Şu üstteki resmi ben çektim. 17 Mayıs 2000 Kopenhag, ünlü Tivoli Meydanı. Galatasaraylı olanı benim oğlum, Şu biz buyuz blog resimdeki, benimle olan delikanlı. Arsenalli olanı tanımıyoruz. Muhtemel oda şimdilerde bizimkisi gibi Arsenal tribünlerinde amigoluk yapıyordur. Küçükler böyleydi o gün sokaklarda, kafelerde. Şarkılar, marşlar söyleniyordu, iki takım taraftarları kenti görülmemiş renk yoğunluğuna bıraktı. Sarı formalı Arsenalliller ve kırmızı formalı Galatasaraylılar. O gün sanki Danimarka'lı yoktu şehirde. Ve şehir şehir olalı herhalde böyle kalabalık görmedi. Öğleden sonralarıydı, öğrendik, Reha Muhtar kafelerde program yapıyor. Galatasaraylıları kışkırtıyor, taraftarlar meydana doluşmaya yoğunlaşmaya başlıyordu.
Üstte, sağdaki resmi Fotomaç ekibi çekti. Büyükler böyleydi artık meydanda. Bir büyük arbede yaşandı, 17 Mayıs 2000, alınan kupayla birlikte artık bu yönüylede hatırlanacaktı. Maça gidenler ve orada bulunanlar tarafından.
Ve gecesi, ve kale arkası tribünü. Ve'' dağ başını duman almış'' naraları. Arif'in vurupta yandan dışarı giden şutuna ofsayt kaldırmayan hakemden sonraki ellerimizle yüzümüzü kapattığımız an. Tam önümüzdeki sol direğe Hakan'ın şutunun çarpması, Capone'nin Seamana çektiği şut, can havliyle kale önüne kadar gelen Hakan'ın dokunamayışı. Uzatmalara gidiş, takımın insan üstü direnişi. Hagi'nin atılışı, artık kendimizi teselliye hazırlama. An meselesi altın golü yememiz, ve final oynamış olmanın gururuna razı olmamız. Hanry'nin kartal gibi yükeselip, havada topu beklemesi ince hesaplar, denge, zamanlama ve unutulmaz kafa vuruşunun ağlarla kucaklamasını seyre dalmamız. Aynı anlarda Taffarel'in topu takip edişi, sağa bir adım atışı ve yaylanışı ve zamanlama, ve denge, ve teslim olmayış ve topun ağlara gitmesine izin vermeyiş ve iki ellerimizin gerilerek havaya kalkması.
Penaltıların atılacağı kale arkasında 12.000 kişiyiz. Taffarel'den geçerse biz kurtaracağız. Attılar, iki tanesini biz kurtardık. Sizlerin direk diye gördüğünüz şey 12.000 kişinin yüreğinden fışkıran tarifi imkansız enerjiydi. Bizimkiler atarken Seaman'ın bacaklarına yapıştırdık enerjiyi. Popescu topu ağlara gönderdiğinde artık bizim işimiz bitmişti. Sıra maça gelemeyen milyonlarındı. Bizler maçtan sonra Şampiyonluk turu attık Kopenhag'da. Çocuklar ne harukuladeydi, bir başka ülkenin başkentinde, bir finalde kazanıpta tur atabilmek.
Dönüş uçağında artık ses yoktu, kimse de derman yoktu. 6 saatlik yolculukta servis bile açılmadı, O zamanlar yapılan işin büyüklüğünün farkında bile değildik. Sabah hava limanı koridorları ıslıklarla İmparator Fatih Terim melodisini mırıldanabiliyordu ancak.
17 Mayıs, unutamam seni.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder