15 Haz 2009

Eski Tüfek Der ki; Yıldırırım! Aziz





Endüstriyel Futbol Üzerine-2


“Kaç Paralık Adamsın Lan Sen?”
Roman Abramovich


Ulema taifesinin, tarifleri üzerine ufak dokunmalarımızın ardından, işin geneline bakmak açısından bir yazı yazmak ihtiyacı hissettim.

Özellikle, Surinam’lı dâhinin gelişine sevinmemin, Mehmet Topuz efendi, Yıldırırım Aziz’in ve “Tüp Adam”ın birlikte sunduğu otuziki kısım tekmili birden tuluatın yarattığı neşeli havanın ardından, artık alışmaya başladığımız camiamıza ait vefasızlık örneği Hasan Şaş vakasının yarattığı hüznün oluşturduğu kaotik ruh halimle ne yazacağıma tam da karar vermeden, oturdum klavyemin başına…

Yallah bismillah…

Bundan iki sene evveli Yıldırırım Aziz onbir yabancı oynatalım önerisinde bulunmuş, hatta Fenerbahçe Efsanesinin Avrupa şampiyonu olarak ultra-mega efsane olamamasının nedenini bu konuda basiretsiz davranan Federasyon yöneticilerine ait olacağı mealinde açıklamaları bile olmuştu.

Aslında Yıldırırım Aziz Bey’in, bu kelamından kastı “Yav bu bizim insanımız kafayı kaldırmaz, bakkal işletmeyi bile iki kişi beceremezken, onbir kişinin kolektif çalışmasını gerektirecek işi yapamaz. Gelin bu işi kökten çözelim” di…

Ancak kendisi NATO müteahiti olduğundan kelli “Türkle bu iş olmaz aga!” harbiliğinde bulunup, işine gücüne zeval gelmesin deyi, utangaç bir şekilde bunu böyle dillendirmişti…

Bir Futbolsever olarak ne beklerim? Bir taraftar olarak ne beklerim?

İşte en can alıcı ve ayırıcı soru bu benim açımdan.

Neden bir maratoncu Orta Afrika’lı? Neden sprinterler ya da yüzücüler bir öbek ülkelerden çıkar?

Bütün futbolla ilgili herkesin üzerinde hemfikir olacağı, en azından gördükleri üzerinden varacağı sonuç şudur;

İyi futbolcunun yeri Asya değildir. Bu yapısal bir şey olsa gerek. Bu konuda kimsenin aşırı bir beklenti içinde olamayacağı kesin.

Ben kendi adıma ülkem insanlarından, herhangi bir sportif alanda başarı beklerken asla ve kata “Dünya Şampiyonluk”ları, “Yenilmez Armada” lık, ya da “Efsane” filan olmalarını beklemedim.

Özelde futbolu konuşuyorsak, Metin Oktay’ı sevdim, Metin Kurt’u sevdim, Hasan Şaş’ı sevdim…
Çünkü bildim ki, bu topraklarda tutkunun, vefanın, bağlılığın bir şekli vardı. Çünkü bildim ki, bu topraklar yenilgilerin, ezilmelerin ve binlerce yılın acısından süzüp getirdiği kendine özgü bir “Adamlık” ve başkaldırı geleneği yeşertmişti. Onun için ben “Adam gibi Adam” Metin Oktay’ı, başkaldıran asi “Metin Kurt”’u delikanlı “Hasan Şaş” ı sevdim…

Bir taraftar olarak hep şunu söyledim, benim bu değerlerimi de taşıyacak benim insanımla harmanlanmış, olduğu yerden bulunup getirilen iyi futbolcularla süslenmiş, iyi bir hoca ile taçlanmış bir takımım olsun! Renklerine aşık olduğum takımıma bir de kara sevda ile tutulayım. Ne anlatacağız lan biz torunlara? Galibiyette bile götünü dönüp soyunma odasına giden “Profesyonelleri” mi?

Ben kendimden bir şey görmediğim bir takıma nasıl benim takımım derim arkadaş? Benim futbolcularım, en azından yerli olanların hepsini en az benim kadar “Cimbom”lu görmek isterim.

Ben şampiyonlukta benim gibi hançeresini yırtacak adamı isterim arkadaş. Naylon adamlık günün trendi olabilir, ben bunu istemem.

Benim Fenerliden farkım budur. Fenerlinin de benden farkı budur. Yıldırırım Aziz onbir kaliteli yabancıyı getirdiğinde ellibeşbin kombine satıp stadı doldurur. Ben takımımda en az dört Hasan Şaş isterim. Olmazsa içim burulur.

Aslına bakarsan Fenerlinin herkesten farkı budur. Gelişen ve değişen dünyanın yeni düzeni onlara uyar, bana uymaz… Paranın padişahlığı bana uymaz, Vefasız ve yalancı yönetici bana uymaz. Kendi hayatında vefasızlığı umurumda değil, ama benimle sevinene, benim Hagi’me, Hasan’ıma vefasızlık yapan yönetici bana uymaz. Takımla parasal ilişkisi bitince o kanal benim bu kanal senin gezip benim tutkularıma küfür eden adam Galatasaraylıya uymaz arkadaş. Bunu hala anlamayan varsa anlasın.

Ben yeni Hoca’yı hem futbolu, hem duruşu ve hem de Surinam’lı olduğu için seviyorum. Aslında insanın sadece bir duruşu olması ile sevilebileceğini de biliyorum…

Omurgasızlığın ne benim hayatımda yeri var, ne de tutkularımın içinde yeri olmalı…

Çetin

3 yorum:

hadesperado dedi ki...

Çetin abi, merhaba...

Senin yazılarını röveşata ile atılan gollere benzetiyorum...

Nazmi abi sayesinde, burada okuduğumuz tüm yazılar bizim gibi uzaklardaki insanların duygularına tercüman oluyor, hepsi de birbirinden güzel goller gibi...

"gollerin çirkini güzeli olmaz, sonuçta hepsi de tek sayılıyor" derler ama her zaman atılamayan röveşata golleri bir başka his uyandırır ya işte senin yazıların da öyle abi...

tvlerde "topuz" nidaları eşliğindeki mide bulandırıcı pozlardan, cep teliyle topuz fotosu çeken yöneticimsilerden ve goygoyculuklardan sonra ilaç gibi geldi...

"Aslına bakarsan" diyerek başladığın paragrafla özlediğimiz yazını çok güzel özetlemişsin zaten...

sesimize ses olduğun için teşekkürler...

scapula dedi ki...

Değerli Çetin Abi,

Ben bilemedim bu yazıya ne yorum yapılır, ne denir...

Hele o "Ben kendi adıma..." ile başlayıp "... Olmazsa içim burulur." ile biten kısım var ya; ne desem az. Lütfen abi, daha çok yaz. Tanışmasak da, bir kardeşin olarak senden istirhamımdır.

hrmpasa dedi ki...

yürekten geleni yazana saygılar..eline yüreğine sağlık..bir sabah ezanında ozonu koklama birde böyle kalemi okuma derinlere götürür beni..