11 Ara 2009

Ustalara Saygı; Antalya 2- Galatasaray 3


Futbol konu olunca ilk aklıma gelen Hagi'dir benim, sonrası sırasıyla gelirdi. Maradona, Zidane...., mutlaka Rijkaard 'da vardı her zaman ilk 5 imde. Yine var, Galatasaray'la alakası olsun olmasın yine var. Ancak ben artık Rijkaard'ı bıraktım. Benim için bu maçtan sonra mazide kalan büyük bir futbolcu, Barcelano'nun büyük Hocasıdır sadece.

Ceza almasa Sarp, bonusu Topal ve Barış ile sahada olacaktı muhtemelen. Omuzu çıkmasa Cam Adam, ikinci bir hazreti balta olarak top tepecekti koskoca Galatasaray'ın savunmasından. Yetti artık be, bu futbolcularla yatıp kalkan biri nasıl olur da en verimli kadroyla saha çıkmaz.

Maçtan önce yazdım, bu maçta iyi oynayacağımızdan, 2-0 geriye düştüğümüz an dahil kazanacağımızdan emindim.(inanmayan Galatasaray sözlükte maç esnasında yazdığım yorumlara bakabilir)

Ofsayt taktiği uyguladık bu sezon ilk defa, icat üstüne icat. Küçük takımların, kötü savunmaların müracaat ettiği aşağılık uygulama. İkisinde de yakalandık, bu arada kalecimiz, apartman yıkılsa bir tuğla tutamayacağını bu maçta gösteren büyük Leo, bizim seyrettiğimiz gibi seyretti giren topları. Acaba Hoca'mı ofsayta düşürün diye talimat verdi? yoksa kazma bekler, daha kolay bir yolu seçip de mi öne çıkmayı tercih ettiler? her iki alternatif de benim kabul edebileceğim bir şey değildir.

Arda Turan bu senenin en kötü futbolunu oynamıştır nihayet. Ayrıca kaptan olarak sadece kolunda bir bant var sadece. En ufak bir konuşma, olaylara karışma, gaza getirme, sinir alma, konuşma yok. Kaptanlıktan eser yok. Ruh gitmiş, hastalık devam ediyor galiba. Büyük bir sıkıntı var, haydi hayırlısı.

Uğur Uçar, Sabri'nin seçeneği olma şansını kullanamadı. Halbuki ki biz Sabri'yi kendisinin yedeği olarak beklemiştik sakatlığı boyunca. Fenerbahçe Burnundaki Melita Kafe'de nargile içerek formayı kapamazsın Uğur usta.

Elano Blumer, Keita, bu adamları oynatmamak, oynatmayarak kazanmak, futbola ihanettir. Kime ceza kestin Surinamlı 3 maçtır yanında oturtmakla Keita'yı. Elano gol attığında yere atladım, bu ülkede gol atıp attırmazsan oynadığın futbolu gören olmuyor. Maçın tekrarını Keita ve Elano için seyredeceğim.

70. dakikayı beklemeyecekti bu kez Rijkaard, Manda Yiyiyicisi'ni kenarda görünce durum 2-1 iken söz verdik kendi kendimize, Elano veya Keita'dan birini çıkartırsa kapatacaktık televizyonu. Arda'nın uzattığı topu, Kewell dokunmadan asist yapıp Elano içeri yollayınca, Surinam'lı tükürdüğünü yalamamak için Uğur'u çıkardı. Muhtemelen ikisinden birini çıkaracaktı. Neyse ki yukarısı yardım ediyordu Galatasaray Ceo'suna. Uğur'da çıkınca bütün hücum elemanlarını ilk defa sahada gördük. Kara Şimşek insan üstü daldı sağ taraftan, içeri çıkardığı topu üstat Kewell ağlara gönderdiğinde biz demedik mi naraları atıldı evde. Muhtemelen her Galatasaray'lının seyrettiği yerde atılmıştır.

2-0 dan, 3-2 ye getirmek beklenmedik bir şey değildi bizim için bu maçta. Kaleci ve dafans uyumsuzluğuna, Topal ve Barış'ın ortalama altı futboluna rağmen, dediklerimizin çıkması, ustaların resitali bizi memnun etmeye yetti.

Fakat arıza geçmemişti. Surinamlı'nın Aydın sevdası, Ayhan sevdası son dakikalarda mucize dışarı giden top içeri gitse, kara sevdaya dönüşecekti. Saat tuttuk Keita 75. dakikada oyundan çıktı, o dakikadan sonra bırakın pozisyonu iki pas yapamadık.

Nonda'yı beğenen azınlık, hatta teklik(tanıdığım tek kişi var çünkü) hala aynı fikirde mi? oyna(yama)dığı 15 dakika boyunca ayağında gülleyle, Galatasaray'ın temposunu düşürdü. Bu adam sezon sonuna kadar 5 gol atamaz demiştim, çok demişim.

Maçın adamına ben Keita diyorum, Elano'ya geçen maç hoş geldin demiştim, artık güle güle otur kardeşim diyorum. Büyük, teknik futbolcu hastasıyım, Keweell'e teşekkür ediyorum, Kewell'e inanmayan hakeme lanet ediyorum.

3 puan aldık diye değil memnuniyetim, 3 gol attık diyedir sevincim. Ve gollerin büyük futbolculardan gelmesidir öngörülerimin isabeti.

Galip duruma geçince pozisyona giremememiz, skoru korur oyunumuz, Aydın'ın katkısız Barış'ın akılsız futboluna bir çare bulunması lazım. Caner sol bekte bir kaç maç daha oynaması lazım tam görüş belirtmemiz için. Ancak Balta'dan teknik olduğu kesin.

Şimdilik bu kadar, fakat bu maç burada bitmez, geniş özetini yayınlayacağım.

Ana fikir; Sonuç ne olursa olsun, güzel futbol oynamak istiyorsan takımın büyük futbolcularının tamamını oynatacaksın. Keita'nın çalımını seyretmek varken Servet'in götünü dayayarak topla beraber futbolcuyu avuta atmasını seyretmek istemiyoruz Hocam, bilesin.

(Tam Kadro)-(Baros)=Güzel Futbol


Rijkaard'ın yap(a)madığı kadroyu ilahiyat yapıyor. Bir futbolcunun sakatlanmasını, ceza almasını, kadro dışı kalmasını istemem, o başka bir şey. Ancak ne yapalım ki sağlıklı kalmak için yapılmıyor bu meret. Milyonlarca seveni var, atılacak bir gole, alınacak bir kupaya hayatını riske atacak insanlar var. Parasını harcamak için çok daha başka seçenekleri olduğu halde, bir başkasına çok saçma gelse de, yandaşı olduğu takım için harcayan yığınlar var. O halde sülük medyamızın verdiği kara habere üzülmemek gerekiyor. ''Mustafa Sarp cezalı, Gökhan Zan iptal, Sabri'nin sakatlığı devam ediyor'' Ve bu sene ilk defa takım Baros eksiğiyle tam kadro olarak bir maça çıkacak. Bence sevinmeliyiz, hatta(severim kendisini) Servet Çetin'i de hayırlısıyla bir takıma kakalayabilsek, bu takımın futbolunun tadından yenmeyecek.

Görüşlerime çoğunuz katılmıyor, olsun, biz bu sayfada atış talimi yapmıyoruz. Karavana çıksa da hesap vereceğimiz kimse yok. Tabeladan bağımsız, gol pozisyonununa ve muteber pas trafiğine bağımlı futbol için formülü, ilacı ben buldum. Servet ve Gökhan'dan biri, Mustafa Sarp ve Mehmet Topal'dan biri oynamayacak. Kadroda olması kesmez, kesin olarak maçta oynama ihtimali olmayacak. Gerekirse hiçbiri oynamayacak. Bu kadro yapısında, büyük Surinamlı'nın güttüğü takımın oynadığı, oynayacağı futbolda, okuyucularımdan sadece birinin katılmadığı Nonda takıntımı bile tolore edebilirim. Ben Nonda'yı attığı, kaçırdığı gollerle değerlendirmiyorum. Gol pozisyonlarındaki duruş tercihleri beni deli ediyor. Sanki topla buluşmak istemiyor gibi (gibisi fazla) bir noktada, ya da çok elverişsiz aksiyonda buluşuyor neticeye gidemiyor. Ya Nonda için yeni gol girişimi taktikleri geliştirilecek, ya da Nonda oynatılmayacak başka yolu var mı?

Çol basit olan futbolu, bu düzeni geliştirenler, bu düzenden padişah hayatı yaşayanlar zorlaştırıyor. Rakamlarla, bilimle, istatistikle karmakarışık hale sokup bu işi yapanları ordinaryus diye yutturuyorlar. Oysa ki ülkemizde yetişen en büyük Hoca Fatih Terim'in lise diploması bile yok. Hani iyi atış yapabilen birinin Genel Kurmay Başkanı olması gibi bir şey. Dünya üzerinde en az 30 milyon kişinin iyi, en az 60 milyon kişinin kötü sonuç almasını beklediği bir futbol takımının kaderi 3-5 kişinin elinde. Bu 3-5 kişiyi de 300 kişiyi geçmeyen prostatlı tayin ediyor, sonra da biz eğitimsiz, çapulcu, fakir yandaşlardan onlar gibi düşünmemizi bekliyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar arkalarında duralım, bu düzenin düzülenleri sıfatımızdan asla vazgeçmeyelim istiyorlar ve ne yazık ki başarıyorlar.

Çok mu zor? çıldırmak işten değil. En az 20 yazı gösterebilirim arşivimizden, Sinan Bolat gibi son saniyelerde kalecilerin de ileriye çıkıp gol araması gerektiğini. Tugay iyi kalecilik yapardı, Ümit Karan'da öyle. Şu an Sabri takımda en iyi kalecilik yapabilecek olan futbolcudur. Varsa başkası ben bilmiyorum, geçirin kaleye kardeşim normal bir maçta. Dönün eski mahalle takımı futboluna, kaleci değişerek oynasın. Ama mutlaka ilerde oynayabilecek yetenekte bir kaleci olsun. Kaleye hiç top gelmeyen Belediye maçında bana Lev Yaşin olsan ne yazar? Hadi geldi, Leo Franko olsa kurtarabileceği bir topu Sabri yedi, 3 mislisini atamazsak adam değilim. Bütün halı saha maçlarını izleyin kaleciyle oyuncu arasında bir fark var mı? Şimdi ki düzende kaleci sanki başka bir spor yapıyor, maçtan önce ayrı ısınıyor, gol atıldığı zaman sevinen guruba katılamıyor, üvey evlat, 2. sınıf acınası bir halde.

Kaleciyi takımla bütünleşebilecek bir oyun kurgusu yapılması, kurlması lazım. Lazım ki bundan sonra kaleci olacak olanlar yeteneklerini bu yönde geliştirsinler, nitekim yıllar önce kaleciler geri pasları elle alabiliyorlardı. Kural değiştikten sonra ne çok hata yaptılar, alışkanlıklarından kolay vazgeçemediler, şimdi halı saha kalecileri bile geri pasını elle almıyor. Kaleciyi geçtim, şimdi savunmayı kurguluyorum.

Git Iğdır'ın köylerine(Servet Iğdır'lı bir köy delikanlısıdır) güçlü, kuvvetli, yorulmak bilmez, gözünü budaktan sakınmaz, hile yapmaz, haksız kazancı istemez bir delikanlı getir, koy 18 yayının üstüne. Şaka değil, eskiden Hüseyin Alp diye Türkiye'nin en uzun adamını üniversiteye alıp İTÜ'de basket oynatmışlardı. Ne farkı var ki, gelen tehlikeli topu hangi uzvunla vurursan vur uzaklaştır kardeşim. Çalım atma, pas verme, senden istenen, pas verilen adamdan çalım yeme. Topa ondan önce dokun, zaten çoğu uzaktan, havadan geliyor sıçra, dağda kurttan ayıdan kaçar gibi koş, yılandan sakınır gibi sakın, nacakla ağaç keser gibi kuvvetli ol, bulgur pilavı, eşek hoşafı yiyerek hasta olma, sağlam giyin üşüme, nedir yani? alt tarafı 90 dakika katlanacaksın. Bu vasıfta hiç para almadan, sadece saydığım imkanlarla Galatasaray savunmasında Servet'ten Gökhan'dan daha iyi oynayabilecek 100 kişi bulamazsam bu ülkede, ben bu ülkenin tapusunu verenlere militanlık yaparım.

Bu saydığım pozisyondaki adamın tribün jargonundaki adı kazma. Bulduk bir kazma, duralım orda, yanına, önüne, arkasına kazmadan devşirme bir delikanlı daha lazım. O da teknik bir kesici, durdurucu, topu oyuna sokucu.Yok mu? bulamıyormusunuz? hadi canım futbol sahası olan her yerde mutlak biri çıkar. Seçe seçe en iyisini, senin yandaşın olanını bul oynat.

Gerisini ne mi yapacaksın? çok kolay Dünya top cambazlarıyla kaynıyor. Al 8 kişi daha at çayır çimene. Zafere Kaçış diye bir film vardı. Pele esir, kenardan maçı seyrediyordu, top taca çıkınca cambazlık yaptı oyuna aldılar. Devre arasında antrenör taktik veriyor o dinlemiyordu. Aldı tebeşiri eline, çizdi zik zakları, çalım, çalım, çalım şu gol. Bu kadar basit işte, ya da tek kişi bile olsam benim istediğim bu.

Gelelim bu akşam ne yaparıza bu basitlik ortamında. Leo bu vasıfta kaleci mi bilmiyorum? Şu ana kadar top elle, ayakla oyna sokmaya çalışmasıyla bana teknik bir kaleci izlenimi verdi. Daha çok oyuna katılmasını bekliyorum. Defansta zaten bir Iğdır'lı var, Yanında, önünde, arkasında Topal idare eder, bana kalsa orada Kewell'i oynatırım. geriye kaldı 8 kişi. 8 tane Elano, 8 tane Keita, 8 tane Arda.....,

Hiç farketmez, topla hokkabazlık yapabilecek 8 kişi. Duruma oyuna göre, beke geçerler, pas verirler, çalım atarlar. Hatta iddia ediyorum fazla koşmak istemedikleri için topu bile kaybetmezler. Keriz mi kardeşim teknik futbolcu ki koşsun? Misal Sergen, Hagi, Alex aynı takımda oynasa, topu kaybedip Barış gibi kendini paralayacak. Sana top göstermezler ki bu adamlar, sen ancak santra yaparken topa değebilirsin.

Bu geceyi çok merak ediyorum. Surinamlı'nın eline bulunmaz bir şans geçti. Aynı zamanda benim içimde de ütopya futbolu izlerim gibi bir his var. Bu maçı da, kazanalım da nasıl kazanırsak, şu lanet olası 3 puanı alalım felsefesiyle oynarsa ben artık yokum arkadaşlar, yoruldum, bittim. Benim aradığım futbol bu ülkede olmayacak, olacaksa da benim ömrüm vefa etmeyecek.

9 Ara 2009

Ali Sami Yen Cenneti


Cehennem diye nam salmıştı bir zamanlar. Çimleri eşeleseler, nice büyük takımların leşlerinin çanak çömlek kırıntılarını toplarlar. Ne maçlar yaşandı, ne gitti denilen maçlar alındı. Tribünlerinde bir ömür tüketen, tüketecek olan gönüllüler vardı. Fiziki olarak bu sene yok olacağı hesaplanıyor, yıkılması için gün sayılıyor. Ve ne yazıkki bu tarihi stadı, baba ocağını yıkmak için iş makinalarını bekleyemedik, tarafımızdan sizlere ömür. Artık bırakın dev Avrupa takımlarını, sıradan langırt ligi takımlarını bile güldüren, neşe içinde maçlarını bitirebilen, ürkütmek şöyle dursun en ölü rakibi bile dirilten bir köhne futbol cenneti.

Türkiye Langırt Liginde oynayan çoğu takımlardan, daha kötü bir stadyumda oynuyoruz. Sokakta yürüyen biri, eski açıktaki kaleye penaltı atılsa seyredebiliyor. Arda korner atarken, dışardaki Migros'da bir kaza olsa kafasını kaldırıp dışarı bakabilir. Herkes yerinde otursa en az 5.000 kişinin sahayı görüşü arızalıdır. Misafir tribünü dedikleri bölümde hayvan bile maç seyredemez. İnanın o bölgede 50 kişi sahayı tam olarak göremez. Bırakın misafiri, oraya gelene eziyet çektiriyoruz, paravanın yan tarafındaki en önemli tribünümüzün olduğu yerden bile saha görünmüyor. İçeri giriş çıkışı, pis plastik oturakları, 1 karış sidikli tuvaletleri çok yazdık, bu kez o tribünleri kullananları, yani bizi yazacağız.

Bir paradoks var bu sene tribünlere kabus gibi çöken. Acaba taraftar oynanan can sıkıcı futbol yüzünden mi, sıkıcı, ağır, müzikal kurgusu olmayan, oynanan futbolla alakasız, uzun arabesk şarkılar söylüyor? Yoksa takım bu iğrenç, aşalığık kompleksi taşıyan, gece uyku getirecek tezahüratlar yüzünden mi kötü oynuyor?

Kapalı tribünün ruhuna el fatiha okunmuş. Kanla irfanla kurduğumuz mevzileri, en kral takımlara mezar olmuş cehennem tabyalarını çok kolay terkettiler çapulculara. Son saniye, kapalının yeni açık tarafında faul oluyor, kaleci kalesinden gelip, topu en az 20 metre öne koyup atış yapıyor, aynı anda tribünlerden belli belirsiz melodi mırıldanıyor.'' Seeeeeen var ya seeeeen, elimde sigara, deplasman yolunda......''

Pao maçında, ''Fatih Sultan Mehmet'' diye bağırıyor, ne demekse, ben zor anladım sahadaki Yunan'lı duymadı bile. Belediye maçında ''koyalım Fenereeeee, koyalım kartalaaaa''. Bırak ağlamayı da takımı gaza getir, karşı takımın gazını al. Biz Real Madrid maçında 2-0 dan geri dönüş yaparken böyle mi bağırdık? Parken'deki ''dağ başını duman almış''la, Pao maçındaki aynı mı? Çok kötü tezahürat yapıyoruz çocuklar, çok kötü bilesiniz.

Tribünlerdeki taraftar senelerdir aynıdır. Sezon bazında değişim yüzde beşi geçmez. Peki ne oldu da taraftar profili aynıyken tezahürat profili değişti. Maç oynanırken nakaratıyla beraber, en az 5 dakika süren o lanet olası tezahüratın kime ne faydası var? O tezahürata başladığınızda ben Arda Turan olsam, takıma'' aman tezahürat bitene kadar atak matak yapıp riske girmeyelim, top çevirerek şarkının bitmesini bekleyelim'' derim. Demediği de ne malum ya. Basket maçına da giden aynı seyirci, neden salonda aynı tezahüratları söylemiyorlar. Söyleyemezler de ondan, her an bir aksiyon var, her an tabela değişiyor, söylenecek durum yok. Ama bu sene, özellikle son maçlardaki futbol, arabesk taraftarın işine geliyor. Hayatlarının hiç bir yerinde o kadar yoğun kalabalıkla söyleyebilecekleri ortam yok.

İki senedir oturttular, Nevizade Geceleri şarkısını. Liverpool'un ünlü tezahüratıyla özdeşleştiriyorlar. Bizde olmaz arkadaşlar, takım maçı kopardıktan, maçı şova dönüştürdükten, ya da yenilgi garantiyken söylenecek şarkıdır o. O da gereksiz nakaratların, sonunda alkışa kurban giden bölümün tekrar revize edilmesiyle maç biterken, ya da takım sahaya çıkarken söylenebilecek şarkı olabilir.

Her şeyin bir nedeni var elbet. Bu sene kapalı tribüne yapılan camdan set, tezahürat yapacak olanları engelliyor. En az 3 sırada kimse oturamıyor(yani ayakta duramıyor), alt katı akılları sıra lüks yaptılar, sahayı en kötü gören bölüm orası, büyük maçlar harici kimse gitmiyor, gitsede cam set yüzünden yukarısıyla tezahürat bütünlüğü kesilmiş, yukarıdakilerin sesi aşağıdan duyulmuyor, bu iğrenç durumdan bezen taraftarda artık, oynanan oyundan bağımsız kendisini eğlendirmeye çalışıyor. Parası olan votka, viski, olmayan köpek öldüren ,ya da daha ucuzu biraya dayanıyor, kelle paça vaziyette tribüne çıkıyor. Ne bir önder, ne bir yol gösterici var. Olanlar da sırtı sahaya dönük'' bağırın lan'' cılar. Bağıralım da ne diye bağırıcaz, böğürecez mi, şarkı mı söyleyeceğiz?

Top rakibe geçtiğinde ıslık çalmaya, konsantrasyonu bozmaya çalışan bilinçli kardeşlerimizi, maçı o anda seyretmeyen çapulcu engelliyor. Oynanan oyunu seyretmedikleri için yorum yapmıyorlar, sonuçtan etkilenmiyorlar, maça gitmeyen varsa inansınlar bana, gol atıldığında sevinmez, yenildiğinde üzülmezler. O yüzden her maç 0-0 bitse bile şikayetleri olmaz, gelen ağam giden paşam misali, görüntüde takım sevgileri vardır. Ne bir forma alırlar, ne bir atkı taşırlar, bedava olmasa maça gelmezler(keşke gelmeseler) her an ters dönebilirler, güvenilmezlerdir.

Ne varki aynı takımı tutmaktayız. Beraber maç seyretme mecburiyetimiz vardur. Milyonlarca dolar vererek futbolcu, hoca alanlar, aslında neticeye direk etki edebilecek potansiyele sahip taraftara ne yazık ki sülük muamelesi yapmaktadırlar. Onlar için ne kadar az seyirci gelirse o kadar iyidir. Müşteri olmayanlara ise sümük bile atılabilir. Oysa ki en somut örnek 10 senedir Kadıköy'de huzurlarımızdadır. 10 senedir bizi yenen Fenerbahçe'nin taraftarıydı, büyük stadyumda çapulcuyu asimile edebilmişler, dolu olduğunda sahaya maksimum etkiyi gösterebilmişlerdi.

Biz ise maç kora korken bile '' Cim Bom Bom'um, biricik sevgilim'' tezahüratıyla tempoyu düşürebilmek için elimizden, gırtlağımızdan gelen ne varsa yapıyoruz. Ben takım ısınmaya çıktığında futbolcu çağırmalara bile tutluyorum. Çoğu yalandan gelip zoraki yumruğu sıkıyor. En son çağırılan futbolcunun yaşadığı travma da cabası. Tribünlere top yekün bir el atmak, tezahürat şeklini tamamen değiştirmek gerekiyor. Aslında sahada tempo olsa, takım coşsa, taraftar zaten coşacak, o sıkıcı tezahüratları yapacak zamanı olmayacak. Bu gidişle yakında''Dönülmez akşamların ufkundayız''ı söyleyebiliriz. 10 dakika sürer, takımın oyun şekli de müsait. Topu çevirirler kendi aralarında, o sırada yeni açık ''oley, oley'' diye vokal yapar. Eskişehirspor taraftarından örnek alalım, kolay bir marş seçip, tribünlerin tamamı tarafından söylenmesini sağlayalım. Top rakipteyken, maç tehlikeliyken durup gürültü çıkaralım yeter. Oyun durduğunda, maç koptuğunda ne istiyorsan onu söyle.

Haydi Ultra'lar, yarın Seyrantepe'ye göç edecek olanlar yine sizlersiniz. Tekra sportif anlamda cehennem olan tribünlerimizi tekrar eski günlerine döndürelim. O lanet olası size dayatılan arabesk şarkıları söylemeyin. Takım coşturmaya çalışın, maçın başındaki gibi. Sahada coşan takım sizin daha fazla coşmanızı sağlayacaktır. Maçlara mutlaka formayla, atkıyla gidin, fazla içmeyin, hakem küfürü hak etse bile ıslık çalarak tepkinizi koyun. Oynun içinde olun, bir önceki maçta iyi oynayan futbolcuyu ilk çağırın. Mümkünse takımı toplu ymrk şova çağırım, onlar yarım saatten fazla ısınıyorlar, o arada en ağır, en uzun şarkılarınızı söyleyebilir, dinletebilirsiniz.

Bana kalsa, neler yaparım, ama elimde değil gücüm yok. Gelecek sizlerin, daha iyi tribünlerde taraf olun sevgili takımınıza.

7 Ara 2009

Özeleştirimdir


Dünkü maçın sonucu ne yazık ki bazı şeyleri yeniden deşmek mecburiyetinde bıraktı bizi. Biliyorum ki bu yazdıklarımı okuyanlar en az benim kadar Galatasaray'lıdır. Ve hepimiz büyük Galatasaray için elimizden bile gelmeyen şeyleri yapmaktayız. Yazdığım maç yazısı bazılarınızı çok üzdü biliyorum, ama siz de bilin ki her şey Galatasaray içindir. Ben Galatasaray için değil Rijkaard, değil Arda Turan, canımdan bile vazgeçerim. Bu sütunlarda iki senedir yazıyorum, yakında sizlere veda edeceğim, buralarda yazmaya karar vermemin sebebi, bir iki veya daha fazla kişiye Galatasaray'lılığın farklı bir şey olduğunu antabilmektir.

Kim olduğumu kısa cümlelerle yazarsam eğer, tam 40 senedir, 1000 den fazla maçı canlı izleyen, San Siro'da, Vestvaalen'de, Barnebau'da, Gencaga'da( 2 defa), Stamford Bridge'de, Rosenborg Stadium'da, Parken'de tepinmiş, Galatasaray tarihini yazmış futbolcuların kimisiyle Ali Sami Yen'de futbol oynamış, şu an özgürce bağırdığınız tribünleri, tribün yapmak için kelle koltukta kavga etmiş birisiyim. Hiç tevazum yoktur bu konuda, Galatasaray ve Galatasaray'lılık uzmanıyım.

Cümlelerde ben lafını kullanmaktan nefret ettiğimdem, Galatasaray'lılıkla ilgili CV mi burada kesip mevzuya dalmak istiyorum. Dün Galatasaray son saniyede yediği golle berabere kaldı. Yemese lider olacaktı. Lider kim? Kayserispor, ne önemi var? Şampiyonluğun ne önemi var ki? Biz başka alemlerin peşindeyiz.

Türkiye langırt liginde 2.5 takım var, şampiyonluk sırayla yani. Dünyanın en kötü ya da en büyük hocası başımızda olsa 10 senede minumum 4 şampiyonluk bizim zaten. Yani kısaca dostlar, şampiyonluk için benim gözümde Galatasaray'a gelmiş, gelecek en büyük hoca olan Rijkaard bile olsa 10 senede alacağı şampiyonluk sayısı işte bu kadar. Başkasına izin vermezler, nitekim 5. şampiyonluğu Galatasaray'a vermedikleri gibi.

Biz sporun, özellikle futbolun bir tarafında insanlık mücadelesi veriyoruz öncelikle. Galatasaray'lı haksız kazanılan puanı saymaz, hakem kıyağıyla verilen penaltıya sevinmez, kendi futbolcusunun sahtekarlığına katlanamaz, hakeme maç sonucunu bağlamaz, yeri gelince Hagi olur Erol Ersoy'un, yeri gelir Fatih Terim olur yan hakemin suratına tükürürür, yeri gelir tribünden biri kopar Türkiye'nin en büyük hakemi Doğan Babacan'a kafa atar. Fakat bunlar tabela için yapılmış eylemler değildir. Onca yazımı okudunuz, hangi maçı hakeme yükledim? Dün geceki maçın hakemi, sonucu da unutulur gider, ben Keita'ya faul çaldığı pozisyonda Uğur'a avantaj vermediğinde halk düşmanı olduğuna emin oldum. Peki ne yazar ki bu durum. O onun sorunu, Aziz Yıldırım hakem olsa ne yazar.

Biri yorum yazmış bana, son saniyede gol yemez büyük takım dediğime takmış. Chelsea son saniyede gol yedi diye küçük takım değil elbet, ama benim parametremde Barcelano son saniyede gol atıp kupayı aldığı için büyük takımdır. Benim Galatasaray'ım sıradan bir langırt ligi takımına karşı skor korumaz, ben ki tribünlere bir ömür vermişim, lanet olası 3 puanı alacağız diye 10 numaranın çıkıp, 2 numaranın sahaya girmesine katlanamam. Varsın takım yenilsin, biz ne hezimetler, ne ezilmeler gördük, 6-0 yenildiğimiz maç dahil dün geceki son 10 dakika kadar ezildiğimiz maçı hatırlamıyorum. Ayhan bey son saniyede götünü topa dönüyor, korkak, sıçan herif, top ayalarına çarpsa bile ne olacak? topun çarpıpta öldürdüğü bir futbolcuyu tarih yazdı mı? Barış Özbek, belki ilerde çok daha büyük takımlarda oynayabilir, ama karekteri Galatasaray futbolculuğuna yakışamaz, olmaz. Her antrenör bu kadro yapısında Barış'ı ilk 11 oynatır, ama Galatasaray antrenörü yalandan yere yatan Barış'ı oynatamaz, olmaz.

Galatasaray'lılık bir yaşam biçimidir, sonuçla sebeple işi olmaz. Galatasaray taraftarının da taraftar olması lazım en önce. En dandik maçlarda tıklım tıklım olan stadyumu, ligin en önem kaydeden maçında bom boş bırakmaz, son saniyede takım can çekişirken,''sen var ya seeeen'' diye ağlamaz. Takım yenemedi diye bir zavallı hakeme küfür etmez, orada o anda biri çıkacak, 10 maç cezayı göze alacak, suratına balgam atacak. Galatasaray futbolcusu olarak tarihe adını yazdıracak. Ayhan gibi bütün takım hakeme çullanmışken 50 metreden tiyatro seyretmeyecek. Seyredecekse bundan sonra artık bizim gibi takımı tribünlerden seyredecek eğer isterse tabi.

Hiç birimiz stadyuma Aydın'ın ruhsuz, kansız suratını seyretmeye gitmiyoruz. Sahada oynayanlar, en az bizim kadar ağlayacaklar yenemedikleri zaman. Yenemedikleri maçtan sonraki ilk antrenmanda hokkabazlık yapmayacaklar. Çok mu zor ya şu dünyanın en kolay oyununu oynamak, oynayanları yönetmek. Düzen böyle kurulmuş, öyle ya da böyle kadro bu işte. Nedir bu korku, kulübede mutlaka bir büyük futbolcu oturmak zorunda mı? Hain Hakan Ünsal,'' 11 artı Elano oynasa itirazınız olur mu?'' diye kusmuş. Olur lan, ben razıyım sahaya 10 Elano'yla çıkalım razıyım. Takımda Elano, Kewell, Arda, Keita, yarın Baros aynı maçta oynayacak kardeşim. Oynatacaksın, oynatacak bir düzen bulacaksın. Gerekirse kalecisiz oynayacak bu 5 kişiyi aynı maçta oynatacaksın. Büyük hocaysan bırak millet senden korksun, büyük takımsak bırakalım bizden korksunlar.

Kaç defa tekrar ettim. Galatasaray tarihindeki en büyük hocasıyla beraber maceraya devam ediyor. Bana kalsa müebbet sözleşme yapsınlar razıyım. Bu görüşüm dünkü maçı verdiği gerçeğini değiştirmez. Ve ben 40 yıllık Galatasaray'lı olarak son 10 dakika hariç dünkü oyundan iftihar ettim. Benim isyanım sahtekar futbolculara, korkaklara, suçu başkalarına yüklemeye çalışanlaradır. Biz ki her maça giden adamlar, Galatasaray sevgimizi hiç bir zaman şampiyonluğa endekslemedik.

Biz Galatasaray'ı şampiyon olsun diye sevmedik.

Yazan; resmin alt sağında kırmızı montlu

6 Ara 2009

Rijkaard 1- Galatasaray 1


Yorum yok, ben bıraktım, Surinamlıyı gözümde fazla büyütmüşüm. Kimse kusuruma bakmasın. Oyunlara eksi yönde somut katkılarını gördükçe soğumaya başladım, hatta iyiden iyiye kıllanmaya bile. 80. dakikaya kadar sayısız gol pozisyonuna giren takım sezonun en büyük futbolunu oynuyordu. Nonda'ya rağmen çok iyi oynuyordu. Hatta Manda Yiyicisi çıkıp yerine Keita'nın girdiği ve Elano'nun çıktığı o kısa periyotta unutulmaz futbol oynadı. Ellerinde reçete var bu adamların. Tabela ne olursa olsun, oyun nasıl olursa olsun 70. dakikada Keita ya da Kewell girecek. 80. dakikada bir değişiklik daha yapılacak Ayhan girecek, son 2 dakika da da Aydın girecek.

Hepinizin kuponunu yatırdım, kusurma bakmayın, ben iyi oyundan emindim oysa. Tribündekiler, televizyon başındakiler, kulübe hariç herkes Galatasaray'ın gol yiyeceğinden de emindik. O dakikaya kadar posizyona bile girmeyen, hatta tek forvetini çıkarıp 1-0 a razı olan Belediye, Ayhan'ın girmesiyle lağımda altın buldu. Belediye tek kaleye döndürdü maçı. Arda, Elano çıkıp takım 8 kazmaya dönünce beklediğimiz gol son saniye de de olsa geldi.

Maç bitiminde hakeme yüklendi taraftar. Sen hakeme yükleneceğine son saniye de firikik atılırken arabesk şarkına bir ara ver de ıslık çal.

Bok çuvalı diyeceğim Nonda sakatlanıp çıksın diye dua ettim her maç. Surinamlıya kalsa Gökhan'ı oynatacaktı, Keiata'yı oynatmasa fırça yiyecek, oyna soktuğunda ancak çıkarabildi Manda Yiyicisini ve o anda benim Galatasaray'ım sahadaydı. 5 dakikada 3 pozisyona girildi senmisin pozisyona giren. Ulan düşman olsa yapmaz be. O anda sahanın en iyi oyuncusu Elano ki 3 tane topu büyük bir şanssızlıkla içeri girmeyen, bir gol atsa artık tutamayacağı ve devamlı oynatmak zorunda kalacağı futbolcuyu oyundan çıkarıyor. Ben Elano'nun yerinde olsam geçen sene Lincoln'ün yaptığından daha fazlasını yapardım.

İnanın bu yazı sinirle yazılmış bir yazı değildir. Ve maç 1-0 bitseydi bile son firikiği ben gol yazmıştım zaten, aynısını yazacaktım. Beni bilen bilir 1-0 galibiyete ben galibiyet demem. Hiç farketmez, ısrarlıyım herkesle iddiaya girerim. Bu Nonda oynamasın, Elano, Kewell, Arda, Keita sahada olsun her takımı yeneriz. Bizi ancak bu saatten sonra Surinamlı yener. Burayı Barcelano sanıyor, birbirinden farkı olmayan oyuncuları eşit şekilde sahada tuttuğunu sanıyor. Maçı bitiren kadro idda ediyorum aynı şekilde sahaya çıksın bırakın galip gelmeyi, pozisyona bile girmeden sezonu kapatır.

Ayhan, özenle kaptanlık bantını takıyor, Aydın çaktırmadan topu taca vuruyor. Bari yatacan alsana Emre Aşık'ı, Aydın'ı sahaya alırken amacın neydi? Ne dedin büyük Surinamlı Aydın'a. 3 senedir 3 gram futbolunu ilerletememiş futbolcuda bizim göremediğimiz neyi görüyorsun? Bu Ayhan'ı biz bıraktık, rakip takımda oynuyor sanki Barcelano'da olsan Ayhan'a acaba limon taşıtırmısın?

Büyük takımlar son saniyede gol yemez, yediği golü de hakeme yıkmaz. Neymiş, Kewell'in kornerini vermemiş de o top dönüp gol olmuş. Dün Fener bugün biz ağlıyoruz. 2 top direkten dönmüş, 2 top direği sıyırmış, Manda Yiyicisi kaleciyi delecek gibi vurmuş, Elano 3 topu içeri sokamamış, sayısız gol kaçmış, rakibin tek pozisyonu yok, karambol, panik, kazmalık, sen gel yediğin golü hakeme bağla. Evet bende aynı fikirdeyim hakem iğrençti, e iğrençse iğrenç ne yapalım. Atacaksın kardeşim, büyüksen kötü hakemi de yeneceksin.

Hiç bir zaman tabelaya bakmadım, tabela benim için hesap makinası gibi bir şey. Ben futbolun peşindeyim, Elano eğer oynayacaksa, Nonda oynamayacaksa mutlak güzel futbol oynarız. Güzel oynayan takım da uzun maratonda mutlaka kendine yer bulacaktır. Kimse üzülmesin berabere kaldık diye. Eskişehir, Manisa ve bu maç aynı oldu. Dışardaki Diyarbakırspor maçı da aynıydı, içerdeki Trabzonspor maçı da. O maçlarda son saniyede kaleye gök tanrı geçmişti sadece. Değişen bir şey yok, gelen gideni aratıyor, demek bu işin amentüsü böyle. Lanet olası 1 golü atıp yatacak, 3 puanı alacaksın, euroları cebelleze indirip, aklında varsa bir şeyler onları da bu garip ülkenin takımını deneme tahtası yapıp deneyeceksin. Haldun'un Adnan Polat'ın yerinde ben olsaydım Elano çıkartılırken müdahele ederdim.

Korkarım yenemedik diye takımı değiştirmez. 80 dakikalık takıma gelirsem eğer, Mehmet Topal topal bacağıyla hem Servet, hem Gökhan'dan daha iyi oynayacağını, Uğur Uçar bir dahaki maç oynamayacağını bile bile her zaman bu takımda var olduğunu, Harry Kewell'in Galatasaray'ın en asil futbolcusu olduğunu kez daha belgeledi. Arda Turan eski moralli günlerinde olmasa da top ayağına geldiğinde rakibi maymuna çevirdi, topları direkten döndü, attığı unutulmaz pası, çuval içeri yollayamadı. Mustafa Sarp kaşıkla verdiğini kepçeyle alacak kuşkusuyla maç izlettiriyor bizlere. Galatasaray oyuncusu olamaz, bu gün her maç oynayan Sarp, yarın hiç bir takımda oynayamayacak duruma bile gelebilir.

Kaleci bir topu da tut be kardeşim. Bir maçı da sen kurtar ne olur. Kalede zangır zangır titriyor, nerdeyse tuttuğu topla içeri girecek. Elalemin kalecisi son saniyede serbest vuruş kullanıyor, aynı anda pozisyon dışında en az 4 Galatasary futbolcus var. Ben merak ediyorum, Ayhan'la Aydın kaçan puanlara üzüldüler mi?

Neticede langırt liginden bir maç daha oynandı. Bu kez langırt tahtasının sarı kırmızılı kalecisini tutan mil, yanlış hareket ettiğinde top delikten içeri girdi o kadar. Futbolu bilmediğime artık iman ettim, ancak Galatasaray'ı 50 tane Rijkaard'dan daha iyi bilirim. Şu pozisyonun alındığı haftada şu maçı tribünden 11 kişi oynasa, ya da tribünden her hangi birimiz yönetsek fark atardık. Yazıklar olsun diyorum kenar yönetimine, Ayhan'a, Aydın'a.