Pek çok şey hatırlıyorum Fatih Terim. 5 numaralı formayla 7.9.74 de ilk çıktığın Giresunspor maçından, 2.6.85 deki Altay maçına, Kulübedeki, 10.8.96 Vanspor maçından, 15 Mayıs 2021 Malatya maçına kadar pek çok şey.
Karanlık gecelerde Trabzonspor'a son penaltıyı atarak aldığın ilk kupayı, Gala'nın ezildiği bir maç sonu uzatılan mikrofona ''Yenilse de büyük yense de'' diye kükrediğini, hakem Hamza Alan nezdinde henüz kurulma aşamasında olan Teşkilatın yüzüne tükürdüğünü, Milano sokaklarına hezimetine iddiaya giren Halil Özer'i dövdüğünü, taraftarın bilmediği pek çok şeyi.
Mithatpaşa Stadı, deniz tarafındaki kale arkasındayım. Rapid Wien'le 1-0 yenildiğimiz maçın rövanşına çıkmışız. 3-1 e taşımışız sonlara doğru, rakip üstümüze cehennem gibi çökmüş. Son pozisyon hala gözümün önünde Krankl vurdu Yasin'i geçen top ağlara gitmek ve biz elenmek üzereyken bir ayak girdi topla kale çizgisinin arasına, doksan dediğimiz yerin bir karış aşağısında. Samantha ilk adıydı, o zamanlar başı sıkışanlara yardım eden sevimli bir cadı vardı televizyonlarda. Allah'tan umudun kesildiği anlarda kendisinden umut kesilmeyenlere hep o cadının tatlı ismi verilirdi. Biz de verdik.
Son şampiyon olduğumuz kadroya dahil olmuştu. Unutulmaz maçlar, unutulmaz yıllar çocukluğumuzun geçtiği nesil bitmişti. Galatasaray'ın gelmiş geçmiş en büyük futbolculardan biri olarak, Kadıköy'den 40.000 kişiyle uğurlamıştık sahalardan, Büyük Galatasaray'ın büyük kaptanını. Bu onu ilk ve son uğurlayışımız olacaktı.1996 yılının yazında çıktı geldi, hiç gitmemişti, futbol tanrısının da bir hesabı vardı.Koskoca Fatih Terim'e seneler boyunca kaptan olarak elletmediği şampiyonluk kupasını defalarca aldırarak günahını temizleyecekti. Çok daha fazlası oldu, takım Avrupa göklerine UEFA Şampiyonu takım yıldızını bıraktığında Samantha'nın adı artık İmparator'du. Dünya döndükçe parlayaduracak olan Avrupa Kupası, Ali Sami Yen'e indiğinde Galatasaray son lig maçına şampiyon çıkıyordu. İmparator'un veda ihtimaline karşı, gitme diye ağlayan 30.000 kişinin arasında bende vardım elbette. Bırakıp gitti İmparator takımı, yapacak çok daha güzel şeylerimiz vardı oysa, eminim gitmese o takım, o gün verdiği imaj, çizdiği rotayla şampiyon Kulüpler kupasını da alırdı, nitekim almaya da ramak kalmıştı.
O zaman başladı benim Fatih Terim'le kavgam. Aslında sitem, sevmediğin birine sitem edemezsin. Benim Terim'e olan kinim Galatasaray'a geldiği için değil, gittiği içindi. Gidişiyle Galatasaray'a zarar vermişti. Galatasaray'a bilerek veya bilmeyerek zarar veren her kimse benim baş düşmanımdı. Galatasaraylılıktandı bunca savaş. Ben Terim'in Florya'da olmadığı zamanlardaki zebanisiyim. Dünya'nın en büyük 5 takımından birinin başında sahaya çıktığı zamanlar, bütün ülke gurur duyarken, ben tek başıma nefret ediyordum. Ne yapalımdı, herkesin gidecek bir yeri olurdu da bizim yoktu. Biz Galatasaray'la beşik kertiğiydik. Bağrımıza taş, yaramıza tuz basacaktık. Derman bulunmaz yaranın kanaması azdığı bir sezonun bitiminde geri çağırdık.
Bir hışımla başladı 3. Grande sezona. Takımı değiştirdi, 2000 ruhunu geri çağırdı. Galatasaray mutlaka o olmasa da şampiyon olurdu ama o olmazsa asla 2000 li yıllardaki ruh, heyecan, coşku olmazdı. ve bizim de ihtiyacımız olan şey futboldan, futbolcudan ziyade ruhtu. Grande sanki kaybolduğu yıllarda Ganj Nehrinde yüzmüştü, Dalay Lama'ya takılmış arınmıştı. Katmandu'da, Nepal'de evliya olmuştu. Kulübede dosta güven, düşmana endişe veriyordu. Sanki taraftarın ortalama görüşünü uyguluyordu. Hepimiz hocaydık, kimi istersek o oynuyor, kimi istemezsek tribüne gönderiyordu. Ve artık büyümeyi tamamlamış, küçülmüştü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder