7 Mar 2009

Kapalıdaki Görüntü Ve Gürültü Kirliliği


Kimbilir kaç Galatasaray'lı şu tribünlerin içinde olmak için can atıyor. Dünyanın her tarafında Cim Bom'un maçını televizyondan seyredenlerin duydukları tezahüratları yapanlar acaba kimlerdir. Nasıl bir şeydir Sami Yen'de kapalıda olmak. Deplasmanlara gidenler bunu daha iyi bilir, gittiğiniz yerideki taraftarlar, İstanbul'dan gelen renkdaşlarına saygıyla bakarlar. Onların maçtaki egemenliği deplasman stadlarında da devam eder. Çünkü onlar takımın gerçek ve daimi taraftarlarıdır. Ne mutludur onlara. Onların televizyonlardan seyrettikleri unutulmaz maçları canlı izlemişlerdir. Tarihin yazdığı en yüksek volümlü şarkıları söyleyenlerdir onlar. Ellerinde imkan olsa dışarıdakiler de olmak istemez mi aynı tribünlerde. Kader işte takım, İstanbul'dakilerin oysa. Ne şanslıdır onlar, yerlerinde olmak için neler feda edilesi insanlardır.

Yıllardır, ben bu tribünlerin içindeyim, hatta kapalının kurucu ortaklarından bile sayılabilirim. Taraftarlık denen oluşumun bu günlere gelmesinde karınca kararınca katkılarım olduğunu biliyorum. 40 yıllık taraftarlık ortalama görüşüme katılıp katılmamak ellerinizdedir. Şundan emin olunuz ki ben ne yaparsam yapayım, Galatasaray için yapıyorum. Geçmişimizde belki Galatasaray'a para cezası bile verdirmişliğimiz olmuştur, geçen yıl 5 maçı seyircisiz oynamamıza sebep olanların içinde olmaktan da her zaman onur duymuşumdur. Dost acı söyler hesabı, hayatımda ilk defa dünkü, içinde benim de olduğum tribünleri hiç sevmedim. Ne iddiasız olduğumuz zamanları bilirim, şovdan koptuğumuz, gazozuna oynayıp sezonun bitmesini beklediğimiz zamanları hatırlarım. Dünkü kadar ruhsuz, kopuk, amaçtan uzak, takıma en ufak bir katkısı olmayan taraftarı ilk defa görüyorum.

Kale arkasındaki üniversiteli kardeşlerimiz olmasa tribün şovumuz Kartal gol gol gol diye kaynana zırıltısı çıkaranlardan, ya da Migros kale arkasının tepesinde asimile olmuş Sefagiller'den farkımız olmayacak sanki. Biz böyle tribünmü teslim ettik sizlere gençler. Kanla irfanla kurduğumuz tribünlerden, ''Oğuz Sarvan istifa'' seslerimi dinletecektiniz milyonlarca Galatasaray'lıya.

Kapalının betonuna çıkmış, yıllarını tribünlere adamış arkadaşlar var. Tam önümüze düşenleri inceledim. Siyah bir kabadayı paltosu var, yanındakilerde en ufak bir sarı kırmızı alamet yok. Tek bir dakika bile sahaya bakmıyorlar,'' bağırın lan'' dan başka Türkçe bir cümle kuramıyorlar sanki. Sahaya bakmadıkları için durumu da kavrayamıyorlar. Duruma göre yönlendiremiyorlar taraftarı. Adam sakatlanmış, yerde yatıyor,''saldır Galatasaray'', rakip serbest vuruş kullanıyor, ''bizim için Bursa'ya da koy'' 2-0 galibiz, ''forman için oyna, arman için oyna''. Alakası yok oynanan futbolla, söylenen tezahüratların. Dublajı bozuk film gibi.

Büyük Galatasaray taraftarı, taraftarlık ilkeli ve gönüllü bir birlikteliktir. Emirle, talimatla , yönlendirilmeyle coşulmaz, hep birlikte şarkılar söylenmez. Tribünde herkes hangi tezahüratı ne zaman söyleyeceğini bilir. Yüreklerden çıkan hançerdir tezahürat. Ben bu güne kadar hiç bir amigonun demesiyle''re re re ra ra ra ''tezahüratının yapıldığını duymadım. Oynanan oyuna, neticeye göre taraftar şekillenir. Gol atılması gerekirse durumdan vazife çıkarıp desibeli artırır. Yönlendirilmeye ihtiyacı yoktur taraftarın. Takım tabela üstünlüğünü sağlamışsa gergin, zor tezahüratlara artık gerek yoktur. Hafif makamlı şarkılarla eğlenelim, iyi oynayanı onore edelim yeter. Top rakipteyken, durum kritikse ıslık çalarak hataya zorlamak, top bizdeyken atağa gaz vermek, maçın keyfini çıkarmak gerek.

Taraftar liderlerinin kapalıda yapması gereken şey, kendi bildikleri tezahüratları benimsetmek, söyletmek yerine, o en tansiyonlu insanların toplandığı tribünlerde görüntü kirliliğini ortadan kaldırmaktır. Bütün taraftarların formayla, atkıyla maça gelmeleri doğrultusunda mesai harcamalarını öneririm. Tezahüratlarda da gürültü kirliliğinin önüne geçilmesi, küfür ettirilmemesi, başta kendilerinin formalarla maça gelmeleri sağlanmalıdır.

Heleki hoşlarına gitmeyen bir kararda hakeme küfür etmiyorlar mı?, nasıl dert sahibi oluyorum o anlarda. Benim bile küfür ettiğim zamanlar olmuştur, ama o an tribünün bağrından gelen bir yakarıştır o. Amigoların demesiyle asla küfür etmem.

Bu yıl en çok şikayet ettiğimiz mevzu, hem takımda hem taraftarda ruhun kaybolmaya yüz tutmasıydı. Hatta lig maçlarındaki kötü futbol, geride kalış, ruhun kaybolduğunun alametiydi. Kaptan'ın gelmesiyle kaybolan değerlerimizin ivmesinin yükselmesini bekliyordum. Umarım Galatasaray'ımız perşembe günü turu Sami Yen'e bize yıkabilecek sonuçla döner. İşte o zaman büyük takımın tecrübeli büyük taraftarı yeniden tribünlerde yerini alır. Bıraktığımız yerden devam ederiz.

Tribünler; taraftarların uğrak yeri sınav yeridir. Merkez karar ve yürütme kuruludur. Kapalı tribün Galatasaray Ailesi'nin genel sekreterliğidir. En yüksek organıdır, orada bulunmayı haketmeyenler gelmesinler. Maçı çekirdek yiyerek seyredenler, kapalı tribünlerin baş çelişkisidir. Formasız, atkısız maça gelmek, ağızdaki çürük diş gibi rahatsız görüntü verir. Bağırmasını bilmeyenler, bağırmayanlar da lütfen o tribünden kart almasınlar. Biz ki bağırmayanların alt kata atıldıklarına şahit olmuş büyük taraftar ağbilerimizin ahvadıyız.

Haydi büyük Galatasaray'ın taraftarı, eski tüfekleri üzmeyin, emeklerimizi boşa çıkarmayın, en başta maça gelemeyen kardeşlerinize saygılı olup onlara güzel şarkılar dinletip güzel şovlar seyrettirin. Hamburg maçı fırsattır, her Galatasaray'lının aranızda olmaya can attığı bir tribün istiyorum.

Donatalım bayraklarla, çınlatalım dört bir yanı şarkılarla, Şampiyon Cim Bom Bom bizden başka bir şey istemez, ben de......

6 Mar 2009

Hamburg Maçına Isınma Maçı ; Galatasaray 2- Bursa 1


Maçı yazmaya seyirciden başlayacağım. Takım, yeni ve taraftarın, beklediği, sevdiği bir Hocayla 3. maçına çıkıyor. UEFA da tur atlamış, belalı Konya deplasmanını balık golle kötü futbolla atlatmış, şu kışın son demlerinde bahar havası var. 5 gün sonra Almanya'da tur kovalayacak, bu maçta kaybedilecek 2 puan şampiyonluk hasaplarını sıfırlayacak, moral bozukluğu olası bir Hamburg yenilgisiyle, kendim ettim kendim buldum şarkısı söylenecek. Gel gelelim maçı ortalama bir Anadolu takımının ki kadar bile seyirci izlemiyor. 55.000 kişilik stadın hayaliyle yanıp tutuşuyoruz, yalandan heyecanlanıyoruz, orayı kimler dolduracak merak ediyorum. Bugün kü taraftar son yıllardaki en kötü taraftar oldu, maça gelenleri, gel(e)meyenlere şikayet ediyorum.

Bu maçın taraftar analizini yarın yapacağımı bildiriyor, Ali Sami Yen'den her zamanki gibi, sıcağı sıcağına bir başka gözle Bursa maçını aktarmaya çalışıyorum.

Bir kere Bülent Korkmaz'ın şansı, bu maçı ligin en kötü takımlarından Bursa'yla oynaması oldu. Bu kadar kötü oynayacaksak, çaylağın ne günahı vardı. Takım aynı takım, hatta sonradan girenler bile aynı adamlar. Yeni birini, yeni bir Bülent Korkmaz'ı ben ilk maçta göreceğimi sanıyordum. Akıllar Hamburg maçında olduğundan bugün kü maçı değerlendirmeye almıyorum. Ancak balık gollerle kazanmayı, bu kadar kötü oyunu, son dakikalarda maç bitsin diye çalınan ıslıkları içime sindiremiyorum. Ben 3 puan olsun bizim olsun diyenlerden asla olmadım. Bu hatice yarın neticeye yansır, başımızı taşlara vururuz.

Büyük Kaptan, tekrar taraftar geleneğinin Sami Yen'e taşınmasını sağladı. Biz futbolcular kadar Hocaya da tezahürat yapmaya alışkındık, maçtan önce Korkmaz'ı çağırdık.

Bizler artık klasik olsun istiyoruz. Parçalı formayla çıkmak istiyoruz Sami Yen'deki maçlara. Her maç değişik formayla çıkmak büyük takım felsefesine uymaz. Ajax, M.United gibi takımlar bildim bileli aynı formayla kendi sahalarındaki maçlara çıkarlar. Aynı formayla çıkmak rakibi kafadan demoralize eder, taraftara da artı bir gaz getirir.

Servet yoktu defansta, follaş defansımız olmasına rağmen kimsenin aklına geldiğini sanmıyorum. Büyük futbolculuk işte böyle bir şey, her pozisyonda Arda'yı arayan gözler, Servet'i hatta Serkan çok kötü oynamasına rağmen Sabri'yi aramadı. Ama biri varki uzun zamandır gözüm üstünde, toptan kaçan, her topu taca atan, isabetsiz pas ustası Meira olduğu sürece biz gol yemeden maçı bitirirsek yatıp kalkıp evliyalara dua edelim. Bülent Kaptan'ın en kısa zamanda gözünün yaşına, aldığı paraya bakmadan önce yanına sonra kapının önüne koymasını bekliyorum.

Barış, Emre Aşık ve Ayhan'ın dışında kalanlar perşembe maçında oynamanın hesabını yaptılar. Kaytararak oynadılar, sakatlıktan kaçındılar, belki de iyi yaptılar. Kewell cetvel paslarını ilk yarı attı, ikinci yarı yattı. Lincoln, idareli grokeromen stille maçı bitirdi. Serkan ve Aydın bu takımın banko oyuncuları olamayacaklarını tescil ettirdiler.

Nonda'ya bir iki cümle yazsam bana yazık olurmu, okuyana saygısızlık olmaz mı? Tribünden güçlü kuvvetli, hızlı koşabilen, iri yarı birini indir bu adamdan daha iyi oynamazsa ben bir daha maç seyretmem. Yazmaktan bıktım, Nonda ölüyle diri arasında bir yaratık. Bir ara boyut sanki. Nonda bir 24 saatini nasıl geçiriyor çok merak ediyorum. Nasıl bir özel yaşamı var, düğünlerde oynar, cenazelerde ağlar mı?. Bir gerçek var ki futbolcu değil, golcü hele hiç değil. Belki kaleye koysak daha iyi.

Kale demişkende bizim kaleciye çok acıyorum. Bir araba gol yedi, bana göre hiç birinde hatası yok. Bu kadar şanssız bir kaleci olmaz, her vurulan top çatala gidiyor.

Bu maçın kahramanı Emre Aşık diyorum ben. Tek başına kafa göz ne varsa girdi, kaleyi savundu. Yanındaki kansıza rağmen büyük bir mücadele gösterdi. Helal olsun diyorum bir kere daha kendisine ve defansı Hamburg maçında ona emanet ediyorum. Gazası mübarek olsun.

Kaptan, değirmenin üstü her zaman yel olmaz. 3 maçında da balın yardım etti. En iyi oynadığın maçı bile az daha elenerek bitiriyordun. Daha somut katkılar bekliyoruz. Elimde sihirli değnek yok demişsin. Nasıl olmaz, bizde çok var sihirli değnek. Bizim var oluş felsefesidir sihir. Hasan Şaş'a sor, Arda'ya sor, Hakan Şükür'e sor. Biz o sihirli değneklerle ne şampiyonluklar kazandık. Yoksa bilimle, taktikle, teknikle uğraşan nice büyük Hoca'ların ellerinden nasıl kazanabilirdik kupaları.

Galatasaray isminin olduğu her yerde, sihirli değnekler, açıklanamayan ruhlar, tavşan çıkarılan şapkalar, şaşırtmalar vardır. Sen futbolcuyken çok şahit olmuştun, Hoca olarak da görecek yaşayacaksın.

Galatasaray'daki en umutsuz macera, umutsuzluğa kapılmaktır. Hadi yolumuz açık olsun.

4 Mar 2009

Biz Üç Kişiydik










Biz üç kişiydik. Ümit Karan, Şabani Nonda ve Ben. Üç ağız, üç yürek, üç yeminli fişek. Adımız stadlara bela diye yazılmıştı. Ve biz taraftara emanet. Yağmurlarda, çamurlarda, İstanbulda deplasmanda birbirimize kenetlenmiştik. Dokunuyordu yanlızlık.


Ümit Karan 11 tane attı bu sene. Unutulmaz gollerin unutulmaz golcüsüydü. Rövaşataya kalkardı, vole çakardı, kafa vururdu tabela değiştiğinde, Ümiiiiiit denirdi, arkadan yırtınırdı bizimkiler, Karaaaaaaaan! Ah Ümit Karan, kurşun gibi mayın gibi kardeşimi nasıl bırakıp giderim ben yıldızlar ülkesine. En umutsuz maçların belalısı, en büyük maçların aslanı, taraftarın son dakika mucizesi. Nasılda sarılırdık gollerden sonra, azmı kupa taşıdık beraber kapalının önüne. Deli dolu heyecan, ey Ümit Karan, saçları fırtınayla taralı, bu can yoldaşın can evinden yaralı.


Nonda; kara kule, sende 11 tane attın ilk geldiğin sene aramıza. Belkide en dandik golünü attın, farkında değilsin. En değerli goldü o. En çok o gole sevindik Nonda. Görmedinmi Ali Sami Yen'i. Dakikalarca tepindiler. Ah Nonda, ben oynadım diye kızma. Belkide ben olmasam sen daha çok atacaktın. Nice büyük ablukaları yarıp gelmişin belli. Nice büyükleride seni bekliyor sırada. Kulağım kirişte, gözüm sende Nonda. Beni aratma.


Bende 11 tane koydum gider ayak. Benim yerime saydılar hepsini taraftarlar sağolsunlar. Gollerim armağanım olsun. Gidiyorum dostlarım hoşçakalın.


Biz üç kişiydik.Üç intihar çiçeği Ümit Karan, Sabani Nonda ve Ben Kral........



Not; Eski bir yazımızı Yusuf Hayaloğlu'na ve onu sevenlere gönderiyorum. Ahmet Kaya'ya selam söyle Hayaloğlu, hayal oldun işte.

Fener'e Yenilme Ustası



Bir kez daha kazasız belasız yenildin Fener'e. Fener'e yenilme ustası. Parası çok olanın, birine yemek ısmarlaması gibi bir şey. Ya da pahalı bir hediye alması. Adam en zor maçını en kolay bir şekilde atlatıyor bir şekilde. Sonlara doğru kazayla bir gol attı. Ah o golü Galatasaray'a atsa, nitekim attığında gördünüz. Sivas'a gol atmak, Milan'a gol atmaktan daha zor. Sivas bütün bir sezon yediği gollerin tamamını Fener'den iki, üç maçta yedi.


Golü Fener atıyor, başkanı amigo gibi seviniyor neredeyse. Golü Sivas atıyor, Sivas başkanı işkencede sanki. Fenerbahçe'ye bakıyoruz, en büyük maçlarını Sivas'a karşı oynuyor. Taraftarın baş çelişkisi Deniz Barış, hayatının golünü atıyor. Ne garip, Fener seyircisi, bu sefer adını lanetle değil de büyük bir gürültüyle haykırıyor. Fenerbahçe'nin potansiyel iki hocası var. Bunlar Fener'de olsalar Fener'e bu kadar hizmetleri olmaz. Biri, dün Beşiktaş'a geçirip Fener'e 40 sene sonra bir kupa hediye edebilmenin gayreti içindeydi. Diğeri demin, ne yapıp yapıp, rezil kepaze olmadan elenip sevgili takımlarının yolunu açtı.


Bokludere yolunda, asker öne geçti. Ankara'daki görevini yapamadı. Gök Tanrı ne güzel kurmuş yarı finali. Baktı Fenerbahçe kendi çabasıyla nesiller geçse de alamayacak şu lanet olası kupayı. Beşiktaş'a bir Fenerli'yi, Fener'e diğer Fener'liyi görevlendirdi. Ne güzel yakışırdı Aykut Hocaya, Fenerbahçe ile Kayseri Kadir Has Stadında( ben öyle tahmin ediyordum) final oynamak. Final oynattığı için karizma yapacak, yıllar sonra kupayı Fener'e vererek vefa borcunu ödeyecekti.


Ah be Beşiktaş, neden yendin şu zalim Fener'linin takımını. Bozdun yukarının tezgahladığı oyunu. Bizi bu saatten sonra Kartal gol gol gol diye bağırttıracaksın. Yılanın sevmediği ot deliğinin dibinde bitermiş. Şimdi gel Dürüllü'lü kazansın diye götünü yırt. İşte budur, itin leşini kim öldürmüşse ona taşıtırlar.

3 Mar 2009

Servet; Amatör mü? Profesyonel mi?


Ne derseniz deyin ben bu Servet konusunda kararsızım. Kusuruma bakabilirsiniz, benim için iyi futbolcu değildir. Misal 2 ay oynamayacakmış, inanın pek üzülmedim. Lincoln ya da Arda bir maç bile oynamasa içerim sızılar, o maça gitmek bile istemem. Isınırken, koşarken, mücadele ederken bana çok acemi gelir. Sanki sırtında dinamit çuvalıyla koşuyormuş gibi gelir bana. Her an başa bir bela açabilir. Oyununu seven varmı bilmiyorum, sevenler futbolunu değil de savaşmasını seviyorlardır. Mücadelesini ben de takdir ederim elbette.

Şimdi bu yazıya neden gerek gördüm?. Servet'e ne diyeceğim bilmiyorum. Profesyonel olduğunu kendisi söylüyor ve biz bu tarafından bakınca eleştiriyoruz. Kanının son damlasına kadar oynuyor, elinden gelenin fazlasını yapıyor, kalemize gol girmesin diye her şeyini verebiliyor daha ne istiyorsun diyenler çıkar diye yazıyorum. Tamam bu yapı amatör yapıya uyuyor ancak maç bitiminde sonuç ne olursa olsun Servet'i pek göremiyoruz ortalıkta. Çekip evine gidiyor, yapması gereken ne varsa yapıyor. Yani oynarken amatör gibi, oynamazken profesyonal. Maaş zamanı transfer zamanı menecerine emanet.

Peki be Servet, madem o derece profesyonelsin ki bu kelimeye takıntım var, yazarken bile güçlük çekiyorum, neden sakat sakat oynarsın be birader. Kol kırık, burun kırık, tarak kemiği kırık, daimi nezle, ne ararsan var oynamamak için. Çıkıyor, oynuyor idare ediyor. Biz de seviyoruz, tamam da şimdi ne olacak. Senin amatörce sakatlanman yüzünden defans risk altında. Lincoln, Baros en ufak bir çekmede yatıyorlar, biliyorlarki zorlasalar onlar da oynar. Ama en ufak bir darbede uzun süren sakatlıklar yaşayabilirler.

Bu Servet bizi daha çok konuşturur. Ne olduğunu ben anlayamadım, bir an önce iyileşsin de avuta giden topa götüyle müdahele etsin. O yokken Meira taca atıyor topları.

Kaptan İlk Dersten Geçer Not Aldı




Yalan doğru bilmiyorum, bir kaç gündür bizim Kızılderili'ye kısmet çıktı diyorlar. Hem de iki durdurucumuz sakatken, gündeme transfer haberi düştü. Haydi hayırlısı, ben bir adamı silmişsem mümkünü yok, durmaz buralarda.



Fernando Meira, Song Baba'nın boşalttığı mekana yerleştiğinde ne çok umutlanmıştım. Song'un kesiciliğinde bir şey diyemiyordum da, topun Popescu'dan sonra oyuna gelişi güzel sokulmasına itirazım vardı. Portekiz Ulus Takımı'nın durdurucusu mutlak teknik biri olmalıydı. İlk sahada gördüğümde, uzun boyuyla, uzun saçıyla, karizmasıyla, tekniğiyle tamam dedim. Frank De Boer'in maymuna çevrilip gönderildiği periyodu saymazsak, büyük Galatasaray, Popescu'suna kavuşmuş sanmıştım.



Hatırlayın ilk maçlarda kaleci topu Meira'dan içeri sokuyordu. Son zamanlarda vazgeçtiler, kalecimiz topu göklere dikiyor, santrayı zor geçiriyor, zaten top da çoğu zaman rakipte kalıyor. Bir anlam veremediğim, topu bile bile rakibe vermek sonrada deli dana gibi koşup tekrar kazanmaya çalışmak. Uzun zamandır gözüm Meira'da. Ligin en fazla gol yiyen takımıyız neredeyse. Yedekleri, kalecisiyle hepsi milli takımlarda oynayanlar, çuvalla gol yiyorlar, anlaşılır değil.



Yalvara yalvara Skibbe'yi kovdurduktan sonra, Büyük Kaptan'a kavuştuk. Büyük Kaptan defansa hayatını vermişti. Ondan en azından gol yememeyi öğreneceklerdi. Ve bu Meria'ya bakalım ne yapacaktı?.



Bu kadar eksik varken takımda, gitmesine ağlamayacak olan Kaptan, bana göre ilk sınavını kazanmıştır. Bu Meira'dan savunmacı olmaz arkadaşlar, bize yar olmaz. Belki başka takımlarda çok daha iyi oynayabilir, ama bize uymadı işte. Toptan kaçıyor, basamıyor, kaleciden topu almıyor, gol atamıyor, kafa topu alamıyor. Son maçta iyi oynadı dedi bazılarınız, demek iyi oynayan stoper görmemişsiniz siz. Her pozisyonda topu taca atabilen bir futbolcuya iyi dediler.



Şimdi Kaptan'dan operasyon bekliyoruz. Yeni birini sahalara sürmesi gecikmez. Şöyle gözünü budaktan sakınmayan Emre Aşık gibi vardır elbet Florya deposunda.

1 Mar 2009

Konya'da Balık Tuttuk; Konyaspor 0- Galatasaray 1




Son 3 sezonda ilk defa Konya'daki maçta yoktum. Belalı şehir bizim için, oynadığımız maçlar hep kışa denk geldi. Perşembe günkü savaştan sonra maçın çok kötü geçeceğini bekliyordum. Saha çok ağır, hava soğuk ve yorgun takım. Kaptan takımı değiştirmedi, artık ne düşündü bilemiyoruz. Lincoln'ü ağır kış sahalarında cezalandırdı belki de çıkarmayarak.


Galatasaray'ın maça hangi formayla çıkacağına kim karar veriyor acaba. Bu beter sahada beyaz formalarla çıkıp görüntü kirliliğine sebep oldular. Bu Konya stadı şu anda Türkiye'nin en kötü stadı, tribünler sahaya çok uzak, burada iyi futbol oynamak imkansız. Bizimde usta ayaklarımız toptan sakındılar, haklılar geçen sene bu sahada verilen gazi daha iyileşemedi.


Maç için ne yazmak gerek bilemiyorum. Bu spor yazarlarının işi bayağı zor, kötü bir maçı nasıl yazacaksın. Arda bu maçı da aldı geliyor işte kısaca. Defansımız hiç güven vermiyor, kale allaha emanet. Savunmacı Kaptan bir yolunu bul artık, follaş olduk. Meira bidonu bir maçı daha saklanarak bitirdi. Sabri perşembe günü aldığı abdestle daha çok namaz kılar artık. Emre Aşık bir kere topu sektirdi az daha giriyordu. Sonrasında toparlanıp hava toplarında geçit vermedi.


Mahşerin dört atlısını sahada görmeyi hepimiz istiyoruz istemesine de ortada Barış ve Ayhan fazladan ikişer kilometre daha koşuyorlar. Gönül iki santraforla oynayalımı da istiyor ama maç 11 kişi. 13 kişiyle oynansa bizi kimse yenemez herhalde.


Kaptan kenarda her an oyuna girecekmiş gibi duruyor. Her saniye içeri komut yağdırıyor, bir hafta önce kenardan en ufak bir ikaz almayan futbolcuların kulakları Kaptan'da. Galatasaray galip geldiği maçları en az iki farkla bitirmişti, açıkçası ben son saniyeye kadar tırstım.


Biraz Ümit Karan'a takılıp noktalayacağım. Ümit futbolu unutmuş sanki. İkinci yarı oyuna girerken gol atar diye umut etmiştim de gole çok uzak noktada oyunu tamamladı. Bir gol atarımda tekrar banko oynarım neme lazım der gibiydi.


Rakiplerin 3 puan aldığı haftanın son maçında puan kaybetsek işlem tamam olacaktı. Bu ağır deplasmanı kayıpsız atlattıktan sonra taraftarın önünde oynanacak maçlar rahat geçilir ve havaya girilir. Baştan dedim ben havaya giremedim, yazdığım yazıyı da beğenmedim. Arda çıkıp Mehmet Güven girince maç maç olmaktan çıktı zaten. Bu futbolcumuzun görevi nedir anlamadım. Ne zaman sıkışsak Mehmet Güven girdiğine göre vardır bir hikmeti.


Takım aynı, sonradan oyuna girenler bile aynı. Skibbe kovuldu, Kaptan geldi, demek sorunumuz sahada değil, sahanın dışında. Bu kadar sıkıntı içinde birde son dakika golü yeseydik ne yapardım bilemiyorum. Geçmiş olsun hepimize, kötü oynarken kazandığımıza şükredelim.
Konya'daki taraftara bir teşekkür edelim ve Arda Turan'ın golde yediği yumruğa rağmen golü Topal'a hediyesine şapka çıkaralım.