San Siro'yu, Barnebau'yu, Vestfealen'i görmüş, Fenerbahçe Stadı'nı kıskanmış biri olarak yazıyorum. Bizim Arena bu gördüğüm,, görmesem bile bildiğim stadyumlara nal toplatır. Arena'da her maça 5.2500 kişi maça gelsin, razıyım takım her maç 10 kişi oynasın. Burada Galatasaray berabere kalırsa o maç oynayan takımı toptan katlederim, ya da ben o stadın ortasında kendimi yakarım. Aynı zamanda şöyle de bir iddiada bulunurum, bu Stadyum Fenerbahçe maçı dahil, hiç bir zaman tıklım tıklım olmayacak. En azından kısa vadede bu mümkün görünmüyor.
Herhalde Dünya'da, stada bu kadar kolay gidiş yoktur. Gerçi gidenler aynı dakikada gitmediği için bana öyle geliyordur. Ben ne zaman gitsem, Nevizade'de içiyorum, sonra Taksim'den metroya biniyorum, bir bakıyorum 15 dakika sonra aslanlı yoldayım. Hayranlıkla yeni mabedi seyrediyorum ve tribüne çıkıyorum. 40 senesini Ali Sami Yen'in sidikli tribünlerinde geçirmiş biri olarak kendimi Arena'ya uyarlamaya çalışıyorum. Bir de ne göreyim, ben girdiğimde ki 30-40 dakika var maçın başlamasına, çapulcu tribünü bile bom boş. Oysa ki taraftarın sahaya çökmesi, takımını forseye hazırlaması işte tam bu dakikalardır. Isınmaya çıkan kendi takımını ne kadar güçlü motive edebilirsen, diğer takımı o kadar ürkütmüş olacaksın. Bu gidişle Arena'dan kimse ürkmeyecek, zaten ürken de yok. Şu kadar maç oynadık, hiç bir büyük maçı kazanamadığımız gibi, evire çevire yendiğimiz bir takım yok.
Taraftar bu stada gitmez arkadaş. Daha doğrusu elinde kombinesi olanlardan kimi şu maça gider, kimi bu maça, dolayısıyla tamamı hiç bir maçta olmaz. İddia ediyorum, Olimpiyat Stadından gelmek, Arena'dan gelmekten çok daha kolaydır. Maçtan en son çıkan kişi en az 1.5 saat sonra Stadyum mahallinden ayrılmış demektir. Yürüyerek dağılmanın imkanı yoktur. Eğer araban yoksa, stadı terk etmenin tek yolu metroya binmektir. Metroya binmek, maden ocağının dibine gitmekle aynı orantılıdır. Kapasitesinin çok üstünde insan, salkım saçak yerin dibine girmekte, ve mutlaka aksayan trafikte yolculuk yapmak zorundadır. Misal ben, şu son maça gitmediysem, sebep dönüş eziyetidir. Ben eziyeti bahane edip gitmiyorsam en az 10.000 kişi daha vardır benim gibi düşünen.
İnönü Stadından en son çıkan kişi en fazla 10 dakika, Kadıköy'den 4 dakikada kendini sokakta bulur. İstediği yere dağılır, gider. Bizde ise en az 1 saat daha beklemen lazım. Şimdi mevsim müsait, sağda solda metronun boşalmasını bekle, yarın Seyrantepe ayazında ne yapar bu taraftar? Henüz arabayla gitmedik, gideni de duymadık. Bildiğimiz 30 lira otopark parası varmış. Bilet fiyatından pahalı otopark. Gördüğüm kadarıyla da arabayla bile gitsen Mecidiyeköy'e gelmen en az 1 saat sürer. Bu eziyete katlanmak için de takım lazım. Futbolcu lazım. Taraftarı tribüne koşturacak, bütün Dünya'nın tanıdığı büyük futbolcu lazım. Galatasaray sezona başlarken, yabancılarının tamamını değiştirdi. Gelenlerden, hiç kimseyi yolda görsem tanımam. Beni coşturacak, Galatasaray'a banko bahis oynatacak tek bir futbolcu yok kadroda.
Melo var ya diyen çıkar. Var tabi, 4 maça baktık, 4 maçın da en büyük futbolcusu Pitbull. Ama geldiğinde bir çok arkadaş bidon demişti kendisine. Hatta Lorik Cana'yı değişmeyen vardı ve haklıydılar. Aynı Ribery geldiğinde olmuştu böyle şeyler. Millet Anelka'yı getirirken, biz ucubet garibesini getridik. Bir de baktık ki adam ferrariymiş. Hiç kimseyi almayıp, bir tek Drogba'yı alsalardı, tribünler şimdikinden çok daha fazla dolardı.
Ha, bizde yok da millette var mı? Maçlar gazozuna, amacı yok aslında bir bakıma. Playoff'a dahil olacak 4 takım belli. Maçlar o zaman başlayacak, bana göre oynanan maçlar hazırlık maçı üzerinde bile değil. Değişen bir şey yok yani. Maçı pazarlamaktan bir haberler diyeceğim o da değil. Amaç maçın biletini geçirmek ise, geçirdiler zaten. Hiç kimse maça gelmese daha iyi onlar için.
Bir de rezalet bir ses sistemi var Arena'da. Doğal olan tribün sesi, taraftarın sesi ne kadar yoğun ve net duyuluyorsa, taraftara söylenen hiç bir şey duyulmuyor, anlaşılmıyor. Kadrolar sayılırken bile kimse anlayamıyor sayılan isimleri. Son oynanan Eskişehir maçında, deplasman taraftarı bando sokmuş içeri. Biz Eskişehir'de düdükle bile içeri giremeyiz. Bando çalmaya başlayınca bizimkilerin sesi duyulmaz oldu. Kazayla Eskişehir öne geçse bizimkiler tamamen iptal olacaklardı. Bizim çocuklardan biri saksafon çalar, geçen maçta, Nevizade'de çaldı, hem içtik, hem söyledik. Maça getirmeye korktu içeri almazlar diye, arabaya bıraktı. Haklıydı, kesinlikle içeri almazlardı, Eskişehirspor'un bandosunu içeri alanlar, onun saksafonunu polis miğferine bıraktırırlardı.
Bu bir paradokstur. Takım güzel futbol oynayacak, taraftar coşacaktır. Ya da taraftar gelecek coşacak takımı koşturacaktır. Galatasaray tarihinin en güzel periyodu 96-2000 yılları arasıydı. Hiç bir maçta Ali Sami Yen dolmamıştı. Ortalama 8.000 kişiye oynanırdı maçlar. O maçları kaçıranlar, gitmeyenler, şimdi, tek forvetli sıçan gibi oynayan takımı seyretmek durumundalar.
Takımda başlangıçta büyük futbolcu yoktu. Şu ana kadar büyüyen Melo oldu. Yetmez, yarın atılır, sakatlanır, ceza alır yine Ayhan'a kalırız orta sahada. Ali Sami Yen taraftarı zaten orada, sorun yok. Biz diğer 20-25.000 kişiyi arıyoruz. Henüz ortada yoklar, onları bizim gibi hastalık sahibi yapmak için büyük oyuncu lazım, hadi olmadı, eldekilere büyük oyun oynatmak lazım. 90 dakikanın 60 dakikasını rakip takım 18 inde oynayamayan Galatasaray asla Arena'yı arena yapamayacaktır. Bunun en somut göstergesi bahislerde Galatasaray'a her maç1.05 yazacaktır. İşte o zaman bu stad konforlu bir cehenneme dönüşecektir. Şimdiki hali ise altından şarap ırmakları geçen, hurilerle dolu bir cennettir.