Malatya'nın bir köyünde yaşayan tekstilci Osman Korkmaz ve Nevin Korkmaz’ın üç erkek evladı vardır. Büyüğü Recep. Küçüğünü tanıyoruz, Mert. Ortanca Bülent. Aslında Cesur. Yıl 68, Kasım 24. Elleri öpülesi Nevin Ana doğurur ikinci evladını. Osman Korkmaz nüfus memuruna ''Cesur'' der. Nüfus memuru boş boş bakınca ''Bülent'' der Osman Bey, ''Cesur Bülent''. Her nedense nüfus kağıdına sadece Bülent yazmıştır memur. İsmi mi beğenmemiştir, kötü bir anısı mı vardır yoksa günümüz memurları gibi sadece tembel ve ukala mıdır meçhul. Neticede Bülent olmuştur Korkmaz ailesinin dördüncü, sondan bir önceki ferdi. Ailenin son üyesi Mert'in doğumunun ardından İstanbul'a taşınırlar.
Hikayeyi nerede duyduğumu anımsamıyorum. 1970'li yılların başında Edirnekapı’nın toprak sahalarında top peşinde koşturan çocukların kurduğu bir mahalle takımı varmış; Tayfunspor. Bu takımın orta sahasında oynayan ve takıma liderlik eden, maçları organize eden bir çocuk takımın bütün gol yükünü çekermiş. Tayfunspor finale kalmış bir turnuvada. Finale gelene kadar 29 gol atmış bu çocuk, küçücük yaşında civardaki herkes tarafından konuşulur olmuş. Gelgelelim üst üste yenilen 2 gol Tayfunspor'u kupadan uzaklaştırmış, rakip oyuncular ''Ne oldu golcünüze, bir şeyi yok ya?'' tarzı takılmalara başlamış Tayfunspor'un yıldız orta saha oyuncusu Bülent'i kast ederek. Ne bilsinler o Bülent'in yıllar sonra hırsıyla, mücadelesiyle, yenilmezliğiyle dünyaya adını duyuracak Bülent Korkmaz olduğunu? Biri orta sahadan olmak üzere iki gol atmış Bülent, Tayfunspor kaldırmış kupayı. Ne orta sahadan attığı son gol olacaktır bu Bülent'in, ne de kaldırdığı son kupa...
Bülent'in hayatında sadece futbol varmış işte o zaman da. ''Vefa Stadı'nın arkasında'' diye tarif ettiği okulundan çıkar çıkmaz sokaklarda top peşine düşermiş. Futbol dışında tek hobisi uyumakmış Bülent'in. Bir de midesine düşkünmüş, ailesi saklasa bile silip süpürürmüş buzdolabını geceleri.
Şimdi ben bir tanım ve ona uygun sıfat bulamadım bu durumu belirtmek için; okuyucu bu noktada inisiyatif kullanabilir: Florya’ya taşınmış Korkmaz ailesi, hem de Galatasaray Tesisleri'nin karşısına. Oranın adı Metin Oktay Tesisleri değilmiş tabii o zaman. Tesisler bugünkü görüntüsünden çok uzakmış, birkaç küçük bina ve geniş bir arsadan oluşuyormuş. ''Koskoca Galatasaray bir arsada mı çalışıyormuş?'' demeyin, antrenmanlar zaten Mecidiyeköy'de yapılıyormuş. Gelgelelim Bülent 11 yaşına bastığında Florya'da seçmeler yapılmış. Zaten Galatasaraylı olan Bülent'in ayağına fırsat gelmiş artık. Koşa koşa katılmış seçmelere. Antrenmanın başında çocukların arasındaki kalecileri görmek istemiş rahmetli Salih Bulgurlu. Bülent el kaldırmış futbol oynamaya başladığı ilk zamanlardan, muhtemelen yaşı küçük diye kaleye geçmek zorunda kaldığı günlerden kalma kaleci kazağıyla. O günlerde iyi de kalecilik yapmış aslında Bülent, ama yetenekli olduğu tek bölge kale olmayınca takımının, Tayfunspor'un, yıldız futbolcusu pozisyonuna terfi etmiş. Neyse, bizim Bülent farkında olmasa da onu önceden izleyip beğenen Salih Bulgurlu Hoca'sı çatmış kaşlarını Bülent'e. İndir demiş o elini, ''Sen kaleci değil, orta sahasın.'' İşte o gün başlamış Bülent Korkmaz'ın dünyada eşi benzeri çok az bulunan Galatasaray kariyeri.
Daha 16 yaşında Galatasaray Genç Takımı'nın katıldığı ve finalde Leverkusen'e penaltılarla yenildiği bir turnuvanın ardından Bayer Leverkusen'den transfer teklifi almış. Gitse 16 yaşında yurtdışına transfer olan ilk Türk futbolcu olacak ama o daha sonra hep yapacağı gibi reddetmiş teklifi.
İlk defa geçen yıl kaybettiğimiz Jupp Derwall tarafından A Takım'da oynatılmış. Ardından Mustafa Denizli Avrupa maçlarında oynatıp ligde sürekli yedek soyundurmuş Bülent'i. Bugün Avrupa Kupaları'nda çıktığı toplam maç sayısı Beşiktaş'tan fazla, Fenerbahçe'yle başabaş olan Bülent, ilk Avrupa Kupası maçına 1988'de Rapid Wien karşısında çıkmış. Ardından gelen Monaco maçlarında zamanın en büyük yıldızlarından Fofana'yı tutmakla görevlendirilmiş ve ona nefes aldırmamış.
Sert futbolcu olarak tanınsa da, 25 senelik Galatasaray kariyerinde yalnızca beş kırmızı kart görmüştür, ki diğerlerini hatırlamasam da biri hakemi alkışlamaktan gördüğü iki sarı karttandır. Bununla birlikte sahaya yüreğini koyduğu için agresiftir, haksızlıklara karşı tahammülsüzdür. Cesurdur. Yürektir.
Daha anlatılacak yüzlerce yönü var Bülent'in. Hagi'yle oda arkadaşlığından mı bahsedeyim, kızlarını Florya'da büyütmesinden mi yoksa düyanın en iyi futbolcularını markajla yıldırma politikasını futbolu bırakana dek sürdürdüğünü, koleksiyonunu genişlettiğinden mi?
Taraftarın taptığı, Avrupa'nın ''Boğazın zırhlısı'' lâkabını taktığı büyük bir Galatasaraylı. Hırsıyla, azmiyle, liderliğiyle bir ekol. Bir kulüpte en uzun süre oynayan Türk futbolcu. Yani Türk futbolunun tek ''Bayrak Adam''ı. Türkiye'de hiçbir futbolcunun ulaşamadığı ev ulaşamayacağı bir kariyer. 8 Türkiye Ligi şampiyonluğu, 6 Türkiye Kupası, 5 Cumhurbaşkanlığı Kupası, 2 Başbakanlık Kupası, 6 TSYD Kupası, 1 UEFA Kupası, 1 Süper Kupa ve Dünya Kupası 3.lüğü...
Ne var ki bunları tek tek konuşmak yersiz aslında. Çünkü Bülent deyince sadece duygulardan bahsetmek gerekiyor bazen. Babamı nasıl seviyorsam, Hagi'yi nasıl seviyorsam, öyle seviyorum işte Bülent'i. O Galatasaray'ın ''Bayrak Adam''ı. O hepimizin ''Büyük Kaptan''ı. O ömrünü Galatasaray'a adamış bir cengaver. O Cesur. O Korkmaz. Bülent Korkmaz, yerin dolmaz.
22 Mar 2008
Büyük Kaptan
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder