Ben yazacaktım Tugay'ı ama bizim oğlan benden önce davranmış. Aynen yayınlıyorum, Tugay kardeşime sevgilerimle.
''Anlatamayacağım muhtemelen Tugay'a olan hayranlığımı ama yazacağım gücüm yetene kadar....
Uzun değil benim hikayem, destansı değil belki, belki de çok sıradan... Sarı-kırmızıyı tanıdığım günden, yani doğumumdan başlar ve Galatasaray sevgimin katlanmasıyla devam eder. Benim için Galatasaray, parçalı forma içinde ellerini yumruk yaparak gol sevincini yaşayan, sarı saçlı, Falco varken 6 numarayı giyen bir adamdı. Kendimi o zannederek aşık olmuştum Galatasaray'a. Top ondayken sanki ben koşuyordum, sanki ben koyuyordum uzaklardan Fener'e, sanki ben koşuyordum attığım golden sonra Kadıköy'de mevzilenmiş vişne'ye çalan koyu kırmızılı askerlere... Kötü oynadığı bir maçta tribünden homurtular başladığında, hüngür hüngür ağlayarak susturmuştum o insanları, sanki bana küfür ediyorlar gibi, çaresizce çıldırmıştım.
O Galatasaray'dı, ben Tugay'dım. Şampiyonluklarda Bülent Korkmaz'la beraber kaldırırdık kupaları. 3-3lük Manchester maçında omuzlarda beraber ağladık onunla... Fener'e gideceği söylentileri çıktığı sene kapalı'nın önüne gelip bütün tribünü beraber susturduk... "Burada doğdum, burada öleceğim!" diye birlikte haykırdık Galatasaray taraftarına. Herta Berlin'e attık golü, bir anda yaylanarak koşmaya başladık, sonra yumak olduk zıpladık...
Ve o an geldi, sen gittin, götürüldün.. 99-00 sezonunun devre arasında, Tolunay oynayacak diye seni gönderdiler Tugay'ım. Fatih Terim'i bu yüzden hiç affedemedim. UEFA Kupası'nı sen de kaldıracaktın beyaz formanla. Belki de son penaltıyı sen atacaktın ve yine seninle kale arkasına koşacaktık omuz omuza. Olmadı, mavi beyazlar içindesin şimdi. Bambaşka bir ülkede, bambaşka bir yerde doğan çocuklar belki sen oluyor. Belki onlar soyadını bile söyleyemiyorlar, Tugay diyorlar sadece.. Formanı alıyorlar.. Ama bilmiyorlar ki, sana sadece sarı kırmızı yakışıyor. Ve bilmiyorlar ki, Galatasaraylı bu çocuk hala Tugay'ı bekliyor...
Boğazımda düğümlenen hıçkırıktır Tugay Kerimoğlu... Demiştin ya burada doğdum diye, sen geleceksin ve ben tekrar Florya'ya, Ali Sami Yen'e ayak basacağım....''
Uzun değil benim hikayem, destansı değil belki, belki de çok sıradan... Sarı-kırmızıyı tanıdığım günden, yani doğumumdan başlar ve Galatasaray sevgimin katlanmasıyla devam eder. Benim için Galatasaray, parçalı forma içinde ellerini yumruk yaparak gol sevincini yaşayan, sarı saçlı, Falco varken 6 numarayı giyen bir adamdı. Kendimi o zannederek aşık olmuştum Galatasaray'a. Top ondayken sanki ben koşuyordum, sanki ben koyuyordum uzaklardan Fener'e, sanki ben koşuyordum attığım golden sonra Kadıköy'de mevzilenmiş vişne'ye çalan koyu kırmızılı askerlere... Kötü oynadığı bir maçta tribünden homurtular başladığında, hüngür hüngür ağlayarak susturmuştum o insanları, sanki bana küfür ediyorlar gibi, çaresizce çıldırmıştım.
O Galatasaray'dı, ben Tugay'dım. Şampiyonluklarda Bülent Korkmaz'la beraber kaldırırdık kupaları. 3-3lük Manchester maçında omuzlarda beraber ağladık onunla... Fener'e gideceği söylentileri çıktığı sene kapalı'nın önüne gelip bütün tribünü beraber susturduk... "Burada doğdum, burada öleceğim!" diye birlikte haykırdık Galatasaray taraftarına. Herta Berlin'e attık golü, bir anda yaylanarak koşmaya başladık, sonra yumak olduk zıpladık...
Ve o an geldi, sen gittin, götürüldün.. 99-00 sezonunun devre arasında, Tolunay oynayacak diye seni gönderdiler Tugay'ım. Fatih Terim'i bu yüzden hiç affedemedim. UEFA Kupası'nı sen de kaldıracaktın beyaz formanla. Belki de son penaltıyı sen atacaktın ve yine seninle kale arkasına koşacaktık omuz omuza. Olmadı, mavi beyazlar içindesin şimdi. Bambaşka bir ülkede, bambaşka bir yerde doğan çocuklar belki sen oluyor. Belki onlar soyadını bile söyleyemiyorlar, Tugay diyorlar sadece.. Formanı alıyorlar.. Ama bilmiyorlar ki, sana sadece sarı kırmızı yakışıyor. Ve bilmiyorlar ki, Galatasaraylı bu çocuk hala Tugay'ı bekliyor...
Boğazımda düğümlenen hıçkırıktır Tugay Kerimoğlu... Demiştin ya burada doğdum diye, sen geleceksin ve ben tekrar Florya'ya, Ali Sami Yen'e ayak basacağım....''
Genç Bilen Hasdemir. http://www.arkamahle.blogspot.com/
4 yorum:
tatil donusunu bu guzel yazıyla actım iyi oldu..
1999-2000 kadrosunda tolunay yoktu.sergen yalçın gelmişti devre arasında
tolunay oynayacak diye değil, glasgow rangersdan güzel bir teklif aldığı ve yurtdışında oynamak istediği için gitti.
kendisi adına bakarsak olaya iyi ki de gitti...
Tugay futbolu inişteyken gitti. Souness piyangosunu değerlendirdi. İyi ki de değerlendirdi. Bir sezon daha kulübe de kalsa Rizespordaydı 2002'de.
Yazı benim jenerasyonumun Tugayını anlatmış ama eksik.
Lise yıllarımda dayı-amcayla maça gitmekten kendi imkanlarımla gitme arasındaki dönemimin idollerindendi Tugay.
Çok tepki aldığını bilirim. Çok küfür edilmiştir, birkaç maç arkadaşları tarafından kolundan çekilerek soyunma odasına gitmiştir, kapalıya yönelip kendisine bağıranlara hareket yapmasın diye.
Problemliydi. 2 sezonluk sözleşme döneminde, bir sezon "yatar" sözleşme sezonu dirilirdi. Neredeyse her seferinde fenere transfer dedikodusu çıkardı. Haftalarca ağzını bıçak açmaz, yöneticilerle anlaştığının ertesi günü "Burada doğdum burada öleceğim" sloganıyla "dedikodulara son vermeyi" ihmal etmezdi.
Yakışıklıydı, yırtıcıydı, forma yakışırdı. İyi bir orta sahaydı, gençti ve çoğu genç gibi güçlüydü.
Tipi kayık, çelimsiz, "emekçi" tabir edilen futbolculara "adi" diye yazıldığını gördüm bu blogda, Tugay'ın badem gözlerine menkıbe okuduğuma şaşırmadım.
Bazı adamlar kendilerini o kadar severler ki mensup oldukları camiaları bile yakıştıramazlar kendilerine. Önce kendileri gelir sonra kulüp. Terim bunun en tipik örneğidir..
Olur da daha fazla konuşacağı bir iş alırsa Türkiyede, örneğin yorumculuk ya da hocalık gibi, Tugay'ın da narsizmini bol bol izleriz tahminim. Yaşayıp görelim..
Yorum Gönder