25 Mar 2012

Tek Tek Basaraktan; Galatasaray 1- Trabzonspor 1


MAÇKOSKOP
KADRO:
Muslera
6
Ebu
1
Ufo
-2
Semih
10
Hakan Balta
3
Selçuk
5
Melo
6
Engin
7
Emre
7
Neco
-3
Baros
-5

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
Zurnanın zırt dediği an, Mahmet Battal’ın golü kaçırdığı an diyeceğimi sananlar yanılıyorlar. Fakat yine kelime manasıyla battalla ilgili. Oyuna girerken ki endişesini Terim görseydi, tekme tokat çıkartır eksik devam ederdi. Ben 42 senedir Galatasaray maçı seyrederim, oyuna girerken, sanki ağlayacak olan birine ilk defa rastlıyorum. Rüyasında taraftar olarak bile giremeyeceği stadyumda, koskoca Galatasaray mağlupken oyuna giriyor, maçı çevirmesi bekleniyor. Tam olarak anlatmam gerekirse benim elime kırmızı bir şal tutuşturularak 100.000 bin kişinin seyrettiği boğa güreşi sahasına salınmamla aynı şey.  
-
VARİL:
Milan Baroş; Ekürisi Necoyla beraber yazmam gerekecek. Ama ben Neco’yu Galatasaray futbolcusu saymadığımdan artı eksi oynadığı futbolla ilgilenmiyorum. Baros tam bir Fenerbahçe futbolcusu, yanlış takıma gelmiş. Galatasaray tarihinin en sahtekar futbolcusu. Yalandan yere yatmalar, ofsayttan çıkmamalar, hakemi dolandırmaya kalkmalar. Geçen hafta en ateist futbolsever bile imana geldi. Futbolun tanrısı var, adı Topius. Yalandan ofsayt pozisyonunda yere yatıp, penaltı beklerken dönen topa Topius, peygamberi Cüneyt’e faul çaldırdı. Bizim futbolcuların taş kesildiği anda topu önünde bulan Tay Burak takımı Araf’a gönderdi. İşte cehennem, işte cennet uğraş dur bakalım. Gol atamadığı gibi golü yedirdi. Emekli orgenaral.
-
GLADYATÖR:
Semih Kaya; Aslanlar gibi savaştı. Topun önüne defalarca atlayarak kalenin hedefini küçülttü. Takım cümbür cemaat gireni çıkartma için saldırdığında tek başına kaleyi savundu. Geldiğinden beri en kötü maçını çıkaran Ufo’ya rağmen ikinci golün yenmemesini sağladı. Kusursuz, hatasız bir maç çıkardı. Takımın yarısından fazlasının kötü oynadığı bir oyunda bile bir an olsun maçtan kopmadı.
-
BOROZANCI:
Cüneyt Çakır; Bunu defalarca beyan ettim, benim hakemlerle işim olmaz. Her zaman derim, büyük takımsan hakemi de yeneceksin. Ama bu sefer çok tecrübeli birine denk geldik. Tüm jenerasyonların benim için en kötü hakemi Cüneyt Çakır’a. Adam ilk 10 dakikada takımın kanadını kırdı, yetmedi bir sonraki haftayı düşünerek maçı muhteşem şekişlde regule etti. Hem Galatasaray’ın, hem Trabzonspor’un işini bitirme misyonunu üstlenmişti sanki. Başarıyla gerçekleştirdi. Gol olan pozisyonda faul yoktu. Tek doğru çaldığı düdük, penaltı pozisyonundaydı.
-
BİR SORU – BİR CEVAP:
Hesap makinası lazım mı?
Evet lazım, ama maçtan önce lazımdı. Bu alınan puanın önemi yok. Yenilsek bile play of maçlarına aynı puanla gidecektik. 71 puanımız var, iki maçı alınca 78 olacak. 77 ile farkı yok. Yani bu maçı puansız kapattık hesabı yapabiliriz.  
Not; burada hesap hatası yapmışım, yazıyı değiştirmiyorum, sonradan ekledim, alınan puanın bu durumda çok faydası var.
İMPARATOR:
Sahaya çıkardığı takıma itiraz edebilecek tek bir Galatasaraylı yok. Fakat oyun olarak itirazımız var. Maçın başında oyun üstünlüğünü Trabzonspor’a verdi. Saçma sapan bir gol yedik, tamam suçu da yok ne yapsın? Tek bir adama bağlı oyun sistemi kurmuş ise ki- öyle görünüyor- eyvah çekme zamanıdır. Neco için söyleyeceklerimi çok önce söylemişim, büyük maçın küçük futbolcusu olarak 70 dakika sahada galatasaray’ın vitesini küçültmesine önlem almadı. Önlem diye aldığı, Yiğit ve Battal’ı görünce aklıma geçen seneki takım geldi. Kendime acıdım, bir da körün taşı köre denk gelip de Battal o golü atsa yandık. Seneye Şampiyonlar ligi takımın forvetinde Battal’ı seyredecektik, korku filmi gibi.
-
ORDAKİLER:
Büyük Galatasaray taraftarı, her maç olduğu gibi gırtlağından geleni yaptı. Eminim en az yarısının sesi kısıktır şimdi. Eminim en az yarısının yarısı, annesinden eve gidince fırça yiyecek. Gözünde büyüttüğü, yere göğe koyamadığı takımı, bir anda yapılan değişikliklerle Yiğit- Neco- Sabri-Battal seyretmek zorunda kalmanın travmasını yaşıyor ve ne yazık ki bu maçta da Nevizade Gecelerini söyleyemiyor.  
-
ANALİZ:
Çok tecrübeli bir taraftar olarak maçın başında her zaman dikkat ettiğim şeyi yazarak başlıyorum. Hiçbir zaman ilk 11 i merak etmem. Ben tribünde veya televizyon başında ilk olarak yedek kulübesine bakarım. Benim için yedek kulübesi, oynayan takımın kalibresini ölçmem için en büyük parametredir. Bugün sahaya çıkan takım,her zamanki Galatasaray 11 i, sürpriz yok. Kim olsa o takımla başlar, kimse de takımı merak etmez. Ne var ki ben, oynamayanlara, daha doğrusu sonradan oyuna girecekler baktığımda dehşete düştüm. Tıpkı Mehmet Battal’ın oyuna girerken ki endişesine. Fakat maçın sıkıntıya düşeceğini hesap etmedim. Bir bana, takım iyi ama ilk yarıyı yenik bitireceğiz, oyunu da sonradan oyuna girecekler çevirecek deseydi kavga ederdim. Yiğit, Sabri, Mehmet battal beni kurtaracaksa yenilelim daha iyi.

Takım çökmüş, gol an meselesi. Bala kısmete girmiyor dakikalar tükeniyor, kulübe hareketleniyor. Neco değişikliği tamam, hatta çok geç kalınmış ve hatta bana göre değişikliğe bile gerek olmayacak, oynatılmayacak biri de, diğerleri ne oluyor be Hoca? Sahanın en iyi oyuncusu, bir şeyler yapma ihtimaline en yakın futbolcu Engin Baytar’ı, Hagi’den sonra ileriye doğru çalım atan Emre’yi çıkarıp takımın hücum gücünü Ölüspor derecesine neden indirdin?


Yiğit Gökoğlan’ın en başarılı olacağı alan Muhteşem Yüzyıl dizi filminin seti. O tiple has odabaşı olur, Kırım prensesine kayar. Bu kadar da haksızlık olmaz kardeşim. Eskiden yakışıklı erkekler futbol oynamazdı, gerek yoktu, bütün kızlar zaten peşlerindeydi. Bizim gibi tipsizlerin kız tavlamak için futbol oynamaktan başka çaresi yoktu. 30-40 sene öncesinin futbolcularını gözünüzün önüne getirin, hepsi at hırsızı. Bi düşünün Messi'nin atladığı karıya bakın, futbolcu olmasa sümüğünü atar mı o karı Messi'ye?  Siktir git kardeşim, o tiple sinema artisti ol, şarkıcı ol da bizim futbolcumuz olma. Şaşmaz kuraldır, yakışıklı erkekten iyi futbolcu olmaz. Ben hoca olsam tipe bakarım, bu tiple de Yiğit’i takıma almam.

Tekrar yedek sıralarına dönüyorum, oraya kulübe demek haksızlık 5 yıldızlı otelin lobisi gibi zira. Gözlerim Servet’i ararken, Gökhan’ı Trabzonlu futbolcularla hasret giderirken gördüm. Neşesi yerindeydi, hiç olmazsa diğeri gibi somurtarak oturmuyordu, halinden memnundu. Bir an için dünkü Fenerbahçe maçının yedek kulübesini aklıma getirdi. O yedek kulübesi ile bizim yedek kulübesi maç yapsa açık ara fark yeriz.

Gelin gelelim kaybedilen puanın bizim nihai hedefimize taş koyup koyamayacağına bakalım. Değişen hiçbir şey olmaz. Haftaya bu Trabzon, Fener’i yener fark tekrar 10 yani 5 puan olur. 6 puan olmasıyla 5 puan olması arasında da fark yok. Kaldı ki bu maçlar zaten araç, amacımız Şampiyonlar liginde oynamak. İkinci bile olsak bu Feneri Edirneden öteye almazlar, yine biz gideriz gitmesine. De işte kazın ayağının perdeli olduğu o zaman düşündürüyor insanı. Bu takımdan en fazla 5 kişi o büyük maçları kaldırabilir.

Maç benim için kaybedilmiş bir maçtır. Hem oyun olarak hem tabela olarak. Fakat kazanılmış, çıkartılmış dersler vardır. Battal’ın futbolcu olamayacağı, Neco’nun balonundaki helyumun bittiği, Yiğit’in sahalardan setlere geçiş yapması gerektiği, Sabri’nin ne pahasına olursa olsun bu takımın 18 kişilik kadrosunda kalması gerektiği, Grande’nin şapkasında tavşanın zaten olduğu, hakemin kötü yönettiği maçı almak için hakemi de yenmek gerektiği derslerini çıkardık.

Anlayana sivrisinek saz, anlamayana 5 Arena dolusu taraftar bile yetmez.     

1 yorum:

Sacit Tekin dedi ki...

En çok senin ne yazdığını merak ediyorum, katılmadığım noktalar olsa da zaman zaman yazılarında seviyorum üslübunu, yaklaşmını, eline sağlık Nazmi abi...