6 Haz 2012

Abdullah Efendi

Ulusal Takım'ın oynadığı en son maçı seyretmeyi ne kadar da çok istiyordum. Hafta sonu başlayacak, büyük turnuvanın en büyük favorisi Portekiz'le oynayacağımız maçı merak ediyordum. Dünya'nın en büyük futbolcusu Ronaldo'yu seyretmek için kuruldum televizyon başına. Pek takip etmem, kadrosunda var mı bilmem, Beşiktaş'ta oynayanları da izlemek istedim. Hatta, kadroda mı değil mi diye Fernandez'i aradım bir taraftan. Derken bizim takımın kadrosuna baktım. Yolda görsem tanımayacağım, daha önce hiç seyretmediğim futbolcuları gördüm. Şampiyon takımdan hiç kimsenin oynamadığına emin olur olmaz televizyonu kapattım. O andan sonra o maç benim ülke takımımın maçı değildi, maçın sonucunu ertesi gün istem dışı olarak öğrendim.

Yazalım bakalım, toparlarız nasıl olsa. Bir küçük takım hocası için en kolay maç, Fener'le, Galatasaray'la oynayacağı maçtır. Bunca yıllık taraftarım, şimdiye kadar Fener'e 5-0 yenildi diye kovulan hiç bir küçük takım hocası görmedim. Kendi sahasında Galatasaray'dan 4 yiyen bir küçük takım hocasına küfür edildiğini futbol tarihi yazmamıştır.Böyle maçı kollar küçük takım hocası. Götürüsü sıfırdır, getirisi büyüktür. Hezimet yesen hiç kimse ilgilenmez, ama uyarına gelir de bir punduna getirip çelme takabilmiş isen bütün dikkatli gözler sana doğru çevrilir. Çoğu kan emici yazar, yenilen büyük takıma, hocasına saldırırken, akil, aklı dumura uğramamışlar, yenen Küçük takım hocasında keramet ararlar. Dedik ya, küçük takım hocası için bu maçlar kendisi için kader maçlarıdır. Misal Belediyespor, Fenerbahçe'yi yendi diye sıralamada geleceği hiç bir yer yoktur. Yenmese nerede olacaksa, yenince aynı yerde hizaya gelecektir.Futbolcu için de o maçın önemi yoktur. Yenerse, yendi diye transfer falan olmaz, golü atan futbolcuya madalya takmazlar. Ne var ki bütün prim, bir timsah sabrında bekleyen Hocalarınındır.  Bir gün bir bakarsın, bir Cuma namazı sonrası kendini Ulusal Takım hocası olarak bulabilirsin.

Eşşek yükü para alıp, Avrupa Kupası Finallerine götüremeyip kıçına teneke bağlanmış Bir Büyük Hoca Hiddink'in yerine, Abdullah Efendi, çok daha az paraya, futbolumuzun derin devletinin sadık bir kulu olarak getirildi. Cebinde, Ramazan aylarında tuttuğu oruçlar, gittiği Umreler, kıldığı namazların yanında küçük takımın küçük hocası olarak büyük takımlara aldığı bir kaç işe yaramaz puan vardı. Her ne kadar kendisi geldikten sonra Futbolumuzda kızılca kıyamet kopmuş olsa da, arada maç oynanmadığından kaynayıp gitmiş, geliş sebebi, getirenlerin kimliği dikkatlerden kaçmıştı. En baba futbol ulemaları kendi derdine düşmüşken, kimin basiret bağlanması sonucu Ulus Takımının başına getirildiği belli olmayan Abdullah Efendiyle uğraşmanın alemi yoktu. Netice de hemen hemen bir yıl geçmiş, Milli maç oynanmamıştı. Hayat ne güzeldi Milli Takım hocaları, yöneticileri için.

Lizbon'dayız, Portekiz Ulusal Takımı, 70.000 kişinin önüne, Turnuvanın Favorisi olarak ülkesinin en iyi futbol oynayan 11 i ile sahada. Takımı yolcu etmeye, moral vermeye gelen binlerce Portekiz'li , gözbebeği Ronaldo'sunu seyretmeye gelmiş. Portekiz Hocası'nın en ufak bir egosu, kaygısı, sakatlanır, ceza alır korkusu yok. Sürmüş sahaya. Bir Portekizli için Ronaldo'yu canlı sertemenin tek yolu, Milli takımlarının ülkelerinde oynayacağı maçtır. O maçta o futbolcuyu oynatmak bir Hoca için ulusuna saygıdır. Maç bir hazırlık maçı olmasına rağmen stadyum tıklım tıklımdır. Her ne kadar kendi takımlarına bir payanda, son bir moral vermek istemek olsa da, yoğunluğun başka sebebi de oynayacakları takım da az buz bir takım değil, bünyesinde Dünya'nın en büyük takımında oynayan, oynama ihtimali bulunan futbolcuları barındıran Türkiye olmasındandır. Dolayısıyla Türkiye Ulus takımının, Portekizli seyircilere izleteceği büyük futbolcuları mevcuttur. Ülke liginin uzak ara en büyük futbolunu oynayan, unutulmaz goller atan, kullandığı serbest vuruşları seyredilmek istenen Selçuk İnan'ı, daha bir yıl evvel kasaba takımında yedek iken, şampiyon takımın bankosu olan Semih Kaya'sı ise Abdullah Efendi'nin yanında yedek kulübesini pas pas yapmaktadır.

Hiç kimse beni ikna edemez. Milli takım deneme tahtası değildir. Neticede ister gazozuna maç olsun, isterse Dünya Kupası yarı finali olsun Türk Milli takımı, Türk pasaportu taşıyan, Türk Milli takımda oynama hakkı olan en iyi 11 ile sahada çıkma mecburiyetindedir. Selçuk İnan'ı oynatmamak, Lizbon'da maça gelmiş 60.000 kişiye, televizyon başında maçı seyreden milyonlarca Türk'e saygısızlıktan başka bir şey değildir. Küçük takım hocasının kalibresinin ne olup olmadığını göreceğiz. İlk ciddi puan maçına bakacağız. Abdullah Efendi, hoca olmaya, kesin hoca değilsin de, eğer adamsan Selçuk İnan'ı o maçta oynatmazsın.

Sen bir garip, küçük takım hocasının çalgıcısıyken, be Abdullah Efendi, nene gerek senin gümüş zurna.2012 deyiz, 2014 yılında Olimpiyat Stadının poyrazını o nurlu yüzüne yiyeceğin garantidir. Bu günlerin keyfini çıkarmaya bak. O günlere kadar,  Galatasaraylı futbolcuların onuruyla oyna, camiden çıkma egonu tatmin et, amirlerinin kemiğini yala, bir günlük beylik beyliktir. Yine de bu takım bizim, bir kıyağım olsun. Eğer bir turnuvada en az bir yarı final maçı oynamak istiyorsan, tarihe bak, en az 7 Galatasaray futbolcusu ilk 11 inde olmalıdır. Gerisi yıkımdır, uçurumdur, Galatasaray Türkiye, Türkiye'dir Galatasaray.

3 Haz 2012

Küçük Takımların En Büyüğü

Bundesliga; VERDER BREMEN, son 10 sezon içinde 1 şampiyonluk, 2 ikincilik, 3 defa 3. olup, 5 defa tabelaya girememiş.

La Liga; VALENCİA, 1 defa şampiyonluk yaşayıp, 5 sezon ilk 5 takım içersine girme başarısını gösterememiş.

Premier Lig; ARSENAL, 10 sezonda 1 şampiyonluğu, 2 ikinciliği, 3 üçüncülüğü mevcut. 4 sezon esamisi bile okunmamış.

Seri A; JUVENTUS, Hakkını teslim edelim 3 şampiyonluğu var, 1 defa 2, 1 defa da 3. olmuş. Gerçi asansörlük yapıp inip çıkmışlığını saymaz isek, 4 sezon da üst sıralarda görünmemeyi tercih etmiş.

Fransa; BORDO, Büyük lig saydığımız Fransa Ligi Lion'u saymaz isek tam bir langırt ligi olmuş son 10 sezonda. Aşağı yukarı her takım tabela yüzü görmüş. Çok uğraştırdı ama Bordo'nun 1 şampiyonluğunu, 2. ikinciliğini 1 üçüncülüğünü tespit edip 6 sezon da sürüm sürüm süründüğünü ortaya çıkardım.

Türkiye Spor Toto; Son 15 sezonu dikkate aldık. Tüm sezonları da saysak sonuç değişmiyor. BEŞİKTAŞ, 2 sezon ipi göğüslemiş, 2 defa 2. olarak büyüklerden birini bertaraf edebilmiş, 5 sezon da olması gereken yeri muhafaza ederek 3.olmuş. Konumuz başka ama merak edenler için ayrıntılı bir istatistik veriyor , Galatasaray'ın 7 Fenerbahçe'nin 5 sezon şampiyon olduğu, maç bazında bakarsak oynadığı maçlarda aldığı puanlar açısından Fenerbahçe'nin 2.010 puan ortalamasına karşın, Galatasaray'ın 2.09 puan alarak, şampiyon olamazsam yakarım kendimi dediğini anlıyoruz. Üçüncü takımımız Başiktaş'ın ise 1.92 puanlık maç ortalamasını tutturarak haklı bir unvan aldığını görüyoruz.

Bu kadar kafa ütüleyip hipotezlerimizi ortaya koyduktan sonra, Teoremimizi rahatlıkla ortaya atıyoruz. Avrupa'nın, dolayısıyla Dünya'nın en büyük liglerinin en büyük takımlarının cürmünün ne olduğuna baktığımızda, Beşiktaş'ın Dünyanın en büyük, küçük takımı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Türkiye Ligi, biz ne kadar küçümsersek de, Avrupa'nın baba liglerinden biridir. En kral futbolcular gelip gitmiş, en mamur hocaların  arkalarına teneke bağlanmıştır. Avrupa'nın her deliğinde taraftarı olan bir ligdir. Herhangi bir stadında bir maçta mutlaka seyreden Türk vardır, hatta oynuyordur bile. Yani hatırı sayılı ligimizin Avrupa sahalarında hatırı sayılı takımlarla oynaması, Futbolu yönetenlerin tercih nedenidir. Bunca yıllık, mücadeleler sonucunda Şampiyonlar lig oynamaya ilk 2 takımımız hak kazanmıştır. 3 takımımızın da UEFA ligi oynadığını düşünürsek her sezon 5 takımımıza ekmek çıkmaktadır, kurtlar sofrasında. İlk 2 takım, büyük ihtimal belirlenmiş durumda. 15 sezonda 2 defa Şampiyonluk alabilen 3. takımımız, diğer büyük liglerin 3. takımlarına uzak ara fark basmış durumdadır. En kötü ihtimalle 5. olabildiğinden her sene UEFA kupası alma gibi bir ihtimali vardır. Ulus kontenjanından Beşiktaş, mutlaka Her sezon Avrupa maçı oynayabilmektedir. Bu sezon başına gelen futbol dışı hadiseyi ihmal edilebilir buluyoruz elbette. En çok şampiyon olan Galatasaray, bile tabelaya giremeyip, Avrupa maçı oynayamamış, fakat Beşiktaş mutlaka her sezon standardını koruyarak     tabelaya girerek Edirne'den dışarı çıkmayı başarmıştır.

İşte konumuza mahzar olan durum da bu yüzdendir. Diğer liglerin küçük, büyük takımlarının tarihlerinde Avrupa Şampiyonluğu var iken, bizim ligimizin küçük, büyük takımı her sezon gidip, sıra takımlarına çarpılıp gelmekte zar zor kazanılmış ülke puanına katkıda bulunamamaktadır. Velhasıl kelam  hiç gitmemesi, ülkemiz futbolu açısından daha evladır. Futbol takımı olarak garanti katılacağı, hiç bir getirisi olmayan turnuvaya, eski Başkanlarının suçu yüzünden gitmemek Beşiktaş taraftarı olsam beni memnun eder. Bir Galatasaraylı olarak da ziyadesiyle olumludur benim için. Yerine gidecek Belediyespor, veya Eskişehirspor muhtemelen ikinci ön eleme maçlarını bile oynayamayacaklar ama onlar büyük takım olmadığından ne bir Boz Baykuş'un, ne de bir Es Es'in beklentisi vardır. Beşiktaş büyük takım sayıldığından oynadığı maç önemlidir, elenip gittiğinde kendi takımının taraftarına yarattığı travma, sonraki maçlarda lokal lige yansıdığından bize sirayet etmektedir.

Futbolumuzun daha bir huzurlu, daha bir seyredilir olması için iki yol vardır Beşiktaş için. Ve bu yol bu sene kendiliğinden açılmıştır. Çarşı'nın yapamadığını, Platini yapmış, Beşiktaş'ı turnuvalardan atmıştır. 1 yolları, Baba Hakkı'ların, Baba Recep'lerin devrine geri dönmektir.Hadi o kadar geriye gidemezler ise, Süleyman Seba halen hayattadır, Beşiktaş tarihinin arka odasına gidebilirler. Her şeye sıfırdan başlayabilir, takımı parazitlerden temizleyebilirler. 40 sene önce 3 Büyükler diye adlandırılan kategoriye yeniden dahil olabilirler. Bu uzun yollarda Şampiyonluklar hiç gelmeyebilir, önemli değil diyerek bağırsaklarını temizleyebilirler. Ya da çok kolay olan 2. yola sapabilirler şu an içinde bulundukları kavşaktan. Ülkedeki küçük takımların en büyüğü, en iddialısı olarak böyle gelmiş böyle gidere biat ederek, 7.5 sezonda 1 gelecek Şampiyonlukları bekleyerek ömür tüketirler.

Dost acı söz söylermiş, at sizin, avrat sizin, silah sizin, şan sizin. Bizimkisi namus belasına beyhude bir savaş.