4 Eki 2013

Pirlo- Teslim Ooool!- Drogba- Ateeeeş! Juventus 2-2 Galatasaray

Tercüman Mert'e ya da malzemeci Veli'ye sordu Mancini. Bu takımın açıkları kimler? Saydılar; Bruma, Aydın, Amrabat. Peki Riera? Efendim o sol bek. Hasssss, sizin bildiğiniz futbolun amk.

Esastan değil, usulen, belki de bir maçlığına Riera sol bek oynamıştı. Oynayış o oynayış. Sol açık performansında da homurdanan taraftar için ilaç gibi geldi sol bekte iyi oynayan Riera. Aman kimseler duymasın, idare edelim, nasıl olsa, Hakan Balta vur eline al ekmeğini sesini çıkarmaz, isyan etmez. Biraz da Hakan Balta sevmeyenleri örgütledin mi, ballı ekmek kadayıfı. Şükredelim penaltıyı kurtardıktan sonra kaleye sürekli Melo'yu geçirmediler.

Maç kadrosunu görünce, Galatasaray'ın başında uzun yıllardan sona bir teknik direktör olduğunu,ilk maçta gördük. Yensek, yenilsek de aynı şeyleri söyleyeceğiz. Çünkü bu maç, bir dakikada yenilebilir, bir dakikada yenebilirdik.

Drogba, Sneijder, Burak üçlüsü, meşhur ilk okul hikayesindeki, kurt, kuzu, ot gibi. Bu 3 ü aynı anda aynı, kayıkta bulunamaz. 3 ünden birini oynatmayacaksan, bir birini yemeyecek 2 yi sahaya sürecek bir hüner ortaya koyman gerekecek eğer Hocaysan. Burak'ı oynatacaksan, gol atmasını bekleyeceksin, hele son maçlardaki karavanaları saydıysa, Mancini, Burak'ı sahaya sürmek için, her hangi bir maçın kopmasını bekleyecek.

Riera maça sağ açık başladı, sol bekimiz de uzun bir aradan sonra bir büyük maçta, sol bek vardı. Bruma her iki kanatta oynayabilen, 19 yaşları itibarıyla kıyaslandığında, hem Ronaldo'dan, hem Ribery'den çok daha iyi olduğunu şu kısa zamanda ispatlamış olmanın güveniyle sahaya sürüldü. Mancini, kafadan Riera'yı sağa göndererek, Juventus'un beklerinin suni dengesini bozmak istemiş olabilir. Nitekim bir müddet sonra, Riera sahanın, sol açık metre karelerinde boyunu gösterdi. Sahanın sağ tarafına belki de hayatı boyunca sadece korner, serbest vuruş kullanmak üzere giden Matador, belki de uzun zamandır geride, savunma oynamanın dezavantajını yaşadı. Açık olarak etkili değildi, baştan dedik ya, uzun zamandır Hoca seyretmediğimiz için biz de maymuna döndük. Belki de Hoca, önde bizim anlayamayacağımız bir görev vermiştir. Her durumda büyük bir oyun oynamadığını söyleyebiliriz, Hoca da aynı görüşte olmalıydı ki, açık sandığı Amrabat'la değiştirme gafletine düştü.

Hepimizi korkutmuştu, Aydın'ı oynatacak sandık. Bu 3 günde futbolunu seyretmiş olamaz, olsa olsa, muhasebe kayıtlarını istemiş, transferinin kaça mal olduğunu sormuş, büyük meblağları görünce de adam sanmıştır. Keşke Aydın'ı soksaydı, belki de antrenmanlarda denediği Aydın için taraftar siteleri ne yazmış acaba diye birine okuttu, son anda tırstı, ilk maçtan taraftarla papaz olmaktan korktu.

Ama Semih'i uzun yıllardan beri seyrettiğini, tanıdığını da hepimize söylemiş oldu. İstediği takımı sahaya çıkarma hakkı olduğu maçta, elindeki 4 stoperden, Semih'i kafaya yazdı. Bunun dışında, yenilseydik bile, kadroyu tanımıyordum mazeretini ben kabul etmezdim. Akhisar'la oynasa kabul, hele Juventus'la oynuyorsa, artık tanıması gereken kendi takımı değil, oynayacağı takımdır. Juventus'u tanıyor musun kardeşim? Evet, o zaman buyur maçı oyna. Kadrodaki isimlerin, ilk maçtan pek önemi yok, önemli olan çıkardığı takıma nasıl top oynatacağı, nasıl bir dizilişle sahada olacağıydı.

Grande ile kıyaslamayı ilk ve son defa bu maçta yapacağım. İlerde 2 adam oynatmakla, hücum oynuyorum ayağını ben hiç yemedim. Drogba-Burak oynadığı zaman, Burak'ın it gibi koşmaktan dermanı kalmıyordu, gol postta. Burak en önde oynadığından da Drogba gereksiz koşularla enerjisini harcıyordu. Mancini, futbolculardan maksimum verimi nasıl alırımın planlamasını çok iyi yaptı. Klasik büyük bir İtalyan takımı, kafa kafaya oynayacağı maçı nasıl oynuyorsa, biz öyle oynadık. Topla, daha çok Juventus oynuyor gibi görünüyor, pozisyon, delik bulamıyor, top bize geçince de, garanti paslarla, gedik arıyorduk.

Maç köprüde karşılaşmış iki keçinin düştüğü duruma döndü. Biri hayatına mal olacak bir hata yapacaktı. Maksat o hatayı yapanın cezalandırılmasıydı. Ve hatayı beklediğimiz keçi yaptı, celladı Burak olamazdı. O pozisyonda Burak olduğunu düşünün bir an. Milyonda bir gol şansı olamazdı. Allah affedebilirdi, ama Drogba affetmedi. Torino'daki köşedeki Büyük Galatasaray taraftarına meşaleyi yaktırdı. Galatasarayın yabancı kalelere yolladığı 350. goldü, Şampiyonlar Liginde de Drogba'nın 41.si

Mustafa Kemal, Conk Bayırı'nda ne ise büyük maçlarda Melo odur. Kahramandır, ruhtur. Futbolcu ötesidir, isyan bayrağını taşıyandır. Eminim ki, oradan yenilgiyle dönmeyeceğine büyük yemin etmiştir. Ben, Juventus, ve Brezilya Milli takımının ön liberolarını çok merak ediyordum. Birini gördüm, Melo'dan daha iyi bir ön libero nasıl olur görecektim. Bekledim Vidal ne zaman uçacak diye? uçmadı, acele etme lan dedim kendi kendime, başka hüneri vardır. 3 bacağı var mı diye dikkatle baktım, yoktu. Belki, 300 km hızla şut çekiyordur dedim, kaç kere pozisyon geldi, şut çekmedi. Yüksek atlamacıdır, 3 metre kafa topuna çıkar diye bekledim, palavra. Mustafa Sarp gibi bir sıvı salgılıyordur en kötü ihtimalle. Yanına yaklaşan, topu bırakıp kaçıyor, belki o yüzden Melo'yu kovup, kendisini oynatıyorlardır. Olamaz.  Afrikalı olsa bir derece anlardım, adam büyücüdür, takım sıkıştığı zaman devreye giriyordur, o da değil. Bir hsssk, lan daha çektim. Sizin gibi hocaları, bizim buralarda şehir şehir dolaştırıyorlar, kovulan hocaların yerine atıyorlar dedim ve Melo konusunu kapattım. Şükretmemiz lazım, Juventus'a iki defa şans geldi, salaklığından dönmesi için, salak değil aptalmış da, sayesinde Melo, bizim takımda  Savaş Tanrısı olarak görev yapıyor.

Amrabat adlı beyin özürlüsü, az daha her şeyi berbat ediyordu. Juventus umudu kesmiş, şans golü peşindeydi. Planlı bütün kombinasyonlarına Galatasaray cevap veriyordu. Muslera kendisinden çok emin bir maç çıkartıyordu. Yüksek topları topluyor, başka kalecilerin artistik suplajla kurataracağı topları ayakta kalarak tutuyordu. Bir de şu 10 saniye kazanacağım diye vakit geçirmelerine son verse, benim gibi kusur arayıcı taraftarların tamamından kurtulacak. Penaltı golü, ölüyü diriltti. 2000 Galatasaraylının susturduğu İtalyan'lara can suyu oldu. Bizim takım da, haksız yediği penaltı gölünün moralsizliğiyle, beraberliğe razı mı olalım, galibiyeti mi arayalımın kararını veremeden, bir anlık hava topu gafletiyle, Eboue ayısına yıkacağım golü yedik.

Galibiyeti kutlamak an meselesiyken yenik dönmek vardı Torino'dan. Galatasaray'ı yurt dışı statlarında çok seyrettiğimden, yenik takım tribününün ruh yapısını çok iyi bilirim. Buradakileri, bizi, o büyük 2000 kişi haricindeki Galatasaraylıları düşündüysem şerefsizim. Hadi be Drogba dedim, oradaki aslanları bir birleriyle kucaklaştır, oradakiler savaş ve zafer naraları atsın.

Allahtan umut kesilir, Drogba'dan kesilmez, sanki Peygamper'di, göğe çıktı, kafayı koydu topa, Selçuk'la, Umut'un siluetini görmüştü, arkadaki gözleriyle. Kafaya çıkarken gözünü yumduğunu sanmıyorum, Selçuk son bir hamleyle, Umut'un işini daha da kolaylaştırmak istedi, gerek de yoktu, Umut, Buffon'u indirdiğinde biz hepimiz Bulut olmuştuk. Hepinize teşekkürler oradaki aslanlar.

Bu maçın benim için unutulmayacak anı, attığımız goller değil. Durum deplasmanda Juventus'la, yani bizim bir numaralı spor düşmanımızla, beraberliği sağlamışsın, maçın bitimine 2 dakika var. Hem penaltı pozisyonunda, kendi alanını boş bırakarak( Hakikaten o an neredeydi hatırlayan var mı?) geri zekalı Amrabat'ın ceza sahasında bodoslama dalmasına sebebiyet veren, hem de Pirlo'nun içeri cillop gibi kestiği topta kafayı vuracak olan futbolcuya en yakın futbolcu olan Ayı Eboue yerde yalandan yatıyordu. 2 sene önce ilk ben tespit etmiş, yazmıştım. Anadolu'da bir köyde gezinse, öküz toslasa yere yıkılmayacak ayı, artık temas bile değil, nefes rüzgarından yere yıkılıyor. O anda pozisyonun ne olduğu, topun nerede olduğu hiç önemli değil, adam yere yatıyor. Ve Şecu gelip kalk lan ayı, diye fırçalıyor ya. Kalk lan, adamlar şoktayken son bir hamleyle 3. yü atalım dedi ya, Şecu'ya ilk gördüğüm andan beri olumsuz yaklaşan ben, artık ilk 11 e koyuyorum. Adammışsın lan sen, Galatasaray sporcusu işte budur. Önce adam olacaksın, akıllı olacaksın, gerisini, başka bir Adama, başka bir akıllıya bırakacaksın. Şecu bu maç itibarıyla Galatasaray'ın ilk yabancı stoperidir. Hamit iyileşene kadar Sabri sağ bektir, sahtekarlara bizim takımda yer yoktur, ama tribünlerde kombine koltuk vardır. Eboue de yatarak maç seyredip, bizi bunalıma sokacağına, kontratı bitene kadar İstanbul maçlarını çekirdek çiterek oturarak seyredebilir.

Maçtan önce umutsuz olduğumu yazmıştım, ama inanın maç saati yaklaştıkça, umutsuzluk, yerini bam başka hislere bıraktı. Koştum, yetiştim, futbol kumar baronlarını yenmek için Galatasaray'a bahis bastım. Yine kaybettim parayı, ama Galatasaray'ı hiç bir zaman, hiç bir maçta kaybetmedim. Aslolan gerçekten Galatasaray'dır. Dün gece bir kere daha imtihan verdik. Ve bir kere daha Galatasaraylılık kazandı. Ne yapıyorsak, ne yazıyorsak, Galatasaraylılıktandır

Galatasaraylılık; Teslim ol çağrısına, ateşle karşılık vermektir.





4 yorum:

Adsız dedi ki...

çok güzel yazıyorsun abi :)

Adsız dedi ki...

Chedju kosnunda senle hemfikirz üstad.Hamit Riera'nın yerinde oynar..
Anadolu takımlaryla oynarken bu kadar bilinçli ve ne yaptğnı bilen GS görmemiştim..
Hoşgeldin Mancini.
Mesutişçi(sembolist)

Adsız dedi ki...

abi ellerine sağlık süper yazı. maçtan önce ankara'da patatez edecez bebeleri diye bağırıyodum sokakta. olmadı ama çok ümitliyim takımdan.
Galatasaraylılık; Teslim ol çağrısına, ateşle karşılık vermektir.

Unknown dedi ki...

Nazmi abi harika bir yazı olmuş, eline sağlık.