22 Şub 2013

Savaş Ey Şir-i Jiyan; Galatasaray 1-1 Schalke 04

Kuralar çekilip Schalke bize çıktığında çok sevinmiştim. Bayern Münih çıksa yine sevinirdim. Eleme ihtimalimiz fazla diye değil, Galatasaray, daha fazla insanın gündemine gireceği, daha fazla taraftarın deplasman maçına gitme, seyretme ihtimalinin ve dolayısıyla biraz daha  fazla çocuk Cim Bom diye bağıracak olduğu  içindi. Yoksa ben Galatasaray'ın guruptan çıkmasını başarı olarak görenlerden değilim. Bu kadar büyük bir takım son 16 ya kalabilmek için muhtemel takımlardan en kötüsünü çekmek için şans faktörü fazla olan yöneticisini kuralara göndermez, çekerse de sevinmez. Eminim ki oynayabileceğimiz takımlar içinde en kötüsü maçtan önce bile Schalke değildi. Takım büyüktü, hatta dün Barca'yı yenen, muhtemelen eleyecek olan Milan'dan bile büyüktü. Her iki takım futbolcularını sivil elbiselerle Çin'in Tienenman meydanında gezdirsek, hangi futbolcuları daha çok tanıyan çıkar diye test ettirsek ne demek istediğim anlaşılacaktır.

Galip gelinen lig maçından sonra hiç kimsenin dikkatini çekmedi. Ligin en kötü zeminli stadında biz oynuyorduk. Maçtan bir gün önce Schalke idman yaptıktan sonra, zeminin bir görüntüsü vardı. Dehşete kapıldım, bizden bir hocanın da gidip zemini kontrol ettiğini sanmam. Hele takımlar ısınmaya çıktıktan sonraki görüntü vahimdi. Ünal Başkan bana demiş olsaydı ki,''şu kadar paramız var, Drogba'yımı getireyim sahayı halı mı yapayım'' deseydi, kesin sahayı yapın derdim. Bu kadar büyük takımı, bu kadar büyük futbolcuları bu sahada oynatmaya mecbur bırakmak, ne yaparsak yapalım daha uzun yıllar alaturkalığımızdan vazgeçmeyeceğiz anlamını taşıyordu. Her iki takımda aynı sahada oynadı diyenler çıkar, aynı şey değil, biz daha çok maçı isteyen, dolayısıyla daha iyi futbol oynamak zorunda olan, hatta daha iyi futbolcuları olan, daha iyi sahaya mecbur olan takımdık.

Galatasaray taraftarı son yılların en büyük maçına çıktı. Şanına yakışır yoğunlukta, görsellikte, ve desibel rekoru kıran avazıyla, tribünlerini doldurdukları stadın adını cehennem diye bir kez daha yazmak için hazırdı. Galip takımın taraftarı olmak ne güzel bir durumdu. Büyük Galatasaray taraftarı Israfil'in borazan sesini duyar duymaz kükredi. Boşuna cehennem bekçileri denmemişti adına. Taraftar dediysek oraya gelen 52.000 kişinin tamamı böbürlenmesin. Karıncayı incitmeyiz demişsek hamam böcekleri durumdan vazife çıkarmasın. Bizim taraftar dediğimiz onlarca örneğini veren Büyük Ali Sami Yen taraftarıdır. Yeni oluşmuş 30.000 kişinin taraftar olabilmesi için belki bir Avrupa kupası daha yetmeyebilir. Takım beraberlik golünü yedikten sonra susan, kişisel olarak ayrı ayrı Drogba dahil bütün futbolculara edilen küfürle, tezahürat sesini homurtuya dönüştüren, futboldan, futbolcudan anlamayan, geri dönüş yaptırma olasılığı olmayan yığınlar değil benim taraftar dediklerim. Yeri geldi, iddia ederim Real Madrid'e 2-0 yenik gönderdiğimiz takım Arena'da olsa  biz bırakın o destansı geri dönüşü, takımın çoğunu ikinci yarıya çıkarmaz, hezimetle kaybederdik.

Galatasaray ilk 11 i, hepimizin beklediği gibi oyuncu gurubu içerisinden sahaya çıkan en tecrübeli, en büyük ilk 11 di. Kalesinde kıta şampiyonu olmuş kalecisi, 2 Avrupa Şampiyonu olmuş, 2 si final oynamış oyuncusu, tarihin en büyük İspanya milli takımın sol açığı ile oynayanı oynamayanıyla bu düzey maçları sıradan maç gibi oynama geleneği olan futbolcularıyla mutlak favoriydi. Galatasaray son 13 senenin en büyük maçına çıkıyordu çıkmasına da, oynayan futbolcuların çoğu açısından durum böyle değildi. ne vardı ki bu maçta o kadar büyütülecek, çıkacaklar sıradan bir maçı oynayacaklardı. Beklediğimiz 11, gayri mevcut(Sabri dahil) sahadaydı ama diziliş olarak Sarı Ejder sol açıkta oynuyordu. Bildiğimiz kadarıyla kendisini en uçta, sol tarafta pek görmemiştik. Bizim kenarımızda da büyük maçların İmparatoru vardı, bir bildiği vardı elbet dedik, olanca gücümüzle yüklendik. Tay Burak, Parçalı Fil, Sarı Ejder'den oluşan forvet hattı, savunmaları ürkütmeyecek gibi değildi. İlk dakikalarda çok dikkatli oynayarak, bir kaza golü arayıp seyircinin nefesini kesmeyi planlıyorlardı. Ta ki tahminlerimiz doğru çıkıp, ürken savunmadan topu Sneijder kapana kadar. Topu Drogba'ya aktardı, kendine has tek pasıyla Profesör Selçuk'u gördü. Selçuk topu  Tay Burak'a aktardığında top, ustalara değdikçe sanki zevk alıyordu. Krallara layık bir topukla önüne düşürdü, düzeltti Burak. Mıhladığında, bir süreliğine cehennem hayatının nasıl olduğunu yabancı spikerler kendi vatandaşlarına değişik dillerle aktarmaya çalışıyorlardı.

Golün referans gösterisi bittikten, taraftarın 3 lüyü rahat çekmesini sağladıktan sonra takım 2 ci golü aramaya erken başladı. Nefes almalarına bile izin verilmemeliydi. Drogba sol taraftan topla buluştu. nasıl vuracağını kim bilebilirdi ki. Kaleciden dönen topa en yakın Galatasaray formasının içindeki futbolcu Hamit'ti. '' ben şansa inanmam'' dedikçe Futbol Tanrıları cezayı kesiyordu. Üst direk adlı bir melek, Hamit'in gol atmasını istemiyordu. Olsun du, vamos bien di iyi yoldaydık. Rakip fırsat buldukça, iyi çıkarak hem de dersini iyi çalışmış vaziyette Riera tarafından geliyordu. Hamit'in büyük maç tecrübesi, Sabri'nin beklenmedik formu sağ tarafımızı no pasaran yapmıştı. Henüz çerçevemize top gelmemişti. geldiğinde ne olacağını en iyi ben biliyordum ama bu maç farklıydı be kardeşim, değilmiydi yoksa? Bir keresinde kafalardan seken topa direk dibinde iki Schalke futbolcusu felç geçirmiş dokunamamıştı. Bir keresinde de Asimo az daha çerçeveyi bulup beraberlik golünü atıyordu.

İlk yarı bitti bitiyordu, 15 dakika nefes alalımdı. Dani çok gördü, çok rahat pozisyonda topu kaptırdı. Bu birinci aptallığımızdı bu maçta. Hataya lafım yok, ama futbol aptallığına dayanamıyorum. Dani'nin kaptırdığı topu tek pasla Riera tarafına yolladılar ve Riera adamla beraber müdahele edebileceği noktada koşmaya başladı. Sarı kart sınırındaydı, belki sarı kart almaması için uyarılmıştı. Belki kendisi formayı kaptırmamak için adamı indirmedi. Popescu olsa indirirdi, bu gün bayağı andık o unutulmaz geri dönüş maçında durumu 3-2 ye getiren Galatasaray'ın zaferine limon sıkmamak için kendi Avrupa maçı kariyerini bitirip 3. gole mani olmuştu. Riera büyük ihtimal gol olacak pozisyonda müdahale etmemeyi tercih edip rakibi sağ çaprazdan vurmaya zorlayıp, gerisini Muslera'ya bıraktı. Semih'in duruş ve kademe hatası vardı. Topla kaleci arasına girmenin alemi yoktu. Arkadan gelen adamı kollasa, şuta zorlayacak, çaprazdan atılacak şutu da kaleci kurtaracaktı. Tamam, Dani bir aptallık yapmıştı yapmasına da geride kalan 3 kişi büyüklerse kurtarsalardı. Ne yazık ki klasik değişmedi, çerçeveyi bulan topa geçmiş olsun du, Dani'yi ipten alamadılar. Korkarım bundan sonra Gökhan Zan'ın sakatlanmasını bekleyeceğimiz maçları izleyeceğiz, yazık oldu.

İkinci yarıya Grande hamleyle başlayacaktı, bilirdik. Riera gole mani olamadığı içindi belki, sol tarafa sanki Sneijder'den daha faydalı olacak diye Amrabat'ı, kafası kesik tavuğu aldı. Amrabat'ın tek isabetli pası rakibe gitti, Dani kadar şanssız değildi Amrabat, gol olmadı pozisyon ve balık hafızalılar da nasıl olsa unutur giderdi. Maç ortada geçiyor, sonradan oluşmuş taraftar maçtan düşmüştü. UltrAslan taraftarı maçtan bağımsız gırtlağını parçalıyordu, takım 2. yi bulmak,2. yi yememeyi de garanti alacak bir futbol oynuyordu. Dayanılmaz bir dikkatle en azından bir aptallık daha yapmak istemiyordu. Ne mümkündü, Drogba topu sökmüş, Burak'la beraber kaleciyle burun buruna kalmıştı. Burak'ın yarım metre ofsaytta pas isteyeceğini nasıl tahmin etsindi. Ama işte golcü bencilliğine bürünmüştü Tay Burak. Ronaldo'yu kovalayacaktı. Bu bencilliği ile, Drogba'nın indirdiği topa, golden daha net pozisyonda vuruş ihtimali varken aceleye getirip kötü vurmuştu.

Son hamleler yapılıp, Burak'la Umut'un birlikte oynadığı dakikaların nasıl geçeceğini çok iyi bilen ekabir Galatasaray taraftarları, artık maçtan çok metroya nasıl yetişeceğini düşünmeye başladı. Ah lar, vah lar, sitemler, küfürlerin toplamı homurtularla maç bitti. Acaba her şey bitmişmiyidi. Muslera'nın yaptığı aptallığı da zapta geçirerek maçı noktalayalım. Bu kadar üst düzey olduğu söylenen bir kalecinin bu kadar aptalca sarı kart almasını da kendisine büyük diyenlere havale ediyorum.

Her zaman söylemişimdir, Galatasaray'dan beklentimiz her maçı kazanma ihtimalini, eleme ihtimalini son düdüğe kadar taşımalarıdır. Gerisi maçtır 3 ihtimallidir. Bu Galatasaray, çok da iyi oynamadığı maçta bu ihtimali taşıdığını bizler göstermiştir. Almanya'da oynanacak maç da 3 ihtimallidir. Hatta bana göre oynadığımız maçtan çok daha iyi oynayacağımızın garantisini veririm. Çünkü Galatasaray karakteri, aslan karakteridir. Yaralandığı zaman, kaybedecek bir şeyi olmadığı zaman neler yaptığını futbol tarihi defalarca görmüştür. Birini daha göreceğinden şüphem yoktur. Yüreyedur, Galatasaray, sevmeyenlere inat, bir tur daha atlamak için.

Hiç yorum yok: