28 Ara 2009

Frank Ribery,Tobias Linderoth Ve Bizim Aydın Yılmaz


Anelka 2005 yılının ocak ayında Atatürk Hava Limanına indiğinde aynı ülkeden biri daha iniyordu uçaktan. Birini tanımayan yoktu, Boklu Dere istikametine doğru yöneldi. Florya istikametine gidenin tanıyanı yoktu, karşılamaya gideni de elbette. Akşam spor haberlerinin 2. sırasında suratı façalı, yaralı bereli Ribery'nin imza attığı gösterildi. Yalama spor basını dalga geçti, Anelka'nın bonusu falan dediler. Biz ise beklemedeydik, ilk maça çıktığında kapalının önünden rüzgar gibi geçti. Ulan bu ferrari dedik. Oynadıkça coştu, kapanışı muhteşem yaptı. Benim ve herhalde hepimizin seyrettiği en farklı Fener galibiyetini aldırdı. 14 maç oynadı ve gitti, bir daha dönmedi içi de dışı gibi çirkin olan futbolcumuz.

Gelişine sahip çıkılmadığı için, gidişine de sahip çıkan olmadı. 200.000 dolar yatırılmadığı için gittiği yazıldı, halen söylenmekte. O kadar da değil, atarız tutarız ama yar(uçurum manasında) başına gelince de tutarız. Bizde adı sanı duyulmamış 3 ay sonra bütün Dünya'nın tanıyacağı bir futbolcuyu transfer edecek kadar akıllı yönetici yok. Ancak bu kadar kısa zamanda Cim Bom'u şahlandırmış bir futbolcuyu da 200.000 dolar için kaçıracak kadar da keriz yöneticimiz hiç olmadı. Bu işin içinde bir bit yeniği vardı, bizi kullandılar, birileri by pass ameliyatı yaptı, ketenpereye geldik, geçmiş olsundu. ''Taraftarız biz çekeriz cefaydı''

2.5 sene önce bir İsveç'li indi bu kez hava limanına. Adı sanı duyulmuş anlı şanlı İsveç'li Linderoth'du inen. Yeni yapılanmakta olan Galatasaray'ın baş ön liberosuydu. Hiç oynamadan notunu vermiştik. Boğa gibiydi, bizim baytar ekibine iş çıkmazdı Linderoth'dan! Maçlar başladığında biz demedik mi dedik. Adam her topa bulaşıyordu, topu seyrederken aynı zamanda Linderoth'un kramponlarını da seyrediyorduk. Hayatında MR çektirmediği söyleniyordu. Var mı bizim orta sahaya yan bakandı. Cezalıydık, tribünden seyredemiyorduk, olsun, Lincoln'ü de seyredememiştik henüz. Bir kaç maç oynadı sakatlandı. Tüh be, dedik, ama adam katır gibi güçlüydü, değilmiydi lan yoksa. Meğersem çektirmediği MR ları biriktirmiş, tamamını bizim rehabilitasyon merkezinde kullanmıştı. Nokta ameliyat oldu, yani dünyanın bir ucunda, hiç bilinmeyen bir dertten ameliyat oldu. Biz öyle sanıyorduk, Linderoth ameliyat randevusunu 1 sene önceden almıştı oysa. Bile bile transfer ettiler. 2.5 sezonda 24 maça çıkabildi. Günahı boynuna transfer edenlerin, sağlam raporu veren baytarların, hala çocuğuna bakar gibi bakanlara. Ona da geçmiş olsun, bunca sene iyileşmesini bekleyen, toz kondurmayan taraftarın hoş görüsüne sabrına de helal olsun.
''Herkes gider biz kalırız, biz Galatasaray'lıyız'' dı.

Ve bizim Aydın Yılmaz, bu 3 futbolcudan çok şey beklediğimiz ama bir şekilde hayal kırıklığına uğradığımız için aynı aynı sayfada analiz etmeye çalışıyoruz. Son dakikada vurduğu inanılmaz top ağlara Galatasaray'ın şampiyonluğunu müjdeleyerek takıldı. Uzun fuleli saçlı, hızlı, tekniği yüksek bir genç futbolcu daha geliyordu huzurlara. Aynı tarihlerde Arda Turan'ın adını bilen yoktu, pişmesi için Manisaspor'da oynatılıyordu. Manisa-Fener maçında tanıdık futbolcumuzu, gün saymaya başladık. Arda Turan, Arda Turan olmazdan önce Aydın Yılmaz Galatasaray'da futbol oynuyordu. Çok daha büyük maçlar oynayacağı garantiydi. Arda'ya çalım atmasını öğreten futbolcu, kendisi unutmuş olamazdı. O gölü Aydın atamayabilirdi, nitekim son Fenerbahçe maçında atabilir olduğu gibi. Ama attı, sanki atması kendisi için iyi olmamış gibiydi. Beklenti büyüktü, 2005 den beri bütün hocalar, hiç bir şey oynayamamasına rağmen kıyamıyorlardı.

Taraftar sevmedi, Linderoth'a bile tahammül edenler Aydın'dan nefret ediyorlardı. Bu genç çocuk futbol dışı bir halt işlemişti mutlaka. Sorunları vardı, o gençlik suratı gitmiş, Ömer Sheriff suratı gelmişti. Her oynadığı maçta sanki poker seansındaydı. Sanki bir adım daha koşabilse, bir çalım daha atabilse, çektiği şutun biri daha girse Ribery'i aratmayacaktı. Gördük şu son Fener Altay maçında, Hagi ilan edilen Özer Hurmacı'yı. Arda Turan'ın isminin altında ezilenler, kendi takımlarında Arda'lar, Aydın'lar peşindeydiler. Özel, sıkıntılı durumu olduğu futboluna yansıyor. Durgun, umursamaz bir yapısı var. Galatasaray'lı hassasiyetini öğretememişler, yenildiğimiz Fener maçında Daivid'le forma değiştirmesini engelleyememişler. Şu Linderoth için harcanan serum, iğne, ilaç parasıyla şu Aydın'a bir akıl doktoru tutulsaydı, gitsin diye fal açtığımız çocuğumuza beyaz şimşek adını takacaktık.

İkinci yarı takipçisi olacağız. Eğer takımda kalırsa, inandığımız Surinamlı onun futbol dışı sorunlarına da çare olacaktır. Yok ayrılırsa bizden, ona da geçmiş olsun. Parlamadan sönen yıldız mezarlığıdır Türkiye Langırt Ligi. Belediyesporlarda sürünür gider, iyice içine kapanır, uzun sakatlıklar yaşar, bir bakarız Hoca Efendi'nin liginden bir ücra kasaba takımı, Galatasaray'la kupada falan eşleşir de rast gelirsek üzülürüz.

Aydın Yılmaz; Kendim ettim kendim buldum diye dövünmek istemiyorsan, kapanacaksın Florya'ya. Millet 10 tur atıyorsa sen 50 tur atacaksın. Milletin 2 saat çalıştığı yerde sen 4 saat çalışacaksın. Hiç kimseye güvenmiyorsan, Rijkaard'a güveneceksin. Sende bir umut, ışık görmese, bunca taraftar baskısına rağmen seni oynatmazdı. Hiç değilse Rijkaard'ı utandırma.

Ben mi? beni boşver. Ben amatör taraftarım, amigo futbolcuları yeğlerim. Benim için Sabri, 50 tane Servet'ten daha değerlidir. Arda Turan'ı, yabancı futbolcuların topuna değişmem. Uğur Uçar, Hakan Balta'yı keserse daha çok sevinirim. Ben mahalle takımı futbolcusuyum, senin de Keita'yı Fildişi Sahilleri'ne gönderdiğini görürsem sevinirim o kadar. Yoksa bu gözler ne futbolcular gördü, formanın içine girecek bir delikanlı buluruz her daim.