Bazen Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan, Güneş kucağındadır, bilemezsin. Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür, Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın. Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın. Uçar gider, koşsan da tutamazsın...
WILLIAM SHAKESPEARE
MUCH ADO ABOUT NOTHING (Hiç Uğruna Kuru Gürültü) (Bu da Shakespeare'nin kitabının adı)
Gelin Bugün başka bir şeyden bahsedelim arkadaşlar. Biraz eskilerden alalım. Zaman zaman rastlıyorum internet köşelerinde, sörf neyim yaparken. Ne demekse sörf? Çıkmak gibi anlamsız gelir bana. Bir çok şey gibi, bir çok terim gibi dilimize pelesenk olmuş boktan kelimelerden biridir.
Rastladığım endüstriyel futbol denen şey. Yalnızca bu değil tabi. Endüstriyel olmuş, dolayısıyle kirlenmiş bir sürü şey de var bunun yanında. Belki de durup "Neydi lan eskiden, nasıldı yani?" ya da "Nasıl oluyor da, oluyor?" demenin tam zamanı bu rastlantı zamanları. Durup düşünüyorum, bir zamanların en büyük takımları Ajax, Nantes, Santos, Dinamo Kiev ve diğerleri neden şimdi esameleri okunmaz hale geldi? Nasıl oldu da böyle oldu?
Yetmişli yıllarda transferler adam kaçırma yoluyla yapılırdı ülkemde. Kim futbolcuyu önce kaçırıp saklarsa o imzayı bastırırdı. Çünkü para bu kadar insanların gözünü kör etmemişti ve kör etmesin diyeydi bütün bunlar. Demek ki; "Endüstriyel futbol beş yıldızlı otelde, kamera ve flaşların önünde imza atmaktı, sokak futbolu izbe bir yerde parmak basmaktı!"
Sponsorluk yoktu. "Beşiktaş'a bir kibrit çak", "Vefa için el ele" filan var dı. Tek geliri stada gelen seyircilerdi takımların bir de böyle kampanyalar. Sonra bir takım türedi zenginler, "Salyangoz kralları", "Mafya Babaları" ve özellikle "müteahitler" bu işleri devir aldılar. Hatta şimdi "Dolar Milyarderi" Abramovich'ler, Basın Patronu "Berlusconi"ler filan bu işi siyasi ve ekonomik erk için üstlenir oldular. O muhteşem Dinamo Kiev bunun için sefilleri oynarken, Shaktar filan parladı. Demek ki sokak futbolu "Beşiktaş'a bir kibrit çak" idi, endüstriyel futbol "Koyarım ulan temliği"...
Eskiden ISO birkaçbin filan diye standartlar yoktu. İnsan önemliydi. Aynı fabrikada ya da dairede yıllarca çalışılır emekli olunurdu. Hiç kimse iyi bir elemanını kaybetmek istemezdi. Yerine iyi birini bulamazsam "Yan basarım ulan" filan derdi. Şimdi görev tanımları var. Nasıl olsa tanımımı yaptım odunu koysam yapması lazım var. İnsanın önemi yok. Demek ki sokak futbolu "Gözüm şu çocuğu tutttu"dur, endüstriyel futbol ISO.
Eskiden türübün önünde yatmak vardı. Korolar halinde şarkı söylemek, bira, çay, sigara var dı sabahlara dek. Şimdi benim ülkemde cicili bicili beyler, bayanların maça beş-on dakika gelerek localarına oturması var. Geribanı hayata bağlayan hiç bir şeyi kalmadı çöp karıştırırken düşüneceği. Hıncal sağolsun du. Medeni yaptı bizi numarayı keşfeden numaraları ile. Demek ki sokak futbolu "Kartallı Limoncu Ali" idi, Endüstriyel futbol "Hıncal Uluç" ille de "Haşmet"...
Eskiden defansa çekilmek var dı topyekün. Saldırmak vardı bir "hurrraaa!" ile. Şimdi toplamı onbiri bulanın söylediği bir takım boktan lakırdılar. Yüreğini ortaya koyan kazanırdı eskiden, şimdi onbir sayısını en iyi dağıtan. Demek ki sokak futbolu "lan oolum şu adam boşta tut kaçmasındı" endüstriyel futbol "yerini alamamak".
Eskiden maçlar kahvede, okulda, evde, mahallede tartışılırdı bir hafta boyu. Şimdi "yorum izlemek" , "aynı kaba işemek", "aha bu doğru diyor" lan demek. Demek ki sokak futbolu "yorum üretmek", endüstriyel futbol "yorum beğenmek"ti. Yani "Hödükleşmek!"
Sokak futbolu "belden su almak", "beşlikten geçirmek", "göt etmek"ti. Endüstriyel futbol "oyunu bozmak", "her taktiğe karşı taktik"....
Sokak futbolunda hakem "pencereden bağıran anne" idi ya da "elinde bir meşe sopası olan baba", Endüstriyel futbol "en az beş dakika ilave".
Sokak futbolu "Dizlerde kapanmayan yara" idi, endüstriyel futbol "Yan bağlarda yırtılma", "ayak bileğinde ödem".
Sokak futbolu "lan top senin karnını mı doyuruyor zibidi" idi, Endüstriyel futbol "mukavele şartları".
Sokak futbolu "lan oğlum kalecin bile gol diyor" idi, endüstriyel futbol "oynatalım uğrcuuum" ya da "geri gel, geri gel"...
Uzatmak mümkün.. Siz yaparsınız bunu biliyorum..
Sonuç olarak Shakespeare babanın dediği gibi,
SOKAK FUTBOLU "YAŞANMIŞ KOCA BİR SEVDA" dır. Endüstriyel futbol "Kurumuş bir yürek".
Çetin
WILLIAM SHAKESPEARE
MUCH ADO ABOUT NOTHING (Hiç Uğruna Kuru Gürültü) (Bu da Shakespeare'nin kitabının adı)
Gelin Bugün başka bir şeyden bahsedelim arkadaşlar. Biraz eskilerden alalım. Zaman zaman rastlıyorum internet köşelerinde, sörf neyim yaparken. Ne demekse sörf? Çıkmak gibi anlamsız gelir bana. Bir çok şey gibi, bir çok terim gibi dilimize pelesenk olmuş boktan kelimelerden biridir.
Rastladığım endüstriyel futbol denen şey. Yalnızca bu değil tabi. Endüstriyel olmuş, dolayısıyle kirlenmiş bir sürü şey de var bunun yanında. Belki de durup "Neydi lan eskiden, nasıldı yani?" ya da "Nasıl oluyor da, oluyor?" demenin tam zamanı bu rastlantı zamanları. Durup düşünüyorum, bir zamanların en büyük takımları Ajax, Nantes, Santos, Dinamo Kiev ve diğerleri neden şimdi esameleri okunmaz hale geldi? Nasıl oldu da böyle oldu?
Yetmişli yıllarda transferler adam kaçırma yoluyla yapılırdı ülkemde. Kim futbolcuyu önce kaçırıp saklarsa o imzayı bastırırdı. Çünkü para bu kadar insanların gözünü kör etmemişti ve kör etmesin diyeydi bütün bunlar. Demek ki; "Endüstriyel futbol beş yıldızlı otelde, kamera ve flaşların önünde imza atmaktı, sokak futbolu izbe bir yerde parmak basmaktı!"
Sponsorluk yoktu. "Beşiktaş'a bir kibrit çak", "Vefa için el ele" filan var dı. Tek geliri stada gelen seyircilerdi takımların bir de böyle kampanyalar. Sonra bir takım türedi zenginler, "Salyangoz kralları", "Mafya Babaları" ve özellikle "müteahitler" bu işleri devir aldılar. Hatta şimdi "Dolar Milyarderi" Abramovich'ler, Basın Patronu "Berlusconi"ler filan bu işi siyasi ve ekonomik erk için üstlenir oldular. O muhteşem Dinamo Kiev bunun için sefilleri oynarken, Shaktar filan parladı. Demek ki sokak futbolu "Beşiktaş'a bir kibrit çak" idi, endüstriyel futbol "Koyarım ulan temliği"...
Eskiden ISO birkaçbin filan diye standartlar yoktu. İnsan önemliydi. Aynı fabrikada ya da dairede yıllarca çalışılır emekli olunurdu. Hiç kimse iyi bir elemanını kaybetmek istemezdi. Yerine iyi birini bulamazsam "Yan basarım ulan" filan derdi. Şimdi görev tanımları var. Nasıl olsa tanımımı yaptım odunu koysam yapması lazım var. İnsanın önemi yok. Demek ki sokak futbolu "Gözüm şu çocuğu tutttu"dur, endüstriyel futbol ISO.
Eskiden türübün önünde yatmak vardı. Korolar halinde şarkı söylemek, bira, çay, sigara var dı sabahlara dek. Şimdi benim ülkemde cicili bicili beyler, bayanların maça beş-on dakika gelerek localarına oturması var. Geribanı hayata bağlayan hiç bir şeyi kalmadı çöp karıştırırken düşüneceği. Hıncal sağolsun du. Medeni yaptı bizi numarayı keşfeden numaraları ile. Demek ki sokak futbolu "Kartallı Limoncu Ali" idi, Endüstriyel futbol "Hıncal Uluç" ille de "Haşmet"...
Eskiden defansa çekilmek var dı topyekün. Saldırmak vardı bir "hurrraaa!" ile. Şimdi toplamı onbiri bulanın söylediği bir takım boktan lakırdılar. Yüreğini ortaya koyan kazanırdı eskiden, şimdi onbir sayısını en iyi dağıtan. Demek ki sokak futbolu "lan oolum şu adam boşta tut kaçmasındı" endüstriyel futbol "yerini alamamak".
Eskiden maçlar kahvede, okulda, evde, mahallede tartışılırdı bir hafta boyu. Şimdi "yorum izlemek" , "aynı kaba işemek", "aha bu doğru diyor" lan demek. Demek ki sokak futbolu "yorum üretmek", endüstriyel futbol "yorum beğenmek"ti. Yani "Hödükleşmek!"
Sokak futbolu "belden su almak", "beşlikten geçirmek", "göt etmek"ti. Endüstriyel futbol "oyunu bozmak", "her taktiğe karşı taktik"....
Sokak futbolunda hakem "pencereden bağıran anne" idi ya da "elinde bir meşe sopası olan baba", Endüstriyel futbol "en az beş dakika ilave".
Sokak futbolu "Dizlerde kapanmayan yara" idi, endüstriyel futbol "Yan bağlarda yırtılma", "ayak bileğinde ödem".
Sokak futbolu "lan top senin karnını mı doyuruyor zibidi" idi, Endüstriyel futbol "mukavele şartları".
Sokak futbolu "lan oğlum kalecin bile gol diyor" idi, endüstriyel futbol "oynatalım uğrcuuum" ya da "geri gel, geri gel"...
Uzatmak mümkün.. Siz yaparsınız bunu biliyorum..
Sonuç olarak Shakespeare babanın dediği gibi,
SOKAK FUTBOLU "YAŞANMIŞ KOCA BİR SEVDA" dır. Endüstriyel futbol "Kurumuş bir yürek".
Çetin
7 yorum:
yazınızı ayağa kalkıp heyecanla alkışlıyorum.
sokak futbolu tribünün diğer yarısındaki rakibe "çalmadan oynar bizim ayılar" diye tempo tutmakdı, modern futbol ise 2500 kişilik kafeslerin önüne dev hoparlörleri dizmek...
Çetin abi, Nazmi baba...
eski tüfek olmak böyle birşey olmalı, son yıllarda modern futbol, endüstriyel futbol, profesyonellik adına okuduğum en güzel yazı diyebilirim... zaten bu kelimeleri duydukça midem bulanıyordu, artık ilacı hazır...
eyvallah eski tüfekler, sağolun varolun!
iyi ki varsınız, iyi ki Galatasaraylısınız, iyi ki Galatasaraylıyız...
Ne mutlu "ezik değilim" diyene...
Çetin abi, Nazmi babadan sonra senin de yazılarına bağlandık, şartlar nedeniyle "tv başındaki milyonlarca Galatasaraylı" bizleri mahrum bırakmayın...
Çetin abi bu yazınla heralde taraflı tarafsız (GS'li-Fb'li kastediyorum:) herkesin takdirini alıcaksın, çünkü sokak futbolu herkesin özlem duyduğu, artık yeni nesiller için uzak bir hayal)... Abi, beşlik yerini bacak arasına bıraktıya; heralde artık 9 aylık oyanmanında bir anlamı kalmamıştır(Tabi hala oynayan varsa)...
Yavaş yavaş konuk yazarlıktan daimi yazarlığına geçtiğini hisseder gibiyim...Durmak yok aynen devam abi !!!!!
Çetin abi bu güzel yazını -iznin olmadan- aceto'ya
(http://acetobalsamico.blogspot.com/)
gönderdim, o da Ali Okancı'yla birlikte habertürkteki futbolblog programında yer verdi...
güzel oldu senin ismini, yazını ve bu bloğu tvde görmek, milyonlarla paylaşmak :)
burada bir özet var: http://pclionfc.blogspot.com/2008/11/futbol-blog-5-bolum.html
video olarak eklenirse paylaşırım...
arkadaşlar blogu tvde gördüm inceledim ve acayip şekilde bayıldım(nasıl oluyosa acayip bayılmak!).
yapanların,yazanların,okuyanların,destekleyenlerin kısacası herkesi,hepinizin eline sağlık...
hala futbolu mahalle takımı saflığında oynamak, izlemek isteyenlerin olduğunu bilmek heyecan verici:)
Hadesparado kardeş;
Birincisi senin logon yeter. Yakında o logonu bir yazıyla süsleyeceğim merak edersen. ( Gözümden kaçmadı bir ara da gene "Adamın hası Sadri Baba var dı logonda). O "İNSAN OĞLU İNSAN" ihmal edildiğini düşündüğüm bir pırlanta. Bir ara Ali Kırca'nın benim düşüncelerime yakın bir yazısını okumuştum. O kadar. Bir yazı da ben yazacağım elbet. Bir de ona ve güzel olan her şeye saldıran maymunlar çetesi var. Bir kaç yazı da bu maymun sürüsüne yazacağız. Yalnız bu sıralar çok yoğunum fırsatlarım herhalde. Ataların deyimi ile şu anda "Götüme yılan kaçmış, çıkaracak leylek arıyorum.
Tüm bunlardan sonuçla sen hepiniz bu yazıları beğenirseniz dilediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Makamda mevkide gözümüz yok biz dinazorların.
Kural şudur; "Bilgi ve düşünce" kollektiftir. Herkesin malı olmalıdır.
Büyüksünüz ne diyeyim...
Eyvallah...
Yorum Gönder