30 Haz 2009

Kaynana Zırıltısı


Güney Afrika'da oynanan final maçını izledim. Vuvuzela sesinden de kulağım parçalandı. İtiraf edeyim ki Ömer Üründül'ün öznesi, girişi, yapısı olmayan Türkçe'yi katleden yorumlarını dinlemektense Dünya'nın en iğrenç ses çıkartan aleti de olsa dinlemeyi tercih ederim. Bakınız Bi Bok Sandıklarımız; Ömer Üründül. Yaratık misal 40- 50 metre var demek yerine 50-40 metre var diyor. Daha önce Noı Camp'da buna benzer bir gürültü maçın önüne de geçti.
Baktım ki amatör futbol, toprak saha, mahalle takımı adına bu basit halk çalgılarına destek blogları açılmış. Para futboluna savaş verelim isteniyor. Bunca yıldır tribünleri terk edemeyişimizin sebebi budur. Bu bloglarda yazı yazıp, kendi mezarlarını kazan üst kademeleri uyarmaya çalışımız bundandır. Bundandır bunca savaşımız.
Ancak yaşı 40 ın üserinde olanlar hatırlar. Stadyumlarda gelmiş geçmiş en iğrenç sesi çıkaran zımbırtı Kaynana Zırıltısıdır tartışmasız. Şu yukarda gördüğünüz zabazingoyu sapından tutup çevirirseniz çıkan ses o vuvuzela denen alete nal toplatır. Tamamdır, bu aletleri yeniden yaptıralım, stadlara getirelim, çalalım, çevirelim gürültü çıkaralım. Ancak aşağıda oynanan futbola ne gibi yansıyacak bilemiyorum? Ben bir tek şey biliyorum, kendi tribünümüz adına konuşabilirim. Kulübün mühürü, Liseden mezun omuş, Galatasaray'ı seven zengin bir kaç monşerin elindedir. Fakat egemenlik kayıtsız, koşulsuz, kongresiz, divansız milyonlarca Galatasaray'lı adına maçlara gelen desibel desibel gırtlağını parçalayan 5-10 bin Galatasaray taraftarınındır.
O yüzden bizler savaş alanlarını terk edip, üzerlerine oturmayıp ayakta tepindiğimiz koltuklarımızı daha rahat maç seyretmek isteyen bizden daha fazla parası olup bizden daha az Galatasaray'ı sevenlere terk etmediğimiz sürece endişeye gerek yok. İstersek bizim verdiğimiz paranın 10 mislini vererek, Cohiba puro ve viski marifetiyle maçın başlamasına 10 saniye kala yerine oturan seyirciyi stada sokmayabiliriz. Örneklerini her sene defalarca verdik, yine veririz. Gürültü duymak istemeyen, tezahürattan rahatsız olanların, oynanan futbola karışan, futbolcuyla direk temasa geçen taraftarlardan şikayetleri varsa devam etsinler. Bizlerle barış içersinde olmadan kimseye rahat yok. Galatasaray'ımızı kimseye vermeyiz, tavşana kızıp dağı terketmeyiz.
Vuvuzela, borazan, havalı korna, davul, kaynana zırıltısı.... her neyse, sesleri bize piyanodan, arpdan, daha güzel gelir. ''yenilsende yensende''diye yankılanan tezahüratın bir aryadan daha uzun süre yaşaması, daha fazla insan tarafından söylenmesi bilinmesi bu yüzdendir.
Taraftarlık, taraf olmaktır. Gerçek taraftarlık sonucu ne olursa olsun ideallerinde kararlılığı gerektirir. Sadece taraftar olmak bizi kesmez, sonuna kadar namuslu, sapına kadar delikanlıca ve bilinç yüklü olunmalıdır. Pazarlıkların, küçük hesapların, maç neticelerinin, yapılan transferlerin, şampiyonlukların bir materyali değildir taraftar. Gerçek bir taraftar olmak isteyenin, tuttuğu takımdan önce ve daha fazla kendi halkını, kendi ülkesini sevmesi ve bu halk içinden gelen en aktif, en maceracı, en idealist sınıfına bağlılığını ispat etmesi gerekir.
Taraftar, taraftarın tümünü, iyilik ve kötülüğüyle, pisliğiyle, çamuruyla, efendisi, okumuşu, zır cahiliyle sevebilen ve bu sevgiyle harmanlayıp, tribünlerden ortalama yoğunlaşmış bir sevgi üretebilen, bu yoğunluğun içinde olabilen ve maçtan maça gittikçe artan bir ivmeyle hayata geçirebilendir.
Ve taraftar dediğimiz, seyirciden ayrılan, gerçek takım kahramanları, unutulup gitse bile birileri tarafından hatırlatılan, kaynana zırıltılarını, vuvuzelaları çalabilendir.

Hiç yorum yok: