21 Eyl 2012

Galatasaraylı Gözüyle; Fenerbahçe 2- Marsilya 2

1907 Derneği'nin davetlisi olarak maça gittim çocuklar. Ayrıca Fener forması da hediye edildi ama korkmayın giymedim tabi ki. Yıllarca tribünlerin cefasını çekmiş profesyonel taraftar olarak, böylesi lüküs bir tribünde Fener maçı bile olsa sefa sürmek bayağı heyecanlıydı. Bir sezon için 5.000 dolarlık bir sunuya, istekli bulunuyorsa bizim gibi cefakar taraftarların sayesindeydi elbet. Etraf yüzlerce, binlerce Fenerbahçe formalılarla doluydu. Hayatını sarı kırmızı renkler arasında geçirmiş biri olarak, bu iki güzelim rengi koskoca bir stadyumda görememek bayağı garibime gitti. İnsan canlı olarak böylesi ortamda bulununca bayağı bir garip oluyor, hiç bir Fenerbahçeliye dalaşmak gibi bir şey de içimden asla geçmedi. geçse ne yazar demeyin, her halde bizi oraya davet edenleri ayıplayacak bir şey yapmayız. Saha manzaralı restoranda döner yemek, neskafe içmek, önünde televizyon olan son derece rahat ve geniş koltuklara kurularak maç seyretmenin tadında ilk defa bir Fenerbahçe maçı yazacak olmanında bir garipliği vardı üzerimde.

Fenerbahçeye gönül verenler, geçen sezonun son maçındaki üzüntülerinin cezası henüz biterememiş olmanın hasretiyle, takımını özlemiş, yoğun ve coşkulu bir şekilde tribünlerdeydi. Maç başlamadan önce başlayan tezahüratları, maçın son saniyesine kadar aralıksız sürdü. Zaman zaman gözlerimi, okul tarafındaki kale arkasından alamadım. Bizim söylemediğimiz tezahüratları söylüyorlardı. Ancak tezahürat oynanan oyundan bağımsızdı. kaleleri abluka altındayken atkıları açmışlar Samanyolu'nu söylüyorlardı. Maç kopmamışken karşılıklı tezahüratları uzun süre devam etti. Zaman zaman sahaya gaz vermek için yaptıkları büyük tezahüratlar, takımın oyununa bir katkı yapmadı. Yapılan tezahüratlardan artı eksi etkilenecek iki oyuncusu vardı zaten. Biri Volkan diğeri Aleks'di. Örnek verirsem 50.000 kişinin Caner'e küfür etmesiyle, olumlu tezahürat yapması arasında Caner için hiç bir fark yoktu. Aynı şekilde taraftardan etkilenmeyen, ekstra 1 metre bile koşmayan Mehmet Topal, Mehmet Topuz gibi oyuncular sahadaydı. Hepsinden önemlisi Hocaları da aynı duygusallıktaydı. 3 kişi istifa diye bağırdı diye gitmişti Fatih Terim, maç bitiminde Migros tribününün ''Aykut istifa'' diye bağırmasının Hoca için hiç bir hükmü yoktu. Ya da Hoca öyle sanıyordu, taraftarın göz bebeğini, üstelik iyi oynarken, üstelik harika bir gol atmışken oyundan alırken, kendi mezarını kazdığının bile farkında değildi.

Maçın analizine girmeden önce şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu sene Galatasaray Kaptanı, Şampiyonluk kupasını ellemek için son maçın son dakikasını beklemeyecek. Geçen sezon bilinen nedenlerden dolayı aşırı motivasyonla kupaya tutunan Fenerbahçe'nin, bu sezon aynı gazı bulamayacağının garantisini verebilirim. Oyunu daha çok motivasyona dayalı yarım takım Emre'nin yeri, cebi parayla doldurulan yabancı futbolcuyla, veya Mustafa Sarp'ın İspanya Ligi görmüş gamsız futbolcusuyla dolmaz. Hücreleri bir sene daha yaşlanmış, anlamsız bir şekilde tasfiye sürecine girişilmiş ve bu operasyon taraftar korkusu yüzünden yumuşak geçişle halledilmek istenen, Brezilya'ya dönmek için gün sayan Alek'ten de fazla bir şey beklemesin Fenerbahçeli çocuklar. Fenerbahçeli çocuklar diye özellikle yazdım, ne yalan söyleyeyim, Fenerbahçe yenildiğinde ne kadar mutlu oluyorsam, Fenerbahçeli üzülen bir çocuk gördüğümde de içim o kadar parçalanıyor. Bu geceki maçtan da bu duygularla ayrıldım. Yazık oldu kale arkasında sesleri kısılan, gırtlağı parçalanan, meşalelerin barut kokusunu solumuş Fenerbahçeli çocuklara.

Fenerbahçe kadrosunu gördüğümde bir Fenerbahçeli olsam fazla umutlanmazdım. Omuzu yeniden yerinden çıktı çıkacak tedirginliğindeki kaleci Volkan bu maçta kaledeyse, Hoca, büyük bir takımı yönettiğinin farkında bile değil derim ben.  Marsilya adı kulaklara büyük bir Fransız takımı çağrısı yapıyorsa da, benim tanıdığım tek bir futbolcusu yoktu.. Böyle bir takımı da ben ciddiye almam  bile. Demek Aykut hoca çok ciddiye almış, kalelerinde dalga dalga Marsilya akını gelecek hesabını yapmış olmalıydı. Tabi dağları bekleyen korku, sadece 1. kalecisini oynatarak, gol yememeyi planlamaya yetmemiş. En küçüğünden, en büyük takıma kadar olması gereken 4 savunmacıyı saymıyoruz. Önlerinde iki kazma ki- bunlardan Mehmet Topuz bana göre Fenerbahçe'nin en iyi oyuncusuydu- pisliğinde boncuk bulunup milyonlarca yuro indirilerek son dakikada alınan 14 numaralı futbolcu, hücum yapsın diye oynatılan kafası kesik tavuk misali yön problemli Caner'ide sayarsak toplam 9 futbolcu gol yememek için yapılan Aykut Kocaman planının parçalarıydılar. Geriye kalan Aleks ve ileride yanlız Sowboy ile beklenmedik iki pozisyonla gelen 2-0 lık galibiyete büyük takımı yatıran Küçümen hoca olarak kendini medya maymunlarının kucağına atmakla kalmadı, taraftarın ambarına fareyi soktu. 42 yıllık tribün tecrübemle dayanarak söylüyorum, bir Galatasaraylı olarak hiç istemem ama Aykut'un gidişi Allende gidişidir. Keşke gitmese ama 2013 yılını göstermezler.

Tam sahanın en kötü oyuncusu Caner diyecektim arkadaşıma, o anda gol attı. Benim görüşüm değişmedi, toptan kaçan, futbol oynamaktan asla zevk almadığına, işi olmasa topu ayağına asla sürmeyeceğine emin olduğum Mehmet Topal'dan bile daha kötüydü. Golü atan, Marsilya'nın en iyi oyuncusu, Hasan Ali'ye zaman zaman kısmi felç geçirtiyordu. Aykut Hoca, Caner'in yardımcı olamadığını fark etse bile, oyun başında değiştirecek değil elbet, ama saha içinde bir pansuman yapmayı da akıl edemedi bana göre. Golü de Caner'in gelişigüzel vuruşuyla kazandığı için en azından kendisi ben bittim diye çıkana kadar Hoca'nın gözünden kaçmayı başaracaktı.

Fenerbahçe büyük takımdır, büyük takım gibi oynamalıdır. Kendi sahasında sıradan bir takıma karşı bile ileride tek kişiyle oynuyorsa en azından geçici bir süre büyük takım kimliğini dondurmalıdır. Oyun ve pozisyon üstünlüğünü bu kurguyla ancak isminden korkan küçük Anadolu takımlarına kabul ettirebilir. Son saniyede o golü balta Bekir kendi kalesine dürtmese, gerçekler bir süre daha sümen altına atılacaktı. Yıllar önce elindeki maçı vererek elenen Bülent Korkmaz'ı biz derdest etmiştik. Hem de tarihimizin bayrak adamlarından biriydi. Çünkü küçük hocaydı Hiç kimse büyük bir takımı, küçük futbol oynatma hakkına sahip değildir. Oynarsın, hatta kötü oynarsın, hezimete uğrarsın anlarım, futbol 3 ihtimallidir her türlü sonuca katlanırım. Ama maç başlamadan, ben senden  daha büyüğüm, sen bana önlem al demeyen, kurgusunu galibiyet üzerine yapmayan, kendi taraftarı önünde oyun kapasitesini artıramayan, taraftar tabiriyle çökemeyen hocanın, büyük takım kulübesinde işi olamaz.

Oynayacağı diğer takımları tanımıyorum, bu sıradan Marsilya'yı altlarına alamazlar. Fakat son olarak şunu söyleyebilirim, diğer takımlar ne kadar kötü olurlarsa olsunlar, eğer futbol şansları yanlarında olmazsa, bu Fener 2013 yılında bu sezon için Kapıkule'den dışarı adımını atamaz. Bizi ilgilendirmez, hariçten gazeli bu kadar atabildim. İlk ve son defa bir Fenerbahçe maçı yazmaya çalıştım. Çok kötü yazmış da olabilirim, kusuruma bakmayın.

 

1 yorum:

sedinho dedi ki...

Omuzu yeniden yerinden çıktı çıkacak tedirginliğindeki Büyük kaleci Volkan bu maçta kaledeyse, "Hoca, büyük bir takımı yönettiğinin farkında bile değil derim ben. Marsilya adı kulaklara büyük bir Fransız takımı çağrısı yapıyorsa da, benim tanıdığım tek bir futbolcusu yoktu.. Böyle bir takımı da ben ciddiye almam bile. Demek Aykut hoca çok ciddiye almış, kalelerinde dalga dalga Marsilya akını gelecek hesabını yapmış olmalıydı."


Bu yorumdan sonrasını okumadann, bu yorumu yazmaya başladım.. Yazıların okunmaya değmez. Volkan'ın son lig maçı olan Mersin maçında kalede olduğunu bilmeden Fenerbahçe maçına gitmiş olman, benim bir renkdaşımın orada olmaması açısından yazık olmuş.. Kafan güzelmiş güle güle kullan ..