Geldiğinde Ulubatlı Saunes Kadıköy'e bayrağı dikmişti. Kalecisi Fridel, golcüsü Saunders, oyun kurucusu Tugay, kaptanı Bülent Korkmaz'dı. Geldiğinde Ulusal Takım, katıldığı ilk Avrupa Şampiyonasından 3 maçta gol atamadan sıfır çekerek Portekiz, Hırvatistan, Danimarka'ya çarpılmıştı. Bizi eleyenleri bir üst turda hacamat ettiler.
Kaleci Fridel, bu yazı yazıldığı tarihte Tottenham kalesindeydi. Saunders yıllarca Nothingam Forest, Benfica'da ve Galler Milli takımında oynadı. Boğazlı kazakla geçti Galatasaray'ın başına. Bir tasarımcıyla çalışacak karizmanın başlarındaydı. Hayrettin, Volkan Kilimci, Mehmet Duymazer, Cengiz Dülgeroğlu, (hakkını yemeyelim 1 maçın son dakikalarında girip, 40 metreden gol yemişliğiyle tarihimize ismini kazımayı başarmıştır) Fridel'den boşalan kaleye geçen anlı şanlı büyük kalecilerdi. Bugün arayıp birini sorsan önce Allah'a sonra Terime dua ederlerdi elbette.
Gelir gelmez takımı tırpanlasa yakışık almazdı, çünkü henüz Sancak'tan yeni dönmüş bir şehzadeydi, İmparator olacağı günlerin düşünü kuruyordu. Van Gobbel'le başladı, Galatasaray alt yapısı Türk Futbolu'nun kaderinin ağlarını örüyordu, güzel günler yakındı. Bülent Korkmaz, Okan Buruk, Suat Kaya sahnedeydi. Arif, Ergün, Hakan Ünsal, Hakan Şükür takımdaydı. Henüz 96 yılının başındaydı, bu kadroyu bir yerlerden hatırlayan var mıydı? Finalde oynayan 4 yabancıyı koy, takım o takımdı. Fatih Terim'in onca uğraşına rağmen 4 senede bozamadığı takımdı. Takımın genleriye 4 sene boyunca oynamış, ama o büyük takımın büyük futbolcuları her seferinde bir delik bulup Terim'in gazabından kurtulmayı başarabilmişti.. Bilgisi daha doğrusu bilgisizliği takımı bozmasına izin vermemişti. Birileri acaba takımı motor sanat terk bir kıroya teslim etmemiş miydi?
Bu yazacaklarım, Galatasaray tarihinde en iyi bildiğim, bizzat şahit olduğum, çoğu Galatasaraylının bilmediği, bilmesi gereken şeydi, dikkatle okuyun, ezberleyin. O yıllarda Bükreş'te iş yapıyor, Galatasaray fahri yöneticisi sanılıyordum. Lucescu'nun arkadaşı bizim müdürümüzdü. Bir gece Hagi elinde bonservisi, Bükreş'ten Meksiya gidecek uçağa binmek üzere Otopeni'deydi. Aynı uçakta Bükreş'te iş yapan yönetici İrfan Kurtoğlu Hagi ile yan yana düşmüştü. Yüce Futbol tanrıları bir şeyin peşindeydi ama neyin di? Çok geçmeden hepimiz anlayacaktık.'' Galatasaray'da oynar mısın''? Hagi diye sordu. Meksika ligi o zamanlar futbolu bırakmak üzere olan büyük futbolcuların fil mezarlığıydı. Son zevklerini de yapıp ölmeye giderlerdi. ''Neden olmasın'' dedi, Hagi. İndiklerinde Faruk Süren'i aradı İrfan Kurtoğlu, yanımda Hagi var. Faruk Süren usulen Terim'e sordu, burasını bilmiyorum sanmıyorum sorduğunu ama hadi sordu diyelim. Meksiko Siti'den Yeşilköy'e kalkan ilk uçağı beklediler ve önce Lucescu'nun, sonra benim haberim oldu. Gece eve telefon ettim, bir haber, bir yalan haber varmıydı? Yoktu, Hagi uçaktaydı, Türkiye'ye ilk haberi ben verdim. Anlattıklarımın eksiği vardır, ama fazlası yoktur. Hagi transferinin en kısa hikayesi budur, Fatih Terim'in Hagi konusunda hiç bir dahili yoktur. Kendi küçücük aklıyla gelsin, nasıl olsa oynayamaz, kovar göndeririz mantığıyla, ve çaylaklığı dolayısıyla en azından ses çıkaramamıştır.
İsviçre Milli Takımı ile oynadığı eleme maçlarından bize gol atmasa tanımayacağı Adrian Knup'la geldi. Hakan Şükür'ün yollarına taş koyacaktı. Çıktığı ilk maçta, Van deplasmanında Hagi iki gol atarak ilk maçtan acaba dedirtti. Arkasından Trabzon maçında çaktığı serbest vuruş golüyle 2 maçta Galatasaray efsanesi kimlik kartını cebine koymuştu. Artık Terim için yapılacak şey Keşanlı Ali gibi cinayeti üstlenmekti. İçeride Hagi'ye teslim olacak, dışarıda Hagi'ye öğrencim diyecekti. 4. maçta Ali Sami Yen'de Fenerbahçe'ye 4-0 yenildi takım. Şimdi tapınanlar takım otobüsünden önce Florya'ya intikal etmişlerdi. Terim takım otobüsünden yolda inmek zorunda kaldı, hikaye daha başlamadan bitiyordu. Dayağı Sebo'lardan, Yılmaz'lardan Faruk Süren yedi. Takım, ilk yarıyı beklenmedik şekilde farklı lider bitirdi.
Hagi devredeydi, Sağ beke Van Gobbel'in yerine, Filipescu'yu, Knup'un yerine de Adrian İlie'yi getirdi. Şampiyonluk garantiydi artık, elde var 1 di. Fatih Terim yapmıştı! Ya da İmparator çırağı, Avrupa Futbolunu, dirilmekte olan Staue Bükreş'i çok iyi tanıyordu kim bilir? Fakat ikinci yarı da beklenmedik şeyler oluyordu,
fark kapanıyordu, ilk 3 maç beraberlikleri zor kurtardı takım, 4. maç lanetlendiğimiz maçtı. Fenerbahçe'ye yenildik, Beşiktaş aradaki farkı kapatmıştı. Son düzlüğe girerken işler sarpa sarıyordu, İnönü'de İstanbulspor'u yenemezsek işimiz bitecekti. Maç düelloyla geçiyor son saniyeye 2-2 giriyorduk. Arif balıklama atladı, Derinliklerden hakeme bir vahiy gelip penaltıyı çaldı. 40.000 Galatasaraylı ile birlikte Fatih Terim'de gözünü yummuştu, topun başına gidecek futbolcu yoktu. Biri gitti ama o da futbolcu değildi zaten. Elini kalbine götüren, penaltıyı atan, her Galatasaraylının adını andıkça gözünün dolduğu Hagi'ydi, ne futbolcusu?
Mesut Yılmaz Başbakan, Mehmet ağar paralel Devlet Başkanıydı. Şükürler olsun ki Galatasaraylılardı ve şimdiki Başbakan gibi futbolla ilgileniyorlardı. Mesut Yılmaz'ın oğlu Hasan, Başbakanlık konutuna Galatasaray Bayrağını asmıştı, Galatasaray'ın yolları açıktı. Taş koymaya çalışacaklar başka baharları beklesinlerdi. Volkan Kilimci-Mehmet Bölükbaşı kalede olsa bile takım yediğinin 2 misliğini 3 mislini atarak Şampiyon oldu. Sami Yen'de Fener'e farklı yenilmek pek önem kazanmamıştı. 2. Şampiyonluk gecesi bizim Casino'nun bahçesinde kutlandı.
3. seneye artık Galatasaray asıl kuruluş felsefesini hayata geçirmek üzere başladı. Türk olmayan takımları da yenecekti. Hagi bacanağı, Barcelona kaptanı, Şampiyonlar ligi kupasını kaldırmış Popescu'yu sefer göreve çağırdı. Popescu, Romanya'nın 2 numaralı futbolcusuydu. Fatih Terim çok iyi tanıyordu! çağırsa ikilemezdi, çağırdı!
Terim'den önce oluşmuş omurga, Terim zamanında da dağılamadı, 98 Dünya Kupası finalini oynamış, 2 Dünya kupası ellemiş Taffarel artık kaledeydi Türkiye'deki Şampiyonlukların yerini Avrupa Şampiyonluklarına bırakmalıydı. Her ne kadar Beşiktaş efelense de sonunda mutlaka biz Şampiyon olacaktık. Terim'de artık manipülasyonlarla, kendi omuzlarına yıldız takıyordu. Tolunay'ı transfer etti. Hayırdır, Ümit'in, Tugay'ın, Okan'ın, Suat'ın Hagi'nin oynadığı Çin Ordusu namlı orta sahada Tolunay'ın ne işi vardı? İmparatordu ya mutlaka bildiği bir şeyler vardı, bizim bilemediğimiz. Elde var 3 dü.
4. yü ezbere bilmeyen Galatasaraylı zaten Galatasaraylı değildi. Lafın tamamı aptala anlatılırdı. Türkiye liginin oynandığı son 30 yılın tek delikanlı sezonuydu. Galatasaray efsanesi, Ümit Burnundan, Sibirya Bozkırlarına kadar bütün Dünyaya yayıldı. Fatih Terim yazmıştı bu destanı! hem de tek başına.
Ordaydık kendi gözlerimizle gördük, Popescu penaltıyı Arsenal ağlarına gönderdiğinde az kalsın bize doğru koşacaktı, bir an durdu vazgeçti, ''Allahım Şükürler olsun'' dedi yere yığıldı. Zaferi paylaşamazdı, sadece kendisinindi. O hariç bütün takım ve, 12.000 Galatasaraylı kucaklaşmış ağlıyorduk, o tek başına ağlıyordu. Ve artık Tekelistan'ın İmparatoruydu.
Takım son lig maçını oynamak üzere Ali Sami Yen'e Avrupa Kupası ile çıktı. 30.000 Galatasaraylı tribünlerde, 30 milyonu ekran başlarında gitme diye yalvardı. Her şeyin bir bedeli vardı, her şey birilerinin izin verdiği kadar yapılabiliyordu.
İtalya ile sorun vardı, Apo yüzünden husumet çıkmış, millet Versace kravatları Taksim Meydanında yakıyordu. Türk Devletinin başındakilerle, İtalyan Devletinin başındakiler bereket Futboldan anlıyorlardı. Anlamayan Ecevit, Demirel olsa Haçlı Seferleri'nin başlaması içten bile değildi. Devlet Memuru Terim'i İtalya'ya gönderdiler, biz televizyonlardan Fiorentino maçlarını seyrederken, Lucescu Süper Kupa maçında Şampiyonlar Şampiyonunu indirdi. Bu Galatasaray'da artık fazla olmuştu ama. Çökecek sandıkları takım iki defa Şampiyonlar Liginden kalifiye olmuş, çeyrek finalde averajla Real Madrid'e geçilmişti. Yine ordaydık.
5. Şampiyonluk en kolay Şampiyonluktu. Çingene! Lucescu, ha indi ha inecekti. Galatasaray'a ilk ameliyatın yapıldığı sezondu. Fakat hasta narkoza bir türlü cevap veremiyordu. Çareyi buldular, Okan'la, Burak'a görev verdiler. Lucescu'nun ilk Şampiyonluğunu çaldılar. Bu takımı dağıtmazlar ise, işlerinin daha da zorlanacağını biliyorlardı. Takımı dağıttılar, en olmadık futbolculara, en olmadık takımlar buldular. Arif bile, Fatih Akyel bile yabancı takımlara gittiler. Lucescu'ya da enkaz bıraktılar. Bilmedikleri, hesap edemedikleri bir şey vardı. İyi futbolculara iyi futbol oynatmak için, iyi Hoca olmaya gerek yoktu. Ölüye top oynattı, Şampiyon olup ilk yüzbaşı ünvanını Florya'ya getirdi. Gerçek yüzbaşılık, sahte İmparatorluklardan çok daha kıymetliydi anlayana.
Kendisini Hoca sanan Motor sanat terk, çakma İmparator, iki devletin derin işlerini hallederek, İtalyan Devlet nişanı Comandatöre ünvanı aldı.
Galatasaray'ın işini başkası bitiremeyecekti. Bu ülkede iş adamlarına 1000 dolar karşılığında akıl veren adam, meslek lisesini bile bitiremeyen Fatih Terim'di. Yazık oldu güzelim, yanlız Ülkemize. Lucescu'yu ağlatarak kovdular. Öldürücü darbeyi indirmek üzere Terim'i memur ettiler.
Adamma Sarr, Felipe, Klodian Duro, Baliç, Pinto, Pratez. Harbiden büyük futbolculardı. Aklına eski kavak yellerinini estirdiği yılları geldi. Tuna Nehri'nde balık tutanları futbolcu sanıp çağırdı. Anca onlara ulaşabiliyordu, Petre,Tamaş, Hagi'nin Popescu'nun yaptığını yaparlardı canım ne fakları vardı?
Frank de Boer, Lukunku, Xavier, Cristian, Revivo, bit pazarında ki tüm yabancı futbolculara Galatasaray forması giydirdi. İsmini hatırlayamadığımız varsa bizi affetsindi, Galatasaray morga kaldırıldı, kovuldu. Aldığı Şampiyon takımı Orhan Ak'la, Cihan Haspolatlı ile, Volkan'la teslim etti.
Milli Takımın başına verdiler tekrar. Bu kadar sadık adam, boşta kalacak değildi ya. Milli Takımın en başarılı hocası diye yutturdular. Şenol Güneş'in Dünya 3. lüğü kaynadı gitti. Bu arada morgtaki Galatasaray, leş takımlarla arada 2 Şampiyonluk daha çıkardı kendisi yokken. Aradaki Şampiyonluk farkı bir türlü Fenerbahçe lehine oluşturulamadı. Birinde imalat hatası Bursaspor mucizeyi başardı, Tüpçü ile Seramikçi, Aziz'i otobanda bekliyordu. Bu sefer de Karadeniz'in deli dalgaları şahlandı. Baktılar olmuyor, müdahale ettiler. Fenerbahçe Şampiyon yapılmış, Şebeke rahatlamıştı, Şebeke'nin 1 numaralı evladı, Milli Takımdan kovulmuş, Bodrum'da balık tutarken parmağını koparmıştı.
Fakat o da ne savcılar, köre atmış, topalı yakalamışlardı. Maçlarda hile olduğu ortaya çıktı. Fenerbahçe'yi kodese attılar. Fenerbahçe rahat Şampiyon olsun diye Beşiktaş'ın parasını sokağa atan Tüpçü'nün bıraktığı takım, menemenle beslenmeye başladı. Fatih Terim 8. takımı aldım diye ortaya çıktı. Şampiyon olduğu maçta, 8. olan takımdan hiç kimse oynamıyordu. O sene Galatasaray şampiyon olmayacaktı da, Elazığspor mu Şampiyon olacaktı?
Süper Final'de az daha Şampiyonluğu veriyordu. Sanki sonradan icat edilmiş gibi tam ağlayacaktı ki, Beşiktaş Fener'i yenip İmparator'a serum taktı. Beşiktaş'ın başında kankası Tüpçü olsaydı 10 puan fark atarak girdiği finallerden Galatasaray'ı 3. çıkaracaktı. Yine de onca transfere rağmen bize son saniyelerde alkol komasına girmiş vaziyette Aleks'in kullandığı serbest vuruşu seyrettirdi. Şampiyonlukla beraber canımızı da almıştı.
2 senede 2 takım futbolcu transfer etti. Fenerbahçe henüz beraat edememiş, Beşiktaş menemenden pirzolaya geçememişti. Takım hiç bir maçta iyi oynayamadan idare ediyordu. Şampiyonluğun kaçması an meselesiydi. Drogba ve Sneijder hamlesiyle aradan sıyrıldı. Şampiyon olamasa bahanesi hazırdı, takımın başında değil, çatılardan maçları seyrediyordu. Şampiyon olunca uzaydan da yönetirim diyecek, zaferi tek başına üstlenecekti.
2. ameliyatı yaptılar. Şampiyon olmayacağını ( olamayacağını değil) kuşları fısıldadı. takımın yerli futbolcuları Ptt ligi seviyesindeydi. En iyi kendisi biliyordu, bilerek zemini hazırladı. Kaçtı dersem, kendisine unvan vermiş olurum, KOVULDU. Türkiye'nin en büyük hocası dedikleri adam, 2 defa Ulusal Takımdan, 2 defa Galatasaray'dan kovulmuştu. Milan'ı saymıyorum, oraya zaten hiç gitmemişti.
Dışarıdaydı, Milli akımlardan kovulmuştu, Gala kötü geçen sezondan sonra bir büyük takım refleksi, gösteriyordu, Tudor son yıllarının en büyük futbolunu oynatıyordu, tek tehlike Terim'di. Tetikte bekletildi, bir türlü takım düşüşe geçmiyordu. Günahını almayalım ispatı imkansız içeriden birileri ihanet peşindeydi, belki de kahramanlık, bunu tarih belirleyecekti. İlk yenilgide Terim'inin kapısına gittiler. Tarihini bilmeyen kötü anıları tekrar yaşayacaktı. Lucescu'ya yapılanın bin beteri Tudor'a yapıldı. İmparator 3. defa Floryadaydı.
Sayıyoruz, ismini anmadığımız bizi affetsindi. nagatoma, onyekuru(3 defa) mitroğlu, Luyindama, Marcao, Saraççi, Nsonzi, Lemina, seri, Jimmy, Sekidika, Falcao, Diagne, Andone, Ozanfour, Babel, Omar, Etabo, Halil, Maho, gedson, Tedlin, çika, Boey, Vaan, Morıutan, Nelsson..., 2 şampiyonluk alındı. Sonuncusunu İmamoğlu'na yazsınlardı. Seçim kıl payı kazanılmış, tekrarında kesin kaybettirilecekti. Devlet takımının yöneticileri futbolu sümen altı yaptı, o arada temiz balık Göztepe, Akbil'e geçirdi, son maça potaya girdik.
Kaybetmesi için her şey hazırdı, bir önceki BJK maçında tüm stada küfür ettirilerek son maça orijinal taraftardan mahrum çıkarıldı. Sahte Passolig'le girdik ordaydık. İlk yarı rezalet oynadık, yenik kapadık. Bari son maça taşısak, sahamızda bir şampiyon vermesek rızasındaydık. Bir mucize oldu, eğitimsiz taraftar kükredi, öne geçtik. Sonlara doğru ecel terleriyle 22. şampiyonluğu kazandık.
Bir sonraki sezon son düzlüğe kazanırsa Şampiyon olacak şiarıyla girdi. Pandemi bahanesi oldu, sineye çektik.
Geçen sezon 1 gol averajla kupayı verdi. İkili averajı BJK maçında çok rahat kazanırdı. Acemi Sergen son 10 dakikayı 4. golü yememek üzere kurarken, İmparator 3-1 e çoktan razıydı. Yeter ki kazansaydı. Ligden düşmüş Denizli'ye fantezi yaptı, bir futbolcu daha elini öpseydi, Şampiyonluk riske girmiş önemli değildi. Akbaba penaltıya atamadığında hepimiz olanca içtenliğimizle küfrü basmıştık.
Son maçta tribündeydik, Malatya maçında davetiyeli kulübenin tam arkasında. Akbaba'yı kazanayım diye kaleye gelen ilk topu prensi Yeşil Sepet içeri aldı, İzmir'den iyi haberler geliyordu, bir gol daha attıramadı, ülkenin gelmiş geçmiş en büyük hocası. Maç bitti, çöktük, seneye görüşürüz diye önüne gelene çak çak yapan Necati'yi ödül olarak yardımcısı yaptı.
Ve bugün gitti, kovuldu mu, istifa mı etti hiç önemli değil, bir devir kapandı. Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. devrim mi karşı devrim mi oldu doğru analizi tarih yapacak.
Fatih Terim vakası futbolumuzun en büyük yarasıdır. Deseleksiyondur, hiç hak etmemiş, futbol baronları tarafından seçilmiş, güdülmüş, bu anlamda verilen bütün görevleri layıkıyla yapmış bir yutturmacadır. Zaferler zayiat ister, birileri üzülecek elbet, kanın içine aksın, kızılcık şerbeti içtim de, düşmana koz verme, 7 maç sonra bir Avrupa Kupası daha kaldıracaksın, ayağa kalk. Yaşamdaki tek gerçek yol göstericin Galatasaraylılığın olsun.
Muhtaç olduğun kudret tribünlerde herkes gider biz kalırız diye gırtlak parçalayan Büyük Galatasaray Taraftarının nefesinde mevcuttur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder