6 Eki 2012

Büyük Galatasaray'ın Küçük Futbolu, Galatasaray 1- Es Es 1

Arena'dan kovulduk, bu yüzden maçları artık Dici Türk'ten seyrediyoruz. Bir taraflarına kına yaksın çapulcular. Almış eline mikrofonu çapulcunun biri, döve döve bağırtmaya çalışıyor. Taraftarı amigonun bağırttığı hiç bir maç hatırlamıyorum. Gol de gaza getirmez, taraftarı coşturacak tek şey iyi oyundur. ne yazık ki, ligin en uzak ara en kötü futbolunu biz oynuyoruz. maçı kazansaydık bile görüşüm değişmeyecekti. Golü Servet'ten bekledim, Dede'den geldi. Bir kaza yapmazlarsa bizim gol falan atacağımız yoktu. Golden sonra bir iki pozisyonu saymayın, önde olmasak o pozisyonlar olmazdı. Adamlar gireni çıkarmak için öne çıkınca Eşşek'in sanki iyi oynadığı izlenimi oluştu.

Maç başı kadrolara bakınca, ilk görüşlerimi yazdım. Koskoca Galatasaray, gol yememek için 6 yabancısını savunma oyuncuları lehine kullanmış. Servet'in Kel Olanı'nın oynadığı futbolu her halı sahada bir abi oynar. Adam futbolu bilmediği gibi ofsaytı da bilmiyor. o pozisyonda soya fasulyesi sırığı gibi Muslera sopa yerken seyredeceğine dışarı çıksa ofsayt olacak pozisyon.

Abdullah Avcı'nın günahını almışız. Bu Selçuk'un oyun stili her hoca tarafından deşifre edildi. Onun kadar koşabilen birini yanında koştur gerisine karışma. Her topla buluştuğunda el freni görevi yapacaktır. Aldığı bütün topları geriye ve yana oynadı. Biri serbest vuruştan, iki muhteşem şutunda kaleci Selçuk'a toparlanma izini vermedi. Futbolun tanrısının da bir adaleti var. Bu kadar kötü oynayan birine gol attırmadı.

Yine istatistik tutanlar yazacak. Galatasaray 500 pas attı diyecek. 500 pasın 450 si, yana, geriye, hiç bir pozitif değer taşımayan paslar. Solsa sıfır hesabı, vakit geçirmekten başka hiç bir yararı olmayan paslaşmalardan taraftar uyudu, Nevizade Geceleri'ni söylemeye başladığında da golü kalelerinde gördüler. Muslera son dakikalarda 4 kişiye karşı tek başına 1 metreden savaştı. Tek bir kişi yardıma koşmadı, yazıklar olsun. Demek Muslera Taksim meydanın'da dayak yese biri yardıma koşmayacak.

Kim oynarsa oynasın farketmez. Bu oyun sistemiyle Galatasaray,bala, kısmete 2. golü bulamaz ise hiç bir takımı yenemez. 90 dakikalık maçın en az 60 dakikasını aralarında pas yaparak harcıyorlar. Bir iddiam daha var ki, geriye düştüğümüz bir maça denk gelirseniz, beklemeyin metroya koşun. bari eve geç kalmayın. Bilmediğimiz bir futbolcu olsa yutturacaklar. Hamit o büyük takımların kadrosunda bunca sene nasıl bulunmuş. Koskoca Morinho'nun takımıyla nasıl idmana çıkmış. 2 metreden topu tavana diken futbolcu, ileride acaba bize nasıl bir katkıda bulunacak? ne yapacak, eğer ağzıyla kuş tutma gibi bir hüneri yoksa, bize geçirmişler. Son kullanıcısı oluruz.

Melo bize, yılın bidonu ödülüyle geldi. barutu bir seneymiş, hırlamayı, havlamayı unutmuş. Attığı bütün paslar rakibe gitti. Yine de bana göre Selçuk'tan daha delikanlıca oynadı. İstese o da sıçan gibi oynar, geriye yana pas atar, göze batmazdı. Gözü kapalı oynasa Kris kadar oynardı zaten. Kendine Müslüman bir daha vardı sahada. O boy, o fizikle eğer Messi, Maradona değilsen senden bir halt olmaz. Rüzgardan düşüyor, topu yetiştiremiyor. Halı saha topçusu, her kesi çalımlayabiliyor. Ama çalımladığı adam tekrar karşısına çıkıyor. Adam eksiltmeyi bırak, etrafında dönene kadar bir kaç kişi daha yetişiyor. Ara sıra attığı şut isabet kaydedince umutlanıyoruz, banko oyuncu sayıyoruz. Galatasaray futbolcusu değil diyeceğim ama yanlış olur. Bizim lige çok bile. Bizim maçlar langırt maçı diye yıllardır yazar durur, kendim okurum. Ne kadar kötü futbolcuları koyarsan koy, ligin son maçına ya birinci ya ikinci olarak çıkacaksın. Her takım her takımı yener, alavere dalavere Kürt Memet nöbete gider. Bir bakarsın şapkaya biri el atar o kadar takım içinden ya seni, ya suyun diğer yakasındaki takımı çeker. Sen de kendini İmparator sanırsın, itler ürür, kervanlar yürür. ne işe yarıyorsa bir teneke kupa verirler, resim çektirir, kulübün camekanına dizersin.

36.000 kişi giriş yapmış turnikelerden. Ali Sami Yen'in 3 katı Galatasaray seyircisi var Arena'da. Maç başladıktan yarım saat sonra girip, maç bitmeden 20 dakika önce çıkan statü sahibi, kart sahibi monşer seyirci. Sami Yen kahrı çekmiş kapalı tribün seyircisi de kale arkasında çetelere teslim olmuş. Maçla, oynana oyunla, pozisyonla alakası olmayan tezahüratlar yapılıyor. Kızmaca darılmaca yok, bu seyirci takıma hiç bir maçı aldıramaz. Bu futbolcu kadrosunun da taraftarlar umurunda bile değil. maç başı paralarını alırlar, biri dokunur dokunmaz yere yatarlar. En ufak bir kıl dönmesinde, mide bulantısında oynamazlar. Fazladan 1 metre koşmazlar, futbol bu 3 netice derler, önlerindeki maça bakarlar.

Biz mi? bizim gidecek hiç bir yerimiz yok. ben son bir hamleyle, o da o maça kadar çözülmez isek, mançester Birliği maçına tribünlerin kuytu bir köşesinde jübilemi yapacağım. Seni uzaktan sevmek, aşkların en güzeli şarkısını söyleyeceğim. Rotasyonun batsın emi hocam, Ufo, 3 gün sonra sakatlansaydı bu kazmayı alacakmıydınız? Semih, değil 3 günde bir, 3 saatte bir maça çıkardı.

Muslera'nın emeğine yazık oldu. Galatasaray'ın golüne kadar oynanan oyun 5. sınıf liglerde oynanan oyundan farksızdı. Umut'un Burak'ı düşündüğü kadar, Burak'da Umut'u düşünseydi, her şeye rağmen bu iğrenç futbolun adını galibiyet olarak yazdırabilirdi. 15 günlük ara var, mutlaka bizden bir kaç sakat çıkar. Bu süre içinde Melo toparlayamazsa bizi gelen geçen takım yener. Melo'nun kötü olduğu bir takımda da Selçuk'tan kimse iyi oyun beklemesin. Melo'nun yerine oynayabilecek klasta da hiç bir futbolcumuz yok. Son dakikalarda oyuna Yusuf  Yusuf girdi. Büyük takım son saniyelerde gol yemez, yerse de bana kimse mazeret sıralayamaz.

Dua etmesini bilen Galatasaraylılar, yarın Fenerbahçe'nin kazanması için şimdiden abdestini alsın. bari Beşiktaş  tamamen devreden çıksın. Fener'in dışında hiç bir takım bizi motive edemez. Şampiyonluk yıldızını Fener'den önce almak için bari diri kalır takım. Eğer Fenerbahçe yarıştan koparsa, biz kesin olarak Şampiyon olamayız haberiniz olsun.

     

3 Eki 2012

Kurtlar Vadisi HELL; Galatasaray- 0 Braga 2

6-7 yıldan beri, antrenmanını yaptığımız Avrupa Şampiyonlar Ligi'nin ilk imtihan maçına hazırlamıştık Arena'yı.  Kurucu ortağı olduğumuz turnuvanın hasretinden, olanca coşkumuzla tribünlerdeydik, binlerce Galatasaraylılın ilk uğrak ilk savaş yerinde. Tribünlerin Reis'i, bağırmayan, sarı kırmızı alamet taşımayan, ağır Abisi, nasıl olmuşsa cezaevinden izin almış Kasap Gökhan'ı, tribünün önündeki kulenin içindeki Sucu'suyla, gün sayan Yılmaz Başkan'ın hayaletiyle, UltrAslan lideri Oğuz Altay'ıyla ve takımın zaferlerini bir kez daha canlı görebilmek için çağrıya uymuş, kırmızıya, Cehennem ateşini üzerilerine giymiş 50.000 yandaşıyla  hep beraberdik. Koskoca Galatasaray'ın nam salmış taraftarının ortak mekanları, artık net olarak belli olmuştur ki, bu ağır abilerin siyasi görüşünü, yaşam biçimini görsel ve avaz olarak sergiledikleri, yaşattıkları ve ne yazık ki yığınların da hoşuna giden bir Vadi'ye dönüşmüş durumdadır. Fatih Sultan Mehmet, gözümün önünden yavaş yavaş surların tepesine çıkarken, Ali Sami Yen Cehennemi'nden, Kurtlar Vadisi Cehennem'ine geçişin mühürü vurulurken,  aynı zamanda yıllara yayılan uzun tribün geçmişim de bir film şeridi gibi iki damla yaş olarak kareografi kartonlarına süzüldü.

Tarihin en büyük gasplarından birini, Avrupaya açılan pencere gibi gören bu sığ kafa, 2000 yılını yaşamamış anlaşılan. Biz Arena'ya, Ali Sami Yen'de gömülü, Avrupa'nın nice mağrur, nice kibirli büyük takımlarının çanak çömlek kırıntılarıyla göçtük sanıyorduk, yenilmişiz, kaptırmışız,asıl şimdi gasp edilmişiz. Belki kurucusu olduğumuz o büyük maçın anısına,  son bir kez daha sarı kırmızı formamı giyer, bayrağımı alır,  Mançester maçını da, cefasını bizim çektiğimiz, şimdi sefasını pisikopat  kafaların çektiği tribünlerin kuytu bir yerinden seyreder, ağlar ve sonsuza kadar alır başımı giderim.

Dakika 85, uzatmalarla beraber 10 dakika var. 3 dakikada koskoca Milan'ı indirdiğimiz unutturulmuş çocuklar,''Ölüm varmış, körku varmış'' diye zırlamaya başladı. Daha dündü, 2-0 yenik gönderdiğimiz takımı ikinci devre sehpadan alıp, Real Madrid'e kan kusturduğumuz maç. Son saniyede Selçuk İnan korneri paslaşarak kullanıyor. Kimse öğretmemiş, hatırlatmamış, kenardaydı oysa o maçın kahramanları, takım ölü gibi oynuyordu, şimdi olsa metroya geç kalmamak için 1-0 yenik takımın taraftarı gibi boşaltırlardı tribünleri. Allah'tan umudu kesenler, Hagi'den kesmemişlerdi. Tugay'dan aldığı topu, Bilbao Spor ağlarına mıhladığı anı ve hemen sonrasını yaşayanlar, her halde dün gece çok özledik dedikleri Şampiyonlar Ligi marşı çalarken anca teşrif buyurup yerine oturan, maç bitmeden tribünleri terkedenler değildi.

İlk yarı bittiğinde tabela Galatasaray'ın topla %69 oynadığını yazıyordu. %31 le oynayan rakibi, bir gol atmış, 3 tane kaçırmışken Kurtlar Vadisinin zebanilerini arkasına almış Büyük Galatasaray'ın tek şutu bile yoktu. Top bütün Galatasaraylı futbolcuları ikişer kez tavaf ediyor fakat bir türlü gol olması için gereken bölgeye geçmiyordu. Geçmesi gereken anlarda da Kayserililerin at niyetine kakaladıkları Eşşek bir tarafta, Akhisarlı garibanı çalımlama yeteneği olan, korneri bile yetiştiremeyen Emre Çolak diğer tarafta % 31 le oynasınlar diye topu rakibe teslim ediyorlardı.

İlk 10-15 dakika geçtiğinde endişeli gözlerle kale arkasından uzak kaleye doğru bakıyordum. Ara sıra da Fatih Terim'e. Golün atılması için ne demiş olabilirdi acaba futbolcularına? Serbest vuruştan, kornerden, tesadüf  langırt golü dışında, atılması planlanan bilinçli bir golün planlamasını Grande nasıl yapmıştı? Böyle bir gol, ancak tek bir şartın finalde oluşmasına bağlıdır. Gol anında en az rakip futbolcu kadar senin adamın gol bölgesinde olacak. Yani son bölgeye adam eksilterek, fazla adamla gideceksin başka da bir yolu yok. Barca gibi kendi yarı sahanda, geriye yana paslaşabilirsin elbet, ama eninde sonunda bir delik aramak, bir pusuya düşürmek için yapılır bu paslaşmalar. Bizim yaptığımız gibi, top bende kaldığı sürece gol yemem mantığıyla, spor yapmak için değil. Verkaç teşebbüsünde bulunanlar, beğenmediğimiz Riera, topu kaybetme pahasına ileri taşımak isteyen formsuz dediğimiz Melo, tehlikeyle burun buruna olmasına rağmen kazmaca, değil, futbolcuca topa müdahele etmeye çalışan Dani, 2-0 yenilmiş bir takımın, maça her şeyini vermiş olmanın huzuruyla son kalan taraftarı teselli için tribünleri dolaşan Eboue ve bütün yükü, sorumluluğu genç yaşında sırtlanmış, kahramanca savaşan Semih Kaya.

Bu maçlara ağırlık koyması için ufak bir muz cumhuriyeti merkez bankası bütçesiyle alınan Hamit Efendi'nin baldırındaki tüylerden biri döndüğü için bu maçta oynamadı. Senede 2 milyon Yuro alan Elmander, yediği besinden zehirlenmiş. Ne yedin kardeşim, fakirlikten ithal, bayat balık yedin de arkadan ayran mı içtin. Zengin adam yediği yemekten zehirlenir mi? Hoş oynasan ne yazacak?, it gibi koşmaktan, 3 metreden kaleye topu vuracak dermanın kalmayacak nasıl olsa. Bırak kolunda serum takılı kalsın, sen bize Elazığspor maçında lazımsın, kıpırdama yerinden.

Ya sen geçen yılın prensi. Oynadığın maçlar tatbikattı koçum benim. Şimdi savaş zamanı. Büyük bir ordunun en önemli silah gücü olduğunu kimse söylemedi mi sana? Aldığın her topu, -10, -20 dereceyle geriye vermek sana yakışıyor mu? Umut diye bir adam daha var, yalnızlığına küsmemiş, Tay Burak'a atmaya çalıştığın pasları ona da atmayı aklına getirmedin mi? Bilmiyormusun ki Tay, çoğu zaman ofsaytta bekler? Ona pas atarken aynı zamanda kafanı yana çevirip hakeme bakacaksın. Küstün mü?, Serbest vuruşları, kornerleri neden bırakıyorsun başkalarına? Senden daha mı iyi atacaklar?

Grande, sen değilmiydin çaylaklık zamanlarında bu takımları tepeleyen? Biz Braga diye bir takım Ali Sami Yen'e düştüğünde maça komedi filmi seyretmeye gelirdik. Taffarel'e top gelse de kurtarış seyretsek derdik. İyi baktın mı hocam, onlarda Galatasaray'da oynayabilecek kalibrede bir oyuncu varmıydı? kalemize top gelirken Yusuf Yusuf oluyoruz. gelen bir hava topuna da bizimkiler vursa diye iç çekiyoruz. Koskoca bir ilk yarıyı iki sol açıkla oynayıp, Kara Boğa'yı ateşlere attığını görmedin mi? İki sol açığını toplasa, bir adam etmeyeceğini koskoca Fatih Terim'in hesaplaması için, yenen golle kombine mi yapması gerekecekti.

Dün gece maça ilk giren taraftar belki de bendim, son çıkanlardan da biriydim. Galatasaraylı futbolcuların çoğunun, kendi oyunlarının altında bir maç çıkardığını üzülerek seyrettim. Yıllarını yüksek Galatasaray ideolojisinin ateşiyle geçirmiş, bu ideolojiyi karınca kararınca yaymış biri olarak rahat uyumadım. Dost olmayana sitem edilmez, çok kötü duygular içindeyim. Dün gece seyrettiğim Galatasaray bana şaka yapmışsa,  benim Galatasaray'ım bu Braga'yı, deplasmanda hezimete uğratır, Kluj bize rakip bile olamaz, Mançester'le de daha önce gördüğümüz hesabı kontrol için bir kez daha kalamozayı açarız.

Son sözü eve gelirken polis, kimlik kontrolü yapmak için arabayı durdurduğunda söyledi. ''Geçmiş olsun''

30 Eyl 2012

Galatasaray İdeolojisi

Galatasaray futbol takımı, sadece bir futbol takımı değildir. Eğer öyle olsaydı, ben çoktan tası tarağı toplamış, unu elemiş kaybolmuştum. Çünkü ortalıkta benim sevdiğim, peşinden koştuğum futbol, uçurtmalara binip kayboldu. Şavrolet Mançester Birliği'ne karşı Yaşlı Traffold'da, 4 bek, 2 ön libero, 2 açık, 2 uçla oynayan Galatasaray, Ramiz Köfte Akhisar'a karşı da aynı dizilişle oynuyorsa, benim futbol sever olarak sistemde durmamın anlamı yok. Ortalıkta oynanan, sergilenen futbol da, herhangi bir langırt tahtasının millerine kumanda eden oyuncuların şansına veya hünerine kalmış tabela. Barca'dan, Pendikspor'a kadar Dünyanın her takımı hemen hemen aynı futbol anlayışını sahaya yansıtıyor. Oyuncuların güçleri aynıysa, farkı, kalite belirliyor ve küçük takım büyük takım birbirinden ayrılıyor. Yazsam, sabaha kadar okusanız bitmeyecek sebeplerden dolayı futbolu hiç sevmiyorum. Bu artık hiç sevmediğim futbola, yıllardır beni pamuk ipliğiyle bağlayan tek bir madde var, o da Galatasaray'ın belki de kendisinin bile farkında olmadığı yüksek Galatasaray İdeolojisidir.

Galatasaray, kendisinden küçük takımlarla oynarken  önce sahaya saygıyı çıkartır. Asla küçük görmez, kibirlenmez, rakibi ezmez. Tabelayı bulunca durur, boğmaya gitmez, gururlarıyla oynamaz. Attığı gole maymunluk yapmaz. Hakemden puan dilenmez, Haksızlığa tahammülü olmayan futbolcularla oynar. Güç, kariyer, klas gösterisine girişmez. Galatasaray kendisinden küçük hiç bir takıma 7-8 gol atmaz. Atamaz demiyorum, atmaz. Bizde sevgi özgür, saygı mecburidir. Küçük takım, Galatasaray'dan hem sevgi, hem saygı görür. Yıllardır sürüp giden Galatasaray karakteri yüzünden, biri hariç hiç bir takım Galatasaray'a nefret beslemez. Galatasaray özelde ülkenin, genelde bütün mazlum ulusların sempatisini kazanmış takımdır.

Kendisiyle eş değer, ya da daha büyük takımlara karşı duruşu ise ideolojisinin temel prensibidir. Korkmaz, nerede, hangi platformda olursa olsun yenmeye oynar. Gerekirse yenmeye oynarken hezimete uğrar, ama felsefesini sahaya koyar. Bu felsefe şahittir ki, çoğu maçta kendisinden çok daha büyük takımlara kan kusturmuştur. Futbolcuları, büyük maçlarda yapabilecekleri her şeyi yapmış olmanın huzuru içinde soyunma odasına gider. En umutsuz anlarda bile, Büyük Taraftarı son sözün hakemin son düdüğüne kadar söylenmediğini bilir. Hiç bir maça beyaz bayrakla çıkmaz. Kendisinden daha büyük takımlara da saygısı mecburdur, ne var ki küçüklerin aksine onları sevme mecburiyeti yoktur.

Elbette oynadığı bütün maçların sonunda, Galatasaray'ın oluşturduğu felsefeyi uygulayarak döndüğünü söyleyemeyiz. Hatta Galatasaray'ın kendi ideolojisini bütün bir sezonda uygulayamadığını da gördük. Gördük de, işte bu felsefe bize öğretti ki, takımı felsefeyi uygulayacak olanlarla değiştirdik. Uzun yıllardan sonra, bağlılığımızın tek sebebi Galatasaray karakterinin sahaya, dolayısıyla neticeye yansıdığının olanca coşkusu içerisindeyiz. İstisna maçları ihmal edebilsek bile, ihmal edilemeyecek maçlar geldi çattı. 6 senelik aradan sonra Galatasaray İdeolojisinin tezleri yeniden savaş alanlarına çıktı.

Yener, yenilir, maçlar 3 ihtimallidir. Galatasaray oynayacağı bütün Şampiyonlar Ligi maçlarına kazanmak için çıkacaktır. Rakibe, hakeme, maçı izleyecek milyonlarca insana saygı mecburidir. Hiç kimse kendi menfaatini değil, Büyük Galatasaray'ın ali çıkarlarını düşünecektir. Son düdük çaldığında 10 metre bile koşacak dermanı kalmayacak şekilde bütün gücünü harcayacaktır. Sonuç ne olursa olsun, utanacak hiç bir şeyleri olmadan uyuyacaktır maç gecesi. Olur da yenilirse, bir sonraki maçı kazanmak için, ihtiyacı olan motivasyonu asla kaybetmeyecektir. Ve her şeyden önemlisi, Büyük Taraftarını başı dik, gezdirecektir.

Bizim bu yaştan, onca zaferi canlı yaşadıktan sonra futboldan beklediğimiz fazla bir şey yoktur. İşimiz, Galatasaray'ın yüksek ideolojisini bir iki veya daha fazla çocuğa aşılamaktır. Yıllardan sonra yine düştük yollara, yeter ki felsefemizi ortaya koyun çocuklar, korkmayın sakın, bu sevdamız bizi asla terk etmeyecektir.