11 Tem 2009

Bi Bok Sandıklarımızı Özledik


Ben yerlerinde olsam Seyrantepe'yi Aziz Yıldırım, Nihat Özbağ, Nihat Özdemir, Mithat Yenigün ve Serhat Çeçe'nin ellerine bırakırım. TOKİ bu yolu denerse eminim ki en kısa zamanda sonuca varır. (En çarpıcı örnek Kadıköy'de) Haa karşılık olarak ne istenir bilemem. Pazarlıktan anlamam. Reklamdan pay mı alınır, Seyrantepe'nin adı Fenertepe mi olur bilemem.



Bi Bok Sandıklarımızı unuttuk sanmasın kimse. En kıdemlilerinden, bir zamanlar bizim çanaktan beslenip, bizim yalaktan su içmişi bir şeyler kusmuş yine, yazı yazmak yerine. Şu yazıya cevap veren adamı ben bi bok zannederim. Ben cevap vermek yerine biraz küfür etmek istiyorum şu Bokludere'nin bok taşıyıcısısına.


Sen önce Kozyatağı'ndaki ganyan bayiine taktığın altılı paralarını öde ondan sonra akıl ver Galatasaray'ın stadını yapacak olan müteahhitlere. Sermayenin çalak yiyicisi, Aziz Yıldırırım abisine yalamalık yapmadan ekmek yiyemiyor anlaşılan. kaldırıma stad yapacak akıl bizimkilerde yok ne yapalım şimdi.


En çarpıcı, çarpma örneği Kadıköy'de doğrudur. Bu kadar iş bitirici güruh bir araya 100 yılda bir gelir. Ancak kim gelirse gelsin böylesi güruha iman edecek olanlar her zaman hazır ve nazırdır.


Böyleleri olmasa ne yapardık acaba? Fenerbahçe nefretimizi nasıl üst düzeyde tutardık? Sakın eksik olmayın Fenerbahçe nefret ettiricileri.

İlk Defa Milli Olmak


Bir anket başlattık. Acaba bizim izleyicilerin taraftarlık parametresi ne durumda? Bizim zamanımızda bir laf vardı,'' imkanı olupta maça gelmeyen taraftar, camiye gitmeyen hacı gibidir'' diye. Ben de merak ettim içimizdeki hacı oranı nedir diye.


Hiç camiye gitmeyen hacı, sadece Cuma namazı kılan hacı, sadece ramazanda teravihe giden hacı, hiç bir namazı kaçırmayan hacı, camiye kadar gidip te içeri girmeyen hacı....


Anlayacağız bakalım, belki ona göre şekillendiririz yazıları, belki maça gidenlerle bir araya geliriz.


Ancak ben bir şey yapmak istiyorum bu sene. Hayatında hiç Galatasaray maçına gitmemiş taraftarı maça götüreceğim. Yanlız şartım var tabi, bir kere şehir dışından olacak. O yetmez, ne var yani şehir dışından kimse maça gelemez mi? İnternette bir kızla tanışsa çıkar Mardin'den çıkar Laleli'ye gelir, onu saymıyoruz. İmkanı olmayacak, imkanı olmadığına bizim ulamalardan bir kurul karar verecek. Ondan sonra biz hem misafir edeceğiz, hem de maça götüreceğiz.


Ali Sami Yen'de maç seyretmek için bu sene son seneniz çocuklar. Her maça gidin, doya doya seyredin, maçları değil Sami Yen'in, paslı turnikelerini, sidik göllü tuvaletlerini, kırık koltuklarını, sahanın görünmediği ilk sıraları, yağmur yağdığında ıslandığın kapalı tribünü..


Evet ilk defa milli olacak Galatasaray'lı kardeşim bana bildirsin. Umarım içinizde böyle biri yoktur.

Siftah Mehmet Topal'dan, Bereketi Mehmet Kurtoğlu'ndan


Her şey ne güzel başladı. Gün geçmiyor ki taraftara gaz veren, heyecanlandıran, maçların bir an önce başlaması için gün sayar hale getiren, özleten bir haber duyulmasın. Yalan transfer haberlerini saymıyorum, biz medya maymunlarının yazdığı bir transfer varsa onu hemen yok hanesine kayıt yapıyoruz zaten.


Şu sıralar Ağırol Memet'i kakalamaya çalışıyor, yalamaların yazdığı yalan habere göre. gazeteler yazınca rahatladım, ödüm kopuyor bu herif bize gelecek diye. Neyse konu bu değil zaten.


Ne haberler geldi kampa, Önce geleneksel, saç kazıtma görüntüleri geldi. Her zaman ağır abilerden biri yakaladığı gencin kafasını sıfıra vurdururdu. Bu görev en çok kabak kafa Hasan Şaş'a yakışırdı. Bu sezon ağır abi bazubantı Emre Aşık'ta. Kafaları kazılmış futbolcuları tanımakta zorluk çektik, zaten çoğu genç tanımıyoruz, biraz neşelendik. Keita'nın geldiği haberiyle Lincoln'ün gelemeyeceği haberi büyük heyecan ve rahatlama yarattı. Hazırlık maçlarını izlemem, sevmem ancak Emre Çolak haberleri akmaya başladı, heyecanla bekleniyor yeni Arda Turan.


Metin Oktay'ın hayaleti ziyaret etti kampı. Bütün maçlarımızı, bütün hareketlerimizi izliyor biliyorduk ta, bu sene kampa damgayı bastı.'' Formamı rezil kepaze ediyorsunuz lan senelerdir, kimin formasını kime giydiriyorsunuz, bu formayı giymek için büyük futbolcu olmak yetmez, büyük adam olmak lazım'' dedi ve takrar uçtu. Hagi'den sonra değerini düşürülen, sadece bizim takım için büyük kutsallık taşıyan 10 numara, boşta kaldığı sezondan, Necati'den, Revivo'dan, adam olmayan Lincoln'den sonra gerçek bir adama, Sipsi'ye verildi.


Tam Metin Oktay olması içinde formanın sol koluna KAPTAN yazan bir de bant verdiler. Bu kampın en büyük ve yıllara yayılacak müjdesiydi.


Kısaca her şey yolunda gidiyordu. Unutulmuş, kimsenin ilk 11 koymadığı Linderoth bile bomba gibi sezonu beklerken, siftah Mehmet Topal'dan geldi. Sezonun ilk sakatı olarak gurbette sedyeye düştü. Mehmet Kurtoğlu onu ne kadar zaman sonra iyileştirir bilmiyoruz, sırada kim var onu da bilmiyoruz. Nedir bunun normali o da meçhul. Hiç topa vurmadan, hiç mücadele etmeden insanın nasıl baldırı kopar anlamıyorum. Ben 48 yaşında bel fıtığı ameliyatı olduktan 1 ay sonra halı sahada futbol oynadım.


Geçen yıllarda sağlık kurulumuza çok sövdüm, futbolcumuzun başına taş düşse onlardan bildim, ancak neyin nesidir bu yıl ki sakatlık. Mehmet Topal'dan gelen haber kampın neşesine limon sıktı, umarız devamı gelmez, gelirse benim hedefim belli. Ben İrfan Kurtoğlu'ndan bilirim arkadaş. Hadi sakatlığı anladık, ama sakatı iyileştiremezseler, bu sene saldırılara devam ederim.


Hadi be takım artık dönün, özledik. Bir topal gaziye razıyız ne yapalım artık.

10 Tem 2009

10 Numaralı Kaptan


Eğer hiç bir takımı tutmamış olsaydım, bugün hepinizden daha fanatik Galatasaray'lı olurdum. Hadi zaten Galatasaray'lıydım diyelim, eğer hiç maça gitmemiş olsaydım bugünden itibaren tribün amigonuz bendim.


Bugünü bir tarafa not edelim, sonraki yıllarda, sonraki nesiller, sevgili takımlarına bir kaptan, bir 10 numara bir Arda Turan aradıklarında o günlerde, bugünleri yazanların tarihe düştükleri notlarlı okuyacaklardır.


Galatasaray tarihi büyük kaptanlar tarihidir. Metin Oktay, Muzaffer Sipahi, Fatih Terim, Cüneyt Tanman, Bülent Korkmaz, Hakan Şükür ve kaptanlık bandını bugünlere kadar şanla şerefle getiren Ayhan Akman.

Arda Turan kaptan oldu, hem de 10 numaralı formasıyla. Ah be Galatasaray 10 numarası. Metin Oktay sembol yapmasa diğer takımlar gibi bizim içinde diğer numaralardan bir farkı olmayacaktı. Sonraki yıllarda bir başka efsane 5 sene giydi bu mübarek numaralı formayı. Hagi'den sonra her sezon yeni bir heyecanla aradık 10 numaramızı.


Yanıldığıma ilk defa sevindim. Lincoln için yazmadık yazı bırakmamıştım. Adam olmaması bir efsanenin doğuşuna sebep oldu. Arda Turan'ın en önde çıkacağı maçlara artık 1-0 önde başlıyoruz. Artık Galatasaray'ın sahaya çıkışları bir başka olacak. 22 yaşında, ülkenin faal en büyük futbolcusu, en has Galatasaray'lısı kaptanımız, daha ne isteriz.

Galatasaray Kaptanı; Bundan sonra sadece bir Galatasaray futbolcusu değilsin, sen milyonlarca Galatasaray taraftarının önderisin. Gittiğin mekanlar, takıldığın arkadaşlar, yani bütün bir yaşamın Galatasaray Kaptanısın artık. Metin Oktay'ın, Hagi'nin yanına 3. sac ayağı olmalısın.


Yönetimin Galatasaray taraftarına en büyük hediyesidir. İçimizden en fanatik taraftar, takımın en büyük futbolcusu olarak 10 numaralı formasıyla kaptan olarak sahadadır artık. ''Emre Aşık'ın lafının üstüne laf söylenmeyecektir'' raconuyla başladı macera. Aslında Kaptanlık Arda'yla yapılan ömür boyu mukaveledir.

Ayhan Akman'a, ve Emre Aşık'a saygılarımızla selamlıyoruz yeni ve daimi kaptanımızı. Arda Turan sen bizim herşeyimizsin, takımı önümüze getireceğin günleri sayıyoruz.

9 Tem 2009

Servet Çitten Atladı


Yazacak bir şey bulamıyorlar. Bu işten para alan medya maymunları, yalan transfer haberlerinden başka okutacak bir yazı üretemediler. Bizim gibi keriz blog yazarları için zor değil yazmak. Ben kendi payıma söyleyeyim, zamanım olsa işim bu olsa günde okunacak en az 10 yazı yazabilirim.
Servet, servet,n, riske atıp şu çitten atlamış. Habere bakın ya, ya oradan atlarken ayağını burksaymış. Bu ne sorumsuzlukmuş, Servet gibi profesyonel biri böyle amatörce bir atlayış yaparmıymış. Daha bir sürü saçma sapan şey, hatta Burhan Uslu üstada bile bu konuda yazı yazdırmışlar. Daha önce saçma sapan sakatlıklar yaşayan, Rüştü'yü, İbrahim Üzülmez'i örnek göstermişler.
Ne var ki bunda, Servet gibi spordan milyonlarca dolar kazanan biri bu çitten atlayamayacaksa, top da oynamasın. servet kerizmi? atlayamayacağı bir çitten niye atlamaya çalışsın. Resimde görüldüğü kadarıyla çok kolay bir atlayış. Tek elini payanda yapmış, neticede atlamış, bir sakatlık olmamış. O zaman futbolcular korumalar, kaskocular yardımıyla yaşasınlar. Evde yatarlarken bile dikkat etsinler, ters bir rüya görüp yataktan düşmesinler.
Servet'in çitten atlamasını tehlikeli bulan güruh, Keita'nın golden sonra atacağı ters taklalarda ne yazacaklar acep?
Yalama medyamız, bizim için ağlamanıza gerek yok. Hiç atletik olmayan Servet o tehlikeli çitten artistik bir şekilde atlayabiliyorsa varın gerisini siz düşünün.
Helal lan Servet, ben senin bu kadar akrobat olduğunu bilmiyordum.

8 Tem 2009

Ne Kadar Övünsek Az


Ankara deplasman sayılmaz.

Fikstür çekildiği zaman ilk baktığım şey, ilk yarının son maçını kimle nerede oynuyoruz olmuştur. En büyük endişem Şampiyonluk maçını Ali Sami yen'in dışında oynamaktır. 1971 den beridir bütün şampiyonluk maçlarında bulunmuş bendeniz, şampiyonluk maçına gidememek gibi bir durumla şimdiye kadar çok şükür karşılaşmadım.

Ankara'da 8-0 yendiğimiz maçtaydım, Antalya'da şampiyonluğu ilan edip şov maçına Sami yen'e taşıdığımız maçta da. Kocaeli'nde, 3. yıldızı takıp, son maçı mabedde oynadığımız da oldu, Şampiyon olup son maçımızda Bursa'da geziye gittiğimiz de.

Bu yıl baktım fikstüre, son maçı Diyarbakır'da, Trabzon'da, Bursa'da, Eskişehir'de oynama ihtimali vardı. Son maça kalabilirdi macera, son maça kalsa bu şehirlerde kale arkasında 2000 kişi olabilirdik.

Korktuğum başıma bu sezon da gelmedi. Son maçımızı Ankara'da Gençlerbirliği ile oynayacağız. Keşke son maça kalsa iş, Ankara ,Galatasaray'ın bir diğer kalesi, Gençlerbirliği olması ise daha iyi. Taraftarı yok, 19 mayıs bizimdir.

Ankara deplasmanları bizim gibi eski taraftarlar için unutulmazdır. Bir keresinde bütün bir tren Ankaragücü maçına gidiyorduk, Eskişehir garında indik, Doğu'dan gelen bir trende yolcular hayatlarında ilk defa bir taraftar gurubu görüyorlardı. ''İşte geldik Ankara'' tezahüratıyla inlettik garı.

Ne güzel bir Şampiyonluk yolculuğu olacak. Trenlerle konvoylarla akacağız Başkent'e, takımı alıp döneceğiz Florya'ya. Çocuklar ne harüküladedir, başka şehirlerde Şampiyonluk turu atmak.

7 Tem 2009

65 Milyon Yeşil


648 yıl önce, Osmanlı Akıncıları'nın mola verdikleri yaz günlerinden birinde güreşe tutuşan 40 yiğit içinden ikisi yenişemeyip güreşe güreşe can verdiler.

Arkadaşları bu güreşçileri güreş yaptıkları alandaki bir incir ağacının dibine gömdüler ve o tarihten bu yana aynı yerde yiğitler güreştiler. Sonraki senelerde o çayırlığa doğru akan bir pınarın aktığını görenler, ''Kırktı onlar''diyerek o yere Kırkpınar dediler.

Ata sporumuz dendi yüzyıllar boyu. Türkiye'nin dört bir yanında anlı şanlı turnuvalar yapılsa da Kırkpınar güreşin Türkcell Süper Ligi'ydi. Ve bu pazar er meydanından Mehmet Yeşil Yeşil Şampiyon olarak ayrıldı.

Çoğu futbol maçından daha fazla seyirci güreşleri takip etti. Ancak ne yazık ki Ata sporumuz artık, hırsızlık, yağma, yalan, dolan olduğundan hiç birimizin dikkatini çekmedi Başpehlivan. Oysa aynı günlerde Hidayet Türkoğlu'nun 65 milyon yeşil'e Toronto'ya transfer olduğunu yazıyordu yalama Medya. Ata sporumuzu yapıyordu Hidayet ne de olsa.

Federer, Nadal'ı yenip Wimledon'u kazanıyordu diğer ata sporumuz katagorisinde. Medya maymunları baş köşelerde veriyordu haberlerini. Yağlı güreşle kim uğraşacaktı, günümüzde hangi ata, oğlunu, torununu yağlayıp, kispeti giydirip çayırlarda güreştirecekti. Pis pis kokuyordu garibanlar, her ne kadar zebellah gibi vücutları olsa da tikilerimizin dikkatini çekmezlerdi.

65 milyon yeşille ilgilenen Türk spor medyası, İstanbul'un akciğerine yapılan yarış pistinde şoförlük yapanlarla ilgilendi, Formula 1 Ata sporumuzdu. Brown gp ne demekse o arabayı süren Censon Button denen arabacının yarışı kazandığını biz bizim medyamızdan öğreniyorduk. Ki benim gibi arabayı, arabacıyı en az seven, araba sürmekten nefret eden biri bile ne kadar kaçsa da mutlak bir yerlerden haberi oluyordu. Ne farkı vardı canım, o zamanlar atalarımızda at yerine Ferrari vardı da binmediler mi?

Yazın futbol yok, Ata sporlarımız devam ediyor, Medyamız bize sıcağı sıcağına duyuruyor, televizyonlarımız eksik olmasın, bize saat kurdurarak 65 milyon yeşili cebelleze indiren Hidayet'e ermiş Oğlu'muzun maçını izletti bizlere daha ne yapsın.

Ne var ki 65 milyonun seyretmek istediği yiğitlerin, başpehlivanların güreşleri vardı. Japon'un iğrenç Somo Güreşçisinden daha az ilgilerini çekti Mehmet Yeşil Yeşil. Soyadı Yeşil olmasa bu gün unutulacak olan başpehlivanımızdı.

Haydi Bre pehlivan Mehmet, gitmesek de görmesek te bize unutturmaya çalışsalar da orada, bir kır meydanında güreşen kardeşimizsin, bizimsin. Kemerin, kutlu gazan mübarek olsun.

5 Tem 2009

Özcimbomlu Sezgin'in Arabası






Galatasaray maçlarına gitmeye başladığım çocukluk günlerimde ilk gözüme çarpandı Sezgin. Ve gittiğim son maçta da gözüme çarpan. Ve hiç bir taraftar yoktur ki gittiği bir maça Sezgin gitmemiş olsun.


Eskişehir maçından dönüyoruz kafilelerle, daha doğrusu dönemiyoruz. Hatırlayan çıkacaktır, Bozüyük girişinde tarlalara yatırılışımızı. O maçtan dönen, bir minübüs dolusu taraftarın içindeydi Sezgin. Onlar da Adapazarı dolaylarında kaza yaptılar. Minübüs dağıldı, taraftarlar yola saçıldı. Sezgin de minüsün içindeki arabasından fırladı yere düştü. O sırada hafif haralanan bir taraftarın yanına yardıma gidenler of çeken bir taraftarın yanında gülmekte olan Sezgin'i gördü. '' ulan şuna bak, kolundan azıcık yaralanan ağlarken bacakları kopmuş şu adam gülüyor'' dedi. Ne bilsin Sezgin'in durumunu.
Sezgin'in arabası Prekazi'yle anıldı bir zaman. Gevur gol attığında arabaya koşardı. Soyadını Özcimbom'lu yaptı. Şimdi Sezgin'e, ''arabadan ineceksin ve Sabri'den daha hızlı koşacaksın ama Fenefbahçe'li olacaksın'' deseler, Sezgin yine de kabul etmez.
Gün geldi hepimiz takıma küstük, benim bile, Held zamanında bir sezon maça gitmediğim oldu. Aylar yıllar geçti takımda en ufak bir kıpırtı olmadı. Soğuk oldu, kardan adam oldu, sıcaklarda kavruldu, en dandik, en önemsiz maçlarda bile arabasındaydı.
Sezgin'in aşağıdan çektirdiği 3 lüye icabet etmeyenimiz yok, Çekilen 3 lülere de Sezgin icabet eder. Sezgin kapalının sahanın kenarından maç seyredeni.
Sezgin tek bir taraftar gibi hür, ve bir Ali Sami Yen Stadı gibi kardeşçesine yaşlandı. Sezgin'den daha fazla Galatasaray maçı seyretmiş insan yoktur. Hatta iddia ederim Guiness kitabına bile girer, Sezgin'den daha fazla maç seyretmiş insan yoktur. Biraz daha iddialı konuşayım televizyondan seyretmek dahil bile olsa, daha fazla maçı canlı izlemiştir.
Ameliyat bile olsa masadan kaçar maça gelir Sezgin. Aman Sezgin ben seni takip ediyorum. Aynı yaşlardayız, bir gün gittiğim bir maçta seni göremezsem benim de bittiğimin resmidir. Karacaahmet çevresinden uzaklaşmıyoruz, stadyum yapılsa bile. Giderken arabanda bana da bir yer ayır kardeşim.
Çok yaşa Sezgin, kendim için istiyorsam namerdim! sen yaşa ki ben her Galatasaray maçında Sezgin'in arabası önümden ne zaman geçecek diye heyecanlanayım.