8 Ağu 2009

Yeni Ali Sami Yen

Not; Bize bu stadı geri verin.


2 dandik, Avrupa'lı olmayan takımla Avrupa Kupası maçı oynadık mabette. İkiside tıklım tıklımdı. Yöneticilerimiz çok mutlu olmuşlardır elbette. Ama ben memnun değilim. Ben de hiç bir şeyden memnun olmayan adam olarak nam saldım belki ama, bazı tesbitlerim var. Açıklamakta yarar görüyorum.

Bir kere Ali Sami Yen Stadı yenilik altında değişime uğramakta. Alışacağız bunlara. Aslantepe'ye geçişimiz öyle söyledikleri gibi seneye olmayacak. Yeni bir inşaat firması başlasa bile, sorunlar devam edecek. Eski firmanın alacakları, mahkemeler, yürütmeyi durdurma, kredi bulamama, bir sürü sebep. Yapılamaz diyeceğim ama pek bilmediğim konuda yorum yapmak istemiyorum. defalarca kontröle gittim bölgeyi, stad maç oynanacak duruma gelse, alt yapısı bitmeyecek. çevre yolları, bağlantılar, metro istasyonu. Maça gitmek gelmek tam bir eziyet olacak. Ellerine yüzlerine bulaştırdılar bu işi de sanırım. Stadı Galatasaray kendi yapsa daha iyi. Hazır müşteri hazır finansman, 3 senelik kombine hasılatı o stadın bilmemnesine bile koyar.


Biz dönelim baba yadigarı gecekondumuza. Tartışma yok, dünyanın en pahalı maç seyredilen stadı Ali Sami Yen'dir. Bu kadar kötü hizmete bu kadar para alınan başka bir mekan olamaz. Adam skorbord yaptım diye övünüyor. Yaptıktan sonra tribüne çıkıp nasıl görünüyor diye bir baksa, o skorbordu oraya yaptığı için adam ise istifa eder. Kapalının hiç bir noktasından görünmüyor. Alpaslan Tribününün zaten arkasında, en yoğun tribün olan oradan da kimse göremiyor. Görünse görünse numaralıdan net görünüyordur. Orada oturanların çoğu da maçın skoruyla falan ilgilenmezler. Dikkat ettim geçen gece 80. dakikada numaralının yarısı boşaldı.


Kapalı tribünün önüne Volkan magandası yüzünden kalın cam korkuluk yapıldı. Camlardaki pis yapışkanlı bantları bile temizlememişler. İlk 3 sırada yerinde oturmaya kalksan maçı sanki televizyondan izliyormuşun gibi geliyor. Temizlenmemiş, pis pencereden manzara seyretmek gibi bir şey. Koltuklara koltuk demek için bilirkişi lazım. Pis, oturduğun zaman pantalonu kuru temizlemeye göndermen gerek. Pas, is içine işliyor. Daha 2. maç çoğu kırık. Koltuk dedikleri 5. sınıf plastik materyalin bir birleriyle uyumu yok. Biri başka, biri başka, ne bulursa vidalamışlar.

Kapalı'da cam paravan olduğu için yıllardır, iyi tribüncülerin çıktığı betona çıkma şansı kalmadı. Ne bayrak, ne flama, ne bir yazı flaması asılabiliyor. Kareografi yapmanın imkanı yok. 3 kuruş fazla kazanacağım diye, bağırtıcıları kale arkasına göndermişler. Korkarım orası da orijinalliğini bozacak. Aklı başında, bilgili, okumuş çocukların takıldığı tribünlerde bu sene çok kavga çıkar. Seneye onları yeni açıkta görürüz. Tribün bütünlüğü yok, tezahüratlar çok kötü, uygunsuz, alakasız. Renk cümbüşü olmuş, her renk, her model forma, Çoğu hala formasız. O kadar para verip maça geliyorlar, bir forma alamamışlar. 30 sene öncesi gibi pantalon üstüne gömlek hırbo kıyafetiyle maça geliyor. Alakası yok, ne tezahürat yapıyor, ne gole seviniyor, maç kaç kaç desen haberi yok. Futbolcuların çoğunu tanımaz, böylesi niye maça gelir anlaşılır değil.


Eski açığın arkasında bir kale daha var, dikkati celp olanınız var mı? O kale niye orada durur senelerdir merak eder dururum. Hangi stadyumda var yedek kale. Geçen sene tam kalenin arkasındaydı, bu sene biraz kenara taşımışlar, her halde yanlışlıkla Sabri o kaleye şut çeker diye kenara almışlar.


Yeni açığa loca yapmışlar, açık locası; kulağa bir tırmalama sesi gibi geliyor. Alt tarafta maç seyretmeyen bilmez. Dışardan güzel gibi görünür, eskiden en kötü yerdi. Tavanı basık, Hidayet Türkoğlu maçı ayakta seyredemez. Bir kaç sıra hariç saha görünmez. Reklam tabelalarının yüksekliği yüzünden, korneri, taç çizgisini, kale çizgisini göremezsin. Çıkış tüneli garabeti önünde, tribünün tam ortasında. Olimpiyat Stadında kombine almıştım, yerim tam kulübenin arkasına gelmişti. Bereket kimse maça gelmedi de istediğim yere oturmuştum. Çürük diş gibi bir kaç sıra var. Bakalım kimler orada maç seyredecek. Yakında polis tribünü olur. Nitekim Kapalı alta kimse para verip gitmiyor. Yarı paraya düşürdüler yine de satamıyorlar. Satamazlar, ne güzeldi oysa evelki sene. İki tribün katı arasında bir tribünlük set yapılmış. Alttakiler ne tezahürat yapılıyor duymuyorlar bile. Uzaktan, televizyondan ne kötü görünüyordur.


Çocukluğumuzda hesap yapardık, kerkenez alırdık, stadyumda. Tribünlerde tavaf eder hayal kurardık. İnanın bizim hayallerimizin yanına bile yaklaşamadılar. Ali Sami Yen'in, İnönü gibi zemini indirelecek. Tribünler tek kat olacak, taraftar bölünmüşlüğü ortadan kalkacak. Bir keresinde İnönü Stadında 19 Mayıs törenleri için kapalı tribünün katları arasına iki sıra portatif tribün koymuşlardı. Bizim maça denk gelmişti, bölünme olmayan tribünün seyrine doyum olmuyordu.


Şu an Ali Sami Yen'in takım için en coşku verecek tribünü Alpaslan Tribünüdür. O tribünün de en güzel yeri, kapalıyla beraber kombine tezahürat yapılacak yeri en iğrenç bir kaplamayla misafirlere ayrılmış. Oraya gidenlere acımak lazım. Her iki yan pis, saydam bir paravanla kapatılmış, her iki kaleyi birden görmek olanaksızlaştırılmıştır. Tamam biz de Fener Stadında aynı muameledeyiz ancak, biz ne onlardan, kötüden örnek olur mu? Tribünlerin en güzel yeri bomboş bir görüntü kirliliği oluşturuyor. Acilen oradan rakip taraftarı çıkarmamız lazım. Gitsinler numaralıya otursunlar, ancak bizim en ateşli taraftarımızı tam ortadan bölmesinler.


Kapalıdan maç seyredenler, önümüzdeki maç tavana baksınlar. Sıvalar dökülmüş, çürüyen paslı demirler gözüküyor. En ufak bir sallantıda çatı düşecek gibi. Marshall'in kendi tarih olmuş, yazısı hala duruyor. Bir Nonda'yı da almayıp, o parayıda bize harcasanız olmaz. Biz keriziz, sidik göllü tuvaletli, pis kırık plastik oturaklı tribünlere geliriz nasıl olsa.


Bu gördüklerimiz, aşağıda kim bilir neler var. Gerçi ben oraları da gördüm, soyunma odası tavanları pis su boruları, teneke kapılar, soyunma odasından tünele kadar 3 günlük yol. Sen kalk Dünya'nın en büyük hocalarından birini getir, burası bizim ev diye ağırla. İddiaya girerim, önce stadyumu gezseler, buraya ne bir büyük futbolcu, ne bir büyük hoca gelir.


Benden bu kadar, ben çok kahrını çektim bu stadın. Bu stad yeni Ali Sami Yen Stadıdır. Biz en eski, en beter hallerini de gördüğümüzden ahkam kesebiliriz. İnanın daha kötü. Taraftarı müşteri görmece, adam yerine koymamaca, çapulcu muamelesi yapmaca devam ediyor. Göz görmeyince gönül katlanıyor. Ne stadlar gördüğüm için, mukayese yapıyorum. Bu büyük camiaya, bu büyük takıma bu stad yakışmıyor. 10 sene daha yeni stadyuma geçmemeye razıyım. Şu stad bir bilenin elinde olsa, kimse yeni yere geçmek dahi istemez.


Benim bu sene taraftarlığım, Surinam'lıyı ve Arda Turan'ı seyretmekle sınırlıdır. Yoruldum, her maça gidip, hatta el verirse antrenmalara bile gidip doya doya onları seyretmek ve bir büyük şampiyonlukla noktalamak istiyorum. Çok sıkıldım bu işlerden artık. Tugay bile taraftarı yaraladıktan sonra, her şey boş.

7 Ağu 2009

Rekor Maçının Ardından


3. dalyayı yaptı Keita. Bizden büyük(cüzdan hesabıyla) rakip 191 gol atabilmiş. Bizim 300. gol gümbürtüye gitti, basında ilgi çekmedi. Çoğu Galatasaray'lının bile haberi yok. Gerekte yok zaten, ne olacak ki, yarın 400. 500. goller atılacak. Ama göreceksiniz Fener'in 200. golü nasıl bir yankı yapacak boyalı, yalama, spor medyasında.


Bir başka rekor da kırıldı dün itibariyle. Galatasaray'ın galibiyeti, Yenilgisinden fazla. Bir kaç sene öncesine kadar zaten fazlaydı, ama son senelerde bu ünvanı kaybetmiştik. Bundan sonra geriye düşme olmaz, fark açılır ve 400. golü beklemek içinde 10 sene saymayız.


Rekor sayıda seyirci izledi maçı. En basitinden Bülent Korkmaz'la devam etseydik, şu düzey maçı seyredecek taraftar sayısı 3.000i geçmezdi. Yeni açığın alt tarafını uzun yıllardır dolu görmemiştim. Bu demektir ki, Galatasaray'ın kupa maçı dahil bu sene maçları tıklım tıklım stadyumda oynanacak. Bir nevi taraftar idmanına çıkıyoruz bu sene. Tribünlere sığmayan taraftar, zincirden boşanmışçasına koşacaklar Aslantepe'ye.

Maç ne kadar önemsiz olsa da bir rekora daha şahit olduk. 6-0 dan önceki tabelada da vardık evelallah. Neushatel maçında 5 tane geçirdiğimiz maçı daha dün seyretmiştik.

Taraftarın çokluğu bir tarafa, söyleyeceklerimiz var. Kapalı tribün bağırıyor, yarısı Harry Kewell, yarısı Emre Güngör. Aynı melodiyle çağrılan sese hamle yapan yok. Futbolcu emin olmadan gelmiyor, birde bağıracaksak tam bağıralım. Öyle 300-500 kişinin bağırmasıyla da gelmesin kimse önümüze. Bu sene Kapalı tayfası, eski açığa taşındı. ''bağırsana lan''cılardan kurtulduk. Tribünlerin önüne cam konunca, betona çıkma şansı kalmayan, maç seyretmeyen taraftar profili artık görülmüyor. Bu seferde tezahürat bütünlüğü yok, kapalının yarısı bağırmıyor. Belki maçın çapı düşüktü, taraftara pek gerek yoktu, İlk lig maçında belli olur. Benim görüşüm çok kötü bir tribünün bizleri beklediğidir. Profesyonel bağırtıcıların yerine gençlerin geçmesi, tezahürat bütünlüğünü tesis etmesi gerekir. Haydi çocuklar biraz ortaya gelin, aynı tezahüratı bıktırana kadar söylemeyin. Dün neydi öyle, gürültü kirliliği, Nevizade her maç bir defa maçın sonlarına doğru söylensin. Birde şu Avrupa maçlarında söylenen ''dağ başı''. Ayağa düşürmeyin o kutsal gaz marşını. Dağ başını duman almış, geriye düştüğümüzde, oyunu forselediğimizde, başımızın dertte olduğu zaman söylenecek bir marştır.


Mor formalara alışacağız, hele ki bir kaç maç bu formayla fark atalım, bu kez uğuruna inanmaya başlar hiç çıkarmayız. Atılan gollere futbolcular tarftardan daha çok sevindiler. Yığınla futbolcu varken, ilk 11 e girmek büyük meseleyken takımda yardımlaşma uzun yıllardan beri görmediğimiz düzeydeydi. Hiç bir futbolcunun kaygısı yok, ben atayım, ben kendimi göstereyim diye öne çıkan yok.


Belki kimsenin dikkatini çekmemiştir, dünkü maçta Arda Turan'a bir kez daha hayran oldum. Sahadan çıkarken, Ayhan çaprazdaydı. Bantı çıkardı, o surada yanına Barış geldi. Bantı istedi, Ayhan'a vermek üzere. Arda Turan vermedi, gitti, kendisi taktı ve sonra oyundan çıktı. Sonradan televizyondan gördük, son golde de lüverden ilk fırlayan oydu. Her maç acaba Arda ne yapacak diye bile maça gidilir. Arda Turan gibi, futbolcu olur, olabilir, ancak Arda Turan gibi bir Galatasaray Kaptanı 100 yılda bir gelir. Arda'yla beraber büyüyenler, yaşlananlar, bizim gibi son demlerini yaşayanlar ne kadar övünseler azdır. Sipsi'dir, adamdır, Galatasaray'lıyım demeye çekinenlere duyurulur.


Bu gün son olarak şunları yazalım. Bir Estonya takımı çıkmış. Avrupa'ya çıkamadık henüz. Bi 10 luk ta bunları yapıp, başka rekorlara yelken açalım. Ve Gaziantep maçını bekleyelim.

6 Ağu 2009

Ayıp Be! Galatasaray 6-Netonya 0


Ali Sami Bey'lerin, Hasnun Galip'lerin, Metin'lerin ecdadıyız. Ta Galat'lardan geliyoruz tarihlerin yadıyız. Mor forma bu anlama geliyor bu yıl. Biraz tuhaf olduk, ancak gözümüz alıştı. Ve nihayet hazırlık maçları angaryası bitti. Şu peşin belli oldu ki, Ali Sami Yen'de takım antrenman bile yapsa tıklım tıklım olacak. Geçen yıllarda sadece Fener maçında dolu görebildiğimiz yeni açık alt bile doluydu. Yeni açığın kapalıyla birleştiği köşeye bir şeyler yapmışlar, daha doğrusu yapıyorlar. Belki de Dünya'nın en iğrenç lüks tribünü olur orası. Bana bedava koltuk verseler oraya gitmem.


Maç olmasına maç da, takım demeye dilim varmıyor. Böyle takımları her maç 5 lik 6 lık yapacaksın, birde dövüp göndereceksin. Yuh ulan 5-0 olmuş yatıyorlar, kaleci topu oyuna geç sokuyor. Doğru yapıyor aslında, ateş düştüğü yeri yakar, hezimetler kalecilerle hatırlanır. 5 yeterdi, bizimkilerde ayıp ettiler, gol atamayan Manda Yiyicisi'nin eline düştüler bu garibanlar. Gariban dediğim futbol garibanı.


Top kaptana değmeden durum 2-0 oldu. Galatasaray kaptanı seyredecek değildi ya, kornerlerden attıracağı golleri sayacağız bu sene. Bu sene çok değişik şeyler seyredeceğiz, bir kere her maç bir futbolcu gündeme oturacak. Bu maç, feda edilmeye ramak kala Aydın'ın maçı oldu. 3 banko asist, bir asist öncesi pas ve Baros olsa asist rekoru kıracağı nice paslar.


Keita'ya merhaba dedik, golle beraber akrobasi seyrettik. Bence takla makla atmasın, bir düşse her tarafı kırılır. Linderoth sakatlanmadıysa, bu yıl ki büyük transfer sayabiliriz. Rakip çok zayıf ancak oyun önceden kurulmuş oyun. Belli oluyor, aşırı pas trafiğinde bir anda bir futbolcu bom boş kalıyor. Geriden oyun kuruluyor, Leo'dan Uğur'a geçen pasla, Uğur Aydın'a derin pas attı. Vitesi büyüten Aydın, Nonda'ya cillop gibi bir gol attırdı. Aynı şekilde kaleye çok rahat vuracağı topu Kewell, Nonda'ya indirdi. Takımda bencillik yok, dandik de olsa, 6. golde bile nasıl sevinildiğini gördük. Maçtan çok daha önemli olaydı bu. Barış Özbek'in attığı gollerde desibel düşüktü, insan golü çok sevilen futbolcunun atmasını istiyor. Nonda 3 gol attı ama benim için aynı, çok maçta ayağına top bile gelmeden maçı bitirir.
Emre'lere ne güzel yakıştı geri tarafımız. Emre Aşık bu takımın sembol futbolcusudur. İsterse bütün bir sezon oynamasın, son maça çıkar aynı oyununu oynasın göklerin hakimi. Uuuuuu'muz da yavaş yavaş sağ tarafta bıraktığı yerden cirit atmaya başlayacak. Bir ara kapalının önünde Aydın, Uğur, Arda paslaştılar, 10 yıldır birlikteler, ne mutlu onlara. Ve ne mutlu bizlere, bu kadar büyük transfer yaptık, yine de bir bakıyoruz sahada Galatasaray'lı çocuklar oynuyor.
Bu sene kesin eminim, Galatasaray'lı futbolseverler, futbola doyacaklar. Taraftarlar içinse çok coşkulu geçecek. Kaleciye top gelsin diye bekledik, bir kere alay eder gibi uzaktan şut çektiler o kadar.

Neyse çocuklar, neticede 300. golü atmak Keita'ya nasip oldu. Bu maçlar ne kadar kolay olursa olsun istatistik, puuan maçlarıdır. Bu maçta attığımız gollerle kazandığımız puan ilerdeki maçlarda işimize yarayacak.

Karşıdan Surinam'lıya ve ekibine bakmaya doyamıyorum. Bari bu sene futbola da doyayım. Maçın sonu mu? ayıp ettiniz çocuklar, bu kadar da atılmazki.

4 Ağu 2009

Beleş Kupa Baldan Tatlıdır


Cumhurbaşkanlığı kupası oynanırdı bu ülkede bir zamanlar. Lig Şampiyonu olan takım ile Kupa Şampiyonu olan takım bir angarya maçına çıkarlardı. Çoğuna Cumhurbaşkanı gelmezdi. Spordan futboldan anlayan Cumhurbaşkanı'na Atatürk'ten beri hasret kalmışız. Turgut Özal zamanında son ciddi Cumhurbaşkanlığı Kupası maçları oynandı. Süleymen Demirel topu bomba diye karakola teslim etmişti, Ahmet Necdet Sezer için futbolun kendisi bir angaryaydı. Ciddi adamın maçta ne işi vardı, şimdi kupa töreninde gülümsemesi gerekecekti falan. Abdullah Gül bir final maçının şeref tribünü ilişkisi, kelebekle at ilişkisi gibi bir şey olurdu. Neyseki ileriyi görenler, kupanın adını değiştirdiler de, Cumhurbaşkanları adlarına düzenlenen maça gitmekten kurtuldular. Nelerine gerekti gümüş zurna.


Ciddiyetini seneler geçtikçe kaybeden bu maçı, son yıllarda tekrar cazip hale getirdiler. Lig Şampiyonu takım, Kupa Şampiyonu olan takımla Almanya'da bir maç yapıyorlardı lig öncesi. Dışarda oynanan maç, ne olursa olsun angarya maçı olmaktan uzaktı. En azından yurt dışında yaşayanlar içinde taraftar sayısının sınanma maçıydı.


Almanya Futbol Federasyonu'nun , ''defolun kendi çöplüğünüzde oynayın, bize ne lan da, bu maçı bizim stadyumlarda oynayıp, bizim başımızı belaya sokuyorsunuz''raconu dolayısıyla, maç Dünya'nın en büyük kötü stadında oynandı. İddia ediyorum, peşin söylense, misal bu kupa seneye de bu stadyumda oynanacak dense hiç bir takım kupayıda, şampiyonluğu da istemez!


İşin içinde biz yoksak, üstelik Fenerbahçe varsa bizim için bu maçı seyretmek televizyonda Yalan Rüzgarı dizisini seyretmek gibi bir şey oldu. Kolerayla, veba arasında bir seçim yapıp, vebalı Dürüllü'lüden yana olduk. Hemen hemen tarafsız seyretmek bir başka oluyor. Maçın ilk yarısı beklediğimden de güzel geçti. Top her an bir kaleye girdi girecekti. Bazı medya maymunları böyle maçları beğenmemiş, eğer iki takımda iyi oynuyorsa, orta sahada oynayanlar çok kötüymüş onlara göre. neyse ki biz bize göreyi yazmak için buradayız. 300-500 kişiye de olsa altarnatif spor, futbol ve Galatasaray yazıları yazıyoruz.


Gök tanrı, bu kez Dürüllü'lüye yardım etmeyecekti anlaşıldı. Topları direkten döndü, dönmeyeni Volkan kurtardı. O ana kadar sahanın en kötüsü olan usta Alex, duran topun başındaydı. Bizim hazırlık maçlarında hazırlanamayanlardan bir futbolcunun bile yapmayacağı şeyi yaptı, Beşiktaş kazması. Hangi mantıkla çıktıysa, topun önüne atladı. Dedik yukardaki bu maçı seyrediyordu, cezayı kesti topu eline çarptırdı. Alex, Rüştü'yü otaban tarafına yollayıp, topu İnceburun tarafından ağlara yollayınca, o sıcakta artık maç bitmişti. Penaltıdan gol atmayı yetersiz bulan Alex, vatandaşlarına burada kral benim dercesine uçarak bir kafa daha gönderdi Rüştü'nün kaleye.


Maç bitiminde bir kupa verdiler Fenerbahçe'ye. Lig Şampiyonu ile Kupa Şampiyonu'nun oynadığı, kazananın Süper Kupa adındaki bir ödülü aldığı maç, böyle tecelli etti. Kupayı alan takım bu maçı oynama vasfını taşımıyordu maçtan önce. Maçtan sonra neyin şampiyonu olduğu belli olmadı, ama Süper Kupa şampiyonu olarak zabıtlara geçti. Ligi 4. bitir, kupayı yine alama, eğri doğrusuna gelsin, hiç istemediğin halde rakibin iki kupayı da alıp sana bu kupa için yol versin. Bu yolda da eğri doğruyla bir kere daha kombinasyona girsin ve sen kazan. Leşe, pardon beleşe konmanın merasimini izledik. Fener erdi muradına biz çıktık kerevetine.


Geçen sene uzandığımız ciğere mındar demiyoruz, kimse yanlış anlamasın. Ne kadar angarya da olsa iki şampiyon takımın oynadığı maçtır neticede. Fenerbahçe adına şansa alınmış bir kupadır bu anlamda. E beleş kupa baldan tatlıdır.

3 Ağu 2009

Küfür Etmek Yok


Santchiz'le, Kewell'le, Lincoln'le, Arda Turan'la, bir daha gelmez dediğimiz kadroyla ligi 5. bitirdik. Az daha Avrupa Ligi'ne bile giremeyecektik. Kıyısından tutunduk işte Avrupa'ya. Gerçi daha Edirne'den çıkamadan iki Avrupa Kupası maçı yaptık ama olsun. İleriye gitmek için geriye gitmekte varmış kaderde.
Bombalar patladı lig biter bitmez. En büyük bomba karizmatik antrenör takımıydı. Dünya'da daha önce Barcelona'nın başına gelmiş bir büyük olay, bizim başımıza gelmişti. Hala inanamıyorum, sanki ilk yenilgide, ilk pürüzde çekip gideceklermiş gibi bir evham var içimde. Ne güzel olurdu oysa, bizde yıllarca aynı büyük bir hocayla çalışsak. Misal bugün 10 yaşındaki çocukları, Surinam'lı sürse sahaya 10 yıl sonra.
Surinam'lı ve arkadaşları geldikten sonra, içimiz rahatladı. Önce kaleci geldi, daha doğrusu Leo'nun cismi indi Ali Sami Yen'e. Giden kalecimizin iyi mi kötü mü? olduğunu tartışamadık bile. Hemen eski maçlarını araştırdık, aklımıza yıllar önce bizden yediği golleri getirdiler. Sanki kaleci o maçtan sonra başka maça çıkmamış gibi. Yıllardır en büyük liglerden birinde kaleye geçmiş kaleci, hele ki Güney Amerika'lı Leo, kesin iyi kalecidir. Daha seyretmedik ancak, Aykut ve Orkun kardeşler gönül rahatlıyığla başka takım arayabilirler.
Peşinden Keita ve en sonunda Elano'nun inişiyle, kalkışa geçtik. En büyük futbolcu transferimiz ise Arda Turan oldu her sene olduğu gibi. Her yıl bir öncekine oranla daha da büyüyen futboluyla, Galatasaray'lı olan futbolseverleri çıldırtacak.
Toparlarsak, şu sıkıcı futbolsuz yaz günlerinde, yine de yazacak bir şeyler bulduk. Hemen hemen her gün yazı yazdık. bazen imbiklerle çektik yazacağımız şeyleri, bazen ekmeğimiz taştan çıkardık. Aynı yazı için, kiminden en büyük küfürleri, en büyük lanetleri yediğimiz de oldu, kiminden de en büyük övgülere de layık görüldük. Az da olsa sevenimiz var, çok da olsa sevmeyinimiz. Şikayetçi değiliz bu durumdan, biz azız, az olmakla, az la, az kişinin sevdiği, az kişinin gördüğü şeylerle övünüyoruz. Ve bu sütunlardaki ortak sevdamızın peşine düşmek için gün sayıyoruz. Bir hazırlık maçını, şimdide diğer hazırlık maçını sayarsak macera başladı bile.
Galatasaray sitesi bu resmi koymuş, bu sene küfür etmeyecekmişiz. Aynı şeyleri bir de ben yazayım dedim. Etmeyelim lan bu sene küfür ne çıkar. Hatta Fenerbahçe'ye bile etmeyelim küfür. Fenerbahçeli'yi bu sene yok sayalım. Bize ne kadar küfür ederlerse etsinle vakur duralım, duymamazlıktan gelelim. Küfür ederken bile olsa ağzımızdan Fener kelimesi çıkmasın. Çok işimiz var bu sene tribünlerde. Coşkulu, takıma katkı sağlayan tezahüratlar yapalım. Büyük maçlarda görsel şov hazırlayalım. Hepiniz formalı gelin maçlara. Deplasmanlara organize gidilsin, maçtan önce çok içmeyin, maça biraz erken girin.
Haydi çocukllar, şimdiden kolay gelsin işiniz. Bu sene küfür yok, seneye bakarız. Eğer pişman olursak söz ilk küfürü ben edeceğim.

2 Ağu 2009

Futbolu Sevdirenler; Lincoln!


Galatasaray Resmi Sitesi'nden transfer haberi geçtiğinde, milyonlarca Galatasaray'lı nasıl da heyecanlıydı, coşkuluydu. Gecelerce nöbet beklenmişti sitede, haberi ilk ben duyayım diye. Duyuldu, karşılamaya binlerce taraftar gitti. Nihayet Hagi Baba'nın hasreti dinecekti. Bir 10 numara getirdiler. Tam da Cihan'ların, Orhan Ak'ların, Necati'lerin yüzünden futboldan nefret etmek üzereyken, koşturdular bizi Galatasaray dükkanlarına, sıraya soktular Ali Sami Yen kombine gişelerinde.


İlk maçlarda cezalıydık, sokmadılar tribünlere. İlk çıktığımız maç Avrupa Kupası eleme maçıydı. Ali Sami Yen çıkış tünelinden Lincoln'ün silüeti göründüğü anda kıyametler koptu.''Lincooooonl, Lincooooln'' Fantastik bir futbolcuydu, topun kendisine gelmesi için yalvarır olmuştuk. Şaşı pasları şaşı yapıyordu sevmeyenlerini. İlk sene öyle veya böyle geçti, anladık ki sorunluydu. Sanki futbolu zevk için amatörce oynuyordu. Para vermeseler bile oynayacaktı zaten. O yüzden endüstri futbolu için fazlaydı.


Çalım attı diye dövdüler, topu sektirerek yürüdüğü için küfür ettiler. Geç geldiği için kızdılar, ceza kestiler. İkinci senesinin ikinci yarısı tam bir fiyasko oldu. İlk yarının en başarılı futbolcusu birden bire itin kıçına giriverdi. Düğmeye basılmıştı, Bülent'e verdiler Lincoln'ün sehpasını devirme görevini. Tereyağdan kıl çeker gibi kurtuldular Lincoln'den. Oynadığı sürece an meselesi olan futboldan nefret etmemi engellemişti.


Galatasaray ligi 5. bitirirken, son maçlarda oynadığı futboldan, Lincoln'süzlükten artık karar vermiştim. Bırakacaktım taraftarlığı. Zaten futbolu sevmiyordum, bana futbolu sevdiren Dünyada 10 futbolcu yoktur. Ve tam yeter derken, Lincoln zararın neresinden dönersek kardır mantığıyla iptal edildi. Surinam'lı geldi, Lincoln gitti. Bu demekti ki endişeye gerek yok, Lincoln'den çok daha iyisi gelecek.


1 Ağustos 1996 da Hagi Türk futbolunun kaderini değiştirmek üzere İstanbul'daydı. 1 Ağustos 2009 da Elano Blumer, Galatasaray'ın unutulmaya yüz tutmuş Avrupa karakterini yeniden hortlatmak üzere imzayı atıp 9 numaralı mübarek Galatasary formasının arkasına ismini yazdırdı.


Bazıları vardır gelirken iz bıraktığı gibi giderken daha büyük iz bırakırlar. Teşekkürler Lincoln, sen gitmeseydin, sen geçen yıl son düzlükte Bülent'le dalaşmasaydın, vak vakları ürkütmeseydin, bugün Elano diye bir futbolcu gelmeyecekti. Bu büyük fedakarlığın için, beni futbola bağlayan pamuk ipliğini mumladığın, biraz daha sağlamlaştırdığın için bile her şeye değerdi. Çok futbolcuya yaptığım tezahüratları haram ettim ben. Çok futbolcuyu sildik, attık gönlümüzden.


Geldiğin, oynadığın, büyük futbolcu refleksi gösterip direndiğin, Volkan'la dalaştığın, Erdoğan Arıca'ya boka bakar gibi baktığın, plajda eğlenip kampa gelmediğin, gelmeyip küfür ve ceza yediğin, atalardan miras 10 numaralı formayı en kralımıza bıraktığın, yerine Elano isminde bir büyük futbolcu aldırdığın için, senin ismini ne kadar bağırdıysam helal olsun. Bana futbolu sevdirdin, en iyi gününde de en kötü gününde de, güle güle. Yolun ve bahtın açık olsun.