23 Ara 2011

2011-2012 İlk Yarı Sentezi



KADRO:
Muslera
8
Aboo
7
Ufo
7
Semih
8
Hakan Balta
6
Selçuk
8
Melo
9
Kazo
5
Baros
6
Elmander
7
Engin-Emre
6

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
İlk yarının en önemli hadisesi, maalesef Sabri’nin sakatlanıp, Abo’nun geçek yerine geçmesi olmuştur. Yıllar sonra, Capone’den, Akyel’den, Ümit Davala’dan sonra hücum beki seyrettik. Bir sağbek olarak gereğinden fazla teknik, gereğinden fazla akıllı, gereğinden fazla golcü. İnsan acaba bu kadar donanımlı futbolcuyu, takımın en gereksiz, en kolay oynanabilen mevkisinde çürütmüş olmuyor mu? Galatasaray olarak, Aboo’yu sağ bek oynatma lüksümüz var mı, Sabri idare eder mi? Onu da Afrika Kupası maçları esnasında son bir kez test etme şansımız var. Daha doğrusu Sabri son bir kez daha teste çıkar bu maçlarda.   
-
VARİL:
Varil olarak ilk maçlarda Aboo’yu gösteriyorduk, haksız da sayılmazdık. Yolda görsek tanımayacağımız bir futbolcu transfer edilmişti, ya çıkacak ilk maç kendisini tanıtacak, ya da böyle bizim tanımamız için epey bir süre kan işetecekti. Kan işedik, her bölgede denedik, Sabri’ye yer bulmak için Aboo’yu piyon yaptık. Olmadı, tutmadı, sağ bek oynadığı maçlarda berabere bile kalmadığımız gibi, neredeyse pozisyon vermedik. Dolayısıyla da ilk yarının bidonluğu Riera’ya kaldı. 7. Yabancı olarak işi çok zor, ikinci yarıda da takıma fazla gireceğini sanmıyorum. Aydın Yılmaz’da en sabırlı hocanın bile taşını çatlattı, bidon kontenjanını işgal ediyordu yıllardır, artık hiç bir vicdan azabı duyulmadan Arif Erdem’e yılbaşı hediyesi olarak verilebilir.  
-
GLADYATÖR:
Tereddütsüz Felipe Melo’dur. Kendisi de tanımadığım bir futbolcu olarak gelmiştir. İlk maçta, ütelik yenildiğimiz maçta buradayım demiştir. Mustafa Sarp’tan, Barış’tan sonra Melo’yu seyreden taraftar, geçen günlere yazık demekten kendini alamamıştır. Serbest vuruş dersen atabilir, her çıktığı kafa topuna müdahele eder. Sanki takımı 12 kişi oynatmaktadır. Topun en fazla 15 metre yarıçapında mutlak vardır. Ve sanki maç bitmesin diye hakeme yalvarmaktadır. Büyük sezgileri vardır, tehlikenin nereden geleceğini herkesten önce anlayıp, müdahelesini yapar. Eğer sezon sonunda giderse çok yazık olur. Ve eğer gidecek se de şimdiden söyleseler de havlama, hırlama dersleri almasak bari. Fenerbahçe’ye attığı gol, Galatasaray jeneriklerinde yerini almış, sonsuza kadar yaşayacaktır. Beni tekrar tribünlere çıkartan, tam bir Galatasaray futbolcusudur. Keşke her maç büyük maç olsa da, sahanın içinde kudursa.   
-
BOROZANCI:
Hakemlerden, bu sene şikayetim yok. Futbol mahkeme kapılarına düşerken, onca pislik gün be gün yayınlanırken, içlerinde tek bir hakem faciası olmaması büyük mucize olmuştur. Bir tek Polis Bünyamin, araziye uyarak siper almıştır. Cüneyt’le, Fırat büyük maçları kazasız, belasız, karakola düşürmeden atlatmıştır. Hakem olaylarının en güzeli de, atılan bir golün hakem tarafından Turgay Bahadır’a sorulup, elle aldım demesinden sonra sayılmamasıdır. Fener Trabzon maçında Cüneyt Çakır, futbol seyircisine katkıda bulunamamış, Gökhan’ın bir şey yok demesini dikkate bile almamıştır. Hakemler için bence en kötü olay budur.
-
BİR SORU – BİR CEVAP:
İlk yarıda oynanan futbol, futbol severleri memnun etmişmidir?

Kesin etmemiştir. En azından beni, futbol maçı seyirinden tamamen koparmıştır. Galatasaray maçı dışında hiçbir maçı izlemedim, skorlarını ertesi gün öğrendiğim maçlar çok fazla olmuştur. Galatasaray’ı bile 2 defa protesto edip izlemedim. Nerdeyse bütün takımlar oyun planlarını gol yememek üzere kurmuşlar, en ileriye 2. Bir futbolcu sürememişlerdir. Galatasaray belki de mecburiyetten son maçlarda forveti kalabalık tutarak kolay ve gollü galibiyetler almıştır. Anlı şanlı statlara, tarafarın dışında seyişrci sokabilmenin iki yolu vardır. Ya çok büyük, Dünya’ca ünlü futbolculardan oluşan bir kadron olacak, ya çatır çatır futbol oynayacaksın. Tek gollü, anti futbolla kazanılan 3 puanlar en azından Galatasaray taraftarını asla tatmin etmez.  
-
İMPARATOR:
Galatasaray’ın başında olması gereken tek adam İmparator’dur. Futbol antrenörlüğü bu tespitimin dışındadır. Ben gol olduğunda kulübeye bakarım, neler oluyor diye? Kulübedeki hareketlenme antrenör olayı değildir, Fatih terim’in Galatasaaray’ının işidir. Gol sevinci bir takımın kalibresinin ne olduğunun göstergesidir. Galatasaray uzun yıllardan sonra takım olmuştur, takım er ya da geç beklenen futbolu oynayacak, beklenen zaferleri alacaktır.  İlk yarı maçları boyunca sitemlerimiz fazladır, sevgidendir, adamlığından beklentimizin fazla olduğundandır. İnsan olmayana, sevilmeyene sitem edilmez. Deneye yanıla kurduğunu sandığımız takımı, belki de bilerek isteyerek, her kese şans vererek kendisi planlamıştır. İlk yarı boyunca kendisinden beklemediğim tek hareketi, Gaziantep maçında takım eksik kaldığında oyuna yeni aldığı Sercan’ı çıkartıp, 5. yi yememek gerekçesiyle Galatasaray taraftarının en nefret ettiği oyuncuyu oyuna almasıdır. Fenerbahçe’ye karşı 4-0 gerideyken bile saldıran Terim’in maçtan korktuğunu, önlem aldığını görmektense, hezimete uğradığını görmeyi yeğlerim. Bütün büyük takımların tarihinde büyük hezimetler vardır, ama hepsinin müzesinde Avrupa Kupası yoktur. Var olanlarda korkmadan yürüdükleri için bu kupaları almışlardır.     

ORDAKİLER:
Ali Sami Yen taraftarı gayri mevcutsuz Arena’da yerini almıştır. Yani toplam 17-18.000 kemiksiz taraftar her maç hazır ve nazır olarak görevini fazlasıyla yapmıştır. Çok kötü oynanan maçlarda bile bu mevcudunu korumuştur. Şu ana kadar oynanan en büyük maçta da, kendisine yakışır, dillere destan bir tribün organizasyonu yaşamış, yaşatmıştır. Ne yazık ki kapasite çok daha fazladır. Şimdilik 40.000 lere varan taraftar-seyirci harmanı, tribünleri boş göstermektedir. Artık bu sezon geçti, oynanan güzel oyun, seyirci sayısını ilerleyen senelerde mutlaka artıracak, seyirciden de taraftarlığa terfiler çoğalacaktır. Biz Ali Sami Yen’i cehennem yapmak için çok uzun seneler uğraştık, şimdiki yeni nesil, Arena’yı, Sami Yen’e çevirmek için bizim kadar beklemeyecektir. Bir iki Şampiyonlar ligi takım leşi, 50.000 Galatasaray taraftarının sesini Dünya’ya duyurmaya yetecektir. Şimdiden yerimi ayırttım, leşlere konmak için ben de sıradayım.

-
ANALİZ:
Lige başlarken, çıkılan takımla, devreyi kapan takımı bir analiz edelim diyorum önce. Ufo, sağbek, Çağlar sol bek, iki kazma stoper tandem. Önlerinde zehirli sarmaşık gibi dolaşan Aboo, oynadığı futbolun adını bir türlü koyamadığımız Sabri. İlk dakikada hırlamaya başlayan Melo, futbolun Semih Saygıner’i Selçuk. Bir yanda Kazo, diğer yanda deneme tahtası, her maç başka adam. En önde de sanki kötü oynasa, atamasa da kovsak diye uçurum sessizliğine bırakılan Baros. Haliyle bu dizilişin, bu kadronun oynayacağı kötü futbolu seyretmek mecburiyetinde olan taraftarın homurtusuyla geçen maçlar. Kalecimizin bile keyfini çıkaramıyoruz, Yıllar sonra kalemize bir kedi geçmiş farkında değiliz hiç birimiz. Öndeki kazmalar, geçen yıllarda ki gibi kaşeciden pas almaktan kaçtıkları için oyun kurmakta zorlanan bir takım. Melo’nun savaşlarıyla kazanılan maçlar kimseyi tatmin etmiyor. Kazanamadıkça sinirlenen, ceza alan futbolcular. Eyvah, bu sene de mi olmayacak diye vesvese geçirenler, 4 pası peş peşe yapamayan, hiçbir maçı garanti olmayan bir takımı seyredinler, kaygı içersinde.

Umutlu olanlar yok mu? Fazlasıyla var da beni pek ırgalamıyor. Çoğu Polyanna misali, kötü olan bir şeyi sadece Galatasaray sevdası yüzünden görmek, konuşmak istemiyorlar. Ben 25 yaş genç olsam da oynasam beni bile beğenen çıkar aralarında. Kimi ısrarla inat ediyor, beğenmediğim Aboo’yu yerlere göklere sığdıramıyor. Sabri sakatlanıp, ağlayarak dışarı çıktığında anlıyoruz ki, Abo sağ bekmiş. Ufo içerde tandemdeyken, uzun süre yanında Gökhan’ın oynamasına pek kafayı takmamıştım. Benim için 76 numaradan eksiği fazlası yok, ama ben yine de Gökhan Zan’a razıyım, kolera veba tercihleri arasında. Çünkü biliyorum ki en fazla 5 maç sonra sakatlanıp, tribüne çıkacak. Ve sabırla bir diğerinin yerine çıkacak birini bekliyoruz. Verilmiş sadakamız varmış, aynı maçta iki büyük kazmadan kurtulmuşuz. Sakatlanan Gökhan’ın yerine giren 76 numaranın nasıl olduysa basireti bağlandı, futbol hayatının en büyük hatasını yaptı. Topun auta, taca gidecek bir hızı ivmesi varsa, topla adamın arasına girerek topun, taca auta çıkmasını sağlamaktan başkafutbol adına tek bir hüneri olmayan 76 numara, yanından geçen adamı yaka paça indirdi. Aslında faul bile yoktu da, maçın hakemi demek bizim yazdıklarımız daha önce okumuştu da bize acımış, 76 numaralı futbolcuyu, oyundan atmakla kalmamış, takımdan da atılmasını sağlamıştır.

O aralar oynanan maçta, sonradan giren Baroş maçı kurtardığında. İmparator’un içindeki insan sevgisi takımda bir şeyler daha yapmak zorunda bırakmıştır. Artık ne yapacak ne edecek Baros’u da oynatabilecek bir diziliş icat edecekti.  Aslında icat etmeye gerek yoktu, 10 sene öncesini hatırlaması yeter di. Kazmaların yerine ihtiyaçtan, mecburiyetten oynayan Semih Kaya, arkasında kazma stoperlerin taraftar nefretinin, kendisi lehine görülmemiş bir sevgi, ve güvene dönüşmesiyle, beklenmedik, belki de beklediğimiz şekilde Ufo’nun yanında kendine yer bulduktan sonra, Hoca’nın işi çok kolaylaştı. Muhteşem kaleci perormasyonları, büyük suplajlar seyrettik. Bizimle birlikte sahada yaşayanlar, kenardakiler kalenin çok güvenli olması sebebiyle, artık savunmayı çok ileride kurabilirler, Baros’la, Elmander’i aynı anda sahaya sürebilirlerdi.

Aslında Galatasaray’ın savunma futbolcusuna ihtiyacı bile yoktu. Koskoca Galatasaray, koskoca Fatih Terim’in savunacağı ne olabilir di ki? Kalecisi dahil, herkes gol atılması için çalışacaktı. Şimdi bu Aboo’ya sağbek demek revamıdır. Ne sağ beki, adam bildiğin sağ açık. Dikkat edin, ilk maçlarda savunma futbolcusu demeye dilimin varmadığı, en gerideki futbolcuklar la Muslera arasındaki mesafeyle, son maçlardaki mesafeyi ölçün. Son Manisa Maçında Muslera’nın kalenin yalnızlığındaki uçuşunun resmine bakın. Hemen hemen sahanın 4 de 1 i göründüğü halde, tek bir futbolcu görünmüyor. Nerdeler? Hücum bölgesindeler, Galatasaray taraftarı için, Galatasaray şovu peşindeler. Öyleyse Hoca ilerideki mile çok daha fazla futbolcuyu, gönül rahatlığıyla koyabilir. Hovca’nın kendisi bile söylese inanamam, son maçlarda en geride 2 futbolcu, ortada 3, ileride 5 futbolcu oynadı. Özellikle Fenerbahçe maçında ilk yarıda forvetin tam hizasındaydım, gözümü at gözlüğünden bakar gibi kıstığımda hizamda her zaman 5 futbolcu vardı. İşte benim görmek istediğim, tabeladan, oynadığın rakipten bağımsız büyük Galatasaray dizilişi.

Bu takım artık kimle oyarsa oynasın maçlarda kesin olarak oyun üstünlüğünü vermez. Bütün bir maça yayılacak şekilde kötü oynamaz, pozisyonsuz, kombine ataksız bir maçı bitirmez. Üstüne koyarak iyi oyunun devamı sağlayacak. Çok rahat maçlardan sonra, ligin sonundaki kıyamete hazır girecektir. Şimdilik maçlar fasulyeden maçlar kıvamında geçmektedir. Hazır, cezalısız, sakatsız oynanacak o büyük 6 maçı da şanına şerefine bir şekilde  oynayacaktır. Büyüyen takım, seneye oynanacak Avrupa maçlarında bizlere, bizi unutmak üzere olanlara tekrar Galatasaray hasletinin, alışkanlığının ne olup olmadığını gösterecektir.

Galatasaray’ın bu sene olmaz ise gelecek yaza, Avrupa’nın başına yeniden, hayula bela olarak çökeceğine asla şüphem yoktur. Hepinizi, Galatasaraylılığımın olanca ateşiyle büyük bir maçtaki gol sevinci gibi kucaklar, yeni yılınızı kutlarım.
-

22 Ara 2011

Muhteşem Bir Yılın Arifesi; 2010-2011 Sezonu

Not; bu yazı 22.5.2011 mayıs ayında yayınlanmıştır, tam 6 ay sonra yeniden okumanın tam zamanıdır.

 2010-2011 sezonu; 1000 den fazla maçını canlı seyrettiğimiz, en büyük maceralarında bulunduğumuz, hayatımızı sarı kırmızı renkleri üzerine kurduğumuz sevgili Galatasaray'ımız la en gururlandığım, en övündüğüm, Galatasaraylı lığın saygı doruğuna eriştiğim 3 sezon oldu benim için. 1. si 1988-89 sezonuydu. Simoviç'li, Cüneyt'li, Tanju'lu, Prekazi'li, Şampiyonlar Şampiyonu Kupasını almaya ramak kalan sezon. Beni ilk kez yurt dışına çıkaran, yarı final maçına gönderen unutulmaz takım. Kalemize top gelsin diye yalvarırdık. Simoviç her maç mutlaka bizim için unutulmaz bir kurtarış yapardı. Yıllar süren Şampiyonsuzluklardan sonra gelen büyük günlerdi. 2.si elbette 99-2000 sezonuydu. Taffarel'li, Popescu'lu, Hagi'li, Hakan Şükür'lü, Davala'lı efsane takım.  Bana, Avrupa'nın bir başkentinde şampiyonluk turu attıran, keşke her maça 1-0 yenik başlasak diye yalvartan takım. Maçı forse ettiğinde seyrine doyum olmayan, Dünya'nın her takımıyla kafa kafaya oynayan, çoğundan muzaffer çıkan rüya. O sezon, bütün Galatasaraylıların başını göğe erdiren, Galatasaraylı olmayanların çocuklarını serbest bıraktıkları, Galatasaraylı olmalarına yol verdikleri sezon.

Hiç tartışmıyorum, 3.sü bu sezondu. Evet, dalga geçmiyorum, kinaye yapmıyorum. Galatasaraylılığımla en çok gurur duyduğum sezon belki de bu sezondu. Sezona, koskoca Reykart'la girildiği, Aykut-Ali Turan, Gökhan-Servet-Balta- Barış- Ayhan-Mustafa Sarp'la başlanılan, tarafımızdan Reykart'ın Arena'yı göremeyeceği öngürülen, bu kadroyla bu sezonun faciayla sonuçlanacağını haykırdığımız sezon.

Başkan'ı derdest edilen, efsane oyuncusu Hagi'nin teneke bağlanarak kovulduğu, 45 senede çırak bile olamamış bir çapulcuyla bitirilen, içinde futbolcu olmadan lig 8.si olmuş formaya sahip bir takımın oynadığı sezonu ben unutamam.

Ne kaybetti Galatasaray bu sezon? Evet sadece bir Şampiyonluk kupası. Daha önce 35 defa kaybettiğinden yani. Şimdi kazandığı şeyleri yazmanın zamanı. Evet bu sezon, Galatasaray tarihi en çok kazandığı şeylerle tarihe geçecek hiç şüpheniz olmasın.

Hepimiz burun kıvırırız, Lise ile barışık değilizdir. Bizim gibiler ister ki lise den hiç kimse olmasın, Galatasaray'ı yönetenler bizim gibi taraftar olsun. Dünya'da hiç bir takımda olmayan bir avantaj bizde var. Bugün başka takımlara başkan olmanın tek yolu, zengin olmaktan, sanayicilikten geçiyor. Bizde durum değişik, misal Dünya'nın en büyük kuruluşlarından Coca-Cola'nın başındaki Muhtar Kent, lise mezunu, gerekirse kulübü de yönetebilecek durumda. Bizim yönetim kademelerimiz, ülkeyi yönetebilecek kalibrede insanlardan oluşur. Ve bu muhteşem sezon bize göstermiştir ki Galatasaray markası boka düşmekle asla değerinden bir şey kaybetmez. Durumdan vazife çıkarılmış, Galatasaray tarihine ihanetle eşdeğer bir icraat içinde olan Başkan tarihte eşi benzeri görülmemiş bir görünmez el tarafından bertaraf edilmiştir. Yerine de, pek yakında hepimizin iftiharla, şanla, şerefle dışarıda, naralarla tribünlerde adına şarkılar söyleyeceğimiz büyük Galatasaray Başkanı gelmiştir. Getirilmiş demiyorum, adam çıkmış gelmiştir. Enkazın başına çökmüştür.

Kıytırık tabela sonuçlarını da alabilirdi bu  rezalet ötesi futbolcular. Ben bu sütunlarda yenildiğimiz maçlara sevinirken bana küfür edenler oldu. Taraftarın 1 adım geri atabilse, 2 adım ileriye gideceğinden emindim. Ama atmadı, hala son maçta ''Serveeeet, Serveeeet'' diye yırtınanlar vardı. Bunlara işin doğrusunu anlatmanın yolu yoktu. Vardı da 30 sene önceki metotlardı, şimdi para etmiyordu. Oturup Servet'in hatasından Galatasaray'ın gol yemesi için totem yaptık. Ne mutlu ki Galatasaray şimdiye kadar beni hiç yanıltmadı. Eğer bu sezon kazayla( 5 maç daha olsa o kaza gerçekleşecekti) 3. falan olsa, biz Fatih Terim'i falan göremeyecektik.

Fatih Terim; Benim kendisi hakkındaki görüşlerimi beni tanıyanlar çok net bilir.  Onlar yüzüme vurmadan yazayım önceden. Kendisinden nefret ederim, büyük bir hoca olmadığını ispatlamakla geçti son 15 yılım. Ne var ki Galatasaray'ın başında olması gereken, her zaman görmek istediğim, bana kalsa ölene kadar Florya'da kalmasını istediğim, tribünlerden adına tezahürat yaptığım, kulübede bana güven veren, maçta Allahtan umut kesip,kendisinden kesmediğim, mutlak bir şeyler yapar diye medet beklediğim tek insan. Hoca değil, hacı'da değil, Galatasaray'a hiç bir zaman hoca lazım olmadı. Eğer işimiz büyük hocaya kalsaydı, Dünya'nın en elit hocalarından Reykart bizdeydi. Bize hoca lazım değil, bize Fatih Terim lazım, ve başımızda. Ve bunu da unutulmaz, muhteşem 2010-211 sezonuna borçluyuz.

Takım 2 senedir kalecisiz, stopersiz, ön liberosuz, santraforsuz oynadı. Kaleye gelen bütün toplar gol oldu. Eğer yarısı olmasaydı, biz şimdi seneye de Aykut'la Ufuk'lu takımın taraftarı olacaktık. Çerçeveye gelen her top ölüm tehlikesi, her maç travma, hiç bir maçın kazanma garantisi yok. 55.000 kişilik sayılı stadyumda, Galatasaray kalesine geçiyor bu çuvallar. O stadın trübünlerinden maç seyredilmesine bile izin verilemeyecek adamların tarafını tutuyoruz. 10 sene geçse değişen bir şey olamayacaktı, o kadar aptallar ki kendi mezarlarını kazdılar. Devrim yaptılar, tarih, en azından ben Galatasaray'a bu konudaki hizmetlerini unutmayacağım.

Bu büyük sezon bir Mustafa Sarp vakası izledik hep beraber. Eğer izlememiş olsaydık, her sene bir başkası aynı filmi izletecekti bizlere. Forma numarası ve arkada yazan isim değişecekti sadece. Maç başı prim alan, o yüzden bir sonraki maçı düşünerek topa girmeyen, sarı kart bile almadan oynayan, topa müdahele etmeyen Ayı(boğan) Servet'i daha uzun yıllar seyredecektik. Bu taraftar, geldiği ilk seneki sihire takmış kafayı. Göz yanılması  sebebiyle iyi görünmüş kendilerine. Topa ilk yarı boyunca Song daldı kelle koltukta. Sarıyı kırmızıyı Song yedi. Defansta o savaştı, ikinci yarıda da  Emre Güngör, bazen Emre Aşık girişti kavgaya. Sümüklü, leşi topladı o sezon. Onların bozduğu ilk topları, dolayısıyla primi indirdi cebellezine. Yanına kendisi gibi bir kazma gelince foyası çıktı. 150 ye yakın gol yedirdi, tek tek incelesek 140 ında kesin hatası vardı. Yarısını yememiş olsak, seneye ve sonraki seneler yine biz futbolcu yerine göt seyrediyor olacaktık. Yüce Gök'e şükürler olsun ki Galatasaray sezonu unutulmaz bir tabelayla bitirdi ve kazmalardan ebediyen kurtulduk.

Büyük Galatasaray taraftarı kuşanın, imkanı olan varsa gitsin kombinesini alsın. Galatasaray'da devrim olmuştur. Bir daha asla topu gelişigüzel oyuna sokacak, degaj yapacak, bok çuvalı gibi yere yıkılacak, vakit geçirecek bir kaleciniz olmayacak. Bir daha asla topu kaleciden almamak için araziye uyacak, 20 defa kaleye gidip bir kere bile kafa vuramadan dönecek, Galatasaray gol yediğinde ayakta kalacak, topu 8 dönüm arazide şişirecek, balta kazma stoper seyretmeyeceksin.  Orta sahanda top bana gelmesin diye yalvaran, rakibe eskortluk eden, bala kısmete kazandığı topu geriye Sabri'ye verecek hayalet futbolcun olmayacak. Kulübeye döndüğünde maçın içinde, sahadakinden daha fazla cebelleşen bir adam göreceksin. Dosta güven düşmana korku saçan, Dünya'da nereye gitse tanınan, ürküten, rakibi önlem almaya zorlayan. Oyuncu değiştirdiğinde fiziği, kimyayı bozan, her an her şeyi olabilir kılan, maç bitmeden seni asla tribünden çıkartmayan bir İmparatorun, bir Grande Terim'in var artık. Rahat ol, yeni zaferleri kutlamaya hazırlan.

Taraftarı devlete şikayet edip, vak vakları ürkütmeyen pısırık Başkan'ın yok artık. Bileğindeki Rolex'i gösterip ''saat kaç'' diye soran, ben takımı hocasız da Şampiyon yaparım diye höyküren, söylediği her şeyi yalan çıkan, efsanelerine seni düşman eden cılız, sümsük, kendi şirketlerinin bekasını Galatasaray'dan üstün tutan biri yok artık Arena'nın protokol koltuklarında. Belki de normal koltuklarda bile olmayacak.

İşte bütün bu kazandığımız şeyler, inanın şansa, bala kazanılan, kazanıldıktan sonra kafaları iyice karıştıran bir Şampiyonluktan daha değerlidir. Bundan sonra ki gelişmesiyle en kısa zamanda, yani bir sonraki sezon Avrupa göklerinde yeniden bir hayula bela dolaşaktır. Galatasaray hayaletinin tekrar o mağrur takımların uykularını kaçıracağı günler, maçlar yakındır. Sayılı gün gelip geçer, en ufak bir şüphem yoktur ki, Galatasaray şampiyonluk bayrağını Arena gönderine ilk yarı bitiminde asar, ve şampiyonlar Ligi turnuvasına hazırlanır.

Utandığınız, rezil olduğunuz, futboldan soğuduğunuz sezonu bir de bu yönleriyle değerlendirmenizi, kazandığınız şeylerin, kaybettiğinizden asla az olmadığına inanmanızı, ve büyük şanlı takımınızla övünmeye devam etmenizi gönülden dilerim.

Ne mutlu, tarihin en kötü sezonunu kapattığımız bugün, Galatasaraylıyım diyene,

Seyretmediğim Maç; Galatasaray 1- Manisa 0


MAÇKOSKOP
KADRO:
Muslera
?
Abooo
?
Ufo
?
76 numara
10
Hakan Balta
?
Selçuk
?
Melo
?
Kazım
?
Baros
?
Elmander
?
Emre
?

ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ AN:
Yok
-
VARİL:
Ben
GLADYATÖR:
76 Numara
-
BOROZANCI:
Bilmiyorum
-
BİR SORU – BİR CEVAP:
Galatasaray nasıl oynadı?
Seyretmedim, bilmiyorum
-
İMPARATOR:
Yazıklar olsun diyorum, koşarak gittiğim aslanlı yoldan, bana tornistan yaptırdığı, televizyondan bile seyretmeyi yasakladığı için.
ORDAKİLER:
Her zaman yanlarındaydım, bu maç istisna, 76 numara esami listesinden silinene kadar ben yokum.
-
ANALİZ:
Seyrantepe civarlarında bekledim, maç kadrosu cep telefonuma geldi, geri döndüm maça gitmedim, maçı seyretmedim, bilmiyorum. Umarım 76 numara iyi oynamıştır. Hayatımı, futbola olan pamuk ipliğimi kopardı. Koskoca Galatasaray’ın, koskoca stadında kaptan olarak 76 numaralı oyuncusu varsa kusuruma bakmayın çocuklar ben yokum. Maçı seyredemem, seyredersem dayanamam.

Kayısı ağacı hikayemi bilen bilir, bilmeyen için aktarayım yeniden. En güzel meyvedir kayısı, dalından yemeye kalkan için hayatının kaydığının resmidir. Her tarafın yapış yapış olur, dikenli ağacı paramparça eder vücudunu, lanet olsun dersin yemekten vaz geçersin. 76 numaralı Galatasaray benim için kayısı ağacıdır, yemem, seyretmem lanet olsun.

Futboldan zaten nefret etmişim. Seyredilen maçı yazmak kolay, seyretmediğim maçı yazıyorum, büyük ihtimalle kötü oynamışızdır. 1-0 olsun bizim olsun diyenler varsa bana uymaz, ben iyi oynayalım ama yenilelim diyenlerdenim.

Bu kadar kötü bir lig de, bu kadar kötü oynayan Galatasaray ilk yarıyı önde bitirdi. Öne çıkan, forma arkası isim yazma yarışına giren tek bir oyuncu yok. İki maç üst üste iyi oynayan yok. Yarın şampiyonlar ligine katılsan, uğruna bahis basılabilecek bir takım hak getire, oooof ooof futbolumuz bu kadar işte bok götüre.