16 Şub 2008

Alibeyköy Adalet ;BEŞİKTAŞ









Hepsi semt takımıydı, Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe, Alibeyköyspor.






Galatasaray ilk defa futbol takımı kurdu. En kaliteli okuldan çıktı takım. Adı medeniyetle akılla bilimle anıldı. İstanbulda kalburüstü insanların yaşadığı semtin takımıydı. Hatta diğer semtlerde oturan bıçkın delikanlılar Beyoğluna takılırdı. Galatasaray maçlarını Taksim Stadında oynardı. Maçı seyretmek isteyenler yürüyerek giderlerdi maça. Sonraları Ali Sami Yen'e taşındı Galatasaraylılar. Taksimden yürüme mesafesiydi, geze geze gidilirdi. Gide gide büyüdü taraftar, takımıda büyük yaptılar.


Fenerbahçe, Galatasaray'la maç yapabilmek için ve de mecburiyetten kuruldu. Vapurla her zaman karşıya geçilemiyordu. Moda güzel bir semtti. Karşı tarafın zenginleri otururdu. Takımı tutanlar Dere ağzındaki Papazın Çayırına gezerek koşarak yürüyerek giderlerdi. Fenerbahçeyi tutanlar zenginlerdi. Çok şampiyon oldular. Şampiyonluklar çoğalınca taraftar çoğaldı. Büyük takım oldu. Son yıllarda Türkiye'nin en güzel stadını yaptılar. Taraftarların yarısı yürüyerek maça gider oldu. Artık şampiyon olmasa da olurdu, 3 Büyüklerden birisi sayıldı.


Beşiktaş semti ile Alibeyköy semtinde yaşayanlar hemen hemen aynıydı. Orta sınıf alt sınıf gariban sınıf. Beşiktaş maçlarını Şeref Stadında oynadı yıllarca. Garibanı, balıkçısı nalburu, berberi, taraftar oldular, yürüme mesafesi stadı her maç doldurdular.


Sonra İnönü Stadı yapıldı. Bütün takımlar İnönü Stadında oynamaya başladılar. En yakın Beşiktaşlılardı. Onbinlerce Beşiktaşlı bağıra bağıra İnönü'ye geldi. Geldikçe büyüdü arada sırada şampiyon oldu.


Aynı stada Fenerliler Kadıköyden motorlarla, vapurlarla yıllarca geldiler gittiler. Şampiyon oldular, olunca seyircisi gittikçe arttı. Galatasaraylılar Beyoğlundan gezerek,Taksim Parkından süzülerek indi İnönüye. Çok şampiyon oldu. Yetmedi Avrupada da şampiyon oldu. Büyüdü ismi Dünyaya yayıldı.


Alibeyköylüler için İnönü Stadı uzaktı. Yürüyerek maça gelemediler. Sadece kendi semti sahiplenebildi. Şampiyon olamadılar. Çoğalamadı taraftarı, şampiyon olamadı, büyüyemeyince küçüldü kayboldu. İnönü Stadı Haliçte yapılsaydı Beşiktaş ta oturanlar için çok uzak olacaktı. Bu gün üç büyükler diye sayılan takımlarda Beşiktaş yerine Alibeyköy Adalet olacaktı.

15 Şub 2008

Estadio Azteca

Burası Azteka Stadı, futbol konuşulacaksa bu stadyumda 1970 Dünya Kupasındaki İtalya Brezilya maçı konuşulacak. Futbolseverler doyamamışlarki yeniden buluştular 1986 da.





Azteka'daki 120.000 kişden, Mavi Beyazlı olanlar finalde, bu kez Arjantinli Valdano'nun Almanya ağlarına attığı golle ayağa kalktı. Paseralla'nın havaya kaldırdığı kupayı seyrettiler.




Maracana, Azteka, San Siro, Barnebau, Ali Sami Yen'den sonra tribünlerinde bağırmak istediğim stadların kare ası. Bunlardan son ikisinde bağırdım. Real'le 3-2 nin rövanşında, Milan'la uzun yolculuğun başlarında 1-2 yenildiğimiz maçta.






Maracana'ya yolumuz düşmedi henüz ama oğlum Azteka'dan bu fotoğrfları çekti.












Barusso Bu gece Song Yarın Geliyormuş





Keyfinize bakın arkadaşlar. Biz burada iyiydik. Siz yokken, liderlikten olmadık, Fener'e Kadıköy'ü dar ettik, Leverkusen yarı sahayı geçemedi. Çözülmedik, yıkılmadık, yerinize oynayanları çok sevdik. Aklımıza bile gelmediniz, Afrika'daki maçlarınızı seyretmedik. Merak bile etmedik yeni geleninizi. Bırakın yedek kulubesinin tozlarını Carussca ile Bouzid temizliyor. Bir de siz eklenmeyin pas pas ekibine. Size haber vereyim dedim koskoca Lincoln usta bile taraftar torpiliyle oyuna girebiliyor.
Siz en iyisi biraz daha yatın. Bakarsınız şansınız yaver gider, takım bu hafta Konya'ya yenilir. Arkasından Leverkusen'e elenir, bir de ateş dansı yapın totemlerin etrafında Fener'e elenelim. Sonra siz oynar, sezon sonuna kadar idare edersiniz. Sonunda Adnan Abi'leriniz cebinize koyar dolarları.
Sizi gidi turist kolpacılar sizi.

14 Şub 2008

Ustana İtaat Et


Ali Sami Yen tıklım tıklımdı, yoğun kar yağışı altında takımlar sahaya çıkarken, ultrAslan Uni haraketlendi. Bir film müziği çaldı her zamankinin aksine. Her zaman Galatasaray sahaya, war chant ile çıkardı. Bu kez Baba'nın müziğiyle babalar gibi çıktı. Baba'yı Atatürk'e benzeten gazete bile oldu. İnsan yazmadan önce amigolara sormazmı. hadi beyinsizsin anlamadın diyelim. Fenerbahçe olsa Portekizce bile bilirler yalamalar. Bir afiş ve karton kareografisi eşliğinde, yoğun taraftar desteğiyle başladı maça Galatasaray. Maç sonuna kadar sürdü baskısı aslanların. Hiç bir gazete(cumhuriyet siyah beyaz hariç) resmini çekmedi kale arkasının. Belki televizyon bile göstermemiştir. Hatta yalamanın biri seyircilerin tam doldurmadığını yazmış. Hayatında Ali Sami Yen'den maç seyretmeden basın tribününe nasıl atladığı belli olmayan ezik. Seyretse açığın alt iki sırasından kapalının alt sırasından ve alt köşelerden sahanın görünmediğini bilirdi ( reklam tabelaları ve çıkış tüneli yüzünden). Taraftar alt alta üst üste maç seyreder yine oralara gitmezdi. Oralarında dolu olması için en az bir 10.000 kişiye daha ihtiyaç olurdu.Nitekim aynı şey Fenerbahçe stadında da var. Kale arkası ilk sıralarına kimse oturmaz. ama onu yazmazlar. O büyük futbolu sadece gol atamadılar diye küçültecek ya.
Küçüldükçe büyüyecek Galatasaray, yaşı küçülecek hepinize inat kendi büyüyecek. Biz varız arkasında şanlı takımımızın.
Varlığımız Galatasarayın varlığına armağan olsun.

Franck Ribery




Özhan Abi'nin devri iktidarında Galatasaray'a transfer olmuş sayısız yabancıdan biriydi. Fenerbahçe'nin Anelka'yı getirdiği günlerdeydi gelişi. Alay konusu oldu, Anelka'nın bonusu dendi. Suratı façalıydı, yakışıklı futbolcu değildi. Karizma yapamazdı Beckam gibi. Yarım sezon oynadı unutulmazlar arasına adını koydu ve gitti. Dediler ki 200.000 dolar hesabına 3 gün geç yatmış sebep buymuş. Yoksam şimdi halen oynuyor olacaktı.
Hadi ya. Demek birilerinin transferinden büyük para götürdüğünü güme getirdiler. Kimin aklı yatar ya. Galatasaray yönetim tarihinde daha önce gördünüzmü. Hiç tanınmamış sıradan birini getireceksin hemde Fransa'dan, adam 3 ay sonra Dünya Kupasında ülkesinin bankosu olacak, arkasından Dünyanın en büyük takımlarından Bavyera Münshen' e transfer olacak. Böyle akıllı adam bizde yok, kimsede yok. 200.000 doları Bülent Kaptan'dan borç isteseler verirdi. O parayı bulamayacak, bulamayıpta bedavaya Ribery'i kaçıracak kadar da aptal yok.
Günahı boynuna bu operasyondan komisyon alanların.

13 Şub 2008

Barusso; Cuma Günü Kovun Gitsin



Spor gazeteleri yazmış, Galatasaray'ın Linderoth'un yerine idareten oynayan Mehmet Topal'ın yerine transfer ettiği Barusso yarın İstanbul'da olacakmış. Bu gün ne var Galatasaray gündeminde. Leverkusen maçını saymazsak hiç bir şey yok. Takım izinli, antrenman yok. Yöneticilerin ve daha çok baytar sağlık ekibinin yüzünden sahaya 11 Türk'le çıkmak zorunda kalan takımı en tepelerde bu günlere getiren çocuklar bu gün sahada ne yaparsa yapsın Barusso'ya ne. Adam 2 gün sonra sahada beraber oynayacağı arkadaşlarının bugünki ölüm kalım maçını seyretmeyi önemli bulmamış. Topal, Serkan, Barış, Emre, Balta, Ayhan, Volkan, Arda..... Kenetlenin lan maçtan önce tribünün önünde Hakan Şükür'ün kanatları altında söz verin. Haritada yerini kimsenin bilmediği ülkelerden gelecek baltaları seyretmek zorunda bırakmayın bizi.

Yönetici biz değiliz, biz olsak zaten almayız, hadi biri bize geçirdi kandırdı son gün aldık. Bana göre bu günkü maçı seyretmek için tatilinden bir gün önce dönmeyen oyuncu çok büyük oyuncu olabilir belki ama Galatasaraylı olamaz. Yarın gelecekmiş, öbür gün kovun gitsin, kovmazsanız aldığınıza çok pişman olacaksanız.

Türkiye'nin Gururu GS-0 Leverkusen-0

Yıllar önceki Verder Bremen maçının kopyası sanki. İstanbul'a sadece Ali Sami Yen stadına yağdı kar. Bu seferki Alman takımı Leverkusen'di. Ne kalleş oluyormuş bu Alman takımları. Beraberliğe yatmak bu kadarmı alçakça olur. Kalecileri vakit geçirmekten sarı kart aldı. Galatasaray tek kale oynadı. Bozuk saat gibi bizim yöneticiler. Günde iki defa doğruyu gösterir ya aynen öyle. Saat zorunluluktan doğruyu gösterdi. Gençler öyle bir takım kurdularki kendi kendilerine, kulube 30. milyon euro. Kimse çıkmaz bu takımdan, kulbedekiler yalvaracak biri çıksın diye. Hakan yoruldum arkadaş deyip Nonda'yı alacak, Arda acıyacak Ayhan girecek. Topal kenardan Barusso'yu seyretmek isteyecek ancak o zaman oynayacaklar.
Maça gelmez denilen Galatasaray taraftarı kar yağışı altında tıklım tıklım tribünlerdeydi. 90 dakika susmadan bağırdı. Kale arkasındaki müthiş kareografide Avrupa Birliği Ustanın Baba'nın önünde eğiliyordu. Maçta da öyle oldu. Orkun muhteşem oynadı! kimseye bağırmadı, gol yemedi, top gelmedi. Barış Özbek bir maç daha aynı tempoda oynar. Uğur'dan Arda'ya maç bittiğinde dikkat ettim forma değiştirirlerken, bu soğukta sırılsıklam terliydi.
Lincoln yedekti, sonlara doğru taraftar oyuna girsin istedi fakat kim çıkacaktı. Yok arkadaş leşe konmaca yok. İmkansızlıklardan sahaya çıkan gençler, yedekler, takımı şovun en tepesinde tutuyorlar. Hem ligte, hem kupada, hem Avrupa'da yürüyorlar yollarında. Sen tatilden gel, sen kupadan gel, sen sakatlıktan gel, oyna o çocukların yerine. Bekleyecekler belki biri sakatlanır, biri ceza alır, biri futbolu bırakır, biri transfer olur, o zaman oynarlar. Çok beklerler. Maç 0-0 bitti, önemli değil tabela, önemli olan maçtan sonra tribünlerin önüne başın yukarda göğsün önde gelebilmek.
Ey büyük Galatasaray taraftarı. Bayrakları çıkar, paranı biriktir. Bu takım seni daha önce gördüğün şeylerden geri komaz. Cim Bom senle bir kez daha gururlandık. Yürüyedur

Bursaspor ile Ankaragücü Taraftar Kardeşliği





Bursaspor taraftarı nerde olursa olsun oynadıkları maçın 6. dakikasında Ankaragücü diye bağırır. Ankaragücü taraftarıda kendi maçlarında Bursa'nın plaka numarası 16. dakikada Bursaspor diye tezahürat yapar. Aslında her iki takım taraftarı en ateşli en belalı taraftarlar olarak tarihe geçmiştir. İki takım arasındaki maçlar ise en centilence geçen maçlardır. Sanki özel maç yaparlar, taraftarlar bir birlerine jest yaparlar. Futbolcular asla sert oynamazlar, en kritik maça bile çıksalar şike yapmazlar aslan gibi oynarlar, yener yenilirler sarılırlar birbirlerine. Yıllardır durum aynıyla vakidir ama nedense pek dikkati çekememişlerdir. Halbuki her maçı karakolda bitirseler ne güzel olurdu medya için televizyon için. Ama onlar zor olanıseçtiler tribün kardeşliğini başlattılar. Bu kardeşlikte hiç bitmeyecek. Keşke her takım aynı kardeşliği gösterebilselerdi.


Peki nerden çıkmıştı bu dostluk, nasıl başlamıştı.


Yıllardan 1990 olması lazım, Bursaspor tribünlerinde texas isim yapmış, yaşatmak ise içerde dışarda her maça giden texaslılara düşmüş. Yaşanıyor , yaşatıyorlar. O zamanlar bir Abdül Abileri varmış. Tribünlerin görüp görebileceği en fantastik kahramanlardan insanlardan biri. Bütün tribüne hakim, sevilen, sayılan, tam bir lider, gel dese öl dese peşinden 1000 kişinin öleceği bir insan. Bir texas efsanesi. Abdül Abi kardeşiyle birlikte Ankaraya üniversiteye gitmişti. ama tribüncülük kanına işlediği için orada da rahat durmadı, üniversitedeki çevresiyle birlikte başladı Ankaragücü maçlarına gitmeye. Ankaragücü tribünün kafa adamlarıyla tanışması böyle başladı. Zaten delikanlılığı kendisinden önce gelen biri olduğu için orada da hemen sevildi, sayıldı. Ankaragücü tribünüyle birlikte İstanbul takımlarına karşı kavgalara da onlarla beraber girdi. Bursa'lı olduğu kadar Ankara'lı oldu. Çevresinde ki Ankaragüçlülerde Bursasporu onunla tanıdılar, sevdiler. Sonra Abdül Abi üniversiteden mezun oldu ve asteğmen olarak Mardin'e gitti. Mardin'de şehit düştü Abdül abi. Haber Bursa tribünlerine ulaştı. Herkesin canı yandı. Abdül abi ölmüş dediler. Tam ertesinde Bursa'nın sezon açılışı maçı vardı, yabancı bir takımlaydı. Maçın başından önce sahanın içinde sarı lacivert formalı, atkılı bir grup göründü. Texas tribünlerinin karşısına geçtiler ve ellerindeki pankartı açtılar, pankartta "Abdül ölmedi kalbimizde yaşıyor" yazılıydı. Ankaragücü tribününün önde gelen isimlerinin bu hareketi hafızalara kazındı, hiç unutulmadı. ve Bursa'da Abdül'ün cenaze törenine Ankaradan belki 1000 kişi geldi. Bütün Ankaragücü tribünü Bursaya akmıştı sanki. Ankaragüçlüler Bursasporlularla birlikte uğurladılar Abdül Abi'yi. Sarı lacivert ve yeşil beyazla uğurladılar. İşte böyle kenetlendi tribünler. Bu iki takımın tribünleri hala Abdül Abi'nin anısını yaşatırlar her maçta .

Ben Futbol



Ben gazete kağıdı.. Bazı gazetelerde futbolla ilgili üzerime yazılanlara bakıyorum. Yüzüm kızarıyor. Yalanlar, hakaretler, abartılar peşpeşe.. İşin tekniğini, taktiğini önemseyen yok. Beni okuyanların bunlara inandığını görünce daha da kötü oluyorum. Beni hazırlayanların “Okuyucu böyle istiyor” dediklerinde ise deliriyorum. Bazen ilkokul çocuklarının defterleri olan akrabalarıma imreniyorum, benim oluşum için kesilen ağaçlara acıyorum.. Artık kendimi eskisinden yorgun hissediyorum.. Yine de futbolu seviyorum..Ben futbolcu.. Küçük bir çocukken, hayal ettiğim takımın formasına, hatta kaptanlığına yükseldim.. Paraya değil, insanlığa ve dostluğa önem veren bir insanım. Terimin son damlasına kadar mücadele ederim. Benim için gol atmak, popüler olmak, konuşulmak, çok para kazanmak önemli değil. Kazandığımız zaman çocuklar gibi seviniyorum, kaybettiğimiz zaman ise oturup ağlıyorum. Ama benim hakkımda olmadık şeyler söyleyip, yazıyorlar. Takım arkadaşlarımla, antrenörümle iyi geçinemediğimi lanse etmeye çalışıyorlar. Hem Milli Takım’da hem de kendi takımımda aralıksız oynadığımı, burnum kırıkken bile sahaya çıktığımı, en kötüsü benim de insan olduğumu unutuyorlar. Bunlar beni futboldan soğutuyorlar. Ama yine de futbol oynamayı seviyorum.. O benim yaşam biçimim..Ben yabancı futbolcu.. Ülkenizde çok para kazanıyorum. Ama liginizin çok kaliteli olduğunu söyleyemem. Çok çabuk havaya giriyorsunuz. İyi oynayıp, oynamadığıma değil, tribünlere yaptığım şovlara göre beni kahraman yapıyorsunuz. On maçta bir gol atıp aylarca kahraman gibi dolaşıyorum. Dilinizi anlamadığım için çok mutluyum. Çünkü Türk meslektaşlarım televizyon programları ve gazeteler yüzünden bunalıma giriyorlar, sahaya çıkınca da elleri ayakları tutuluyor. Futbolu çok seviyorum, ama ülkenizi daha çok..Ben yerli teknik adam.. Ne yapsam eleştiriliyorum. Yenilgilerde hep ben suçluyum. Hangi futbolcuyu oynatırsam, oynatayım kendimi beğendiremiyorum. 4 aydır maaş almadan görev yaptığımı, maçlardan önce gözüme uyku girmediğini, kazandığımız zaman bile sevinemediğimi bilmeden benim görevi bırakmamı istiyorlar. Sonra da kalkıp, “Özümüze dönelim, yöremizin futbolcusu ve teknik kadrosu ile çalışalım” diyorlar. Benim takımıma gol atmaya çalışanlar artık futbolcular değil, eli kalem tutan eleştiri makinaları..Ben Anadolu Takımı.. Bazıları beni küçük görüyor, onlara gereken dersi sahada veriyorum. Bazıları ise benim sayemde ün ve şöhret peşinde koşuyor. Benim taraftarımı kışkırtıyor. Hiç merak etmeyin onlara gereken dersi vermek için de hazırlanıyorum. İstanbul’da oynadığım maçlara dostluk pankartlarıyla çıkacağım artık. Çünkü ben Anadolu’yum, mertim, sevecenim ve akıllıyım. Kimsenin oyununa gelmem.. Ben hem futbolu seviyorum hem de ülkemin bütünlüğünü..Ben futbol hakemi.. Bir meslek olarak kabul edilmeyen bir işle uğraşıyorum. 90 dakika deli danalar gibi koşuyorum. Tribünlerin ismime affettikleri tezahüratlarla kulaklarım çınlıyor. Yöneticilerin verdikleri beyanatlarla sokağa çıkamıyorum. Bir anda oluveren, televizyonda saatlerce tartışılan bir pozisyon için anında karar vermek zorundayım. Neden bu işi yaptığımı bilmiyorum. Galiba futbolu seviyorum..Ben yönetici.. Takımı yönetmeye çalışıyorum. Ara sıra teknik kadro ve futbolcularla görüşüyorum. Sadece onlara moral vermeye çalışıyorum. Kamplara ve antrenmanlara gitmek gibi alışkanlıklarım yok. Benim işim kulüp binasında. Kulübümüzün futbolda olduğu gibi diğer branşlarda da başarılı olmasını bekliyorum. Çoğu arkadaşım bu işi vergi kaçırmak ya da popüler olmak için yapıyor. Futbolcu transferlerinde, şike dedikodularında isimlerin çıkması onların hoşuna gidiyor. Sırf bu yüzden işimden nefret ediyorum. Ama futbolu çok seviyorum..Ben taraftar.. Futbol benim her şeyim. Ailemle aram bozuk. Çünkü okulda derslerim iyi değil. Zaten diploma alsam da torpilli tanıdıklarım yok. İş bulamayacağım. Kız arkadaşımla aram iyi değil, çünkü tüm paramı maç biletlerine yatırıyorum, ona zaman ve para ayıramıyorum. Sinema, tiyatro, kitap, bilgisayar gibi kötü alışkanlıklarım yok. Gazete sayfalarında bizim takımın futbolcularının hayat hikayeleri, takımın attığı goller bana yetiyor. Zaten yenilsek de yensek de sevinecek bir şey buluyoruz. Bazen bizim oyunculara çok kızıyorum. Yazar ağabeylerimizin de kışkırtmasıyla kulübün camlarını kırıyor, birkaç futbolcuyu tartaklıyorum. Bunlar doğru mu yanlış mı hiç düşünmüyorum. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bile bilmiyorum. Sadece yaşamımdaki eksiklikleri maçlarda giderdiğimi düşünüyorum. Bizi yetiştirenlere biraz kırgınım. Futbolun bir spor olduğunu söylemeyi unuttukları için..Ben futbol.. Aslında beni bulanların amacı boş zamanlarını geçirmek, eğlenmek ve insanlar arasındaki iletişimi kuvvetlendirmekti. Ancak zamanla ipin ucu kaçtı. Tam bir para makinası olup çıktım. Herkes benim üzerimden para, rant, şöhret kazanma çabasında. Özellikle de üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkenin insanları benim bir spor dalı değil, kendi kişisel duygu ve komplekslerini tatmin aracı olduğumu zannediyorlar. Benimle yatıp benimle kalkıyorlar. Benim için kavga ediyorlar, küfürleşiyorlar, savaşıyorlar. Bu insanlara önerim, bir sözlük almaları. Çünkü ben sporun bir dalıyım… Sevgi, dostluk ve barış için varım…Ama artık yoruldum…Yavaş yavaş tükeniyorum…


Arkadaşım Altan Tanrıkulu'na sevgilerimle,

Kale Arkası'na teşekkür


Altan TANRIKULUSERBEST VURUŞ10 KASIM 2004 / ÇarşambaPAS&FOTOMAÇ

12 Şub 2008

Yine Düştük Yollara; Leverkusen Maçı



Ne uzun yolları yürüdük beraber. Ne günler gördük, ne maçlar yaşadık. Belki de bir daha asla olmayacak sevinçlerin şahidiyiz. Bir kaç senelik ayrılığa düştük. Geçici ayrılık bizimkisi. Biz alışık değiliz başka takımlar Avrupa Kupası maçları oynadığında televizyon başında olmaya. Bizler cephelerde savaş alanlarında tribünlerde olmalıyız. İsmi cismi olmayan takımlara elenemeyiz. Daha UEFA ve SÜPER KUPA'daki futbolcuların el izi kaybolmadı. O kupalara dokunan futbolcularımız var hala sahalarda. O kupayı kaldıran kaptan daha dün tribünlere halay çektirdi.

Bu hafta Almanların takımı gelecek Ali Sami Yen'e. Mutlak haberleri vardır sormuşlardır, Dortmund'a, Herta Berlin'e. Kimdi o zamanlar Avrupa göklerinde dolaşan heyula bela. Neyin nesiydi bu Galatasaray hayaleti, nerden çıkmıştı. Ümit Burnundan Sibirya bozkırlarına kadar uzanan efsanenin sırrı neydi. Kupalara ipotek koymuş İtalyan, Alman, İspanyol, İngiliz takımlarının dışında bir takımı tutmak, 3. Dünya ülke futbolseverlerinin sırrıydı. O yüzden o yıllarda Bütün Dünya Arsenal'in karşısındaki takımı tutmuştu. Bir zamanlar Steau Bukarest'i, Dinamo Kiew'i tuttuğu gibi.

Gün geldi efsane, taraftarın hazır, sende hazırsın. Leverkusen'den başlıyoruz operasyona. Unutulmaya yüz tutmuş karakterini hatırlatmak ellerinizde. Haydi Türkiye'nin gururu haydi taraftarın Cim Bom'u tam zamanı şimdi, kükremenin zamanı. Biz hazırız trübünleri kükretmeye haydi efsane sende kükre.
Efsaneler ölmez şekil değiştirir.

Ultras; Endüstriyel Futbolun Düşmanları
















Artık tüm taraftarların UEFA, FİFA, TV kuruluşları ve ulusal lig federasyonları arasında neler olduğunu anlaması gerekmektedir. Futbolu yönetenlerin amacı, her ülkenin en büyük kulüplerinden meydana gelen bir Avrupa ligi oluşturmaktır. Böyle bir yapılanma, TV yayın hakları ve tamamen dolu statlar sayesinde bu gruba çok büyük bir para girdisi sağlayacaktır. Küçük takımlarsa, statları küçük olduğu ve TV'ye seyirce çekecek potansiyelleri olmadığı için bu ligin dışında bırakılacaktır. Sürekli artmakta olan TV izleyicisi ile stadyumlardaki azalan seyirci arasındaki rekabet gün geçtikçe azalarak stadyumdaki taraftarı kulvar dışında bırakacaktır! Birkaç yıl sonra oyun sahası bile sponsorlarla işgal edilecek ve reklamların görünmesine engel olunur diye tribünlere pankart asmak yasaklanacak (Ajax-Arena Stadı?nda olduğu gibi). Taraftarların yanlarında büyük bayrak, pankart ve meşale gibi şeyleri getirmesi engellemek için tribünlerde binlerce görevli olacak. Ve bu yaptırımlar en küçük taraftar olayını abartarak manşetten veren büyük medya kuruluşlarının desteğiyle olacak. Ayrıca yine birkaç yıl sonra takım formalarımız (sahip olduğumuz son şey) tıpkı Formula 1 arabaları gibi sponsorların reklamlarıyla dolu olacak. Senaryo hazır ve uygulama başladı: Ilımlı, uslu taraftar! Artık Ultras?a yer yok. Tüm taraftarların oturarak maç seyretmesi gerektiğini söyleyen bir UEFA bildirisi var. Sinema ve tiyatro seyreder gibi maç seyreden, tezahürat yapmayan taraftar istiyorlar. Takımlarımızın bizler için bir din, bir inanç olduğunu anlayamıyorlar. Takım logolarını kollarımıza dövmeletip formalarını giyerek biz şehirlerimizi temsil ediyoruz. Bu yapay fabrika futboluna karşı, sadece bir kereliğine de olsa, tüm curva'lar (kale arkaları) birleşmelidir! Manifesto Gerçek taraftar bu kuralları benimsemelidir: 1) Oyuncu alışverişi sadece sezon öncesi olmalı, lig devam ederken değil. 2) Gol sevinci yaşam özgürlüğüdür: Gol sevincine müdahale edilmemelidir. 3) Tüm maçlar aynı gün, aynı saatte oynanmalı. 4) Yabancı sınırlaması getirilmeli, altyapıdan gelen gençlerin önü kesilmemeli. 5) Kendi kulubüyle sözleşme imzaladıktan sonra daha fazla para teklif edilince başka bir kulübe gitmek isteyen futbolcuya bir yıl futboldan men cezası verilmeli. 6) Bir kulüp başkanının, başkan veya yönetici olarak başka bir kulüpte aktif görevler alması engellenmeli. 7) Eski Şampiyon kulüpler kupası formatına dönülmeli: Ülkesinde hiç şampiyon olmamış bir takım Şampiyonlar Ligi ne katılıp kazanabiliyor. 8)Forma numaraları 1 den 11 e kadar olmalı. 9) Kulüplerin deplasman taraftarları için ayrılan biletleri turizm acentelerine vermeleri yasaklanmalı. 10) Futbol kulüpleri her sene aynı formayla mücadele etmeli. 11) Forma arkalarına isim yazılmamalı. Ultras; 1) Kulüpten her türlü yardım ve iletişimi reddetmeli. 2) Polisten yardım almamalı. Polis düzeni sağlamalı, yardım etmemeli. 3) Tribünlerde değişik gruplar olmasını desteklemeli. 4)Deplasmana kendi imkanlarıyla gitmeli. 5) Diğer takımların Ultras?larıyla birlikte TV kuruluşlarına karşı mücadele etmeli. 6) Yapılan tüm sınırlamalara karşı gelmeli. Eğer deplasmana gitmesi yasaklanıyorsa, oraya gidip rakip takım tarafında bilet alıp oturulmalı.

11 Şub 2008

adam Sandıklarımız;Ömer Üründül

'' Fener attığı iki golle kendine avantaj sağladı'' diye bir kelam etmiş bir maç yorumunda. Yani kendisine göre bazen gol avantaj bile olmayabiliyor ya o yüzden. Ne söylerse tersi çıkar. Bir takım gol atarsa yandı Üründül'e göre. Şimdi diğer takım ekstra motive olacak risk alacak mutlaka gol atacaktır. Gol atan takım skor avantajını yakalamıştır sadece. Günümüz futbolunu en iyi kendisi bilir. Futbolcuysan alan daraltacaksın, bloklar arası mesafeyi kısa tutacaksın. Kollektif uyum içersinde Haka Şükür tipi bir forvete hücum varyasyonları yapacaksın. Alan daraltmayı, pres etkinliğinde olmayı sakın ihmal etme. Kombinezonlu atak yap, ayağa oyna. Orta alan çeşitlemelerinden uzak dur.



Popescu penaltıyı Arsenal ağlarına gönderdiğinde ağlayan Levent Özçelik'in yorum istemesi üzerine ''korkunç bir şey'' demiştir. Ne korkuncu lan sevinsene sarılsana sende ağlasana bağırsana ruhsuz kansız herif. Zaten şerefsiz olmasan bu köşede işin ne adammısın sen.

10 Şub 2008

Deivid'in Yengeç Dansı Hakan Şükür'ün Çiftetellisi

8 Güney Amerikalı 1 Sırpla oynayan Fenerbahçe'de Deivid gol attığında garip haraketler yapıldı. Yengeç dansı dediler. Türk takımlarının golcülerinden hiç seyretmedik. Marmara'nın Ege'nin Karadeniz'in yengeçleri demek böyle hokkabazlık yapmıyorlar. Okyanusların yengeçi bunlar, Deivid'in yengeçleri.

11 Türk'le oynadı Galatasaray. Hakan Şükür rekorunu kırdığı golü attığında takımı kapalının önüne getirdi. Sıraya dizdi başladılar çiftetelli oynamaya.

Bu normal bir gol sevinci değildi. Hakan Şükür bunlardan 250 tane atmıştı. Neler yapmışlardı, resmini çektiler, ayakkabısını boyadılar, kule yaptılar, yumak oldular, bebeğini salladılar, elini öptüler....

Bu bir isyan, bu bir başkaldırıdır. Hakan Şükür gol attıkça kan kusanlara inat bir dayanışmadır. Bu kendisini yıllardır koruyan, gittiğinde uğurlayıp geldiğinde bağrına basan taraftara minnettir, şükrandır. Bu çiftetelli Galatasaraylı olmanın saygı doruğudur en yüksek aşamasıdır.

Hakan Şükür bize yaşattığın gol sevinçleri için bizden de sana bin selam, bin şükran. İstediğin kadar oyna istersen hiç atama kralsın Hakan Şükür, seni çekemeyenlerin suratına tükür. Sen tükürmezsin o işi de bize bırak. Büyük bir zevkle yaparız. Biz biraları, votkaları, rakıları boşuna içmiyoruz maçlardan önce.

Daha uzağa tükürebilmek için kaptan, daha fazla yavşağın suratına.......