23 May 2009

Tugay Kerimoğlu'nu Bekliyorum





Yıllar öncesi, mumaralının önünde devre arsında top sektiriyordu. Top sektirme dediğime bakma, topu en az 20 metre havaya atarak sektiriyordu, ne de olsa yedekti, ikinci yarıda oyuna girme ihtimali vardı. Tam önüme geldiğinde olanca kuvvetimle haykırdım.'' Ulan Tugay yazıklar olsun, Tolunay oynuyor, sen yedek kulubesindesin''. Kafasını çevirip bakmadı, eminim hatırlıyordur, yüzünde hüzünle karışık bir gülümseme hissettim. Kafasını hafif sağa sola salladı ve topu daha da yükseklere atarak sektirdi.

Hangi maç olduğunu hatırlamıyorum, ancak Tugay oyuna girmedi. Hani, ulema Hıncal Uluç'un oyunu yavaşlatıyor, top ona gelince geriye dönüyor dediği Tugay.

Benden sonra Ulubatlı Souness aradı Tugay'ı!

'' Nasılsın, takım nasıl?''

''Takım iyi de ben yedeğim, benim yerime Tolunay oynuyor''

''Tolunay ne demek? futbolcu muydu?, hangi takımda oynuyordu, ben hatırlamıyorum''

'' Boş ver hocam sen nasılsın?

''Ben bayrağı Kadıköy'e dikip kovulduktan sonra, Fridel'i aradım, benim yerime geçirdikleri hoca oynatmayacağını söylemiş, sordum kaleciler kim? diye, Hayrettin, Volkan, Mehmet, Pierr Eser diye saydı Fridel. Valizini kap gel geç kaleye dedim, hala kalede.

'' Kurtar beni hocam''

Tugay Kerimoğlu, boğazımızda düğümlenen eski bir şarkı. Yerine aldıkları Tolunay futbolu bırakıp tecrübeli hoca oldu. Tugay Kerimoğlu yarın veda maçına çıkacak. Her iki takım taraftarları Tugay'ın maskelerini takacaklar, ve Tugay'ın ada sahillerindeki uzun muhteşem dolanışı son bulacak.

Galatasaray'ın gelmiş geçmiş en teknik futbolcusu Tugay Kerimoğlu; Dön gel yolunu bekliyoruz, bir şeyler öğret bize, biraz daha adam olalım. Arda'ya yardım et, takım elden gidiyor, ruhumuz kayboldu, futboldan soğuduk, bırak 20 metre top sektirmeyi, 20 metreye pas atan futbolcuya hasret kaldık. Oyunda top sektirenleri dövüyorlar, 7 kişiyi çalımlayana sövüyorlar.

Yetiş, Tugay......

Kilab-ı zulme kaldı gezdiğin nazende sahralar,



21 May 2009

Köpekler Bunu İstememişti!


Adam, tüm zamanların en büyük takımının başına getirilmişti. Kadro kendi ülkesinde ulaşılmaz rekorları kırmış, UEFA kupasını kaldırmış, Dünya'ya nam salmıştı. Kimle nerede oynarsa oynasın, yenmeye, güzel futbola, bol gole oynuyordu. Ve bu yeni gelen çingene ile ilk yılında şampiyon olamıyordu. İlk çıktığı maçta koskoca Real Madrid'den Süper Kupa'yı alıyordu, ama ve lakin önemli değildi o zaman Süper Kupa. Dandik ti, devlet bir de utanmadan bu dandik kupayı alanlara altın dağıtmıştı, gariban halkın sırtından topladığı vergilerle.(kaynak; o günkü Hıncal Uluç'un yazıları). Takım, Şapiyonlar Ligi turnuvasında iki defa kalifiye olup, çeyrek finalde averajla, kan kusturarak eleniyordu. Ancak, ne alakası vardı, Terim'in mirasıydı yenen. Kim olsa aynı dereceyi yapardı en azından.

Aslında defans yaptırmak istiyordu, söz geçiremiyordu futbolculara bağlasan durmuyorlardı. 7 defa yeniliyor, 77 gol atıyordu. Çingeneye kalsa 6 defa yenilebilmek için 66 gol atmaya razı olacaktı. Okan ve Emre'nın hiyaneti ile kaçan şampiyonluktan sonra, takımın tamamı kaçtı. Ve yeniden başladı herşey.

Adam, kendi kumanda edebileceği bir kadro kurdu. Gelenleri kimse tanımıyordu, Bulgar takımı zar zor geçilince eyvahlar çekildi. Çeyrek finalden Barcelano'ya karşı, yenilen ofsayt golle dönüldü, ızdırap veren fubol oynatıyordu. Eledikçe, bir bahane bulunuyor, zirveden düşmedikçe iş kısmete bağlanıyordu. Son düzlükte, gol yemeden ıkına sıkına şampiyonluk gelince suyunu ısttılar. Biri suyun altına uzaktan odun atıyordu. İtalya'dakinin sürgün cezası bitmişti, Takım esas abisine teslim edilmeliydi. Ve biz kurtulmuştuk! Şimdi başkaları düşünsün dü.

Beşiktaş o yıllarda can çekişiyordu. Yıllardır Şampiyon olamamıştı. Acaba mı dediler, bir de biz denesek mi? Denediler.

Beşiktaş'lıların derdi iyi futbol falan değil nasıl olsa. Yeter ki Şampiyon olalım diyen, ufku olmayan, geleceği olmayan, yatırım yapmasına gerek olmayan bir takımdı Beşiktaş.

Taktiği belli adamın. İyi bir kaleci olacak, imkanı olsa iki kaleci birden geçirecek kaleye. Golcüler bekte oynayacak, oyun üstünlüğünü karşı takıma bırakacak, üstün olan takım gol bulamayınca sinirlenecek, sinirlenince hata yapacak, sakin sakin avını bekleyen timsah misali bir gol bulacak, golü bulunca yatacak, o lanet olası golle 3 puan alacak ve gelecek haftaki maçı bekleyecek.

Başladı Beşiktaş, Kötü oynuyor fakat tepelerde dolaşıyordu. Ha bu maç ha bu maç beklediler Çingene'nin foyasının çıkmasını. Çıkmadı, Beşiktaş şampiyon oldu, Avrupa'da bir daha çıkamayacağı yere çıktı. İkinci senesinde 10 puan fark atmıştı. Fakat Türk Futbolu'nun selameti için bu adam kovulmalıydı. Derece alıyordu, ancak iyi futbol oynatmıyordu.

4 yılda, iki alınmış, iki de çalınmış şampiyonluk tan sonra ülkeden kovulmuştu. O gittiği yerde aynı takımda çalışırken, biri 6, diğeri 5 hoca değiştirmişti. Hakkını yiyenlerin iki yakası bir araya gelmiyor, taraftarlarına ızdırap çektiriyorlardı.

Dünkü maça çıkarken film şeridi geçti gözlerimin önünden. Sağda Srna, solda Rat'ı izledikçe Luce'nin kupayı alacağına yürekten inandım. Ülkemize geldiğinde, UEFA kupasında, bizim çocukların terli el izleri vardı, giderken aynı kupaya kendi el izlerini bıraktı. Ve aldı üzerinde Galatasaray'ın logosu olan son UEFA kupasını, Kuzey'in menekşesine, Dinyeper kıyılarına götürdü.

Sakın gelme buraya bir daha Lucescu, burada atları öldü sananların nesli tükenmedi daha!

20 May 2009

Arkandayız Lucescu


Ey ölüye top oynatan adam, ne kadar taraftarla geldin bilemiyoruz. Futbol tanrıları seni, bu ülkenin iki büyük takımından, hem de şampiyon olduktan sonra kovduranlara ne güzel bir ceza kesti. Kadrona baktım, tanınmış ya da en azından benim tanıdığım kimse yok. Adını bildiğim, benim nacizane listemde bulunan vatandaşın Rat'ı saymazsam.

Ne yalan söyleyeyim, senin bu maceranı takip etmedim. Her turdan sonra eleyen takımlar listesinde okudum sadece senin takımının ismini. Renklerinizi bilmiyorum, nasıl futbol oynuyorsunuz izlemedim.

Arkandayız Lucescu, birinci sebebimiz, malum başımızdaki nankörlere bakma sen, hala kalbimizdesin. Kırık dökük dağılmış takımla, Barcelano'ya kan kusturarak elendiğin maçları ve seni unutmadık. Minnetle anıyoruz ve kimle oynarsan oyna hangi takımı şalıştırırsan çaşlıştırır senin takımını tutuyoruz.

Lucescu, ikinci sebebimiz var bugün stadyumda olacak olan Galatasaray'lıların neden orada olduğu hakkında. Biz bu gece senin yerine veya seninle oynamayı planlıyorduk bu maçı. Çok yakındı bize göre, başımızdaki gaflet uykusundakiler olmasa 9 sene öncesinden daha kolaydı işimiz. Olası bir finalde bize kale arkası dar gelecekti. O yüzden diğer taraflardan çok sayıda Galatasaray'lı bilet aldı. Bunlardan biride benim. Elimizde patlayacaktı neredeyse bilet. Gök tanrı en azından dostun takımını seyretmemizi ve bir taraf olmamızı sağladı.

Diğer takımda Türkçe bilen, ismi Türk ismi olan biri var ancak o bizden değil. Oynadığı takımı tutmamızı hele ki sen varken onun takımından yana olmamamızı gerektirecek bir durum yok. Ayrıca ben Alman futbolunu dolayısıyla takımlarını hiç sevmem.

Bu gece yan tribünlerde olsun gözün kulağın, belki organize olamayacağız, ancak kendimizi gösteriririz meraklanma, sena bu güzel ve yanlız ülkeyi dar edenler, başları her derde girdiğinde kapını çalacaktır. Taraftarız biz çekeriz cefa, Lucescu sen de bizi unutma emi.

Al kupayı, götür Dinyeper kıyılarına, Kiev'i oynatsın votkacıların, Labonovski'ye selam olsun.

19 May 2009

Dostluk Maçı


Eğrisi doğrusuna gelmiş, iptal edilmiş, Fener'le oynanacak dostluk maçı. Ramses zamanından kalma bir kaç spor yazarı aklı sıra tarihe yeni bir sayfa açacak. Millete yutturuyorlar, neymiş eskiden iki takım taraftarı karışık otururmuş. Papazın çayırında oynanan maçları saymıyoruz, Taksim Stadında oynanalara da yetişemedik, bilmiyoruz. Ancak bu satırların yazarı tam 40 yıldır maça gidiyor ve ilk gittiği Fener maçı neyse son gittiği Fener maçı da aynıydı. Hatta daha elektrikliydi eski maçlar, bir metre daha fazla yer alabilmek için uzun bayrakları asma kavgası olurdu. Ben yan yana Fener'liyle maç seyrettim, tam sınırdaydık, sınırın duvar taşıydık. Benim solum Galatasaray, Fener'linin sağı Fener tribünüydü.

Sonraları tek sıra polis, yetmedi 3-5 sıra polis o da yetmedi çürük diş hesabı boş bırakmaca ve nihayet tamamen tecrit. Aslında onlar hiç istemez iki takım taraftarının dost olmasını. Daha da aslı düşman değiliz ki bundan sonra dost olalım. Fenerbahçe'yle Galatasaray, Bursa ile Ankaragücü gibi olsa lig çekilir mi? Ya da Ankaragücü ile Bursa her sene şampiyonluk mücadelesi verse aynı gösteri sürdürlebilir mi? 6. ve 16. dakikalarda.

Galatasaray Pollianna'sı Ahmet Çakır çok istedi bu maçı. Biz istemedik hiç. İki takım ligi itin kıçında bitiriyor, kim gider bu dandik maça. Gazozuna maç desem kendimize hakaret etmiş olurum. Biz çocukken ne gazozuna maçlar oynadık, ne motive olurduk maç sonu bir beleş gazoz içeceğiz diye. Şimdi bedava gazoz dağıt kimse içmez. Belki şimdiki çocuklar ekspressosuna oynarlarsa zevkli olur.

Gördük, 3 sene evvelki kupa finalini. 80.000 kişilik stadyumda 15.000 taraftar yoktu. Hem sonra ne gerek var, daha dün bir birlerini gırtlaklayanlar mı topluma mesaj verecek? Yalandan yatanlar, elle gol atanlar, çaktırmadan faul yapanlar birlik dostluk dayanışma maçı oynayacak öyle mi? Hem şimdi sırası mı 2 maç sonra bir daha olmayacak olanlara böyle bir sorumluluk, angarya yüklemek. Kazasız belasız 2 maç daha atlatıp yan gelip yatacak olanlar bu maça hangi motivasyonla çıkaracaklar takımlarını. Hadi Bülent bizden ne dersek yapar. Dede fark ücreti istemez mi fazladan bir 90 dakika kulubede oturmak, esnemek için.

Boşverin kardeşim dostluk mostluk hikaye. Taraftarın bu kadar kötü oynanan maçı seyrettiğine şükredin. Bu ürünü aslında satmaya kalksalar 5 para etmemesi lazım. Böyle giderse, bir kaç sezon daha gelmezse eski özlem dolu günler merak etmesinler normal lig maçları dostluk maçına dönüşür zaten. 3-5 bin kişi paşa paşa seyrederler.

Şu son maçta bizim çocukların dikkatini çekmiş. Her maçta küçük çocuklar yalvarırlar abi beni de içeri sok diye. Son maça inanın beleşçi çocuklar bile gelmemiş. Ah o çocuklar, güzel günler göresi bizim çocuklar, bu gece televizyondan izleyeceğiniz final maçı var ya, tam 9 sene önce sizin maçını, bedava bile izlemeye gelmediğiniz takım o finali oynamış ve kazanmıştı.

Küçültün takımımızı hainler küçültün, bakalım elinize ne geçecek?

17 May 2009

Sağlık Ekibi Kazandı; Galatasaray 2- Gençler 1


Takım muhtemel şampiyonluğa gidiyordu. Şampiyonluk olmasa da UEFA ligine katılabilme maçı oynanacaktı. Yani biz öyle sanıyorduk, meğer dostluk maçı varmış Ali Sami Yen'de. Tribünler tatile çıkmış, beklenen kötü futbol işkencesini seyretmek istemeyen taraftar maça gelmemiş. İyi yapmış aslında. Biz keriziz, daimi Galatasaray taraftarı tribünledeydik. Bizden başka 5-10 bin kişi daha maçı izlemeye gelmiş, daha doğrusu oynanacak olan iğrenç oyunu.

Bir önceki hafta kazanan takımı bozmamış büyük Kaptan! 1-0 kazanan takımı ben olsam ben de bozmam, en güzel küçük hoca skoru. Beyaz formayla çıktı takım inadına. Taraftar ne istiyorsa tersini yapıyorlar, haklılar biz çapulcuları dikkate alacak değiller.

İlk yarı pozisyonsuz geçti. Kalemiz ilk defa koca bir devre tehlike atlatmadı, en rahat maçını çıkardı kalecimiz. Kümeye oynayan Gençlerbirliği, hakketmiş ikinci ligte oynamayı. Bu kadar kötü takım olursa ancak biz gol yemeden ilk yarıyı atlatabilirdik. Ben her an kalemizde gol bekliyordum açıkçası, derken sağlık ekibimize ilk kez teşekkür ettim! Kafayla topa vurup baldırından sakatlanan futbolcu ancak bizim sağlık ekibinin başına gelebilirdi. Emre Güngör zamansız çıkınca, Bülent ne yapsam diye iki elini kafasına götürdü. Tam arkasındaydım Hoca'nın. O sırada kapalıdan Harry Kewell sesleri yükseldi de Bülent Korkmaz'ın 4 bilinmeyenli denklemi çözmesini sağladı. Böyle hocayı arasak bulamayız, stoper sakatlanıyor, yedek kulubesinde stoper yedeği Semih Kaya. Peki be bir boktan anlamayan hoca, Semih'i neden yedek kulubesinde bekletiyorsun. Stoper sakatlanıp çıkıyor, yerine koskoca bir kıtanın en büyük futbolcusu giriyor, taraftar baskısıyla tabi. Madem oynatmayacaksın dalga mı geçiyorsun genç Semih'le. Düşünseniz bir kere, kadro yapılmış, her mevkiye yedek olarak birileri oturmuş, Emre Güngör sakatlanıyor, yerine girmesi gereken Semih Kaya, o kale arkasında tırıs koşulara devam ederken taraftar baskısıyla Kewell giriyor.

Emre sakatlanmasa Kewell girmeyecek, pardon girecek te 90 artı 4 de. İlk yarıyı dikkatle izliyoruz, imbiklerden süzüyoruz iyi oynayan varmıydı diye. Sağa sola soruyoruz iyi oynayan kim diye. Bilmiyor kimse, çok zor soru, iyi olmadı vasat oynayanı tesbit edemiyoruz ve ilk yarı bitiyor.

Radyolardan gelen haberler iyi değil, gerçi iyi olsa ne yazar, ortada oynanan oyuna futbol demek için şahit lazım. Son yılların en kötü futbolu oynanıyor, tahminimiz bu yöndeydi aslında, iyi futbol oynamamız imkansızdı.

Bir ara tribün hareketlendi, daha doğrusu hararetlendi, ben uykudaydım o sırada. Ali Sami Yen'de ilk defa uyudum. Gürültüyle uyandım, inanılır gibi değildi takım bastırıyordu. Gök tanrının yardımıyla sanırım Ayhan'dı geriye doğru çıkardı bu gece futbolcuya benzeyen tek formalımız Kewell vurdu ve gol oldu. Bu gol sağlık ekibimizin golüydü. Emre Güngör'ü sakat vermeselerdi, Kewell girmeyecek, dolayısıyla golü atmayacaktı. İkinci golün pasını Kewell verdi. Başı kesik tavuk misali Barış Özbek sağ ayağının dışıyla dokundu, topun canı gol olmak istedi. Barış iki eliyle kalp işareti yaparak kime koştu bilemedik.

İnanılır gibi değildi, Galatasaray Bülent Korkmaz'la gol rekoru kırıyordu. İki farklı galip geliyorduk. Santrayı geçmemek için yemin etmiş, küme maçı oynayan Gençler yani ihtiyarlar Bülent Hocamıza bir kıyak yapacaklar sanıyorduk. Santchiz'i unutmasaydık az daha tarihe tanık olacaktık. Ne gezer, sen atamazasan ben yerim arkadaş dediler, zaten boş olan stadyumun, dahada boş olması için seyircilerin çoğunu eve gönderdikten sonra beklenen gollerini yediler.

Yedikleri golü çoğu seyirci görmedi. Ben gördüm, bir kaç dakika daha olsaydı keşke. Hocamız ne taktik verecekti merak ettim. Nasıl yatacaktı, hakkını yemeyeyim ıslık çalmadan maçı bitirdi. Gözüm devamlı ondaydı, yanlız sol elini devamlı 2 işareti yaptı. Neydi acaba? Arda çıkarken elini sıktı, manda yiyicisi maç başı parasını topa ayağını sürmeden cebine koydu. Lincoln iğrenç oynadı, Arda Turan bezgin Bekir'di, Emre Aşık her zamanki gibiydi. Şut çekmeden maçı bitirdik, pozisyona girmeden iki gol attık, gol kaçırmadık.

Bu maça gittiğimize pişman olduk ve bu satırları yazdık. Vah Cim Bom vah.

Bugün Gönlüm Hoş Değil


Halbuki bu maça daha aylar öncesinden hazırlanmıştık. Takımın, tarihinin en büyük utkusunu kazandığı unutulmaz günün 9. yıldönümüydü. Liderdik, haftaya oynanacak olan Beşiktaş maçına yollayacaktık takımı bu gece. Ardından da bir unutulmaz finalle Mayısı geçecektik. Mayıs ayların gülüydü, kupalara dokunuluyordu bu ayda. Bu ayın ortalarında Avrupa'da bir başkentte final oynamıştık, kupayı getirmiştik.

Bugün hoş olmadık yani dostlarım. Dünyanın en büyük hocalarını getirsen, Capello, Mourinho, Hiddink, Ferguson... hepsini birden oturtsan kulubeye, alın bu Galatasaray'ı UEFA kupasına gidebilmek için rakiplerinin yenilmesi için dua eder duruma getirin deseler, imkansız yapamazlardı.

Kadrosunda, Lincoln, Arda, Baros, Kewell gibi forveti olan, orta sahasında Barış, Ayhan, Topal'ı, Kalesinde Santchiz, Balta'sı, Aşık'ı bünyesinde bulunduran takımın durumuna bakın. İnsanın maça gidesi gelmiyor. Ne kadar eski, ilkel kalmış olursa olsun Dünyaca ünlü stadımız, dünyaya meydan okuyan taraftar oluşumumuz var ve biz gariban Sivas yenilsin diye totemlerle uğraşıyoruz. Yakışırmıydı bize, başkalarının mutsuzluğundan mutlu olmak.

İddia ederim, bizim yaptığımız ince hesapları ne futbolcular, ne Hoca ne Başkan yapıyor. Dün televizyondan basket maçı seyrediyorduk, aynı anda Sivas can çekişiyordu golü bulabilmek için. Az daha altımıza almıştık bile bir rakibi, başkan Polat maçı merak ediyormuydu? çok merak ediyorum.

4 futbolcu sarı kart sınırında, olası bir iyi haber haftaya oynanacak maçı final havasına sokabilir, bu itimali düşünen biri var mı? Klasik, nefret ettiğim küçük takım hocasının lafıdır.'' biz kendi maçımıza bakıyoruz, başkasının maçı bizi ilgilendirmez''. Seni Beşiktaş'ın maçı ilgilendirmiyorsa ne işin var koca Galatasaray'ın başında. Gelmiş geçmiş en büyük forvete sahip olup gol ortalamasını 1(bir) in altında tutturuyorsun. Belki ligde 1 gol kader etkileyecek, milyonlarca dolara mal olacak.

Sorumlusu Süper Lig'de o da küme düşmüş bir takımda 17 maça çıkmış birini başa getirip, yanılgılarını bir bir açıklayan Başkan'ındır. İki şık vardır ya bu işi hiç bilmiyorum diyecek çekip gidip bir bilene bırakacak. Ya da ben dolandırıcıyım diyecek. Ben 2. şıkka daha yakınım. Adnan Polat futbolu hepimizden iyi bilir, ve bizim bilmediğimiz pek çok şeyi de bilir ki yıllardır göz önündedir.

Para desen vermezler, ne çıkarları varsa yıllardır koltukları bırakmazlar. Bizden tek farkları zengin Galatasaray'lı oluşları. Aralarına bizi almazlar, stadın dışında bir yerde görseler boka bakar gibi bakarlar, aşağılarlar, konuşmaya tenezzül bile etmezler, yanlarına bile yaklaşamazsın. İş kart satmaya, forma kakalamaya gelince de ellerine su dökemezsin.

Er meydanı tribünlerin karşısında süt dökerler. İşler sarpa sardığında şu maçı da bir atlatsak derler, atlatamazlarsa kozları hazır, nasıl olsa kendi parası değil, verirler tazminat kovarlar hocayı, yenisini alırlar onu da kovarlar.

Maça mı? evet maça, 2 maçım kaldı emekliliğime, vicdanım rahat, Galatasaray'a olan bağlılığımla geçti ömrüm ve daha ne kadar vefa ederse devam edecek hasletim. Biz elimizden gelenin fazlasını yaptık, her sene kart aldık, her formayı, her ürünü satın aldık, her maça gittik, her maçı yazdık, okuttuk, kendi payımıza onlarca çocuğu Galatasaray'lı yaptık ve çekip gidiyoruz yakınlarda.

Belki birgün Galatasaray boyunduruktan kurtulur, özgür olur, sadece Galatasaray'lı taraftarlara kalır ve ben o zaman dönerim.

bugün 17 Mayıs, yine dost yarelendi, gönlüm hoş değil.

Bu Kupayı Almadan Olmazdı,




Çünkü, Şampiyonlar Ligi Şampiyonuna geçirmenin başka yolu yoktu,


2000-2009

Emeği geçenlerin aziz hatırasına saygılarla,