Maç, sıradaki lig maçıydı sadece. Elazığ maçı ligin 9. maçı olsaydı bu kadar önemi olmayacaktı. Son düzlüğe girilmiş artık, bundan sonra antrenmanda A2 takımıyla oynanacak maç bile önemli. Bu maçlara bizden çok daha fazla önem verenler vardı. Satılmış, sülük, kemik yalayıcı mayın eşşekleri Türk Spor Medyası ve onları mayın tarlalarına sürüp Papermoon'da yemek yiyen, viski puro içen Spor Oligarşisi. Bu maçı maç yazısı olmaktan çıkarıp, bir isyancının başkaldırısı olarak yazıyorum. Geçen yıldan kalma kuyruk acıları vardı Pitbull'a. Riera'yı dövdüğünde saldırdılar önce, gelmesin diye fallara yattılar. Yerine Yekta oynar dediler, hiç sebepsiz 4 maç ceza verdiler, onun oynamadığı maçlarda Galatasaray'ı doğradılar. Pitbull'suz köyde değneksiz gezdiler. Kolpayı Grande yemedi, onun ne kadar büyük bir futbolcu olduğunu en az büyük Galatasaray Taraftarı kadar biliyordu. Pitbull son virajı kudurarak döndü, son düzlükte de bulduğu her gedikte de çişini yaptı. Son düzlük dediğimize bakmayın, öyle kafa kafaya, göğüs göğüse bir yarış yok. Aradaki puan farkını saymıyorum, aradaki oyun farkını gördüğümde, 4 puan fark en yakın rakibe değil, koskoca bir ŞEBEKE'ye atıldığını görüp takımla bir kere daha iftihar ediyorum. Felipe Melo sen bu takımın İsyan Tanrısı'sın. Drogba dahil-ki doyamadım, doyamam- bütün takım bir yana sen bir yanasın benim için. Merak ediyorum şu an Juventus'un ön liberosu kim acaba, Brezilya Ulusal Takımında 10 numara kim oynuyor. Bunların başındaki hocalar zır deli. Gerekirse kalecisiz oynanacak, Melo'suz oynanmayacak. Kudurun şebekler, Gökhan Zan'ın cezasını takımda oynasın da hata yapsın diye erteleyip, başlarının püsküllü belası Melo'yu katmerli cezalara çarptıranlar, Galatasaray belanızı versin.
Bu dayanılır bir eziyet değil. Aynı şey bizim başımıza gelse biz çoktan ligi bırakmıştık. Her hafta bir başka biçimde Galatasaray maçını kur, Galatasaray kazansın, arkadan Fenerbahçe maçını kur, tek atak, tek gol pozisyonuyla 3 puan alıp, aradaki puan farkını Kadıköy'e taşısın. Dokuz canlı mübarekler. Evliya şansını geçtik, Evliya sabrı var. Timsah gibi asırlarca hareketsiz bekleyebiliyorlar. En ufak bir mucizeden medet bekleyip morallerini yüksek tutuyorlar. Her sonuca sevinebilen tür bunlar. Fakat aynı zevk bende de var. Puan farkı açılsın istemiyorum. 5 maç daha kan işesinler. Eğer kazayla bu hafta puan kaybederlerse bize Kadıköy'de Şampiyon olduk dedirtmez bu hırsız çetesi. Maçları bırakır, haftaya bilerek yenilir, hatta sahalarını bile kapattıracak ceza aldırırlar. Bana kalsa Kadıköy'e aynı puanla gidelim derim, eğer bir imkan olsa da Galatasaray'ın 4 puanını yenilmeden masa başında silseler en çok ben sevinirim. Bunlara Kadıköy'de bir kere daha geçirip kupayı alırsak bu yarayı en az 10 sene atlatamazlar.
Şimdi maça dönelim. Cuma maçı, metro yolculuğu ve tribünlerin çoğu Pitbull'un füzesini göremedi. Uzun eşşek İveşa'dan dönen topu Tay Burak ağların içinden ultrAslan'a doğru gönderdiğinde hakem rahatladı. Aynı şekilde maçı seyreden Fenerbahçe çanak yalayıcı güruh da. Arkadan Mavi Fil koyunca Bülent Hoca bu maçı ben bile kurtaramam dercesine huzura erdi. Her zaman söylediğim bir laf vardır, Türk Futbol Hocaları için. Yılmaz Vural benim için futbolu en iyi bilen hocadır. Küçük takımların, büyük maç hocasıdır. Ben 20 dakika 10 maç seyredeyim, hangisinin Yılmaz Vural takımı olduğunu anlarım. Maça artı eksi somut hoca etkisi gösterir. Ya puan alıp can yakar, ya da hezimete uğrar. Dünya'nın en çok ofsayttan doğan en direkt atış kullanan hocasıdır. Bizim kulübe bunu dikkate almadı, belki de futbolcular benim kadar Yılmaz Vural'ı tanımıyorlardı. Santra çizgisinin hemen gerisinde dizili savunma, her ne kadar çağ dışı kalmış bir sistem ise de hala gebermediğini dün gece gösterdi. O kadar usta ayakları, kafaları, Hamit'leri, Drogba'ları, Selçuk'ları defalarca ofsayta düşürüp hezimeti engelledi. Ofsayt, küçük takımın, atakları enerji kullanmadan bertaraf etmede kullandığı biricik yoldur. Sırat köprüsüdür aynı zamanda. Geçtin yırttın, geçemezsen Cehennem'in dibini boylarsın. Pokerde blöf yapmaktır, kaçırdın kazandın, gördüler zehirli sarmaşığa tırmandın.
Bizim takım 11 futbolcudan oluşuyor. 11. adamla 12. adam arası Melo ile Mustafa Sarp ön liberoları arasındaki fark kadar açık. Yabancı kontenjanı dolayısıyla, Sarı Ejder yerine Yekta vardı sahada. Hani o Melo'yu atıp, yerine oynatacağımız 1.55 lik futbolcumuz. Unutulmaz bir ilk yarı oynadı Yekta. Hani ilk yarıda Melo biraz kötü oynasa, sülük medya bugün takıma monte ettirmek için son bir hamle daha yapardı. Ama işte eti ne budu ne. Oynayacağı en büyük maçını oynadı, ikinci yarı patladı. Bu boyda, bu fizikte futbolcu olacaksan adın Emre Çolak, adın Yekta Kurtuluş olmayacak. Messi isen, Saviola isen ekmek var artık bu boydaki futbolcular. Okan Buruk şimdi oynuyor olsa ezilir gider, top göstermezlerdi. Aydın ileride Drogba ile aynı takımda oynadım diye hava atacak. Atsın, ben Aydın'a teşekkür borçluyum tüm Galatasaray taraftarı gibi. Aydın Braga'ya o golü atmasa dün gece Drogba işi gücü olmadığını düşünelim, Eboue'nin misafiri olarak en fazla tribünden maçı seyrederdi. İnsan üstü, futbolcu üstü bir yaratık seyrettik. Tüpçü bana danışsa, dese ki, bu sezon da süper final yapalım mı? diye sorsa. Yapalım hem de biz Şampiyon olursak bir kere daha yapalım derim. 4 maç sonra bu büyük futbolcuyu seyredemeyeceğiz uzun bir süre. Maçlar bitmesin, bitse bile halı saha turnuvaları düzenlensin.
Dedik, 12. adam sıkıntısı çekiyoruz. Amrabat oyuna bir giriyor, kafası kopuk tavuk misali, topu gol posta kadar getiriyor, sanki milyonlarca seçenek işaretleyecek. Satranç oynuyormuş gibi düşünüp, mutlaka yanlış tercihi işaretliyor. Bence Amrabat'a antrenman yaptırılacağına, takımdan ayrı Tübitak'a göndermeli orada matematik, fizik, kimya dersi almalı. Amrabat'ın antrenmana ihtiyacı yok Grande, ona özel bir Aynştayn bulun öyle çalıştırın.
13. adam her maç değişiyor, Engin Baytar unutuldu gittiğine göre Emre Çolak bu maçlığına yerini Aydın'a bıraktı. Ben Aydın'ın yerinde olsam Drogba'nın evinin bahçesine çadır kurar, tuvalete gitse bile peşinden ayrılmam. Bildiklerinin çeyreğini öğretse Aydın Dünya'nın her takımında banko oynar. Emre Belozoğlu akıllı futbolcuydu, Hagi'yle beraber aldığı abdestle 15 senedir namaz kılıyor, bir 5 sene daha kılar. Tay Burak'a da ayrı bir antrenman metodu bulmak lazım. Acemi birliklerinde yaptırılır, hizada yürümek için bir uzun sırık tutturulur erlere öyle yürütülür. Burak ofsaytı bilmiyor, denge problemi var, son oyuncuyu veya hakemi kerkenez alamıyor. Her maç aptalcasına bir kaç kere ofsayta yakalanıp, pozisyonu harcadığı gibi gereksiz enerji kaybediyor. Golcü bencilliğini de yenmesi lazım. Pas veremiyor, belki beyni bencilliğinden dolayı pas vermesini engelliyor. Ben kendi istatistiğine çalıştığını düşünüyorum. Sanki Burak olmasa bu Drogba her maç en az 3 gol atar gibi geliyor bana. Sağlam bir indiregandi yaparsa Ünal Başkan, elimizdeki malın borsa değeri tavan yapmışken çaksın gitsin. Burak'ı yedek bekletemezsin, oynatsan 18 tane atmış, belki başkası 28 tane atacak bilemezsin. Tam bir antrenör travmasıdır Burak. Bize ne Grande düşünsün.
Golleri izlemedim, Medya maymunlarını zaten hayatta seyretmem, 2 senedir gazetede yazan sülükleri okumam. Yorgunluktan daha yeni yazabildim. Hakem, Galatasaray erken koptuğu için ucuz yırttı, belki sonraki maçları düşünerek kıllık yaptı bilemem. Ama Melo'nun sıyrıldığı pozisyonda bizden 3 kişi daha kaleciye en yakın pozisyondaydılar. Hakem sarı kart bile vermedi, atsa maçın suni dengesi değişecek, zaten güçsüz Elazığ baştan mahvolacaktı. Belki maçın zevkinin içine etmek istemedi. Netice de hakem de olsa o da maçı seyrediyor. Hem de hepimizden daha yakından seyrediyor. Emir komuta almadıysa lafım yok, ben hakem olsam ben de aynısını yapardım. Hatta maç biraz daha zevkli olsun diye Elazığ'a bir penaltı verir, bir ofsaytını görmezdim. Ki zaten maça 10 dakika geç gelen Galatasaray seyircisi( Taraftarı demiyorum, onlar maç bittikten sonra ayrılmadı, takımı tekrar sahaya çıkardı) metroya yetişeceğim diye 15 dakika kala tribünleri terk etmezdi. Maç bitmeden maçtan giden Galatasaray seyircisine ben taraftar demem. Real Madrid maçı potaya girdiği için gece 12 ye kadar nöbet bekleyenler, dün gece çekip gittiler. Hakeme yalvarıp, maçı bir 5 dakika daha uzat diyeceklerine maç bitmeden çıkanlara söyleyecek kelime bulamıyorum. Bu Galatasaray'a yakışmıyor, maç 90 dakika değil, ben bu yaşta hala Muslera'dan önce tribüne çıkıp, stadın kapılarını kilitleyip öyle ayrılıyorum. Drogba'yı ısınırken değil, yolda yürürken bile seyretmeye giderim ben.
Grande tribünde 2 de 2 yaptı. 6 da 6 yapıp seneye 3 maç izinli takılacak. Durduramadılar akan Cim Bom selini. Şimdi süpürsün çapulcular bizim geçtiğimiz yerleri. Gözünüz Ankara'da değil, İkitelli'de olsun. Belediye- Gaziantep maçı var. Sonraki haftalarda kurulmuş bir puştluk varsa bu maçtan operasyona başlayacaklar. Ben hesap etmedim, bir zahmet siz hesap edin, hangi skor Şebeke'nin işine geliyor ise o skor aldırılacaktır. Hepiniz rahat ve huzurlu bir Galatasaraylı hafta sonu geçirin, tuttuğunuz takımın kıymetini bilin, en çok da 10 yaşın altındaki taraftarımızı kıskandığımı itiraf edeyim. Drogba ile büyüyün çocuklar. Maalesef Servet Çetin kazmasıyla başlayan Arena gol hayatı ilk dalyayı Parçalı Fil'le yaptı.
Biz küçükken bir galibiyet tezahüratı,'' Dünya benim oldu, korkularım boşmuş, meğer Cim Bom Bom'um boru döşüyormuş''
20 Nis 2013
17 Nis 2013
KÜS'ün Mayın Eşşekleri
Türk futbolunun balans ayarının marş düğmesine, herkesin sandığı gibi 3 Temmuz'da 2011 de değil, 17 Mayıs 2000 de basıldı. Galatasaray Avrupa kupasıyla dönüş yolundayken, futbolun derin devleti bir kır kahvesinde toplandı. Galatasaray'ın önlenemez yükselişi, bir anlamda Türk Sanayi Futbolunun idam fermanıydı. Bu sene Beşiktaş'ın düştüğü duruma düşmüştü anlı şanlı Fenerbahçe'leri. Her sezon yapılan transferler, kovulan hocalar, aradaki farkın açılmasına engel olamıyordu.
Galatasaray yönetimi her biri daha sonra başkanlık yapacak, ya da başkan olabilecek güçlü yönetimdi. Takımın başındaki hoca, Fatih Terim ustalıktan, imparatorluğa terfi etmişti. Mehmet Ağar- Mesut Yılmaz güçlü devlet desteği, takımın özellikle transfer döneminde dağılmamasının en büyük faktörleriydiler. Ve o gece marşa basılıp, süreci başlattılar.
Faruk Süren'i indirdiler ilk önce, Zavallı Başkan Avrupa Kupası aldığına bin pişman edilecek, kendi fabrikalarının lojmanlarında yatacak kadar batırılacaktı. Şirketlerini borsada tuvalet kağıdı yaptılar. Peşinden Fatih Terim'i sürgüne gönderdiler. Takımın başına Rumen Çingenesi dedikleri, Lucescu'yu getirdiler. İstedikleri zaman nodulu dürtebileceklerini sandıkları, Lucescu'yu, ara rejimde Mehmet Cansun'la baş başa bıraktılar. Fakat Lucescu teslim aldığı Avrupa Şampiyonu takımı daha da ileriye taşımaya niyetliydi. Süper Kupa ile başlayan yeni macera, Şampiyonlar Liginde 2 defa guruplardan çıkıp, Real Madrid'e averajla kaybedilen çeyrek finalden sonra 5. lig şampiyonluğuyla taçlanmak üzereydi. 3 Temmuz nedir ki, operasyonun en büyüğünü yaptılar. Galatasaray'ı, Emre Belözoğlu marifetiyle içerden yıktılar. 3-0 yenik kapadıkları Gaziantep maçının devre arasında transfer yapıp, maçı 4-0 galip bitirdiler. Yetmedi, takımı Jardel'siz Fener maçına çıkardılar. Sidik torbalarıyla saldırdılar. Soyunma odalarında mafyaya futbolcularımızı tehdit ettirdiler. En kolay kazanacakları maçı korkudan kaybettirdiler. Nitekim takım sonraki sezon dağıldı kaçtı gitti. Kalanlar da bir daha iflah olmadı. Galatasaray efsanesi rafa kalktı. Okan'ı İnter transferi ikramiyesiyle kandırıp Ankaragücü maçını verdirdiler. Lucescu'nun elinden en kolay şampiyonluğu döve döve aldılar. Güçsüz yönetimin gıkı çıkmadı, spor sandılar.
Mustafa Denizli köpeksiz köye denk gelip değneksiz geziyordu., Fatih Terim'in olmadığı sezonlarda 2 kupa aldı. Sonra o da öğrendi, Fatih Terim varken başka takım çalıştırıp maskara olmamayı. Ve artık futbolun halk çocuklarının elinden alınma operasyonu başlamalıydı, başlattılar. Fenerbahçe'ye stat yaptılar, aynı adamlar, Galatasaray'ın stat yapmasını engelleyerek bir 10 sene içerisinde Fenerbahçe'nin tekrar fark atmasının önünü açtılar. Ülkedeki iktidar değişikliğinden nemalan Türk Futbol Oligarşisi, Fenerbahçe önderliğinde bir ligin çok daha para edeceğine karar vermişlerdi. Ülkeyi yönetecek olan KÜS, en çok para getiren sektöre kayıtsız kalmadı. Ülker'in hakemliğinde, ulu Ali'lerden Sabancı olanını Galatasaray'a, Koç olanını Fenerbahçe'ye çöktürdüler. Şebekeye dahil ettikleri Tüpçü ve Seramikçi'yle lale devrini başlattılar. Zavallı Canaydın, Galatasaray'ın başında Başkan olduğunu sanıyordu. Tıpkı Ecevit'in ülkenin Başbakan'ı olduğunu sanması gibi. Tüpçü Beşiktaş'ı, Seramikçi Galatasaray'ı soyuyor, Fenerbahçe'yi palazlıyorlardı. Bu arada Lucescu o tarihin en kötü takımıyla imalat hatası Şampiyonluğu aldı. Çeyrek finalden ofsayt golle döndü, dövdüler, Dünya kulüpler tarihine geçecek bir hamleyle Şampiyon takımın hocasını ağlaya ağlaya Tüpçü'ye verdiler. Lucescu idi bu maymuna çevirmek istedikleri adam, gitti orada da Şampiyon oldu. Tüpçü, Fenerbahçe'nin sinirlerini bozmuştu ama 100. yıl hatırına Beşikataş'a bir kıyak yaptıklarına saydılar. 2. sene uzak ara öndeydi Lucescu, eşşek sudan gelene kadar bir sopa daha yedi, elinden Şampiyonluğu alıp, kendisini Sibirya'ya sürüp kurtuldular, baş belasından. Köpekler istemişti, ama at başka diyarlarda şahlanmaya devam etti.
Fenerbahçe maçlarını 50.000 kişiye oynarken, Galatasaray'ı bir türlü geçemiyordu. Bu 10 senelik periyotta, bu kadar içten engellemeler karşın Galatasaray 3 defa şampiyon olup, postu pahalıya satıyordu. Şebeke işi azıttı, çok daha garanti maçlar oynamak, oynatmak mecburiyetleri vardı. Tüpçü, kendi kişisel hırsları, kendi menfaatleri doğrultusunda olan bitenden memnundu. Varsın Beşiktaş ligimizin en güçlü küçük takımı olarak yaşamını sürdürsün dü. Seramikçi batmak üzereyken Başkan yaptırıldı. Hacıyatmaz sülalesindendi, babası Kalfa İbrahim, milyonlarca kalfanın kazandığını tek başına kazanıp! holding kurmuştu. Oğlu Adnan'da doğarken evliyalara yalatılmıştı. Reykart'ı getirip güneşi balçıkla sıvamaya kalktı. Takımın içinde kurdukları küçük çaplı çete, Galatasaray'ın devre dışı kalmasına yetti. Fenerbahçe çok rahat şampiyonluğa gidiyordu. Her sene efelenen bir Anadolu takımı çıkar ama, sonunda alavere dalavere yöntemiyle 3-5 nöbetine gönderilirdi. Varsın o sezon da Bursaspor zevkini çıkarsın da ligin heyecanı son maça kalsındı. Tay Burak, Yatır tarafındaki kaleye topu bıraktığında, Bursaspor; şebeke'nin imalat hatasına denk gelip aradan sıyrılmıştı.
Galatasaray'ı Şebeke'nin içinde tutmak kolay değildi tabi. Bu takımın asırlardır süregelen bir kültür birikimi vardı. Sporda başarıdan, spordan para kazanmaktan çok daha fazla değer verdiği hasletleri vardı. Prostatlı dediğimiz Liseli Abilerimiz Seramikçi'yi derdest etti. Bir daha kulüpten ve Arena'dan içeri girememecesine kovup, çişlerini yapmak için kravatlarını gevşetip, masalarından kalktılar.
İşin şakası yoktu, çok daha somut müdahalelere ihtiyaç vardı. Görülmemiş hileler yapıyorlar, kafalarını kuma sokup kıçlarını açıkta bırakıyorlardı. O malum sezonda da uzun yıllardır kış uykusunda olan Karadeniz Fırtınası patlak verdi. İlk yarıyı daha önce Lucescu gibi, Şenol Güneş'te farklı kapamıştı. Operasyonun en haincesini ona yaptılar, yaptıklarını sandılar. O sezonu, futbolseverlerin dışında başka gözler de izledi. Galatasaray'ın Avrupa Kupasını aldığı gün başlayan operasyon ünlü 3 Temmuz 2011 günü deşifre ediliyordu. Gerisini bilmeyen yok.
Şimdi toparlayıp tarihin dürbününü bu sezona çevirelim. İddia ediyorum, 3 Temmuz'da savcıların açığa çıkardıkları puştluğun çok daha beteri yapılıyor. Eğer o savcılar, polisler biraz daha sabredip antenlerini bu sezona da çevirselerdi, çok daha büyük kepazeliklerin resmini çekmiş olacaklardı. Yine iddia ediyorum, eğer başımızda güçlü Ünal Aysal yönetimi olmasa, Terim'in yerine de Morinho bile olsa biz şu anda Fenerbahçe'den 5-6 puan daha geride olacaktık. Ben Fatih Terim'le yıllar önce köprüleri attığımın sebebi de buydu. O zaman ki şebekeye direnmeyip, kaçıp gitmişti. Hiç gerek yokken İtalya'ya gitmese Galatasaray'ın şu anda en az 2 Şampiyon Kulüpler kupası vardı. Neyse ki bu seneki kahramanca direnişinden sonra barıştık. Türkiye'de futbolu K(Koç)Ü(Ülker)S(Sabancı) Oligarşisi yürüttüğü sürece ki uzun yıllar yöneteceği de görülüyor, Fatih Terim'in dışında hiç kimse Galatasaray'ı Şampiyon yapamaz. Ya da Şebeke'nin sırayı bize vermesini bekleriz.
Büyük Galatasaray Taraftarı, Şebeke'nin kudurmasının sebebi budur. Bu sene sıra Fenerbahçe'nin olmalıydı. Galatasaray ve Fatih Terim Don Kişot misali yel değirmenlerine saldırdı. Taraftarını da arkasına alarak isyanı büyüttü. 5 maç kaldı, akla hayale gelmeyecek hamleler yapacaklarından kuşkunuz olmasın. Şebeke, hakemleri, medyayı, federasyonu mayın eşşeği gibi kullanıp, arkalarından emin adımlarla yürüyor. Mayın patlarsa başkaları yanacak, patlamaz ise kendileri parsayı bölüşecekler. Uyanık olalım, maçları bütün organlarımızla izleyelim, her şeyden kuşku duyalım. Galatasaray'a Kadıköy'de bir kupa daha kaldırtmamak, Arena'da son maçın tarihin en büyük şovuna dönüşmesini engellemek için planları vardır.
Mayın eşşeklerine, sülük medyalarına, satılmış Federasyonlarına, yaptıkları ve yapacakları bütün kalleşliklere karşın Şampiyonluk Kupası Galatasaray kaptanlarının ellerinden havalanacaktır. Kuduradursunlar.
Galatasaray yönetimi her biri daha sonra başkanlık yapacak, ya da başkan olabilecek güçlü yönetimdi. Takımın başındaki hoca, Fatih Terim ustalıktan, imparatorluğa terfi etmişti. Mehmet Ağar- Mesut Yılmaz güçlü devlet desteği, takımın özellikle transfer döneminde dağılmamasının en büyük faktörleriydiler. Ve o gece marşa basılıp, süreci başlattılar.
Faruk Süren'i indirdiler ilk önce, Zavallı Başkan Avrupa Kupası aldığına bin pişman edilecek, kendi fabrikalarının lojmanlarında yatacak kadar batırılacaktı. Şirketlerini borsada tuvalet kağıdı yaptılar. Peşinden Fatih Terim'i sürgüne gönderdiler. Takımın başına Rumen Çingenesi dedikleri, Lucescu'yu getirdiler. İstedikleri zaman nodulu dürtebileceklerini sandıkları, Lucescu'yu, ara rejimde Mehmet Cansun'la baş başa bıraktılar. Fakat Lucescu teslim aldığı Avrupa Şampiyonu takımı daha da ileriye taşımaya niyetliydi. Süper Kupa ile başlayan yeni macera, Şampiyonlar Liginde 2 defa guruplardan çıkıp, Real Madrid'e averajla kaybedilen çeyrek finalden sonra 5. lig şampiyonluğuyla taçlanmak üzereydi. 3 Temmuz nedir ki, operasyonun en büyüğünü yaptılar. Galatasaray'ı, Emre Belözoğlu marifetiyle içerden yıktılar. 3-0 yenik kapadıkları Gaziantep maçının devre arasında transfer yapıp, maçı 4-0 galip bitirdiler. Yetmedi, takımı Jardel'siz Fener maçına çıkardılar. Sidik torbalarıyla saldırdılar. Soyunma odalarında mafyaya futbolcularımızı tehdit ettirdiler. En kolay kazanacakları maçı korkudan kaybettirdiler. Nitekim takım sonraki sezon dağıldı kaçtı gitti. Kalanlar da bir daha iflah olmadı. Galatasaray efsanesi rafa kalktı. Okan'ı İnter transferi ikramiyesiyle kandırıp Ankaragücü maçını verdirdiler. Lucescu'nun elinden en kolay şampiyonluğu döve döve aldılar. Güçsüz yönetimin gıkı çıkmadı, spor sandılar.
Mustafa Denizli köpeksiz köye denk gelip değneksiz geziyordu., Fatih Terim'in olmadığı sezonlarda 2 kupa aldı. Sonra o da öğrendi, Fatih Terim varken başka takım çalıştırıp maskara olmamayı. Ve artık futbolun halk çocuklarının elinden alınma operasyonu başlamalıydı, başlattılar. Fenerbahçe'ye stat yaptılar, aynı adamlar, Galatasaray'ın stat yapmasını engelleyerek bir 10 sene içerisinde Fenerbahçe'nin tekrar fark atmasının önünü açtılar. Ülkedeki iktidar değişikliğinden nemalan Türk Futbol Oligarşisi, Fenerbahçe önderliğinde bir ligin çok daha para edeceğine karar vermişlerdi. Ülkeyi yönetecek olan KÜS, en çok para getiren sektöre kayıtsız kalmadı. Ülker'in hakemliğinde, ulu Ali'lerden Sabancı olanını Galatasaray'a, Koç olanını Fenerbahçe'ye çöktürdüler. Şebekeye dahil ettikleri Tüpçü ve Seramikçi'yle lale devrini başlattılar. Zavallı Canaydın, Galatasaray'ın başında Başkan olduğunu sanıyordu. Tıpkı Ecevit'in ülkenin Başbakan'ı olduğunu sanması gibi. Tüpçü Beşiktaş'ı, Seramikçi Galatasaray'ı soyuyor, Fenerbahçe'yi palazlıyorlardı. Bu arada Lucescu o tarihin en kötü takımıyla imalat hatası Şampiyonluğu aldı. Çeyrek finalden ofsayt golle döndü, dövdüler, Dünya kulüpler tarihine geçecek bir hamleyle Şampiyon takımın hocasını ağlaya ağlaya Tüpçü'ye verdiler. Lucescu idi bu maymuna çevirmek istedikleri adam, gitti orada da Şampiyon oldu. Tüpçü, Fenerbahçe'nin sinirlerini bozmuştu ama 100. yıl hatırına Beşikataş'a bir kıyak yaptıklarına saydılar. 2. sene uzak ara öndeydi Lucescu, eşşek sudan gelene kadar bir sopa daha yedi, elinden Şampiyonluğu alıp, kendisini Sibirya'ya sürüp kurtuldular, baş belasından. Köpekler istemişti, ama at başka diyarlarda şahlanmaya devam etti.
Fenerbahçe maçlarını 50.000 kişiye oynarken, Galatasaray'ı bir türlü geçemiyordu. Bu 10 senelik periyotta, bu kadar içten engellemeler karşın Galatasaray 3 defa şampiyon olup, postu pahalıya satıyordu. Şebeke işi azıttı, çok daha garanti maçlar oynamak, oynatmak mecburiyetleri vardı. Tüpçü, kendi kişisel hırsları, kendi menfaatleri doğrultusunda olan bitenden memnundu. Varsın Beşiktaş ligimizin en güçlü küçük takımı olarak yaşamını sürdürsün dü. Seramikçi batmak üzereyken Başkan yaptırıldı. Hacıyatmaz sülalesindendi, babası Kalfa İbrahim, milyonlarca kalfanın kazandığını tek başına kazanıp! holding kurmuştu. Oğlu Adnan'da doğarken evliyalara yalatılmıştı. Reykart'ı getirip güneşi balçıkla sıvamaya kalktı. Takımın içinde kurdukları küçük çaplı çete, Galatasaray'ın devre dışı kalmasına yetti. Fenerbahçe çok rahat şampiyonluğa gidiyordu. Her sene efelenen bir Anadolu takımı çıkar ama, sonunda alavere dalavere yöntemiyle 3-5 nöbetine gönderilirdi. Varsın o sezon da Bursaspor zevkini çıkarsın da ligin heyecanı son maça kalsındı. Tay Burak, Yatır tarafındaki kaleye topu bıraktığında, Bursaspor; şebeke'nin imalat hatasına denk gelip aradan sıyrılmıştı.
Galatasaray'ı Şebeke'nin içinde tutmak kolay değildi tabi. Bu takımın asırlardır süregelen bir kültür birikimi vardı. Sporda başarıdan, spordan para kazanmaktan çok daha fazla değer verdiği hasletleri vardı. Prostatlı dediğimiz Liseli Abilerimiz Seramikçi'yi derdest etti. Bir daha kulüpten ve Arena'dan içeri girememecesine kovup, çişlerini yapmak için kravatlarını gevşetip, masalarından kalktılar.
İşin şakası yoktu, çok daha somut müdahalelere ihtiyaç vardı. Görülmemiş hileler yapıyorlar, kafalarını kuma sokup kıçlarını açıkta bırakıyorlardı. O malum sezonda da uzun yıllardır kış uykusunda olan Karadeniz Fırtınası patlak verdi. İlk yarıyı daha önce Lucescu gibi, Şenol Güneş'te farklı kapamıştı. Operasyonun en haincesini ona yaptılar, yaptıklarını sandılar. O sezonu, futbolseverlerin dışında başka gözler de izledi. Galatasaray'ın Avrupa Kupasını aldığı gün başlayan operasyon ünlü 3 Temmuz 2011 günü deşifre ediliyordu. Gerisini bilmeyen yok.
Şimdi toparlayıp tarihin dürbününü bu sezona çevirelim. İddia ediyorum, 3 Temmuz'da savcıların açığa çıkardıkları puştluğun çok daha beteri yapılıyor. Eğer o savcılar, polisler biraz daha sabredip antenlerini bu sezona da çevirselerdi, çok daha büyük kepazeliklerin resmini çekmiş olacaklardı. Yine iddia ediyorum, eğer başımızda güçlü Ünal Aysal yönetimi olmasa, Terim'in yerine de Morinho bile olsa biz şu anda Fenerbahçe'den 5-6 puan daha geride olacaktık. Ben Fatih Terim'le yıllar önce köprüleri attığımın sebebi de buydu. O zaman ki şebekeye direnmeyip, kaçıp gitmişti. Hiç gerek yokken İtalya'ya gitmese Galatasaray'ın şu anda en az 2 Şampiyon Kulüpler kupası vardı. Neyse ki bu seneki kahramanca direnişinden sonra barıştık. Türkiye'de futbolu K(Koç)Ü(Ülker)S(Sabancı) Oligarşisi yürüttüğü sürece ki uzun yıllar yöneteceği de görülüyor, Fatih Terim'in dışında hiç kimse Galatasaray'ı Şampiyon yapamaz. Ya da Şebeke'nin sırayı bize vermesini bekleriz.
Büyük Galatasaray Taraftarı, Şebeke'nin kudurmasının sebebi budur. Bu sene sıra Fenerbahçe'nin olmalıydı. Galatasaray ve Fatih Terim Don Kişot misali yel değirmenlerine saldırdı. Taraftarını da arkasına alarak isyanı büyüttü. 5 maç kaldı, akla hayale gelmeyecek hamleler yapacaklarından kuşkunuz olmasın. Şebeke, hakemleri, medyayı, federasyonu mayın eşşeği gibi kullanıp, arkalarından emin adımlarla yürüyor. Mayın patlarsa başkaları yanacak, patlamaz ise kendileri parsayı bölüşecekler. Uyanık olalım, maçları bütün organlarımızla izleyelim, her şeyden kuşku duyalım. Galatasaray'a Kadıköy'de bir kupa daha kaldırtmamak, Arena'da son maçın tarihin en büyük şovuna dönüşmesini engellemek için planları vardır.
Mayın eşşeklerine, sülük medyalarına, satılmış Federasyonlarına, yaptıkları ve yapacakları bütün kalleşliklere karşın Şampiyonluk Kupası Galatasaray kaptanlarının ellerinden havalanacaktır. Kuduradursunlar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)