
Kimbilir kaç Galatasaray'lı şu tribünlerin içinde olmak için can atıyor. Dünyanın her tarafında Cim Bom'un maçını televizyondan seyredenlerin duydukları tezahüratları yapanlar acaba kimlerdir. Nasıl bir şeydir Sami Yen'de kapalıda olmak. Deplasmanlara gidenler bunu daha iyi bilir, gittiğiniz yerideki taraftarlar, İstanbul'dan gelen renkdaşlarına saygıyla bakarlar. Onların maçtaki egemenliği deplasman stadlarında da devam eder. Çünkü onlar takımın gerçek ve daimi taraftarlarıdır. Ne mutludur onlara. Onların televizyonlardan seyrettikleri unutulmaz maçları canlı izlemişlerdir. Tarihin yazdığı en yüksek volümlü şarkıları söyleyenlerdir onlar. Ellerinde imkan olsa dışarıdakiler de olmak istemez mi aynı tribünlerde. Kader işte takım, İstanbul'dakilerin oysa. Ne şanslıdır onlar, yerlerinde olmak için neler feda edilesi insanlardır.
Yıllardır, ben bu tribünlerin içindeyim, hatta kapalının kurucu ortaklarından bile sayılabilirim. Taraftarlık denen oluşumun bu günlere gelmesinde karınca kararınca katkılarım olduğunu biliyorum. 40 yıllık taraftarlık ortalama görüşüme katılıp katılmamak ellerinizdedir. Şundan emin olunuz ki ben ne yaparsam yapayım, Galatasaray için yapıyorum. Geçmişimizde belki Galatasaray'a para cezası bile verdirmişliğimiz olmuştur, geçen yıl 5 maçı seyircisiz oynamamıza sebep olanların içinde olmaktan da her zaman onur duymuşumdur. Dost acı söyler hesabı, hayatımda ilk defa dünkü, içinde benim de olduğum tribünleri hiç sevmedim. Ne iddiasız olduğumuz zamanları bilirim, şovdan koptuğumuz, gazozuna oynayıp sezonun bitmesini beklediğimiz zamanları hatırlarım. Dünkü kadar ruhsuz, kopuk, amaçtan uzak, takıma en ufak bir katkısı olmayan taraftarı ilk defa görüyorum.
Kale arkasındaki üniversiteli kardeşlerimiz olmasa tribün şovumuz Kartal gol gol gol diye kaynana zırıltısı çıkaranlardan, ya da Migros kale arkasının tepesinde asimile olmuş Sefagiller'den farkımız olmayacak sanki. Biz böyle tribünmü teslim ettik sizlere gençler. Kanla irfanla kurduğumuz tribünlerden, ''Oğuz Sarvan istifa'' seslerimi dinletecektiniz milyonlarca Galatasaray'lıya.
Kapalının betonuna çıkmış, yıllarını tribünlere adamış arkadaşlar var. Tam önümüze düşenleri inceledim. Siyah bir kabadayı paltosu var, yanındakilerde en ufak bir sarı kırmızı alamet yok. Tek bir dakika bile sahaya bakmıyorlar,'' bağırın lan'' dan başka Türkçe bir cümle kuramıyorlar sanki. Sahaya bakmadıkları için durumu da kavrayamıyorlar. Duruma göre yönlendiremiyorlar taraftarı. Adam sakatlanmış, yerde yatıyor,''saldır Galatasaray'', rakip serbest vuruş kullanıyor, ''bizim için Bursa'ya da koy'' 2-0 galibiz, ''forman için oyna, arman için oyna''. Alakası yok oynanan futbolla, söylenen tezahüratların. Dublajı bozuk film gibi.
Büyük Galatasaray taraftarı, taraftarlık ilkeli ve gönüllü bir birlikteliktir. Emirle, talimatla , yönlendirilmeyle coşulmaz, hep birlikte şarkılar söylenmez. Tribünde herkes hangi tezahüratı ne zaman söyleyeceğini bilir. Yüreklerden çıkan hançerdir tezahürat. Ben bu güne kadar hiç bir amigonun demesiyle''re re re ra ra ra ''tezahüratının yapıldığını duymadım. Oynanan oyuna, neticeye göre taraftar şekillenir. Gol atılması gerekirse durumdan vazife çıkarıp desibeli artırır. Yönlendirilmeye ihtiyacı yoktur taraftarın. Takım tabela üstünlüğünü sağlamışsa gergin, zor tezahüratlara artık gerek yoktur. Hafif makamlı şarkılarla eğlenelim, iyi oynayanı onore edelim yeter. Top rakipteyken, durum kritikse ıslık çalarak hataya zorlamak, top bizdeyken atağa gaz vermek, maçın keyfini çıkarmak gerek.
Taraftar liderlerinin kapalıda yapması gereken şey, kendi bildikleri tezahüratları benimsetmek, söyletmek yerine, o en tansiyonlu insanların toplandığı tribünlerde görüntü kirliliğini ortadan kaldırmaktır. Bütün taraftarların formayla, atkıyla maça gelmeleri doğrultusunda mesai harcamalarını öneririm. Tezahüratlarda da gürültü kirliliğinin önüne geçilmesi, küfür ettirilmemesi, başta kendilerinin formalarla maça gelmeleri sağlanmalıdır.
Heleki hoşlarına gitmeyen bir kararda hakeme küfür etmiyorlar mı?, nasıl dert sahibi oluyorum o anlarda. Benim bile küfür ettiğim zamanlar olmuştur, ama o an tribünün bağrından gelen bir yakarıştır o. Amigoların demesiyle asla küfür etmem.
Bu yıl en çok şikayet ettiğimiz mevzu, hem takımda hem taraftarda ruhun kaybolmaya yüz tutmasıydı. Hatta lig maçlarındaki kötü futbol, geride kalış, ruhun kaybolduğunun alametiydi. Kaptan'ın gelmesiyle kaybolan değerlerimizin ivmesinin yükselmesini bekliyordum. Umarım Galatasaray'ımız perşembe günü turu Sami Yen'e bize yıkabilecek sonuçla döner. İşte o zaman büyük takımın tecrübeli büyük taraftarı yeniden tribünlerde yerini alır. Bıraktığımız yerden devam ederiz.
Tribünler; taraftarların uğrak yeri sınav yeridir. Merkez karar ve yürütme kuruludur. Kapalı tribün Galatasaray Ailesi'nin genel sekreterliğidir. En yüksek organıdır, orada bulunmayı haketmeyenler gelmesinler. Maçı çekirdek yiyerek seyredenler, kapalı tribünlerin baş çelişkisidir. Formasız, atkısız maça gelmek, ağızdaki çürük diş gibi rahatsız görüntü verir. Bağırmasını bilmeyenler, bağırmayanlar da lütfen o tribünden kart almasınlar. Biz ki bağırmayanların alt kata atıldıklarına şahit olmuş büyük taraftar ağbilerimizin ahvadıyız.
Haydi büyük Galatasaray'ın taraftarı, eski tüfekleri üzmeyin, emeklerimizi boşa çıkarmayın, en başta maça gelemeyen kardeşlerinize saygılı olup onlara güzel şarkılar dinletip güzel şovlar seyrettirin. Hamburg maçı fırsattır, her Galatasaray'lının aranızda olmaya can attığı bir tribün istiyorum.
Donatalım bayraklarla, çınlatalım dört bir yanı şarkılarla, Şampiyon Cim Bom Bom bizden başka bir şey istemez, ben de......