Bir alttaki yazıyı dün yazdık, bugün okuyucular boş geçmesin diye yayınladık. Henüz okumamışlar varsa, doktorlarımızın allah belalarını versin diyerek devam ediyorum yazmaya. Net bir şekilde soyuluyoruz. Bu satırlarda defalarca yazıldı.10 milyon dolarlık futbolcu, pratisyen dolandırıcı doktorun eline emanet ediliyor. Ben bırak Kevıl, Aydın Yılmaz olsam bu doktorların verdiği asprini bile içmem. Hepsi ortak, bakmayın biz sinirden baytar diyoruz, veteriner diyoruz, hakkını yiyoruz bu arkadaşların. Tümünü araştırsınlar, Galatasaray'a geldiklerinde neydiler şimdi neyler. Servet dökümü yapsınlar bakalım ne çıkacak?
Kevıl zaten diken üsütnde geldi bize. Mevcut sakatlığı var, Alp kardeş bugün değinmiş yazısında, aynen katılıyorum. Galatasaray'da görev alsın almasın, ne kadar taraftar doktor varsa üzerine titremeleri lazım. Bir fiş takarak, katır gibi futbolcuyu kontrol edebilen sahte doktor, anlayamadın mı? Kevıl'ın hafif sakat olduğnu. Baroş' yaktınız, elimizde Manda Yiyicisi var ilerde sadece tepik atabilecek. Ordu maçında oynatmasanız ne olurdu sanki?
Burhan Uslu zamanında hastaneler kan ağlıyordu. Galatasaray'dan futbolcu gelmiyordu. Burhan Baba'nın hokus pokusla iyileştirdiği futbolcuları bunlar bu imkanlarla daha beter hale getiriyorlar. Diyoruz da kimseye dinletemiyoruz, bunca transfer yapılacağına bir adam eksik alınıp, iğnecisinden, şurupçusuna kadar bütün sağlık ekibini şu soğukta Florya'nın kapısına koymaları lazım. Antrenör Neskens bile sakatlandı, gerisini düşünün.
Her zamanki gibi durumdan vazife çıkarma işi taraftara düşüyor. Ne yapılırsa yapılsın taraftardan tepki gelmeden uyanamıyorlar. Yarın maçta ilk işiniz bu olsun. Sağlık ekibini istifaya çağırın.
Galatasaray doktorları; size diploma veren okulun da avradını emi. Okyanusta bir damla bile olsa benim verdiğim paralardan size geçen olmuştur. Haram olsun, şerefsiz, bilgisiz, üçkağıtçı, dolandırıcılar sizi.
Burhan Uslu, nerdesin? Conk Bayırında savaş çıktı sanki, takım eriyor, yetiş.
23 Oca 2010
Ağla Acıbadem Ağla
Linderot geldiğinde nerden bilecektiniz ki, tüm hastenenin cirosuna eş değer bir ciro yapacağınızı? Aslında lafın gelişi bu soru, koskoca ticarethanesiniz, yoksa hastanemiydiniz? Siz bilmeyeceksiniz de kim bilecek, yapıştırın karnına fişleri aslan gibi çocukların, dinleyin kulaklığınızla ne ses veriyorlar acaba kaslar? diye, verin sağlam raporu alın eşşek yükü para.
Şu hale bak güreşe tutuşsa bir ayıyı yatırır Co( bu arada her halde adı bu kardeşimizin, güzel bir isim Co) bağlamışlar kabloları vücuduna. Ne olacak ki, bana gelse ben de sağlam derim. Adamın midesinde, böbreğinde ne arıza arıyorsunuz. Linderoth muayene edilirken ellerinizi avşturdunuz değil mi kolpa doktorlar? Kalbi temiz, (aslında en pis yeri kalbiymiş anlaşıldı, 12 maç oynayarak 3 senelik parayı dolandırıp gitti şerefsiz) pankreas temiz, ama adele yırtık, kemik eriyor. Olsun bunlara kimse uyanmaz, üç kağıtçılar için bulunmaz bir transfer. Aslında tam Beşiktaş'lık, Tüpçülük transfer olurdu. Bilseydi bizden daha fazla para verip kesin alırdı Linderot'u.
Acıbadem Hastanesinin sahibi Fener'li. Doktorların tamamı azılı Fenerli, en azından biri benim akrabam ordan biliyorum, tam şerefsiz yani. Para için en kralı hasta yapar, bu doktorlara güvenipte Galatasaray'a nasıl transfer yapıyorlar anlamıyorum? En büyük müşterilerini kaybettiler. Linderot'tan sonra diğer sakat Serkan Çalık'ta Ankara'daki hastanelerden birine müşteri oldu. Kara kara düşünüyorlardır şimdi. Şu Haldun Üstünel, bir maç öncesi Linderot'u kapalı tribüne bir çıkarabilseydi, bir araba dayak atıp öyle gönderebilseydik ne güzel olacaktı.
Sıra Nonda'da. Manda gibi, katır gibi kuvvetli, ama bacağındaki kaslar, kemiklerdeki platinlerin ağırlığını bile taşıyamıyor. Şimdi Co geldi ya, belki biraz kımıldar, halinden memnun olur. Kırk yılda bir girer, Ziraat Kupasında dandik bir takıma atar( ona bile atamaz ya neyse atar diyelim) kandırdığını sanar bizleri.
Haydi idareciler, nasıl ki Linderot'tan kurtuldunuz, zararın neresinden dönersek kardır, şu Manda Yiyiycisinden de kurtarın bizi, Acıbadem'in tüccar doktorlarını. En azından onun yiyeceği pirzolaları Kongo'daki açlara gönderin daha çok sevaba girersiniz.
Sen de ağla Acıbadem Hastanesi, git biraz da başka kulüplerin kapısını çal, Sakat futbolcu transfer ettir, beraber bölüşürsünüz tokatladığınız paraları idarecilerle.
Şu hale bak güreşe tutuşsa bir ayıyı yatırır Co( bu arada her halde adı bu kardeşimizin, güzel bir isim Co) bağlamışlar kabloları vücuduna. Ne olacak ki, bana gelse ben de sağlam derim. Adamın midesinde, böbreğinde ne arıza arıyorsunuz. Linderoth muayene edilirken ellerinizi avşturdunuz değil mi kolpa doktorlar? Kalbi temiz, (aslında en pis yeri kalbiymiş anlaşıldı, 12 maç oynayarak 3 senelik parayı dolandırıp gitti şerefsiz) pankreas temiz, ama adele yırtık, kemik eriyor. Olsun bunlara kimse uyanmaz, üç kağıtçılar için bulunmaz bir transfer. Aslında tam Beşiktaş'lık, Tüpçülük transfer olurdu. Bilseydi bizden daha fazla para verip kesin alırdı Linderot'u.
Acıbadem Hastanesinin sahibi Fener'li. Doktorların tamamı azılı Fenerli, en azından biri benim akrabam ordan biliyorum, tam şerefsiz yani. Para için en kralı hasta yapar, bu doktorlara güvenipte Galatasaray'a nasıl transfer yapıyorlar anlamıyorum? En büyük müşterilerini kaybettiler. Linderot'tan sonra diğer sakat Serkan Çalık'ta Ankara'daki hastanelerden birine müşteri oldu. Kara kara düşünüyorlardır şimdi. Şu Haldun Üstünel, bir maç öncesi Linderot'u kapalı tribüne bir çıkarabilseydi, bir araba dayak atıp öyle gönderebilseydik ne güzel olacaktı.
Sıra Nonda'da. Manda gibi, katır gibi kuvvetli, ama bacağındaki kaslar, kemiklerdeki platinlerin ağırlığını bile taşıyamıyor. Şimdi Co geldi ya, belki biraz kımıldar, halinden memnun olur. Kırk yılda bir girer, Ziraat Kupasında dandik bir takıma atar( ona bile atamaz ya neyse atar diyelim) kandırdığını sanar bizleri.
Haydi idareciler, nasıl ki Linderot'tan kurtuldunuz, zararın neresinden dönersek kardır, şu Manda Yiyiycisinden de kurtarın bizi, Acıbadem'in tüccar doktorlarını. En azından onun yiyeceği pirzolaları Kongo'daki açlara gönderin daha çok sevaba girersiniz.
Sen de ağla Acıbadem Hastanesi, git biraz da başka kulüplerin kapısını çal, Sakat futbolcu transfer ettir, beraber bölüşürsünüz tokatladığınız paraları idarecilerle.
22 Oca 2010
Şimdi Sakinleşti Erman Toroğlu
Kabzımallıktan çok iyi anladığını her fırsatta söylemişti bize. Ne kadar da haklıydı, bizim gibi hıyarları yıllardır cacık yapmıştı sofrasına. Ne kolaydı işi, maçın hakemini yüklen, aşağıla, hedef göster yürü ya kulum de cebine doldur paraları.
Yusuf, Eskişehirspor maçında 5 kişiyi çalımlayıp boş kaleye golü attırıyor, Erman Hoca, ''bu çalımları yiyen futbolcu olur mu?'' diye yorum yapıyor. Aslında o çalımları atan futbolcu olur mu? diye sorması lazımdı. Elano Kayseri'ye bazuka füze gönderiyor, adamımız, golü yiyen kaleciye sövüyor. Nerede bir güzellik varsa, Erman Hoca'nın sansürüne uğruyor. Yıllardır bu düzen böyle sürüyordu, ta ki Digitürk patronları, dünyanın parasına ihaleyi alıncaya kadar. Digitürk'ün CEO'su Erman Toroğlu'ndan daha az para kazanıyor. Ve bu işte bir bit yeniği olduğunu nihayet fark ediyordu.
Taşlar yerinden oynadı, vak vaklar ürktü artık, sonunuz geldi bizim bi bok sanıp ta gözümüzde büyüttüğümüz adamlar. Ligimizde tek bir maç 3.5 milyon dolara denk geliyormuş, 3.5 milyon dolarlık maç sayısı bir sezonda 4 taneydi oysa.Hata yapmaktan yani Erman Toroğlu'ndan korkan hakemler, futbolun güzel oynanmasına izin vermiyorlardı. Akşam medyacılardan fırça yemek istemeyen futbolcular güzel futbol oynamak yerine lanet olası puan mücadelesi veriyorlar, bir sonraki maça bakıyorlardı. Televizyonlarda konuşulan şeyler, sıradan bir köy kahvesinde konuşulanlardan çok daha ilgi çekici değildi. Şu dandik sayfalarda bile kaç kez bu konulara girdim, çorbada biraz da bizim payımız vardır sanıyorum. Kimse okumasa da etiketlerde bir yerlerde köşe başlarını haksız yere işgal etmiş muhteremlere saldırılarım mevcut.
850.000 adet dekoder varmış, bunların yarısı yurt dışındadır ve bunların çoğu da kaçaktır. İçerdekilerin de yarısı kahvelerde eh işte arta kalanlarda evlerdedir. Yani bu durumda Digitürk seyredicileri, Dicitürk patronları memnun etmemektedir. Bu yüzden okumuş adamlar, bu işlere kafa yoran profesyoneller, bu kadar pahalı mekanizmayı, bu denli amatörlere bırakmamakta kararlılar. Sırada bekleyenler sırayla yazdılar, yok özgür basının işine karışılmazmış falan. Yok ya, sen benim malımın reklamını kötü yap, ben sana benim işimi ne kadar bok edersen, benim hakemlerimi, benim federasyonumu ne kadar itin götüne sokarsan ben sana o kadar dolar ödeyeyim.
Foyanız çok geç te olsa çıktı, birer birer yok olup unutulup gideceksiniz bu alemde. Yarattığınız travmalardan çıkış kolay olmayacak elbet. Şimdi ben sizin takipçiniz olacağım sayın Toroğlugiller familyası. Bakalım para almayacağınız bir maça gidecekmisiniz. Ya da en iyisi siz daha kolayını yapın bence.
Alın bir dekoder, evinizde maç izleyin, maçtan sonra sizin yerinize yorum yapacakları izleyin. Muhtemelen yıllardır bizim duyduğumz hisleri sizde duyacaksınız. Sizin seyrettiğiniz, maç, hakem, ve futbolcularla, onların seyredip bize sattıkları yorumlar tamamen farklı olacak. Ve siz de bol bol küfür edeceksiniz. Bizim sizlere yıllardır ettiğimiz gibi yani.
Evet sakinleşen Erman Toroğlu'ya birlikte bir maçı televizyondan izleyip, sonraki yorumcuya ne küfürler edeceğini duymak isterdim.
Yusuf, Eskişehirspor maçında 5 kişiyi çalımlayıp boş kaleye golü attırıyor, Erman Hoca, ''bu çalımları yiyen futbolcu olur mu?'' diye yorum yapıyor. Aslında o çalımları atan futbolcu olur mu? diye sorması lazımdı. Elano Kayseri'ye bazuka füze gönderiyor, adamımız, golü yiyen kaleciye sövüyor. Nerede bir güzellik varsa, Erman Hoca'nın sansürüne uğruyor. Yıllardır bu düzen böyle sürüyordu, ta ki Digitürk patronları, dünyanın parasına ihaleyi alıncaya kadar. Digitürk'ün CEO'su Erman Toroğlu'ndan daha az para kazanıyor. Ve bu işte bir bit yeniği olduğunu nihayet fark ediyordu.
Taşlar yerinden oynadı, vak vaklar ürktü artık, sonunuz geldi bizim bi bok sanıp ta gözümüzde büyüttüğümüz adamlar. Ligimizde tek bir maç 3.5 milyon dolara denk geliyormuş, 3.5 milyon dolarlık maç sayısı bir sezonda 4 taneydi oysa.Hata yapmaktan yani Erman Toroğlu'ndan korkan hakemler, futbolun güzel oynanmasına izin vermiyorlardı. Akşam medyacılardan fırça yemek istemeyen futbolcular güzel futbol oynamak yerine lanet olası puan mücadelesi veriyorlar, bir sonraki maça bakıyorlardı. Televizyonlarda konuşulan şeyler, sıradan bir köy kahvesinde konuşulanlardan çok daha ilgi çekici değildi. Şu dandik sayfalarda bile kaç kez bu konulara girdim, çorbada biraz da bizim payımız vardır sanıyorum. Kimse okumasa da etiketlerde bir yerlerde köşe başlarını haksız yere işgal etmiş muhteremlere saldırılarım mevcut.
850.000 adet dekoder varmış, bunların yarısı yurt dışındadır ve bunların çoğu da kaçaktır. İçerdekilerin de yarısı kahvelerde eh işte arta kalanlarda evlerdedir. Yani bu durumda Digitürk seyredicileri, Dicitürk patronları memnun etmemektedir. Bu yüzden okumuş adamlar, bu işlere kafa yoran profesyoneller, bu kadar pahalı mekanizmayı, bu denli amatörlere bırakmamakta kararlılar. Sırada bekleyenler sırayla yazdılar, yok özgür basının işine karışılmazmış falan. Yok ya, sen benim malımın reklamını kötü yap, ben sana benim işimi ne kadar bok edersen, benim hakemlerimi, benim federasyonumu ne kadar itin götüne sokarsan ben sana o kadar dolar ödeyeyim.
Foyanız çok geç te olsa çıktı, birer birer yok olup unutulup gideceksiniz bu alemde. Yarattığınız travmalardan çıkış kolay olmayacak elbet. Şimdi ben sizin takipçiniz olacağım sayın Toroğlugiller familyası. Bakalım para almayacağınız bir maça gidecekmisiniz. Ya da en iyisi siz daha kolayını yapın bence.
Alın bir dekoder, evinizde maç izleyin, maçtan sonra sizin yerinize yorum yapacakları izleyin. Muhtemelen yıllardır bizim duyduğumz hisleri sizde duyacaksınız. Sizin seyrettiğiniz, maç, hakem, ve futbolcularla, onların seyredip bize sattıkları yorumlar tamamen farklı olacak. Ve siz de bol bol küfür edeceksiniz. Bizim sizlere yıllardır ettiğimiz gibi yani.
Evet sakinleşen Erman Toroğlu'ya birlikte bir maçı televizyondan izleyip, sonraki yorumcuya ne küfürler edeceğini duymak isterdim.
20 Oca 2010
Öteki Mahallenin Çocukları;'' Paşa'' Hüseyin Çelik
Baba Paşa Hüseyin
Pelin Çelik milli voleybolcu
En güzel takımlarda oynadın be Paşa Hüseyin. Köy takımlarında başladı hayatın, yine köy takımlarında veda ettin futbola. Şimdilerde ne mümkün, 40 yaşına kadar oynamak isteyen
profesyoneller ne hikmetse bırakın köylerinin takımını, şehirlerinin takımında bile oynamayı küçük görüyorlar. Ne güzeldi o günler, her maça gidemeyen garibanlar, yaz turnuvalarında, büyük takımlarda oynamış hemşehrilerini seyrederlerdi.
Başlarda köy turnuvalarında gösterdin kendini. Sonra o köylülerin gururu oldun. Ankarada, zımpara gibi sahalarda, evdeki kadınların manifaturacılardan aldığı bezleri boyayarak yaptıkları formalarla sahaya çıkan köy gençlerinden sıyrılanların kapağı attığı Gençlerbirliği'ne katıldın. Sonrası Güney'in menekşesinde, asilerin takımında demir bilekli kardeşlerimin yanında ıslattın formalarını.
Sonrası devamdı be Paşa Hüseyin. Komşu kentte Mersin'de büyük başların görmesi için didindin durdun. Ve soluğu hiç almaman yerde aldın Paşa. Fenerbahçe'deyken hatırlıyorum seni ben. Bu bilgileri de müsade varsa ''alkarlar.com'' dan yazdım. Hani sen oynadığın zamanlar şimdiki gibi rakip futbolculara düşmanlık falan beslenmezdi ama doğrusunu istersen de sevilmezlerdi. Biz sevilenleri, unutulanları tekrar yad etmek için arıyoruz ve ayırıyoruz sizleri işte.
Sen ki ilkokulda bir müsamerede paşa rolünü oynadığın için paşa lakabı takılmış. Ve öylede anılmışın işte. Fenerbahçe'de iki sezon geçirmişin Hüseyin. Şimdi ki gibi o zaman da bir futbolcu öğütme fabrikasıymış Fenerbahçe. Seni de öğüttüler kısa zamanda.
Kargalı köyünün acar futbolcusu PaşaHüseyin 5 sene önce aramızdan ayrıldı. Çoğumuz hatırlamadık bile, hadi bizi geçtik Fener'li eskilerden hatırlayan çıktı mı? Çıksa bir şeyler yazarlar biz de okurduk. Ne yazık ki biz kendisini yazmaya karar verdiğimizde öğrenmiş olduk akibetini. Bir Gençlerbirliği- Konya maçında saygı duruşuyla hatırlanmışın Paşam.
Ha bir de voleybolcu bir kız yetiştirmişin ülke sporuna. Kargalı'lı, Polatlı'lı, Ankara'lı güzel futbolcu, oynadığın bütün takımlara selam olsun. Mekanın cennet olsun.
19 Oca 2010
Gamlı Baykuş Bildiriyor
Bu hafta şenlik başlıyor. Ligimizi, futbolumuzu büyük paralara sattılar. Kulüplere gelecek bu büyük paraları, bakalım nasıl harcayacaklar? iş bilmez, ya da tam tersi işi çok iyi bilen yöneticiler. Garanti veriyorum, tüm takımlarımızda bu paranın en az yarısını buharlaştırıp iç edecek kurnaz tilkiler mevcuttur. Al sat, sat al bakalım bizim payımıza ne düşecek bu alış verişlerden?
Neyse biz bu düzenin, düzülen tarafında olduğumuza göre, gerçeğe dönelim de bizi ilgilendiren taraftan dalalım meseleye. Son iki resmi kupa maçını izledim. Sezon başından beri yazmakta direndiğim ahval ve şerait şöyleydi. Garanti veriyordum, Servet ile Gökhan'ın arka, Sarp ile Topal'ın ön liberoda oynatmayacağını. Lukas'ın gelişiyle bu iki kazmadan birinden kurtulduğumuzu müjdeleyebilirim. Aslında bir iddaam daha var ki Lukas, Servet'in yanına değil, tam tamına Servet'in yerine gelmiştir. Araştırmalarıma göre Lukas benim beklediğim oyuna topu çok iyi sokabilen bir stoper değildir. Daha çok Bülent Korkmaz vari bir oyun bekleyeceğiz kendisinden. Bir kaç maç bize gösterecektir ki savaşan Lukas'ın yanına topu bir an önce öne aktarabilecek teknik biri takıma oturacaktır. Balta veya Topal olabilir(bu arada teknik biri derken soyadları cuk oturmuştur ya neyse). Ben mücadelemi Servet'ten sizi kurtarana kadar sürdürme azminde ve kararındayım. Servet ilk geldiği sene gözümüzü boyayıp kendini kabul ettirdi. Sonrası işte bu kadar. Kendisi de biliyor ki 3-5 maç oynamasın, Sivas'a bile almazlar. O yüzden ne atılıyor, ne sakatlanıyor, ne etliye karışıp ceza alıyor. İş bize düşüyor yani.
Baros'un geri dönüşü uzamış, bu arada ben pek ilgilenmedim desem yeridir. Ne gazete okuyorum, ne de televizyon seyrediyorum. Maçtan maça bizimkilere bakıyorum o kadar. 2.5 senedir bir kavgam da Manda Yiyiyicisi'yle oldu. Hatta onun yüzünden 45 senelik arkadaşım Eski Tüfek'le kötü oldum. Gerçi bizim Eski Tüfek, Nonda'yı oynadığı futbol için değil daha çok, 3. Dünya ülkesinden geldiği için sever. Yani sen hem Emperyalist İngiliz, İspanyol, Portekiz'li ol, ütüne kötü oyna bak bakalım o zaman Eski Tüfeğin gazabını. Kötü oynayacaksan bari gariban Angola'lı ol, Kenta'lı ol, Gana'lı ol.
Nonda sakat çocuklar, o yüzden koşmuyor, koşamıyor. Korner atsın yetiştiremez, yetiştirecek kadar sert vursun lifi çıkar yerinden. Arada sırada dandik, beleş, şans golü atar o kadar. Bu takımda 5 dakika yeri yok, sakat olsa daha iyi. En azından oyuna girip bizi kanser etme ihtimali ortadan kalkmış olur.
Orta saha yangın yeri gibi. 2 kişilik boş yer, 8 kişi talip var. Ortadan servis yapacakların kaderi, arkadaki ikiliye bağlı. Bir şekilde eğri doğruya gelir de tam uyumlu iki kişi devamlı oynayabilirse, defans bloğu daha önde kurulacağından, orta saha da rakip kaleye daha yakın, dolayısıyla daha çok pozisyon bularak oynayacak.
Keyta'dan gelen haberler iyi. Üstüne koyarak aramıza katılacak, Kewell Aslantepe'de gol atmadan dönmem diyor. Arda kardeş'in üstündeki psikolojik yük kalktı gibi. Elano 60-70 metreye nokta paslar atıyor. Yıllardır beklediğim Galatasaray, sezon sonuna doğru sahada olur. Seneye de oturmuş takımdan büyük zaferler bekleriz.
Haydi hayırlısı diyelim, ikinci yarıya konsantre olalım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)