11 Eki 2009

Sistemimizin Can Alıcı Sorunları


''Futbol Dünya'nın en basit oyunudur, zorlaştıranlar antrenörlerdir''

Bu basit cümleyi, bir büyük futbol hocası söylemiştir muhakkak. Ve biz rahatlamışken, ligimizde olması gereken takım puan kaybetmemişken, Galatasaray'ın güçlükle yendiği Ankaraspor'u diğerleri oynamadan yenerken, Milli Takım sondan ikinci maçına hedefsiz çıkmışken, ve spor basını saldırıya geçmek için komut beklerken zamanı geldi geçti, bir şeyler de biz yazalım istedik.

Milli Takım CEO'suna saldırmak şimdi çok kolay, ve biz artık savunucusu olacağız bu saatten sonra. Bizim işimizin kişilerle olmaması lazım. Bizim işimiz olaylarla, sistemlerle, ekonomiyle, politikayla.

Bizi eleyen takımın hocası 5.000 dolar maaş alıyormuş, bizim takımın hocasının aldığına bakarız biz. Bizim ölçülerimizde hak edip etmediğine. Vay be ne diyet ödettiler şu necip milletimize. Ülkenin 2. büyük takımı Avrupa Şampiyonu olurken, başındaki hoca her kimse bize maliyeti küçük bir muz cumhuriyeti ülkesinin merkez bankasındaki paraya mal oldu. Onun ve ona biat edenlerin aldıklarını koyun, üstüne kaybettirdiklerini ekleyin, balans tutmazsa gelin benden isteyin.

Türk Futbol tarihinin en büyük derecesinin alındığı 2000 senesine dönüyoruz. Kişiler önemli değil. Ülkenin 2. büyük takımı muhtemel bir Avrupa Şampiyonluğuna gidiyor. Başında son 15 senemizi ipotek altına alacak bir Hoca var. Takıma bakıyoruz. A- Bir kaleci var ki, 2 Dünya Kupası finali oynamış, birini kazanmış, Dünyanın bütün futbolseverleri tarafından tanınan ve sevilen biri. İsmi önemli değil, oyununa bakalım. Koy ilerde santrafor oynasın, korkma paslaş, o sırada topu kapmak için koşup gelen rakip forvetlerden birini ayıklarsın. Top kalecide ise sende demektir. Gelişi güzel abanıp ta topu kaptırmaz, elle en müsait olana aktarır topu, ve ilk atak kaleciden başlar. B- Kaleciye en yakın adam, Barcelona kaptanı olarak aramıza katılmış. Teknik, kafası çalışan, futbolu çok iyi bilen, ofsaytı en güzel uygulayan, 1-2 adam eksilterek topu oyun kurucuya aktaran, zaman zaman kendisi oyun kuran, Dünya'ca ünlü bir futbolcu.

C- Yüzyılda bir gelecek olan, yeri asla doldurulamayan, Dünya'nın en büyük 10 numaralarından biri kabul edilen, ülkesinin en büyük futbolcusu olan, oyunu kuran, tabelayı değiştiren, değiştirten, duran topların kadim dostu, tribünlerin gözbebeği.

D- En uçta Galatasaray tarihinin en büyük 2. golcüsü, göklerin hakimi, en kariyerli futbolcusu, Dünya'nın en çok tanınan Türk oyuncusu. Taraftarların adına şarkılar beslediği, yeri asla doldurulamayacak olan santraforu.

Takımın çatısı, belkemiği böyle oluşmuştu. Yanlarında o zamanki nesilin en büyük futbolcularının aynı takımda toplanmasıyla, unutulmaz bir takım kurulmuştu. Adına sistem diyorsak eğer, tıkır tıkır işleyen bir mekanizmamız vardı.

Çok basitti işimiz. Top kalecide ise biraz bekletecek, B futbolcusuyla paslaşacak, ilk adam eksiltildikten sonra ileriye en kısa yoldan ulaştırılacak, C futbolcusuyla top buluşturulacak. Sonrası C futbolcusunun hünerine kalmış, top kendisine gelmeden ne yapılması gerektiğine karar verilmiş olarak bilinçli atağa dönüşecek, mümkünse cillop gibi D futbolcusuna havale edilecek. Sonrasında iş tabelacıya kalmış.

Top rakipteyse, iş gene kolay. D futbolcusu rakip savunmaya basacak, eğer onların aynı düzeyde oyun kurma yetenekleri yoksa, bilinçli atak yapamadıklarından, o zamanlar Çin ordusu adıyla nam salmış bir orta sahanın gazabına uğrayacaklar. Sonuç, çoğu zaman bizim lehimize tecelli edecek, ve uzun vadede tarihe geçilecek.

Aradan 10 sene geçti, A,B,C,D futbolcularının yerleri henüz dolmadı. Kimler denendi, kimler gelip geçti de olmadı işte. Gelen hocalar işi zorlaştırdılar, Bir yerlerde mutlaka bir şeyler eksik kalıyordu. Arada gelen Şampiyonluklar, bilerek ulaşılandan ziyade, şansına kazanılanlardı. Şampiyon olunca gerçekler sümen altına itiliyordu. Geçen yıl ki hezimetten sonra, taraftarların bir kısmı taraftarlığı bıraktığını açıkladı. Zevk alınamıyordu bir türlü oynanan futboldan. Başta bendeniz emekliye ayrıldım.
Ve bu sene başı bir şeyler daha oluyordu bizim mahallede. Rijkaard yanına Neeskens'i alıp geliyordu. Dayanamadık, taraftar kartımızı yeniden aldık. Ve izlemeye başladık sevgili Surinam'lının takımını. Tam da beklediğim şeyler oluyordu. A futbolcusu tamamdı, Arjantin'li eski A yı aratmayacağa benziyordu. Topu elle en yakınındakine veriyor, paslaşmalara katılıyor, defans oyuncularını tamamlıyordu.

C futbolcusuna altarnatif zaten bulunamazdı, ama olsundu o kadar teknik futbolcudan biri, daha doğrusu o Florya'dayken antrenmanlarını izleyen çocuk büyümüş, formasını sırtına geçirmiş savaç veriyordu. Onca 10 numaradan sonra bu seneki 10 numara sistem oyunumuzdaki en büyük materyaldi. Eski C futbolcusunun görevlerini, şimdikiler nöbetleşe yapıyorlardı. D futbolcusunun yeri de dolmayacak gibi görünüyor. Ancak uç bölgede o kadar büyük futbolcular varki tabelacı her maç tuşlara basıyordu. Gol atmada sorun yoktu. Firesiz gidiyorduk ki, saldırdı üstümüze taraflı Türk Spor Medyası. Haklı oldukları nokta varmıydı, yoksa biz aşırı sevgiden objektif olamıyormuyduk?
Galiba sıkıntı B futbolcusundaydı. Kaleciden topu en kısa yoldan alıp, bir adam eksilttiklten sonra orta bölgeye aktarabilecek oyuncu yoktu. Rakiple topun arasına kıçıyla girme tekniğini geliştirmiş, yağız bir delikanlı bizim sistemli oynayamamıza sebep oluyordu. Üstüne sakatlıklar, en önemli bölgeyi sakat bırakıyordu. Sınırlı yetneğiyle lanet olası bir gol atabilmek için oyun disiplininden kopuyordu. Surinam'lının taktiğinin bu olduğunu sanmıyorum.

Futbolu zorlaştırdığına da inanmıyorum. Ben razıyım, 10 yıl bekledim bilimsel futbol seyretmek için. Dün gece gördük, dolduruşla, balla, biat futboluyla, sistemsiz, her maç birinin çıkardığı tavşanla gelinen noktayı. Aslında futbolcuların Hocaya tazminat davası açması lazım. Dünya Kupasında boy gösteremeyecek olan futbolcular cezayı kime kesecekler. Utanmadan istifa ettim diyor bir de. Hangi yüzle çıkacaksın taraftarın önüne.

Şimdi biz Galatasaray'lılar için iki yol var. Ya Surinam'lıya ve onun oturtmaya çalıştığı sisteme güveneip bekleyeceğiz. Bu uğurda belki seri mağlubiyetler alacağız. Ya da tabelaya bakıp ona göre karar vereceğiz. Mağlupsan çıkar orta sahadan birini sok ikinci santraforu, galipsen bırak ikinciyi aramayı, çıkar santraforu al bir kazma yat üstüne 3 puan senin. Bir hafta rahatsın. Şampiyonluk mu o da kolay, takımın başında hiç hoca olmasa bile 2 yılda 1 defa şampiyon olacaksın.

Stoperlerden biri teknik, oyun kurucu vasfına sahip, önlerinde iyi bir distiribütör ile, her topa basan,yorulmak bilmeyen, rakibi bezdiren bir çapa ile takım tamamlanacak bilimsel futbol hayata geçecektir. Bu şansı kaçırırsak 2000 senesinin takımını daha çok ararız.

Hiç yorum yok: