1 Eki 2011

Lorik Cana ve Felipe Melo

Lorik Cana ile Muslera'yı değişen, Lorik Cana'dan boşalan yeri Melo ile dolduran her kim ise, Galatasaray'a Hagi'yi aldıran adam kadar sevap işlemiştir. Melo ismini, bu sene diğer tüm transferler gibi, bize transfer olduğunda öğrenmiş oldum. Tıpkı Lorik Cana gibi, onu da ilk Galatasaray maçında gördüğümde tanımıştım. Yabancı futbolcular konusunda cahilliğimi kabul ediyorum, kesin olarak içinizde, Galatasaray maçı hariç olan maçları en az seyreden benimdir. Hele ki yabancı maçları senede 5 defa seyretmişsem, çok seyretmişim diyorum. Ne var ki, yine de hatırı sayılı yabancı futbolcu tanıyorumdur. Ama yalan yok, Kewell'i, Neill'i, tanımıyordum da Baros'u tanıyordum. Lincoln'ü tanıyordum mesela, Misimoviç'i de, ama Keita'yı hiç duymamıştım.

Evet tarihin en berbat sezonundan sonra, başında İmparator'un olduğu Galatasaray'da tüylerimi diken diken edecek, beni futbola bağlayan zayıf ipliği mumlayacak, yeniden alıp bayrağımı tribünlerde nöbet bekletecek futbolcuları bekledim. Ne yazık ki, hiç biri bu vasıflara sahip bir futbolcu değil benim için. Ama biri var ki ''tanımıyorsan tanı be abi'' diye hırladı, oynadığı ve 2-0 yenildiğimiz ilk lig maçında. Lorik Cana'yı da oynadığı ilk lig maçında tanımıştım. Şimdi hipotezi ortaya atıyorum. Lorik Cana ve Felipe Melo şimdi tam oynayacakları, bayrak adam olacakları takımdalar. Her ikisi de sezon sonu dolmadan taraftarlarının 10 numaralı futbolcuları olacaklardır. Galatasaray'lı Cana için  düşündüklerimi yazmıştım. Asla Galatasaray futbolcusu değildi ve olmayacaktı. Melo ise tam Galatasaray futbolcusudur, takas cuk oturmuştur.

Galatasaray; Türkiye'de oynadığı bütün maçların favorisidir. Çıkacağı ilk lig maçında, kimle oynarsa oynasın Galatasaray yenilir diye servet basan bir kumarbaz mevcut değildir. Çünkü Galatasaray'ın ismi, markası sezona puan farkıyla önde başlar zaten. Maçlar oynandıkça, oynanan oyunlar, oynayan oyuncular artı veya eksi yönde kağıt üzerindeki avantajı değiştirirler. Lorik Cana'lı bir orta sahası olan Galatasaray'da oynadığı bütün maçlara favori çıkar. Ama oyun üstünlüğünü ele geçiremez. Güzel futbol oynayamaz, çünkü Cana ancak top rakipteyken üstünlüğünü ortaya koyabilen bir cengaverdir. Şut çekemez, topla dans edemez, penaltı atamaz, frikik kullanamaz, gerekirse kaleye geçemez. Ancak kafa kafaya veya karşı takımın daha iyi olduğu maçları oynayabilir. Dolayısıyla da, kazma bir orta sahayla oynayan Galatasaray çok fazla maçını mahkum oynayacak, kaybetme olasılığı artacak, Cana gibi savaşan futbolcu eksikliğiyle, defansın baltalığı, kalecilerin kötülüğü birleşip tabelaya facia olarak yansıyacaktır. Nitekim yansımıştır da. Lazio'nun oynayacağı maçların çoğu kendisinden daha güçlü takımlarla olacağı için, Cana'dan sadece Lazio'nun daha az gol yemesine katkıda bulunması beklenecektir. Halbuki Galatasaray'da, savunmacı diye bir futbolcu yoktur. Varsa hemen ilişkisi kesilmelidir. Ne savunması, neyi savunacak Galatasaray savunma futbolcusu. Kalecisi bile Galatasaray'ın gol atması için uğraşmalıdır. Galatasaray'ın sağbeki, stoperi teknik olmak zorundadır. Galatasaray'daki kazma futbolculardan nefretim bu yüzdendir. Her maça yenmek için çıkacaksın, bu yönde bir taktiğin, oyun kurgun olacak, gerekirse hezimete uğrayacaksın. Ama adın Galatasaray'sa hezimete uğradığın takımı 15 gün sonra hezimete uğratabilme ihtimalin olacak. Beni Galatasaray imanlı biri olarak yaşatan tek şey bu ihtimaldir.

Pitbull'lu Galatasaray oynayacağı bütün maçları kazanmak için oynar. Benim tanıdığım Fatih Terim hiç bir maçta beraberliğe el sıkışmaz. Galatasaray isminin avantajına, oynayan oyuncuların kalitesi eklendiğinde mutlaka saha neticeleri de gelecektir. Melo topu rakipten kapmak için cebelleştiğinden çok daha fazla olarak topla oynarken görünecektir. Gol atması tesadüf, ya da çok iyi futbolcu olduğundan değildir. Oynayacağı en randımanlı takım Galatasaray olduğu içindir. Yani zaten savaşçı bir futbolcunun bir de bütün maçları üstün oynayan bir takımın orta sahasında oynaması, kendisine hem moral, hem zevk, hem de itibar kazandıracaktır.

Melo, Galatasaray'ın göğüs göğüse oynayacağı maçlarda, takıma orta saha üstünlüğünü sağlatabilirse, işte o zaman tam kararımızı vereceğiz. İşte o zaman, sahada her sene olan fakat aslında taraftarın kalbine gömülü 10 numarasının 3.sahibi olarak nesiller boyu isimini, sarı kırmızılı harflerle Arena'ya kazıyacaktır. Galatasaray futbolcusunu birazcık tanıyorsam da, Metin Oktay ve Hagi'den sonraki 10 numaralı Galatasaray formasının arkasında Pitbull yazmalıdır ve yazacaktır da.

29 Eyl 2011

Arena, Sami Yen

San Siro'yu, Barnebau'yu, Vestfealen'i görmüş, Fenerbahçe Stadı'nı kıskanmış biri olarak yazıyorum. Bizim Arena bu gördüğüm,, görmesem bile bildiğim stadyumlara nal toplatır. Arena'da her maça 5.2500 kişi maça gelsin, razıyım takım her maç 10 kişi oynasın. Burada Galatasaray berabere kalırsa o maç oynayan takımı toptan katlederim, ya da ben o stadın ortasında kendimi yakarım. Aynı zamanda şöyle de bir iddiada bulunurum, bu Stadyum Fenerbahçe maçı dahil, hiç bir zaman tıklım tıklım olmayacak. En azından kısa vadede bu mümkün görünmüyor.

Herhalde Dünya'da, stada bu kadar kolay gidiş yoktur. Gerçi gidenler aynı dakikada gitmediği için bana öyle geliyordur. Ben ne zaman gitsem, Nevizade'de içiyorum, sonra Taksim'den metroya biniyorum, bir bakıyorum 15 dakika sonra aslanlı yoldayım. Hayranlıkla yeni mabedi seyrediyorum ve tribüne çıkıyorum. 40 senesini Ali Sami Yen'in sidikli tribünlerinde geçirmiş biri olarak kendimi Arena'ya uyarlamaya çalışıyorum. Bir de ne göreyim, ben girdiğimde ki 30-40 dakika var maçın başlamasına, çapulcu tribünü bile bom boş. Oysa ki taraftarın sahaya çökmesi, takımını forseye hazırlaması işte tam bu dakikalardır. Isınmaya çıkan kendi takımını ne kadar güçlü motive edebilirsen, diğer takımı o kadar ürkütmüş olacaksın. Bu gidişle Arena'dan kimse ürkmeyecek, zaten ürken de yok. Şu kadar maç oynadık, hiç bir büyük maçı kazanamadığımız gibi, evire çevire yendiğimiz bir takım yok.

Taraftar bu stada gitmez arkadaş. Daha doğrusu elinde kombinesi olanlardan kimi şu maça gider, kimi bu maça, dolayısıyla tamamı hiç bir maçta olmaz. İddia ediyorum, Olimpiyat Stadından gelmek, Arena'dan gelmekten çok daha kolaydır. Maçtan en son çıkan kişi en az 1.5 saat sonra Stadyum mahallinden ayrılmış demektir. Yürüyerek dağılmanın imkanı yoktur. Eğer araban yoksa, stadı terk etmenin tek yolu metroya binmektir. Metroya binmek, maden ocağının dibine gitmekle aynı orantılıdır. Kapasitesinin çok üstünde insan, salkım saçak yerin dibine girmekte, ve mutlaka aksayan trafikte yolculuk yapmak zorundadır. Misal ben, şu son maça gitmediysem, sebep dönüş eziyetidir. Ben eziyeti bahane edip gitmiyorsam en az 10.000 kişi daha vardır benim gibi düşünen.

İnönü Stadından en son çıkan kişi en fazla 10 dakika, Kadıköy'den 4 dakikada kendini sokakta bulur. İstediği yere dağılır, gider. Bizde ise en az 1 saat daha beklemen lazım. Şimdi mevsim müsait, sağda solda metronun boşalmasını bekle, yarın Seyrantepe ayazında ne yapar bu taraftar? Henüz arabayla gitmedik, gideni de duymadık. Bildiğimiz 30 lira otopark parası varmış. Bilet fiyatından pahalı otopark. Gördüğüm kadarıyla da arabayla bile gitsen Mecidiyeköy'e gelmen en az 1 saat sürer. Bu eziyete katlanmak için de takım lazım. Futbolcu lazım. Taraftarı tribüne koşturacak, bütün Dünya'nın tanıdığı büyük futbolcu lazım. Galatasaray sezona başlarken, yabancılarının tamamını değiştirdi. Gelenlerden, hiç kimseyi yolda görsem tanımam. Beni coşturacak, Galatasaray'a banko bahis oynatacak tek bir futbolcu yok kadroda.

Melo var ya diyen çıkar. Var tabi, 4 maça baktık, 4 maçın da en büyük futbolcusu Pitbull. Ama geldiğinde bir çok arkadaş bidon demişti kendisine. Hatta Lorik Cana'yı değişmeyen vardı ve haklıydılar. Aynı Ribery geldiğinde olmuştu böyle şeyler. Millet Anelka'yı getirirken, biz ucubet garibesini getridik. Bir de baktık ki adam ferrariymiş. Hiç kimseyi almayıp, bir tek Drogba'yı alsalardı, tribünler şimdikinden çok daha fazla dolardı.

Ha, bizde yok da millette var mı? Maçlar gazozuna, amacı yok aslında bir bakıma. Playoff'a dahil olacak 4 takım belli.  Maçlar o zaman başlayacak, bana göre oynanan maçlar hazırlık maçı üzerinde bile değil. Değişen bir şey yok yani. Maçı pazarlamaktan bir haberler diyeceğim o da değil. Amaç maçın biletini geçirmek ise, geçirdiler zaten. Hiç kimse maça gelmese daha iyi onlar için.

Bir de rezalet bir ses sistemi var Arena'da. Doğal olan tribün sesi, taraftarın sesi ne kadar yoğun ve net duyuluyorsa, taraftara söylenen hiç bir şey duyulmuyor, anlaşılmıyor. Kadrolar sayılırken bile kimse anlayamıyor sayılan isimleri. Son oynanan Eskişehir maçında, deplasman taraftarı bando sokmuş içeri. Biz Eskişehir'de düdükle bile içeri giremeyiz. Bando çalmaya başlayınca bizimkilerin sesi duyulmaz oldu. Kazayla Eskişehir öne geçse bizimkiler tamamen iptal olacaklardı. Bizim çocuklardan biri saksafon çalar, geçen maçta, Nevizade'de çaldı, hem içtik, hem söyledik. Maça getirmeye korktu içeri almazlar diye, arabaya bıraktı. Haklıydı, kesinlikle içeri almazlardı, Eskişehirspor'un bandosunu içeri alanlar, onun saksafonunu polis miğferine bıraktırırlardı.

Bu bir paradokstur. Takım güzel futbol oynayacak, taraftar coşacaktır. Ya da taraftar gelecek coşacak takımı koşturacaktır. Galatasaray tarihinin en güzel periyodu 96-2000 yılları arasıydı. Hiç bir maçta Ali Sami Yen dolmamıştı. Ortalama 8.000 kişiye oynanırdı maçlar. O maçları kaçıranlar, gitmeyenler, şimdi, tek forvetli sıçan gibi oynayan takımı seyretmek durumundalar.

Takımda başlangıçta büyük futbolcu yoktu. Şu ana kadar büyüyen Melo oldu. Yetmez, yarın atılır, sakatlanır, ceza alır yine Ayhan'a kalırız orta sahada. Ali Sami Yen  taraftarı zaten orada, sorun yok. Biz diğer 20-25.000 kişiyi arıyoruz. Henüz ortada yoklar, onları bizim gibi hastalık sahibi yapmak için büyük oyuncu lazım, hadi olmadı, eldekilere büyük oyun oynatmak lazım. 90 dakikanın 60 dakikasını rakip takım 18 inde oynayamayan Galatasaray asla Arena'yı arena yapamayacaktır. Bunun en somut göstergesi bahislerde Galatasaray'a her maç1.05 yazacaktır. İşte o zaman bu stad konforlu bir cehenneme dönüşecektir. Şimdiki hali ise altından şarap ırmakları geçen, hurilerle dolu bir cennettir.

26 Eyl 2011

Darvell'e Saygılarla; Galatasaray 2- Eskişehirspor 0_


MAÇKOSKOP
KADRO:
Aykut
3
Sabri
-3
Ufo
5
Gökhan
4
Hakan Balta
6
Selçuk
6.5
Melo
8
Engin
5.5
Kazo
3
Elmander
2.5
Riera
2

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
-Melo’nun bir topu ısırmasından sonra, tribünleri gaza getirmek için yaptığı hareket. Kötü oyunla beraber uyumaya geçmiş taraftarı ateşledi.

VARİL:
-Sabri; Orta yapmasını, pas vermesini öğrenemeden futbolu bırakacak. Kafası kopuk tavuk gibi koşuyor.

GLADYATÖR:
-Melo; Bir kere daha Pitbull, köpeklerden hem korkmuşum, hem tırsmışım. Sayesinde köpek sever oldum. Uzun yıllardan sonra ilk defa bir Galatasaraylı futbolcudan onur duyuyorum. Sadece kendisini seyretmek için bir daha ki maç tribünde olacağım.

BOROZANCI:
-Toga Özkalfa; Kazım’a sarı kart vermekte çok geç kaldı. Avantaja riayet ederek maçın güzel oynanmasına yardımcı oldu. Yan hakemler iki defa Galatasaray aleyhine yanlış ofsayt bayrağı kaldırdı. Tabelaya tesir eden bir olumsuzluğu olmadı.

BİR SORU – BİR CEVAP:
-Sabri ne zaman orta yapmasını öğrenir?
Öğrenemez, öğrenemeden futbol hayatı bitecek. Ama ne yapalım ki biz Galatasaray taraftarı Sabri’yle beşik kertiğiyiz, katlanacağız.

İMPARATOR:
Eskişehirspor’a karşı tek santraforla oynadı. Maçın sonlarına doğru Emre Çolak taraftar için harmandalı oynarken kızdı. Ne yapsın çocuk, maç bitmiş zaten, onun da yeteneği kısa alanda çalım atmak. Takımın oyununda halen bir Terim katkısı göremedim. Takım gol pozisyonu yaratamıyor.
-
ORDAKİLER:
Galatasaray hala kötü oynuyor, piyangodan çıkan Melo’yu saymazsak takımda büyük futbolcu yok. Taraftar yine de beklediğimden daha yoğun maç seyrediyor. Takımda amigo sayısı fazlalaştı, büyük bir maçta görülmemiş tezahürat yaparlar.
-
ANALİZ:
Fenerbahçe, son 20 yılını 2 kaleciyle oynamış. 515 maça iki kaleciyle çıkmış. Biz son 5 maçımızı, 4 kaleciyle oynamışız. Millet bizden öğrenmiş, biz öürettiğimiz şeyin peşine düşmüşüz. Bu sefer sıra Aykut’taydı. Top gelmediği zamanlar, Aykut Dünya’nın en büyük kalecisidir. Bugün de top gelmediği için unutulmaz maçlarından birini çıkarmıştır. Hakkını yemeyeceğim, uyarı yapılmış muhakkak, bu kez topları şişirmeden kullandı.

Geçen Gs tv’den Almanya’da oynanan Juventus maçını seyrettim. Orhan Ak, Berkant, Petre, Tamas oyunda, Fatih Terim kulübedeydi. Juventus’a top göstermedik, maçın sonlarına 1-0 önde girmişiz, uzatmalarda 2. Yi arıyoruz, nitekim de buluyoruz. Ve biz o takımı beğenmedik, Terim’in kellesini aldık. Şu takıma bakıyorum, bu takım nasıl berabere kalır bir anlam veremiyorum?

Bu Pitbull, böyle giderse ve muhtemelen daha da ivme kazanarak gidecek, hepimizi köpek yapacak. Ben şimdiden oldum zaten de, kimbilir kaç Galatasaraylı çocuk sayesinde hayvansever olacak? Yakında hayvanseverler kendisine bir ödül verirse şaşırmam. Helal olsun, tam bir Galatasaray 10 numarası. Böyle bir adamı Galatasaray’a aldıracak kadar futbolu bilen adam olduğunu sanmıyorum içimizde. Ama böyle bir adamı da bulmuşken kaybedecek kadar aptalımız da yok. Uzun yıllar Galatasaray orta sahası NO PASARAN olmuş demektir. Bugün kü maça gitmedim, Galatasaray’ın kötü oynayacağını öngörüyordum, bence yine de kötü oynadı. Ama bir sonraki maç, sadece Pitbull’u seyretmek  ve ona daha yakın olabilmek için kalenin tam arkasında olacağım.

Ligin en uzun kalecisi Eskişehirspor’da ve o kaleye doğru ısrarla havadan gelişi güzel ortalar kesildi. Selçuk’un serbest vuruşunda da kaleci çıkmadığı için Gökhan kendisinden beklemediğim iyi bir kafa vuruşuyla topu içeri bıraktı. İkisini de sevmem ama eğer biri oynayacaksa Servet’in yerine Gökhan oynasın. Gökhan Zan çok acemice hatalar yaptı, ıska bile geçti ama Ufo pisliği çok rahat temizledi.

Galatasaray’ın oyununu ben yine beğenmedim. Bilinçli bir atak yok, 2 defa Selçuk’un ince pasını seyrettik, devamını getiremediler.  Bu kez sol taraf iyi çalıştı. Hakan Balta belki de son 20 maçın en iyisini oynadı. Engin Baytar, Galatasaray’ın oyunu domine ettiği maçlarda güzel oynar. Yalnız toplara çok sakat giriyor, sarı kartsız maç bitirmesi çok zor.  Takım, 4. Maçında en iyi oyununu oynadı. En azından topu çok daha fazla kullandık, kalemizde tehlike yaşamadık, gol yesek bile çıkarabilecek motivasyon vardı. Bir sonraki maç üstüne koyarlar, ama takımın notunu vermemiz için bir Fener maçı seyretmemiz gerekiyor.

Aboue bey sakatmış, oynamadı. Maça da 30. Dakikada teşrif etti. Sivilken bayağı sevimli adammış, oynamadığı zaman sanki adamı daha çok sevdim gibi. Belki biz bıktık bu işlerden, hiçbir maçı beğenmiyoruz, bilmiyorum. Dün Beşiktaş maçınının ilk yarısını tamamlayamadım, Fener maçını gol atılır atılmaz seyretmeyi bıraktım. Trabzon maçını zaten seyredemiyorum, bizim maça bile gidesim yok, hatta gitmedim bile. Şimdi tabelaya bakarak yazanlar, konuşanlar çıkacak. Benim seyrettiğimin tam tersi bir maç analizi yapacaklar. Ama boşuna da konuşmuyorum, Melo babamın oğlu mu? Aboue den çok mu daha büyük futbolcu? Niye seviyoruz daha ilk maçında? Sabri’ye niçin katlanıyoruz?

Zaten bu maçlar gazozuna maçlar. Ligin sonuna diri girmek lazım. Playoff maçları er meydanı olacak. O maçların taraftarı da bu satırları yazan. Çocuklar siz tatbikata devam edin, savaşta hep beraberiz evelallah.