1 Kas 2012

Mazot Cafe; Kralın Golü


Büyük Galatasaray'ın, Ege'li Büyük Taraftarı,
Galatasaray'ın bir büyük maçı vardır akşam. Alsancak sokaklarında sessiz ve kederli yürürsün. Yüzün sarı kırmızılı atkılarla örtülüdür. Canın Kordon'u inletmek ister. Galatasaray'ın anlına yazdığı kader marşını haykırırsın. Çok uzaklardasındır takımından. Hüzünlenirsin, Nevizade'de demlenip, Beyoğlu'ndan gırtlağını parçalayarak Taksim Meydanı'na akmak istersin. Belli belirsiz sokaklardan biriken renkdaşlarınla metroya binip, istifli vagonlarda nefessiz kalarak Sanayi Mahallesi İstasyonunda inmeyi hayal edersin. Bir çocukluk çığlığı kıvamında şarkılar söyleyerek Seyrantepe aktarmasıyla, keşke Aslanlı Yolda olsaydım dersin. Bir an önce kendini atmak istesin Arena tribünlerine, bağırmak istersin delicesine. 
Gümüşsuyu'ndan aşşağı süzülerek gidilen İnönü Stadı maçlarını yaşamış olanların sabahlama günlerini anımsayarak, ağlayarak söylediği tribün bestelerinin mottosuna sadık kalarak, ''Cim Bom Bomum benim'' türküsünü söylemek istersin özlemle, gözlerinden yaş süzülerek. Ali Sami Yen Kapalısının aziz hatırasını yad etmek istersin. Nice büyük maçların kalesinin, cehennemin diğer adının olanca hatırasından beslenirken, günümüze taşınan mirasın yükünü omuzlarında hissedersin. Sirozlu ciğerlerine inat, giden her sevgilinin ardından el sallayabilecek kadar gururlu duran Göztepe çocuklarının isyanıdır bu. Tribünlerde olamazsın, gidecek yer bulamazsın.
Yense de büyük yenilse de büyük takımının maçından sonra, sonuç ne olursa olsun bir mekan ararsın. İstanbul'da olsan işin kolay, Hasnun Galip Sokağı'na atarsın kendini, yenmişsen zafer, yenilmişsen keder naraları atarsın kafan bir dünya. Sonuç ne olursa olsun şişenin dibinde Galatasaray'ı görmek isteyen romantik taraftar olmak istersin. Her tribün emekçisinin kısa hayatıdır bu, sen de yaşamak istersin.
Güzel İzmir'imizin güzel insanları, büyük taraftarları; Evet yürüyoruz sessiz ve kederli , nüfusta Gül Baba'ya, Mekteb-i Sultani'ye kayıtlıyız hepimiz. Tribünlerde olsak da olmasak da pek önemli değil, Galatasaray, Galatasaraylıyım diyenlerin mekanlarında sızanlarla biraz daha büyüyecektir elbet. Rakı aynı rakı olduktan sonra, Galatasaray'ı seyredememeye katlanabilirsin. Tribünlerde tepinemesen bile, mezesiz rakıyı, bol tütünle tüketerek titrersin. Platonik bir konsamatrise bile razı olacağın an gelir. Başın derde girdiğinde sığınacak bir dost eline itiyacın olur. Paran biter, mazotun kalmaz ama gidecek çok daha yolun vardır. Eski bir tanıdık arar, vişneye çalan koyu kırmızıya, turuncudan iz taşıyan tok bir sarıya tutunmak istersin. Ayakta duracak halin yoktur, maçın son dakikalarıdır bir gol daha atmak istersin. Atamam sanma atarsın. Haydi koş, durma, içmediğin, Galatasaray'ı düşünmeden geçirdiğin günü ömürden sayma. BURADAYIZ! 
Burası, senin başşehrin MAZOT CAFE'dir. Efsanen, Kralın, Tanju Çolak'ın divanıdır. Egeli Galatasaraylıların içtima noktasıdır.
Gecenin köründe bir türlü sonlandırılamayan alkol seanslarının, sabah 05.00 vaktine vururken akrep ile yelkovan , son deminin son dublesinde ; ''boşver be oğlum, hayat güzel. rakı var, Galatasaray var, MAZOT var'' diyebilen Alsancak'ın berduş filozoflarından birisin artık.. 

Hiç yorum yok: