trabzon’a. Elimizde not kağıdı, maçı öyle takip ediyoduk. 4. Dakika bittiğinde Galatasaray’ın 3 net gol pozisyonunu kayıt ettik. Gol geldi gelecekti. Tolga’nın Neco’ya kaptırdığı topun gol olmamasına sevindim. Daha doğrusu böyle dandik gole sevinmezdim. Tolga’nın özrünü hep beraber kabul ettik. Ne var ki kader Tolga için ağlarını örüyordu. Futbol tanrısı 1 haftada bayağı bir mesai yapmıştı. Fener’i  mezardan almış, Barca ve Real’e ölmeden cehennemi göstermişti. Bu akşam Trabzon kalesine geçip, Fener’in ekmeğine üst üste tere yağ sürmesi ayıp olurdu. Bu kez maça karışmadı.
Ceza sahası civarında duran top kazandı Galatasaray. Hagi zamanında bu pozisyonlar ölüm tehlikesiydi. Unutulmuş karakterimiz bu sene Selçuk ile yeniden hortladı. Ölçtü, dengeyi sağladı, vurdu. Kimse kımıldamadı, maçtan sonra Şenol Güneş bireysel hatamız dan golü yedik diyecekti. Dünya 3.sü değil, gezegen şampiyonu bile olsa bile karizmatik olamayacak küçük şehrin, büyük takımının, vizyonu olmayan hocası olarak kusuruna bakmadık.

Peşinden bir serbest vuruş daha kazandık. Selçuk bu kez, golü atmak için Neco’nun kafasını kullandı. İkinci golü banttan attık. Oyunun durmak bilmez bir enerjisi vardı. Galatasaray dalga dalga geliyordu. Galatasaraylı bütün futbolcular topa dokundu, kimisi 3 er  5 er kere pas verdi, Muslera dahildi, top 120 saniye bizde kaldı ve sahanın bütün çimlerine sürtündü. Emre Çolak iyi vursa benim için tarihimizin en büyük golü olacaktı. Sağlık olsundu, az sonra hücum beki sağ taraftan koptu. İçeri bıraktığı topa kontr- garanti Neco ile Melo birlikte uzandı. Eğer Neco ofsayt olsaydı, kendisine bütün bir hafta saldıracaktım. 

İlk yarıyla birlikte, gökten kemik yağmasını bekleyenlerin hayalleri bitti. İkinci yarı için takım aktif dinlenmeye geçebilirdi. Hoca Trabzon’lu Selçuk’u daha fazla zor durumda bırakmadı. Oyundan alarak çıkması olası tansiyonu düşürdü. Ayrıca Galatasaray’ın kendine özgü bir huyu vardı. Maçı kopardıktan sonra rakibe  saygı bizim özelliğimizdi. Gol koklamaktan burnu yara olan Baros’un oyuna girmesi gerekiyordu. Ne var ki Neco bir türlü teslim bayrağını çekmiyordu. Terim’in işi kolaydı, Selçuk’tan sonra, Elmander’i de yanına çekti. Taktiğin bir parçası mı? Terim’den gayrisi bilmez ama Elmander’in gol atamaması daha doğrusu gol pozisyonuyla karşılaşamaması bende sıkıntı yaratıyor.

Bu gece iyi oyunun devamıydı, fakat bir tehlike de kapımızdaydı. Semih cortlamaya başladı. Kaleci gelen her topu içerden çıkartıyor. Neler oluyor Galatasaray savunmasında. İki büyük maç oynadı, kaleye gelen 5 toptan 4 ü gol oldu. Pozisyon vermediğimize mi  sevinelim, her verdiğimiz pozisyonun gol olduğuna mı üzülelim. Bereket bu maçta usta Ufo, girdiği kademelerle, Servet’in hayaletinin Arena’da tekrar görünmesine mani oldu.
Selçuk’tan söz ettik, Melo’ya da bir teşekkürümüz var bu maçla ilgili. Gelişen Hakan Balta’ya da övgülerimizi yazalım. Engin Baytar’ın enerjisine saygı duyalım. Emre Çolak kusurumuza bakmadan çalışmasını sürdürsün. Aydın hazır kıta duruşuna devam etsin. Taraftar kuşansın, Çarşambaya işimiz var.       

26 Nis 2012

Galatasaraylı UltrAdamlar

Bize denk geldi, seneye kaldırırlar. Ne olur ne olmaz, bakarsın Galatasaray geriye düşer de ülkenin majör takımı açık ara ligi şampiyon bitirir. O zaman Galatasaray'a bir şans vermek aptallık olur. Seneye kim ole kim kala, biz gelelim bu sene uygulatılan kurnazlığa. Bir önceki sezon yapılan katakulliyi Futbolu yönetenler değil de hayatında hiç maça gitmemiş polisler yakalar yakalamaz, kurallar gereği en az puan silme cezası verilecekti. Dolayısıyla zaten kağıt üzerinde bile olsa Galatasaray Şampiyon olacaktı. Puan olarak Fenerbahçe'den geride olup da, masa başında Şampiyonluğu en başta  Büyük Galatasaray ve onun Büyük Taraftarı içine sindiremezdi. 10 saniye düşünmeden  çıkarılan icat, biz futbol tutkunlarının önüne konuldu.

Bu ülkenin mayasında var. Deseleksiyon ülkesi, hiç kimse hak ettiği yerde değil, olmamalı üzerine kurulmuş Global Kraliyet Sistemi. ''Ağlamayan bebene mama verme'' diye laf belletilen anaların şanlı ülkesi. Sezonun uzatma dakikaları oynanıyor, ve biz hokkabazlıktaki son tahlilde şunu görüyoruz. Mart kedileri yanlarında çok masum kalmış, hem tecavüz etmişler, hem bağırmışlar, ve anaların memelerinde süt kalmamış, yetiştiremiyorlar. Bağırmayan kim? kim olacak Şampiyon. Yani kirli sütten içmek istemeyen.

2 şer maç oynattılar. Son iki takım zaten fasülyeden oynuyor, konu mankeni. Aralarındaki maç kimseyi ilgilendirmiyor. Ben bunlardan büyük diye yutturulan için söyleyeceklerimi söyledim. Aynı sayıda maç oynadıkları halde Bülent Korkmaz'ın oynadığı kadar, Avrupa kupası maçı oynamamış takımın büyük takım olamayacağını yazdım. Oynanan orta oyununun kuralları gereği 5 takımının Avrupa kupası maçı oynama hakkı olan ülke liginde, her sene ilk 5 ine girebilecek kadar çap, vizyon olsa yeter. Sonrası turistik gezi, her sene sıradan bir takıma elen gel, hocayı kov, futbolcuları değiştir, umut dağıt, gök yüzünden arsa sat, kulübü soy.

1.maçlar oynandığında, Fenerbahçe şapkadan tavşan çıkararak 3 puan aldı. Biz başka maç seyrettiğimiz için anlayamadık ki Fenerbahçe sezonun en iyi futbolunu oynamış. Beklediklerinden kolay gelen galibiyet sırası ve sonrasında, taraftarı Galatasaray'ı strese soktuk zannıyla 24 saati rahat geçirdi. 24 saat sonra oynanan maç İnönü Stadındaydı. Liderden 22 puan fark yemiş bir takımın çapulcuları, sanki yense Şampiyon olacakmış gibi bir yanlış yönlendirmeyle, manüpülasyonla tribünlerdeydi. Ofsayttan yedikleri golle geriye düşmüş, oynayacakları bir 70 dakika daha vardı. Organize küfür yaratma ve etmede Dünyanın en büyük taraftarı tribünlerdeydi. O gol olmasa 2 dakika sonra başka bir top gol olacaktı. Bu sezon saymadım, seyretmedim kaç maçta çoluk çocuk ve kadınlara bırakmışlardı İnönü'yü. Ligin en çirkef taraftarı oldukları tescilliydi,bir daha kırılmamak üzere arayı açıyorlardı. Kendi rekorlarını da kırıp oynadıkları bütün maçlarda gol yediler. Ve kaybetmeleri garanti olan maçı kaybederken bir kez daha ağız ishali vasıflarını tarihe geçirerek takımlarının, ve kendilerinin büyük olmadıklarını  bir kez kayıtlara düşürdüler.

2. hafta maçı ülkenin anamaçıydı. Arena'da 52.500 Galatasaraylının huzurunda oynandı. Galatasaray tarihinin en büyük maçlarından birini oynadı. Gol olan 3 pozisyonun toplam 1 dakikasını yayından kaldırıp, maçı Dünya üzerindeki milyonlarca futbolsevere izletseler, maçın sonucunu sorsalar, beraberlik veren bir kişi bile bulunamazdı. Ne var ki tarih maç sonucunu yazıyordu ve 9 puanlık fark alavere dalavereyle bir maçla 1,5 puana iniyordu. Her dakika gol pozisyonuna giren takımları bir türlü çerçeveye topu sokamadı. İmbiklerle süzseler maçın kaybedilmesine çok sebep bulabilirlerdi. Saldırmak için bahane Aramadılar, sanki yeminliydiler Arena'yı Galatasaraylı kadınlar ve 12 yaşından küçük çocuklara teslim etmeyeceklerdi. Ligin en Adam seyircisi olarak zapta geçtiler.(Seyircisi olmayan Gençlerbirliği'ni saymıyorum). Oynadıkları futbolla galip gelmeyi içine sindirip orta yerde şebeklik yapanlara bile hoş görüyle baktılar. Goydular eğleniyorlardı, Galatasaraylı taraftarlara garip gelmedi. Galatasaray Taraftarının işi başkaydı.

Ey Büyük Galatasaray Taraftarı. İşte yıllardır kavgasını verdiğimiz, böyle olması gerektiğini yazıp söyleyip, bir iki veya daha fazla çocuğu Galatasaraylı yapmaya özendirdiğimiz büyük taraftar duruşu. Son saniyeye kadar takımdan umudu kesmeyen, tam indirmek üzereyken rakibi elinden kaçırdığı, hayatını bağladığı maçı kaybetmeyi vakur gözlere seyredebilen, hasleti, olanca heybetiyle takımın yeniden denemesine yardımcı olmak olan büyük 52.500 UltraAdam, sizlerle, oluşmasına karınca kararınca yardımcı olduğum ve son nefesime kadar olmaya devam edeceğim büyük taraftarımıza bir kez daha sevgi ve saygılarımı iletiyorum.

Sizlerle, içinde bizzat bulunduğum ilkeli ve gönüllü büyük birlikteliğimizle onur ve gurur duydum. Biz ilke ve his takımıyız, asla aklından çıkarma biz Galatasarayı Şampiyon olsun diye sevmedik.

23 Nis 2012

Futbol Tanrısı da Kurtaramayacak; Galatasaray 1- Fenerbahçe 2


MAÇKOSKOP
KADRO:
Muslera
4
Ebu
6
Semih
6
Ufo
5
Hakan Balta
6.5
Melo
7
Selçuk
8
Emre Çolak
5
Engin Baytar
5
Neco
1
Elmander
6

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
İkinci yarının hemen başında Neco’nun kaçırdığı gol, futbol tanrısı Topius’un her zamanki gibi kimden taraf olacağını bize tebliğ ettiği andı.
-
VARİL:
Neco; Kendisi yüzünden bayağı bir kardeşimle aram açıldı. Attığı bir iki balık golden sonra göndermelerde bulundular. Kimisi futboldan, futbolcudan anlamadığımı yazdı. Neco gol atınca üzüldüğümü bile düşünenler vardı. Oysa ki ben, son maçlarda iyice harlanmış Büyük Galatasaray’ın gol yollarına yakışmadığını, elbet bir büyük maçı onun yüzünden kaybedeceğimizi anlatmaya çalıştım. Umarım haklı çıktığımda her şey için çok geç olmaz.
-
GLADYATÖR:
Fatih Çalışkan; Biz Süper Final denen garabet yüzünden, Abdurrahim Albayrak’ın hayatından endişe duyarken, şu dandik, sadece Fenerbahçe’ye bir şans daha vermek, üç dolar daha emmek uğruna oynatılan tansiyonu yüksek maça bir kardeşimin kalbi dayanmadı. Kelime anlamında hep yazılıyor ve isteniyordu zaten. Bu maçlara kalp dayanmayacak dediler. İlk defa dedikleri bir şey ne yazık ki doğru çıktı. Tezahüratlarla uyu kardeşim, mekanın Galatasaray Tribünlerinin tam ortası olsun.
BOROZANCI:
Fırat Aydınus; Galatasaray- Fenerbahçe maçlarının daimi hakemine güvenim her zaman tamdır. Dünkü maçta da kendisine güvenimi sarsacak bir hamlesini görmedim. Hakem kan emicileri muhakkak hatalarını bulmuştur, henüz ne gazete okudum, ne maçla ilgili tv programı seyrettim, bilmiyorum. Sahaya en yakın yerden, Doğu tribünü yan hakemin tam arkasından seyrettim maçı. Son derece dikkatli ve maça, maç katmak için ellerinden geleni yaptılar. Her maçımızı keşke Fırat yönetse.
-
BİR SORU – BİR CEVAP:
Maçın gittiğine ne zaman inandık?
Ben Aydın’ın topunu Volkan kurtardığında yanımdakine dedim. Geçmiş olsun. Benim gibi birine de metafizikin maça bulaştığına iman ettirdiler ya helal olsun. Zaten çok geçmeden Büyük Galatasaray taraftarı da kadere razı oldu, ve maçın bitiş düdüğünü sessizce beklemeye koyuldu. Son saniyelerde Sabri’nin sol açık olarak oyuna girdiğini gördüğümde, azıcık ta olsa mucize bekleyenlerimizin soluk yüzlerini seyrederek, hayallere daldım.   
-
İMPARATOR:
Takım muhteşem oynadı, bu oyun için Hoca’nın yollarına çok sırmalar saçtık geçen maçlarda. Bu maç için sitemlerimiz olacak. Beşiktaş maçında sopayı yedikten sonra düzelen bir Riera seyretmiştik. Ve o maçın sonlarında da gol kokusu arayan, çok kısa zaman içinde golü sakladığı yerden çıkaracağına emin olduğumuz Baros’u. Neco’da ısrarın, takımı uçuruma götürdüğünü hepimizden önce tespit etmesi gerekirdi. Oyun kurgusuna bir diyeceğimiz yok, ama Riera ve Baros’la başlasa beni yanıltmamış olacaktı. Maçtan hezimet bekliyordum. Oynanan oyun hezimeti alacak bir oyundu. Ha Topius’un fikri yine değişmeyecek idiyse, Baros’un burnu koku alma yeteneğini yitirmişse o zaman Neco’yu devreye sokabilirdi. Sonradan giren Neco, formayı kaptırma telaşıyla dün oynadığından çok daha iyi oynayabilirdi.   
-
ORDAKİLER:
Büyük Galatasaray Taraftarı, kemiksiz tribünlerdeydi. Deplasman seyircisinin alındığı tribünün cam kafesi de gerek duyulmayacağı için sökülmüş, uzun yıllar görmediğim tıklım tıklımlık sağlanmıştı. Herkes gördü muhteşem kareografik gösteriyi. Ne var ki stadın diğer taraflarında hiçbir görsellik yoktu. Takımı uğurlamaya gidenlerin bayrakları tribünlerde olsaydı çok daha ürkütücü bir görüntü verirdik. Tamımızın fark beklediği maçı, hiç hak etmeden kazanan, kazandığı için utanmadan soyunma odasına gideceğine ortalıkta tepinen şebeklere bulaşmayarak büyük taraftarlık örneği gösterdiler.
-
ANALİZ:
Bu sefer maçın hikayesini bitiş düdüğünden geriye doğru yazacağım. Maç bitti, 52.500 Galatasaraylı gördüklerine inanamıyor, tekrar tekrar tabelaya bakıyordu. O sırada Fenerbahçeli futbolcular Aleks hariç utanmadan tepiniyorlardı. Boka bakar gibi baktılar, acıdılar. İçlerinden en çapulcu sayılabilecek birinin bile aklına görsel şovda kullandığı kartonu bile atmak gelmedi. Sıfır küfür ile maçı bitirmişlerdi. Bu ülkeye fazlaydılar, takımları nasıl bu ülkeye fazla ise, taraftar da fazlaydı. Takımı çağırdı, kalbine bastı, bir kez daha içlerinen biri olmaktan onur ve gurur duydum.

Maç 1-2 bitmek üzereydi, taraftar umut kesmişti. Muhtemelen kulübenin de bir mucizeye inancı yoktu. Olsa gitmiş maçı kurtarsın diye, sol tarafa Sabri’yi alırmıydı? Sabri muhtemelen, son maça bir mesaj iletmek için oyuna sokulmuştu. Belki Fenerbahçeli futbolculara söylenmesi gereken bir şeyler vardı. Çünkü bu büyük maça Galatasaray Türkçe bilmeyen bir kaptanla çıkmıştı.

Guru duyduğum bir şey daha vardı dünkü maçta. Selçuk İnan’lı, Felipe Melo’lu orta sahamız. Maça yan hakemden sonra en yakın adam bendim, dikkatle izledim orta sahamızın verdiği savaşı. Bu kadar gol pozisyonu üreten bir orta saha tandemi olan takımın adını bilen varsa yazsın, ben inanmıyorum.  Fenerbahçe’nin sıçan gibi oynamasını sağladılar. Ve onlardan Selçuk, Fenerbahçe’nin büyük kalecisinin uzadığı halde çıkaramayacağı yere bıraktı topu. Devamında 2. gelse, Ali Sami Yen stadının 30 senede kazandığı cehennem apoletini takıp, tek bir sezonda dosta düşmana ilan edecekti Arena. Golün peşinden yapılan tezahürat bir önceki gece oynanan El Klasiko’yu canlı seyredenleri utandırmıştır.

Bizim kendi sosyal medyamızdan okudum istatistikleri. Fenerbahçe’nin topla en çok oynayan oyuncusu Volkan Demirel’miş. Ben Fenerli olsam utanırdım. Ama Fenerli ‘’nasıl koyduk’’ diye anırmaktan henüz uyumadı. Buraya not düşüyorum, şampiyonluktan en ufak bir endişe duyanınız varsa okumayı kessin. Yalnız notum bu değil, eğer son maça şampiyon girersek, Fenerbahçe’ye yenilerek Şampiyon olursak ben bırakın sevinmeyi, Şampiyonluğu saymayacağım. Bırakalım o lanet olası bakırdan kupa Bokludere’de kalsın.

!999 yılnda Topius’un en somut devreye girdiği maçı hatırladım. 90 dakika tek kale oynayıp, Samuele Conson’un balık serbest vuruştan attığı ve yenildiğimiz maçı. İnanın o maçta Fener çok daha iyi oynamış, birkaç pozisyona girmişti. Ve daha Galatasaray o maçta bu kadar ezmemiş, aşağılamamıştı Fenerbahçe’yi. 40 sene önce Avrupa Kupası maçlarında işte tam böyle oynardık. Maç taktiği, 8-2-0 unutulmaz sıçan takım dizilişiyle oynamak, önce hezimet yemeyip rezil olmamak, sonra da Yüce Gök’ten mümkünse bir gol dilenmek, maçı kazasız belasız atlatmaktı. Fenerbahçe aynen böyle oynadı, duaları kabul oldu, gökten resmen kemik yağdı.

Semih ve Ufo, iki defa hamle yapamadılar topa. İkisi de gol oldu. Muslera bu sefer panterliğini gösteremedi. Ankaragücü maçında bile daha çok topla buluşmuştu. Gole kadar geri pası bile alamadı. Golden sonra da 2. gole kadar sıkıcı bir şekilde kalesini bekledi. Takımın en değer verdiğimiz 3 lüsü çok somut olmasa da yenilen gollerde çaresiz kaldılar.

Bu kadar çok iyi oynamak, çok gol kaçırmak takımın motivasyonunu düşürdü. 20 pozisyona gireceğimize 7 pozisyona girsek daha iyi olurdu. Atamayınca, sonraki pozisyonda atamadığı aklıma geldi, belki başka bir vuruş tekniği denedi bu sefer yine kaçırdı. Kaçırdıkça, moraller bozuldu, yine atamayacağım korkusu oluştu. Nitekim Aydın Beşiktaş maçında çok daha zor pozisyonu sürükleyip gol atmışken, dün gece çok kolay topta istediği vuruşu yapamadı. Bunda eminim kendisinden önce 10 larca topu yanlış, yetersiz vurup atamayanların rolü vardı.  

Geçmiş olsun diyoruz hepimize. Yeter ki böyle oynayalım her maç, her maç ta da Futbol Tanrısı Kadıköy’e kıyak geçsin. Hatta öyle hakemler bulsunlar ki bizden alsın, maçı başkalarına versin. Bir lafımız vardı bizim büyük maceralardan yüz akıyla geçerken.’’ Büyüksen hakemi de yeneceksin’’

Şimdi tam zamanıdır. Büyük takımın kim olduğunu çok geçmeden her kes yeniden görecektir. Büyük takım Futbol tanrısını da yenecektir. Şüphem yoktur.  

Eski Tüfek Der ki; Büyük Galatasaray'ın Büyük Taraftar Ahlakı

Arenada müthiş gösteri

Maça baktığımızda, çok şey söylenebilir. Hepiniz söylersiniz bunları. Ben bunlara çok değinmeyeceğim. Biraz kırgınım, ilk golde yerini tutamayan Semih’e ve pas anında müdahale edemeyen Selçuk’a, ikinci golde gene Semih’e kırgınım. Ama Semih tarzı oyuncuların Galatasaray’ımıza çok yakıştığını ve çok sevdiğimi söylemek isterim.

Daha önce birkaç kez yazdım bu blogda. Ancak çok doluyum. Hep dolu olduğumda yazarım. Boğazımda bir haykırış var.

Bu ülkenin her alanında bir ahlaksızlık bir kör cehalet almış yürümüş.

Konumuz spor ise spordan devam edelim diyeceğim ama birbirinden ayırmak imkansız bazı şeyleri.

Televizyon ekranlarında yorumcuları dinliyorum. Ahlak üzerine tek bir laf edeni yok. Nasıl etsin ki? Bu memlekette ahlak kaç para arkadaşlar?

Nazmi’nin Beşiktaş seyircisi için yazdıklarını okuyunca biraz kızdım, çokça yanlış buldum. Çünkü bizim derdimiz ona buna çamur atmaktan çok,  bizi okuyanlarla bir ufuk açmak bir doğru yol bulmak olmalı. Beşiktaş seyircisi için hiç ama hiç öyle düşünmedim, düşünmüyorum. Nazmi’ye de söylerim herhangi bir maçı Çarşı’nın içinde gidip seyredebilirim, gocunmam. Ama Fenerbahçe camiası için hep aynı şeyleri düşündüm. Çok şükür demeli herhalde, bu düşüncemi elli yıllık ömrümde yanıltan doğru dürüst bir tek olay hatırlamıyorum.

Dikkat edin camia diyorum. Taraftarı filan geçtim. Gözlemlediğim süreler içerisinde birkaç yöneticisini, tek tük futbolcusunu, tek tük yazarını sevebildim.

Dün bir Volkan faciası seyrettim. İnanılır gibi değil. Bir de seyirci tepkisi seyrettim o da inanılır gibi değil. Bu ülkeye yakışmayan inanın ki, Volkan değil arkadaşlar. Bu seyirci profilidir bu ülkeye yakışmayan ve uymayan!

Bu sahneleri istisnasız tüm statlara taşıyın ve düşünün ve kamerayı çalıştırın. Neler olurdu sizce?

Fenerli için daha önce ne yazmıştık? Bir hatırlayalım...

Fenerli bir türdür, normal insan fizyolojisi ile tanımlanamayacak garip bir organizmadır. Ama böyle bir tür var.. Normal ölçülere sığmayan ama yaşadığını görüp, tanımlayamadığımız bir organizma bu. Biz neye nefretle bakarsak onlar onu yaparlar. Gariptir ama böyle...

Bizde başkan başkandır, yönetici yöneticidir. Sevmek zorunda değilizdir. Biz takımımız dışında kimseyi sevmek zorunda değilizdir. Çoğu kez sevmeyiz de. Zoru severiz. 14 sene bekleriz keriziz der kendimizle dalga da geçeriz. Onlar Samsun'dan 4 maçta yirmiye yakın gol yiyip rakip futbolcuya saldırırlar. Kale direklerini yerlerinden sökerler. Kaptanlarını döverler. Alkışlamak geleneklerinde yoktur. Biz bu ezikler dışında herkesi alkışlarız. Eziği alkışlamak alçaklıktır. Biz bunu affetmeyiz. Onlar için mazlum, hak sahibi yoktur. Espiri yetenekleri "nakıs" hatta sıfıra yakındır. Çünkü onlar İngilizcede "loser" bizim dilimizde "eziktir". Her şeyi çalıp çırparlar, marşları flamaları bile böyledir. Hep olgun meyvelerin salatasını yaparlar. Ama kapları pistir. En iyi aşçıyı en iyi malzemeyi kullansalar da yaptıkları yemek bundandır yenilmez.

Misal, cümlesine şimdiki zamanda başlayıp gelecek zamanda bitiren Nihat Özdemir'dirler. Ne dediğini, niye dediğini anlamadığım halde cinlerimi tepeme çıkaran Hakan Bilal'dirler. Her cümlesine "Biz bunları biliyoruz, bizi konuşturmasınlar" diye garip bir giriş yapan adını andığımda bile tüylerim diken diken olan ezik türündedirler. Bunları anlayamamak için bir maç çıkışında Papazın çayırına gidip çıkan garip güruhu seyretmek yetecektir.

Gariptirler, acayiptirler, bir buçuk atakla, 0,5 golle gelen başarılara taparlar. Kafaları çalışmaz sürüdür bunlar. Cannes Fransa'da 4 çakar, bir yöneticileri 5 atarız der, Papazın Çayırını hınca hınç doldurur 5 tane daha yerler.

Bir de efsane söylemleri vardır. Her şeyin olduğu gibi bunun da anlamını bilmezler. Bilmeleri de gerekmez çünkü penguen tarzı bir sürü psikolojileri vardır. Efsane bir anlamıyla gerçek olmayan gelenekten ve dillerden taşınarak gelen söylencedir. Bir diğer anlamı ile de, yakın ya da uzak geçmişte yaşamış kişi ya da yaşanmış olayın büyüklüğünü ifade eden bir şeydir. Bunlarınki olsa olsa birincisi olabilir diyeceğim ama bunun olabilmesi için benim de bu toplumun bir ferdi olarak bu söylenceden haberim olsa gerektir. Oysa kerameti kendinden menkul bu zatların bu tevatürleri sadece kendilerinin bildikleri bir şey olması gerektir.

Bu görüşlerime bir şey daha ekleyeyim. Bir de korkunç derecede hazımsızlar. Galip geldiklerinde dahi bunun olgunluğunu taşıyamayacak kadar hakikaten “EZİK” tirler.

Ben bu görüşlerimi yazdığımda bir kaç Fenerli arkadaş koca bir camiaya böyle toptancı bir yaklaşımın doğru olmadığını söylemişlerdi.

Sonuna kadar doğru olduğunu düşünüyorum. Ve bu ülkede kurumsal hiçbir kimliğin olmadığını iddia ediyorum. Çünkü kurumsal kimlikler asla ve kata insanla değişmezler. Ya kimliğine uygun insanlar bünyede barınır, ya da kuruma duhul olan o kimliği kabullenir.

Kurumsal kimlik Real olabilir, Barcelona olabilir.

Bu ülkede olsa olsa sürekliliğini sağladığımızda “DÜNKÜ MAÇIN BÜYÜK GALATASARAY SEYİRCİSİ” olabilir.

Bu ülkede yorumcu ahlaklı olsa bu büyük seyirciyi ayakta alkışlar…

Volkan ahlaklı olsa o tepkiden sonra yo-yo gibi zıplayıp durmaz utanarak soyunma odasına kaçar.

Bu ülkede sporun karar vericileri ahlaklı olsa, ya da ahlak diye bir dertleri olsa bu çirkefliğin üzerine gider, bu seyirciye hakkını verir.

Diğer futbolcular ahlaklı olsa “Utanın şu seyirciden” diyebilirler.

Teşekkürler Alex, seni büyük futbolcu görmem. Türkiye şartlarının çok iyi bir futbolcusu görürüm. Ama bu şebekliğe ortak olmadın ve beni yanılmadın. Adamsın…

Ve Fener camiasına yakışmıyorsun…

Kalın sağlıcakla çocuklar…

Çetin

Futbol Tanrısı; Galatasaray 1- Fenerbahçe 2

Bu maç için söyleyeceğim tek bir cümle var. 42 senedir Galatasaray maçı seyrederim, 1999 daki Conson'un attığı tarihe geçen maç dahil, futbol tanrısının bu kadar net devreye girdiği bir maç görmedim. Başkada bir laf yok. Bu kadar büyük futbol oyna, sıçan gibi oynayan bir takıma yenil, varsın şampiyonluk onların olsun, lanet olsun. Bir insanda olur da koskoca bir takımda böyle şans olur mu?.

Benim gönlüm geçti, futbola lanet ettim. Suçlayacak kimseyi bulamıyorum. Büyük Galatasaray taraftarına yazık oldu. Hepimize geçmiş olsun.